63.Bölüm

666K 37.3K 84.9K
                                    

Bir süre daha, her ayın 8'inde, 18'inde ve 28'inde görüşmek üzere.

♠️

163 Gün Önce...

"Oğlum bi' dur! Kızartacağım onları ben, neden çiğ çiğ yiyorsun?!" diye bağırıyordu Nurcan Teyze.

Kafamı yastığın altına soktum. Uyanmak istemiyordum. "Haydi git de Naz'ı uyandır, börekler neredeyse bitti," diye devam etti. Kalk Naz, emir büyük yerden. Emirlerden nefret ediyordum. Anıl'ın yerinden kalkıp merdivenlere yönelmesine ve kapıyı çalmasına bir dakika on yedi saniye vardı; bu süre zarfında uyuyabilirdim. Telefon çalmaya başladı. Anıl, sandığından daha akıllı Naz'cığım.

Telefonu açar açmaz, "Allah aşkına beş dakika daha," dedim.

"Verdim gitti?" dedi Hande'nin sesi. Ve ardından güçlü kahkahası değdi kulaklarıma.

Gözlerimi açmak zorunda kaldım.

"Günaydın," dedim, mırıldanarak.

"Tünaydın kuzucuğum, hatta utanmasam iyi akşamlar..."

Alaylı bir çıkışla, "Ay sen de sevgilin gibi... Abartıyı o kadar seviyorsun ki yani... Öğlen olduğunu pencereden içeriye giren güneşten anlayabiliyorum," dedim. Hande, minicik bir kahkaha attı.

"Hande Hanım... Ah pardon!" dedi, arkadan gelen bir kadın sesi.

"Bir saniye kuzu," dedi Hande, kahkahasının hemen ardından. "Efendim?" dedi, muhtemelen kendisine seslenen kadına.

"Bora Bey sizden bir rapor istemiş. Eğer hazırsa ben götüreceğim," dedi kadın.

Gözlerimi kapattım.

"Ben akşam üzeri kendisine verecektim onu, bir sorun mu var Buse Hanım?" dedi Hande.

Gözlerimi açtım.

Duyduğum ses şimdi anlam bulmuştu. "Hayır. Kendisiyle bir iş yemeğine katılacağız. Bugün holdinge gelmeyecekmiş... Eğer hazırsa, sizden raporu da almamı rica etti," dedi ODTÜ'lü Buse.

"Bir saniye..." dedi Hande. Sustu. "Merhaba Bora Bey, nasılsınız?" dedi, on altı saniye sonra.

Elimde tuttuğum telefonun bağlı olduğu hattın ucundaki Hande'nin, muhtemelen diğer elinde tuttuğu telefonun bağlı olduğu hattın diğer ucunda Bora vardı. Uzak düşmüştük. Aramıza üçüncü kişiler girmişti. Çok uzak düşmüştük.

Telefonu kapattım.

♠️

160 Gün Önce...

Küçük adımlarla yirmi iki saniyede aşağıya indim. İnsanın kendi evinde olmasının en güzel yanı, zifiri karanlıkta dahi yolunu bulabilmesiydi. Mutfaktaki pencereyi açtım. Üçüncü bardak suyumu yudumlarken, rüzgarlı geceye Selim'in sesi karışmıştı.

"Saçmalama oğlum. Bi' sakin ol amına koyayım," diyordu Selim.

"Bırak abi Allah aşkına. Dayanamıyorum, diyorum. Her an aşağılanmaktan, hor görülmekten yoruldum," dedi Özgür sitemli bir sesle.

"Ohoo! Sen Bora Karabey'le çalışmaya çok fazla alışmışsın oğlum... Nazlı bebek misin lan sen? Kendine gel," dedi Selim, daha sert bir sesle.

"Allah aşkına bana 'Nazlı' deme!" dedi Özgür. Derin bir nefes aldı. "Ben Nazlı Hanım'ın stres topu değilim," diye devam etti.

"Stres topusun abiciğim," dedi Selim çıkışarak. "Bora Abi'den çalıştığın her gün için para alıyor musun, alıyorsun. Görev tanımın ne şu an, Nazlı Hanım ne derse onu yapmak... Emir kulusun. Stres topu da olursun, kapıdaki paspas da!"

Maça Kızı 8Where stories live. Discover now