136.Bölüm

779K 38.6K 244K
                                    

Sevgili yol arkadaşlarım,

Sizi çok seviyorum!

Var olun, daima...

🎲

"Sevgilim,

Bundan yüz otuz yedi gün önce, Mehmet'i öldürmek üzere çıktığım yolu geri dönüyor ve bu sefer kendi ölümüme gidiyorum. Benim ölümüme giden yol daha hızlı. Uçak yolculuklarında batıdan doğuya gitmek, doğudan batıya gitmekten daha kısa sürüyor. Birkaç saat mi fark ediyor? Açıkçası ben tam zaman vermek konusunda senin kadar iyi değilim. Eğer, bundan yüz otuz yedi gün önceki yolculuğumun beni sana ulaştıracağını bilseydim, o yola çıkar mıydım, bundan da emin değilim.

Aslında bu gecikmiş bir ölüm. Daha evvel, çok kez ölümü kaçırdığımı hissediyorum. Beni hayata bağlayan bağlar yalnızca Begüm'den ibaret olmuştu ve Begüm olmasaydı çok kez kendimi öldürebilirdim. Ölüm benim için hep kapı komşusu gibiydi. Her an çıkıp bana gelebilirdi. Çünkü su testisi su yolunda kırılır. Bu kadar basit.

Elimdeki kalemin ağırlığını tahmin edemezsin. Dedenin, annene hediye ettiği kalem. Eminim ki onların B'si ve K'si, bu satırlara tanıklık etmek istemezdi. Eminim ki deden bu kalemi yaparken, biricik torununun hayatını sikmiş bir adamın, bu kalemi kullanmasını asla istemezdi. Ama bazen, hayatta böyle şeyler oluyor maalesef. Yaşarken yaptığımız eylemlerin, nelere mâl olacağını kestiremiyoruz.

Sen, Anıl'ın hayatını kurtarmak için girdiğin kumarhanede, aşkı bulacağını düşünebilir miydin?

Önce saçlarını gördüm. 8 Numara'daki masayı görmek için açtığım ilk kamera açısına sırtın dönüktü. Saçlarının dalgaları beline dek uzanıyordu. Bir diğer kamerayı açtım sonra. Kendinden emin duruşun ve devamlı olarak kamerayı kontrol ediyor oluşun, bir profesyonel olduğunu düşünmeme sebep olmuştu. Masadaki heriflerin dikkatini nasıl dağıtman gerektiğini öyle iyi biliyordun ki, bir film izler gibi izledim seni. Ve biliyor musun, hayatımda izlediğim en tahammül edilemez filmdi fakat bunu sonradan anladım. Seni, birilerine kur yaparken görmek gerçekten de hayatımdan silmek istediğim anlar.

O gün, bu umurumda bile değildi. Sıkılmıştım hatta. Masaya oturmaya karar verdim. Eğer gözlerini göreceğimi bilseydim, oturamazdım sanırım. Çarpıldım Nazlı. Kâinatın en güzel yeşilinin, Maçahel'in, gözlerinde olduğunu nereden bilebilirdim? Beni tanıyordun. Beni tanıdığını fazlasıyla belli ettin. Gerildin. Kendine güvenini kaybettin. Ama oynamaya da devam ettin. Hareketlerini tahlil etmek öylesine zordu ki amatör müsün yoksa profesyonel misin, bir süre karar verememiştim.

Bir an var. Gözlerini bana değdirdiğin ve masadaki herkes kalkmasına rağmen, senin sorarcasına bana baktığın bir an. Ben o an... O an senin maça kızı olduğunu anlamıştım. Anlamıştım fakat bunu kabul etmem uzun zamanımı aldı. Bir de sen, elli iki tane kart içinden gidip maça kızı deyince... Açıkçası, maça kızının hayatıma bangır bangır girmesi, beklediğim bir şey değildi. Aslında maça kızının hayatıma girmesi bile beklediğim bir şey olmayabilir. Sen benim altı yaşımdan beri, yolculuğumun en güzel duraklarısın. Gelmesini hep beklediğim, hakkındaki rivayetlere aldırış etmediğim, anlamı baki olan ve gün geçtikçe deliriyor olmaktan korktuğum yaşam işaretimsin. Sen benim kaderimsin Nazlı. Nerede aramam gerektiğini bilmediğim ama deli divane aradığımsın.

Eğer maça kızı olduğundan o gün emin olsaydım, Anıl'ı yaşatmak için gerekli parayı verir ve seni derhal hayatımdan uzaklaştırırdım. Bu senaryo bizi nereye götürürdü, bazen merak ediyorum. Hiç yaptın mı bunu bilmiyorum ama ben devamlı olarak zihnimde, seninle farklı tanışma hikayeleri yazıyorum. Her şeyin yalnızca ikimizin elinde olduğu, romantik hikayeler. Aksiyonsuz. Silahsız. Kavgasız ve dövüşsüz. Her şey başka olabilirdi Nazlı. Kaptanı olduğum teknenin uğradığı bir sahil kasabasında tanışabilirdik. Bodrum da olabilirdi burası. O kadar önemli değil ki neresi olduğu. Sen benim kaderimsin ve her ne olursa olsun, biz bulurduk birbirimizi.

Maça Kızı 8Where stories live. Discover now