Ağlatan Melekler

1K 62 10
                                    

Bölüm 2 – Ağlatan Melekler 

Günler geçmişti korkunç olayın ardından. Sherry bir daha saldırıya uğramamıştı ama bu zamanı boş geçirmemişti elbette. Dünyaya ait olmayan varlıklar ve melekler hakkında araştırma yapmıştı. Öğrendiği kadarıyla bu melekler nerden geldiği belli olmayan varlıklardı. Bir de video bulmuştu. Bir adamın konuşması. Eli yüzü düzgün ama biraz garip bir adamın konuşması. Yarım bir konuşma gibiydi. Easter Egg le ortaya çıkmıştı ve bazıları bu videonun melekleri anlattığını öne sürüyordu. Ki anlattıkları mantıklıydı da. Zaman yolculuğu kısmı dışında. Tamam, belki melekler onları geçmişe yolluyor olabilirdi. Bu bile anlamsızdı aslında ama daha iyi bir açıklaması yoktu. Hem kendi bile olasılık dışıyken neden inanmasındı? Şu sarımtırak bulutların ne olduğuyla ilgili net bir bilgi yoktu ancak Sherry bunun bir çeşit yaşam enerjisi olabileceğini düşünüyordu. Videodaki adamda güven veren bir şeyler vardı.

Odada bir aşağı bir yukarı yürümeye başladı. Araştırma yapmak sıkmaya başlamıştı. Bir an önce neler olduğunu çözmeliydi. Bir an önce Sam’i ve Lara’yı ondan alan neyse bulmalıydı.

Alarmın çalışıyla kendine geldi. Saat beş olmuştu. Her gün yaptığı gibi dışarı çıktı. Bugünkü pratik zamanı gelmişti. Sahile inip bir banka oturdu. Gözlerini karşıya dikmiş bakıyordu. Çevreden geçen herhangi biri ufuklara dalmış düşünceli bir genç kız olduğunu düşünecekti. O ise çevreden geçenlerin düşüncelerine odaklanmıştı. Asla o günkü gibi bir eyleme geçmemişti ve o gücü bir daha bulabileceğini sanmıyordu. Ama en azından zihnini çevredeki düşüncelere kapatmayı öğrenmeliydi.

“Akşama ne yemek yesek acaba? Bizim çocuklar çağırmıştı aslın...”
“Bu kızdan nasıl ayrı…”
“Yeni bir iş nasıl bulacağı...”
“Nerde kaldı bu kız? Gelmeye…”
“Acaba hastayı…”

Bir sürü düşünce vardı kafasında dolaşan. Sokaktan geçen her insanın her düşüncesi onun beynine doluyordu. Artık bu durumla daha rahat başa çıkıyordu. Düşüncelerin hepsine bakmıyordu. Bütün düşünceler beyninden akıyordu ama o hepsini okumuyordu. Bırakıyordu gitsinler. Önemli olduğuna karar verdiği şeyleri yalnızca dikkate alıyordu. Beyni kendi zihniyle alakalı olan şeyleri ondan önce fark ediyordu. Onun adının geçtiği ya da onun hakkında düşünülen kelimeler yanıp sönüyordu sanki. Böylece yalnızca ihtiyacı olana odaklanıyordu. 

Bir de her düşüncenin farklı koktuğunu fark etmişti. Tanıdığı birilerinin yanındayken onlarla bağdaştırdığı kokuyu duyuyordu. Tanımadığı insanlarda ise maalesef kokuya odaklanacak kadar vakti olmuyordu. Bu bağdaştırmayı zihninin yaptığını düşünüyordu. Ama yine de herkes de kokular vardı. Kendi düşünceleri kokmuyordu bir tek. Hiçbir koku yoktu. 

Meleklerde hissettiği o yoğun baskıyı nasıl durduracağını tam olarak bilmese de ilk anki kadar hazırlıksız yakalanmayacağından emindi. Zihni yorulmaya başlamıştı. 

Yerinden kalkıp eve doğru yürümeye hazırlanmıştı ki karşıki eski evin penceresinde meleklerden birini gördü. Gözünü açıp kapayınca kaybolmuştu ama Sherry onun orda olduğundan emindi. İçerde kaç melek olduğundan bihaber içeri girmemesi gerektiğini biliyordu. Sonuçta hepsini nasıl göz önünde tutacaktı ki? Evine ulaştığında oturup durum değerlendirmesi yapmaya karar verdi. Sesli konuşarak odanın içinde ileri geri yürümeye başladı.

