BÖLÜM 38 - KENAN

2.2K 393 16
                                    

KENAN

Bu eve ilk gelişimin üzerinden iki ay bile geçmemişti. Hissettiklerimin bu kadarcık zamana sığabilmesi nasıl mümkün olabiliyordu? Hayatım, kalbim... Değil iki ay yıllarca bunun yarısı kadar bile dolmamıştı. Ayla, artık her şeydi.

Eve sinen kokuyu derince içime çekerken göğsümdeki sıkışma arttı. Tezgâhta duran kurabiyelerin kokusu girip çıkan polislere, uzun süre açık kalan kapıya rağmen hala dağılmamıştı. İlk geldiğim günde aynı kokuyu solumuştum. Fırından yükselen sıcaklık yüzüme vurmuştu. Aslında yüzüme vuran Ayla'nın varlığıydı. Sıcak olan da oydu mis gibi kokan da. Gözlerimin içine bakmıştı. Karşılaşmadan önce tarif edemeyeceğin o bakış. Bir anlamı olan. Sanki ona ait olduğumu biliyormuş gibi bir bakışla sahiplenmişti beni. Acaba bunu fark etmiş miydi?

Ev sıcaktı. Şeker, vanilya ve adını bilmediğim güzel bir şeyler kokuyordu ama o yoktu.

Ayla'nın her zaman oturduğu tekli koltuğa gidip oturdum ve pencereden gittikçe kararan gökyüzünü izledim. Bir şimşek daha çaktı. Ardından gök gürledi. Rüyasının gerçekleştiğini böyle fark etmiş olmalıydı. Burada oturuyor muydu? Mutfakta mıydı? Önce şimşek çaktığını mı görmüştü yoksa dışarı bakmazken peşi sıra gelen sesi mi duymuştu?

Aynı şeyleri tekrar ve tekrar düşünüp durdum. Yaşadığı paniği, bana ulaşamadığında hissedeceği hayal kırıklığını, korkmasına rağmen kendini evinden dışarıya atmış olmasını...

Düşündükçe bana değil dakikalar, saatler geçiyormuş gibi geldi.

"Haklıydın," dedi Ata bir süre sonra. "Çağatay'ın Bostancı'daki evi boş çıktı. Evin içini doğru dürüst düzmeye bile zahmet etmemiş."

"Ve?"

"Kaya Sezgin'in mülklerine ulaşmaya çalışıyorlar. Adamı aramışlar ama açmamış. İzmir'deki ekiplerle görüştük. Oradaki evine gidecekler."

"Çok yavaş hareket ediyorlar," dedim sinirime hâkim olmakta zorlanarak. "Arabayı da mı bulamadılar?"

"Kenan, bildiğin şeyleri sorma bana. Anlı..."

"Bir boktan anladığın yok," diye kestim sözünü. "Bir boktan anladığımız yokmuş!"

Ata neler düşündüğümü az çok tahmin ediyordu. Üzerime gelmedi.

"Sevil'den haber gelince ararım," dedikten sonra evin kapısını da kapatıp çıktı.

Yeniden tekli koltuğa gidip oturdum ve en sevmediğim şeyi yaptım. Bekledim.

Çaresizliğin kanıma işlemesine izin verdim. Hücrelerimde dans etti. Ruhumu karanlığa gömüp canımı yaktı. Kim bilir o anların her birinde neler yaşanıyordu ve ben ne yaparsam yapayım şu an için burada oturmaktan başka hiçbir işe yaramıyordum. Herkes arabayı arasın, herkes evi bulmaya çalışsın, her kamera izlensin; fark etmezdi. Zaman akmaya devam ediyordu. Geçen her dakikanın içinde çoktan yer edinen bir yaşanmışlık vardı. Kimse geri alamazdı. Canım yanmaya devam etti. Ona bir zarar gelecek korkusuyla aldım her nefesimi.

Kafayı yemek üzereyken elim telefonuma gitti ve kendimi annemi ararken buldum.

"Oğlum," dedi sesinde gizleyemediği bir panikle.

"Ben iyiyim," dedim onu boş yere telaşlandırmamak için. "Aslında iyi değilim. Ayla kayıp."

Hiçbir şeyden haberi olmasa da hemen dikkat kesildi. Ardı ardına sorular sordu. Hepsini üstün körü cevapladım.

"Onu bulacaksın," dedi ardından.

"Ya geç kalırsam?"

"Kendine bunu yapamazsın. Bu adil değil."

RÜYALARIN ARDINDAN (TAMAMLANDI) Where stories live. Discover now