142.Bölüm

481K 28.3K 80.6K
                                    

P.S. İyi ki doğdun Esma, seni çok seviyorum!

♠️

Kokusu burnumda, elleri bedenimde, dudakları saçlarımın arasında, her hücremle varlığını hissederken biraz olsun onun da iyi hissetmesini diledim.

Çünkü onu kapıda bekleyen, benden de bağımsız, nice zor an vardı.

Ve o anların biri gelmişti:

"Allah belanı versin!"

Begüm'ün sesi, yağmurun bile sesini bastırarak, gecenin içinde patlamış ve huzurumuzu yerle bir etmişti.

"Ne demek yaşıyorum ya?! Ne demek yaşıyorum?!"

Bora'nın kucağından kalkarken, bedenim yeni bir felakete hazır olmadığını söylercesine titriyordu.

"Nasıl yaşayabilirsin be sen?! Yaşayamazsın! Öldün sen! Ölmüş olmak zorundasın!"

Bir insan, ölmediğine ne kadar pişman edilirdi bilinmez, Beyza Karabey'in arafı başlamıştı. Yağmurun şiddetinin, adımlarımla yarışır derecede hızlandığını düşündüm. İçeri ne kadar çabuk girersem, içerideki kaostan Leo'yu o kadar çabuk çekip çıkarabilirdim. Beyza'nın, Bora ile Begüm'ün ablası olarak ne yaşadığı dahi beni bir yere kadar ilgilendirebilir, bir yerden sonrasına karışamazdım ama bu hengamede ne olursa olsun Leo'yu harcatmazdım.

"Neyi dinleyeceğim be?!"

Beyza Karabey'in bu konaktaki eski odasına girdiğimde, gözüme ilk çarpan şey duvara asılı çerçeveydi. Çerçevenin içindeki fotoğrafı ilk kez, Trabzon'a sürgün edildiğim günlerin birinde bu odaya girdiğim zaman görmüştüm. Bora ve Begüm'ün, ablalarıyla beraber, bu konağın avlusundaki ahşap sedirde otururken verdikleri poz, insanı kardeşliğe özendirecek kadar güzeldi. Beyza ile Begüm, Bora'yı ortalarına almışlardı, her ikisinin de başı Bora'nın omzuna yaslıydı ve üçü de sıcacık bir şekilde gülümsüyorlardı.

"Bazı fotoğraflar, dondurulmuş bir andan daha fazlasıdır... Bazı fotoğraflar yaşar... Bazı fotoğraflar konuşur... Bazı fotoğraflar, nice gerçeklerden daha gerçektir... Eğer gerçekten bakarsan..."

Annie'nin dediği gibi yaşayan bu fotoğrafın sergilendiği duvarın biraz aşağısına, Beyza'nın sırtı çarpmıştı ve kardeşi Begüm, onun üstüne üstüne yürüyordu.

"Leo nerede?!" diye sordum, korkuyla Begüm ile Beyza'yı izleyen Bahar'a.

"Aydın çıkarttı onu," dedi Filiz Hala.

"Allah seni kahretsin be!" diye bağırdı Begüm. Bora da odaya girdiğinde, bakışları en önce fotoğrafı bulmuş, sonra sırtı bize dönük kardeşiyle, yüzü bize dönük ablasına çevrilmişti. "Sen öldün diye hayatımız sikildi bizim! Şaka mı yapıyorsun?!"

Beyza'nın dudaklarından, kardeşinin ezberi olan o kelime döküldü: "Mecburdum!" Bora'ya baktım. Gür kirpiklerinin altındaki gözlerini kırpmadan, Beyza ile Begüm'e bakıyordu. Üstü hala çıplaktı ve saçlarından damlayan sular, tenine akıyordu. "İnan ya da inanma! Hak ver ya da verme! Mecburdum!"

Ben bu kelimeyi duyduğumda nasıl öfkeleniyorduysam, Begüm de öyle öfkelenmişti. "Başlatma be mecburiyetine! Salak mı var senin karşında?!" Ablasının sırtı zaten duvara yaslı değilmiş gibi, onu ittirdi. "Ölmen lazımdı senin! Dirin de ölün de başımıza onca iş açtı! Ama yine de ölmen lazımdı! En azından ölün, sinirlerimi bozmuyordu anladın mı?!" Filiz Hala duyduğu cümleler karşısında iç çekerken, daha fazla dayanamamış olacak ki odadan çıkmıştı fakat Bahar, donmuş kalmış gibi Beyza ile Begüm'ü izlemeye devam ediyordu. "Mehmet olacak orospu çocuğu, sen öldün diye neler yaşattı bize, haberin var mı?! Boşuna mı yaşadık biz onca şeyi! Ölmen lazımdı!"

Maça Kızı 8Where stories live. Discover now