“Şimdi… Ne biliyorum? Evet güzel buradan başlamalıyım.”

Beyaz tahtanın en tepesine ‘Uzaylı Kanatlılar’ yazdı. 

“Uzaylı kanatlılar mı? Gerçekten.”

Sildi. Bu sefer de ‘Bir Uzaylının Göz Yaşları’ yazdı.

“Aman Tanrım! Sanki lise kompozisyon yarışmasına katılacağım. Resmen kendimden tiksindim şuan da.”

Yine sildi. ‘Ağlatan Melekler’ yazdı kocaman harflerle. 

“Bana döktürdüğünüz her yaşın hesabını soracağım sizlere! Evet. Ne biliyorum? Bir. Benim peşimdeler. İki ben onları –sanırım- öldürmeyi başardım. Üç onlara bakıldığı sürece hareket edemezler. Dört eğer onlara dokunursam beni zaman ve mekânda geriye gönderirler. Beş bu gönderimden doğan enerjiyle besleniyorlar. Altı sonsuza kadar onlara bakamam. Yedi çok hızlı hareket ediyorlar.”

Bildikleri o kadar sınırlıydı ki tahta birbirine benzer cümlelerle dolmuştu. Aylardır onlar hakkında araştırma yapıyor olmasına rağmen kayda değer bir ilerleme kaydettiğini düşünmüyordu. Bundan emin olmanın bir tek yolu vardı. Uzun zaman önce hazırladığı çantasına birkaç tane de ayna yerleştirmişti. Bunun işe yaradığını okumuştu bir yerlerde. 

“Sonsuza kadar kaçamam. (Derin bir nefes aldı.) Şimdi yüzleşme vakti!”

Sanki sevgilisiyle buluşmaya gider gibi bir heyecan vardı içinde. Tek farkı bu heyecanın içinde öfke ve korkuyu da barındırıyor olmasıydı. Bir an önce o eve varmak istiyordu. Elbette halen orda olmayabilirlerdi ama riske etmeye değerdi. Eski evin kapısı ikinci sınıf bir korku filmindeki gibi gıcırdayarak açıldı. Kapı kilitli bile değildi ve kilitli olmayan ürkütücü yerlere girilmemesi gerektiğini bu filmlerden gayet iyi biliyordu. Ama bastıramadığı merak duygusu ve buraya gelmesine neden olan öfke mantığını ele geçirmişti.

“Kimse var mı?”

İçerden gelen tek ses rüzgârın uğultusu oldu. Beynindeki algıda herhangi bir değişiklik yoktu. Adımları tahtalardan rahatsız edici bir ses çıkmasına neden oluyordu. Kalp atışları hızlanmıştı. Adeta içinde samba çalıyordu. (  ) Hemen yakındaki odalardan birine giriverdi. Oda boştu. Kapıyı usulca kapatıp çantasını açtı. Aynaların işe yaramasını çok istiyordu. Aynaları özenle odaya yerleştirdi. Korkusu daha hızlı çalışmasına neden oluyordu. O sırada tanıdık gelen bir ses duydu. Tahtaların sesi… Biri vardı! Yo yo bir şey vardı. Sis zihninde belirmeye başlamıştı. Ağlayan Melek olmalıydı yaklaşan. Korkusu birdenbire arttı. Buna hazır olduğunu sanıyordu ama içinde bir yerlerde evin boş olmasını istediğini de biliyordu. 

Tahta gıcırtısı kapının önünden geliyordu. Odanın zayıf ışığı aynaları yerleştirmesine yardımcı olmuyordu. Meleğin kapıyı açıp açmayacağını merak ediyordu. Zihninde hafif hafif baskı hissetmeye başlamıştı. Sonra görülme riskini almayacağını düşündü. Maalesef yanıldığını anlaması çok uzun sürmedi. Melek çok hızlı hareket ediyordu. O arkasına dönüp kapıya bakana kadar kapı yerle bir olmuştu.

“Aman. Tanrım.” ( Oh. My. God. )

Doctor, Who Am I? | Türkçe | DWHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin