110.Bölüm

971K 37.1K 202K
                                    

Dylan'ı aradığım telefondan, lobiyi anlık olarak seyrediyordum. Otele yalnızca yakın korumasıyla giriş yapmıştı. Resepsiyonistle selamlaşmış, kendisine bir kadeh viski siparişi vermiş ve geniş oturma grubuna sabırsızlıkla kurulmuştu. Devamlı kolundaki saate bakarak, viskisini yudumluyordu. Yedi dakika, on bir saniye önce bana geldiğini yazmış olmasına rağmen hala aşağıya inmediğim ve mesajına bir cevap vermediğim için geriliyordu. Gergin yüz ifadesini telefonumun ekranından dahi anlıyordum fakat beni görür görmez bu ifadesini yok edecekti. Hep bunu yapıyordu.

Asansör giriş kata ulaştığında, Dylan'ın bakışları bana çevrildi. Viski kadehini sehpanın üzerine bırakıp ayağa kalktı. Yüzündeki gerginlik silinirken, bakışlarına derin bir hayranlık, dudaklarının kenarına ise kendine has yamuk yumuk bir gülümseme yayıldı. Adımlarımı oldukça aheste bir şekilde atıyor olmam, Dylan'ı daha da kışkırtıyordu.

"Natalya!" dedi Dylan, büyülenmiş bir tonlamayla. Elime uzandı. "Her zamanki gibi, çok güzelsin..." Elimin üzerine küçük bir öpücük kondururken, oturmam için koltuğu işaret etti. "Özledim!" Tekli koltuğa yerleştim. Derin yırtmacımın açıkta bıraktığı bacağım, diğer bacağımın üzerine yerleşmişti. Dylan'ın karşısında, beğenildiğinin ve arzulandığının bilincinde olan Natalya'nın özgüvenine sahiptim. "Nasılsın?"

"İyiyim," dedim gülümserken.

Garson yanımıza geldiğinde, Dylan benim adıma konuşmuştu. "Votka. Sek." Gözleri gözlerimi buldu. "Neye borçluyum bu ani ziyaretini?"

Boğazımdan küçük fakat seksi bir kahkaha koptu. "Seni özledim Dylan!"

Dylan'ın kahkahası, benimkinden farklı olarak alaycıydı. "Hayatta inanmam!"

Garson votkamı getirdiğinde, kısa süreli bir sessizlik olmuştu ve bu sessizlik, Dylan'ın merakını arttırmaya yetmişti. "Duydum ki Peligro bu gece büyük bir davet veriyormuş..." dedim. Votkamdan küçük bir yudum aldım. "Müzayedeleri hep çok sevmişimdir! Canım eğlence çekti..."

Dylan'ın gözleri kısıldı. "Benimle, davete katılmak mı istiyorsun?" Yüzünün aldığı şaşkınlık, gülümsememi arttırmıştı. "Gerçekten mi?"

"Gerçekten, çünkü davetiyesiz içeriye giremem," dedim. Votkamı yudumlamaya devam ettiğimde, Dylan konuşmam için büyük bir istek duyuyordu. "O yüzden seninle geleceğim."

"Davet senindir," dedi, memnun bir şekilde. "Fakat merak ediyorum, nedir seni bu davete katılmak zorunda bırakan?" Viskisinden büyük bir yudum aldı. "Böyle organizasyonları sevmediğini biliyorum."

"İş peşindeyim," diye fısıldadım.

Dylan'ın kaşları, şimdi anladım der gibi havalandığında, yüzünde yine yamuk yumuk bir gülümseme vardı. "İçeride önemli birisi mi var?"

"Evet," dedim Rusça. Hafifçe eğilerek, çok gizli bir şey söylüyormuş edasıyla, Dylan'a yaklaştım. "Bana milyon dolarlar kazandıracak bir adam!" Yine, Rus aksanlı bozuk İngilizcemle konuşmaya başlamıştım.

"Kim?" diye sordu Dylan. Muhtemelen hayatının hiçbir noktasında, hiç kimseyle konuşurken, bu kadar çok soru sormak zorunda kalmamıştı. İstediği her ne ise onu elde etmeyi bilen bir adamdı ve ben onun kimliğine oldukça tezat bir şekilde davranıyordum. "Söylemeyecek misin?"

"Avımdan sana bahsedersem, avcı olmaya kalkarsın!" dedim. Arkama yaslanırken elime votka kadehimi de almıştım. "Milyon dolarlarımı riske atmayacağım!"

"Anlaşıldı..." dedi Dylan, hevesle. İki elini birbirine sürttü. "Yine güzel bir duyum almışsın..." Göz kırparken, alt dudağımı dişlemiştim. "Natalya, ben de sana kazandırabilirim, biliyorsun. Kimden bahsettiğini bana söyle, avını ben avlayayım, kazancımızı bölüşelim."

Maça Kızı 8Where stories live. Discover now