97.Bölüm

1.1M 40.6K 220K
                                    

10 Milyon okunma... Dile kolay geliyor fakat yirmi yedi aylık beraberliğimizin sonucu bu. Maça Kızı 8'i defalarca kez zirveye taşıyan, bana güç ve moral veren, cümleleriyle beni motive eden, aile olduğumuzu hissettiren herkese çok ama çok teşekkür ederim... 🙏🏻💛

♠️

Bazı yeminler, sessizce ve bazen de mercimek çorbası içerken edilirdi. Tıpkı, 2017'nin 8 Mart'ında mercimek çorbası içerken ve şimdi yanımda oturan adamdan korkmamaya çalışırken, sessizce ettiğim dayanma yemini gibi. Tıpkı, tarihini hatırlamadığım bir günde, yine mercimek çorbası ve hatta şekerli bir mercimek çorbası içerken, sessizce ettiğim mutluluk yemini gibi. Tıpkı, 2020'nin 8 Kasım'ında mercimek çorbası içerken sessizce ettiğim öç yemini gibi.

"Seni neyle tehdit etti?" diye sordum. İfadesiz bakışlarım, kucağımdaki kasesinin içindeydi. "Korktuğun şey ne?" Sorularım hiçbir karşılık bulamadığında, bakışlarımı Bora'ya çevirdim. Kısılan gözleriyle, aynı bendekine benzer bir ifadesizlikle, aslan belgeseli izliyordu. "Geride açık bırakacak bir adam değilsin... Aileni, hatta sülaleni de çok çok çok daha iyi koruyorsundur muhtemelen. Öyleyse Çınar Akbulut, seni ne ile tehdit etmiş olabilir ki?"

"Bana bir soru sormuştu... Cevabı hayır..." dedi. Bakışlarını bana çevirmediği gibi, televizyonun da biraz sesini açmıştı. Kahvesinden büyük bir yudum aldı.

"Bulmaca çözecek zamanım yok," dedim, ters bir ifadeyle. Bora, kahvesinden bir yudum daha aldı. "Birbirimize karşı açık olmak zorundayız!" Nina, dalıyorum ama ağzından çıkanı kulağın duysa keşke; sen kapkapalı bir kutusun Bora'nın karşısında. İçimdeki sesin susması için, televizyonun sesini sonuna kadar açmam yeterli olur muydu?

"Ne ironi!" dedi Bora, hafifçe gülerken. Kaşlarım çatılmıştı. Bakışlarını birkaç saniyeliğine bana çevirip yeniden televizyona döndü. "Senin de sakladığın bir şeyler var."

"Seni köşeye sıkıştıranın ne olduğunu merak ediyorum," dedim.

"Neden? Sen de mi sıkıştıracaksın?" diye sordu, dümdüz bir sesle. Hiçbir cevap vermediğimde, bakışlarını bana çevirdi. Dikkatle, gözlerimin içine bakıyordu. "Seni ilgilendiren bir şey yok. Ben sadece onunla ortak plan yapacağım. Hepsi bu. Seni dahil etmeyeceğim. Merak etme. CIA ile başın derde girmez."

"Sen kimseden emir alamazsın, kendini kandırıyorsun şu an!" dedim, sitemle. Bora'nın bakışları yeniden televizyona çevrildi. "İstihbarattan dahi, mümkün mertebe en az emir aldığın şekilde çalıştığına eminim!"

"Neyse ne..." dedi, umursamaz bir tavırla. Birkaç saniyeliğine gözlerimi yumup derin bir nefes almaya çalıştım. Gözlerimi yeniden açtığımda, Bora kahvesini kafasına dikmişti. Bardağı, kucağımdaki tepsinin içine koydu. Telefon melodisi duyulduğunda elini cebine sokarken, "Telefon almamız lazım sana," dedi.

"Ben alırım..." dedim.

Ekranda yazan isme baktığında, bıkkın bir nefes koyvermişti. Televizyonun sesini biraz kıstı ve telefonu kulağına götürdü. "Efendim Buse," dedi, düz bir sesle. "Müsaitim, dinliyorum..." Ben de dinliyordum. Bundan hoşlanmaya hoşlanmaya ama bastıramadığım bir merakla, Bora'yı dinliyordum. "Anlamadım? Neyden bahsediyorsun?" diye sordu. Telefonu hoparlöre almasını istesem, sanırım ayıp olurdu. "Rica ederim," dedi şaşkınlıkla. Sıkıntılı bir nefes verdi. "Buse, bak..." dedi, tedirgin bir sesle. Boğazını temizledi. "Doğum günün kutlu olsun, geçmiş de olsa... Fakat sana gönderilen hediyeyle benim bir ilgim yok." Kaşlarımın çatılmaması için verdiğim mücadele takdire değerdi. "Bunu her kim, benim adıma gönderdiyse... Yanlış anlaşılma olsun istemem..." Aslan belgeseli ne zaman bitmişti? "Her neyse, sana günaydın. Önemli değil..." dedi ve telefonu tekrar eline aldığında, sıkıntılı nefesini serbest bıraktı.

Maça Kızı 8Where stories live. Discover now