9.Bölüm

870K 47.2K 71.4K
                                    

"Ona çok aşığım..." dediğinde, olduğum yere çivilenmiştim. Bir bu eksikti... Aşk neydi Naz?

Yeniden Elif'e döndüğümde, bakışlarındaki tehditkar hava gitmiş, yerine yalvaran bir gölge gelmişti. Koltuğa doğru küçük adımlarla ilerleyerek, bir kez daha oturdum. Tükürdüğümü yalamış gibi hissediyor ve vicdan yaptığıma inanamıyordum. Kısa bir süre gözlerimin içine baktıktan sonra, incelen sesiyle konuşmaya başladı.

"Çok gençsin..." dedi, alaycı ifadesi gitmiş, gayet doğal ve içten bir hale bürünmüştü.

"Bora'ya kıyasla mı?" diye, düz bir ifadeyle sordum.

"Bora'ya... Bana... 20'li yaşlarında olmalısın..."

"24 yaşındayım."

"Bora'yla evlenmeye karar verdiğimiz yaştasın." dedi, buruk bir tebessümle. Kaşlarını havalandırdı, derin bir nefes aldı ve devam etti. "Liseden arkadaşız biz..."

"Saint Benoît'dan?" dedim, kendimden emin bir şekilde. Teşekkürler Google!

"Evet...14 yaşından beri tanışıyoruz... 11 sene boyunca beraberdik." dedi. ÇÜŞ! Şaşkınlığımı gizlemeye çalışmış, merakla onu dinliyordum.

"Sevgili olduğumuzda 17'mizdeydik. Lise bittikten sonra, Bora'yla beraber İngiltere'ye okumaya gittik. Ben moda okudum, o işletme... Dünyanın en iyi erkeğiydi Bora. Sıcak, çekici, tatlı, eğlenceli, romantik biraz da serseri..." dedi, gözyaşlarını engellemeye çalışarak. Kimden bahsediyor Naz, ben anlamadım. Boğazıma oturan yumrunun sebebini çözemiyordum, yaklaşık üç dakika otuz dört saniyedir üzerime çöken ağırlık, taşıyamayacağım yük etkisi yaratıyordu. Es verdiği konuşmasına biraz sonra devam etti.

"İstanbul'a döndükten sonra babasıyla arası açıldı. Arafta sıkışıp kaldı sanki. Gitgide başka bir adama dönüşmeye başladı. Ama yine de benim aşık olduğum adamdı, bir gülümsediği zaman her şeyi unuttuğum adam." dedi, yanaklarından süzülen yaşları silerek. Cesur bir kadındı Elif; ben kendimi onun yerine koyduğumda, bu yaptığını asla yapamayacağımın farkındaydım.

"Bir sene sonra babasını ve annesini çok acı bir şekilde kaybetti. Yasını tutamadan, şirketin başına geçmek zorunda kaldı, babasının işlerini devraldı. Birkaç ay sonra ablası da öldü. Her şey o zaman başladı. Artık arafta değil, karanlık taraftaydı sanki. Tanıyamıyordum onu. Tartışmalarımız arttı. Onunla olmak katlanılamaz bir hâl almaya başlamıştı. Artık aramızdaki tutkunun bendeki etkisi bitmiş, sırf ondan başkasını tanımıyorum diye beraberdim onunla sanki... Bırakamıyordum." dedi.

"Bırakmak mı istedin?" diye sordum, dümdüz bir sesle.

"Evet. Çok defa. Sürekli gözlerine yerleşen hüzün beni mutsuz ediyordu. Eğlenceli bir adam değildi artık. Benim sevdiğim, aşık olduğum adam değildi. Başka biriydi." dedi. Onu anlamamı istiyordu. Ama anlaşılacak bir tarafı yoktu.

"Bir kaç ay içinde ailesinden üç kişi kaybetmiş. Normal değil mi?" diye sordum. Sikerler böyle aşkın ızdırabını, gözlerindeki hüzün onu mutsuz ediyormuş! Haspam!

"Normaldi ama daha çok gençtim... İdrak edemiyordum. Zaten bırakamadım da onu. Ayrılamadım işte. Evlenme teklifi ettiğinde, her şeyin daha güzel olabileceğine inandım. 24 yaşındaydım, hemen nişanlandık. Bir sene sonraya nikah tarihimizi aldık..." dedikten sonra, derin bir nefes aldı. "Yapamadım..." dedi, bir anda göz pınarlarından boşalan yaşlarla beraber. "Onu uğruna ölecek kadar çok sevmediğimi fark ettim." dedi ağlamasına ara vermeden. "Ölümü göze alamadım!" diye devam etti, hıçkırıklarının arasında.

Maça Kızı 8Where stories live. Discover now