BÖLÜM 35 - AYLA

2.3K 391 33
                                    

AYLA

Eve döndüğümde bir şeyler yapmam gerektiğini hissediyordum. Herhangi bir şey. Kanepede, televizyonun karşısında boş boş oturamayacak kadar gergindim. Elime bir kitap alıp okumaya kalksam muhtemelen bir paragrafı bir saatte anca bitirebilirdim. Bende her zaman olduğu gibi kurabiye yapmaya karar verdim. Nasıl olsa kafe için yapmam gerekiyordu. Sadece öncesinde üzerimdekileri değiştirip gri taytımla crop, uzun kollu beyaz tişörtümü giydim. Üzerime bana Kenan'ı hatırlatan yeşil hırkamı aldıktan sonra saçlarımı yeniden düzgünce topladım. Elimi yüzümü yıkayıp yaptığım iki gram makyajı sildikten sonra bir kez daha şansımı deneyerek Yağmur'a mesaj attım. Dönmedi. Döneceğini de düşünmüyordum zaten.

Televizyondan bir müzik kanalı açıp mutfağa geçtim ve malzemeleri çıkardım. Birkaç dakika sonra alışkın olduğum tempoya kavuşmuştum. Çalan müziğin ritmine ayak uyduruyor, hamur yoğuruyor, dinleniyor, arınıyordum. Çikolata parçacıklarını ekleyip streçe sardığım hamuru dolaba kaldırmamdan hemen sonra telefonum mesaj sesiyle öttüğünde heyecanlandım. Yağmur olabilir miydi?

Tezgâhın diğer ucuna bıraktığım telefona yürüyüp ekrana baktığımda gerçekten Yağmur'un adını görünce heyecanım arttı. Sonunda bana mesaj atacak kadar sakinleşmişti demek ki.

'İki saate eve geliyorum. Konuşmamız lazım.'

Bekliyorum, diye cevap verdim hemen.

O gelene kadar işimi bitirmek için diğer kurabiyeleri yapmaya döndüm. Ona her şeyi anlatmaya zaten karar vermiştim. Kafamda konuya nasıl gireceğimi, neler anlatacağımı ve nasıl anlatacağımı düşünerek çalıştım bu sefer. Yağmur'un favorisi olan yer fıstığı ezmeli kurabiyeden yaparken, beni anlamasını, bana inanmasını umdum. Aramızda sır kalmazsa belki sorun da kalmazdı. Zamanla ve neredeyse farkına varmadan açılan uçurum belki kapanırdı. Senelerdir hayatımda olan tek kişiyi kaybetmek istemiyordum. Farklı insanlar olmamız, düşüncelerimizin her daim uyuşmaması önemli değildi. Bir geçmişimiz vardı. O hala benim ailemdi.

Çok mu saftım? Onun da benimle benzer hislere sahip olduğuna inanmak zorundaydım. Hayatında her neler dönüyorsa belli ki baş edemiyordu. Hal ve hareketlerinin benimle alakası olmadığını düşünmek işime geliyordu.

Çikolatalı kurabiyeler neredeyse fırından çıkmak üzereyken yer fıstığı ezmeli olanı tepsiye dizmeyi bitirdim. Onun sırası gelene kadar mutfağı toparladım. Bulaşıkları kaldırıp tezgâhı sildim. Ve son iki tepsiyi fırına verdikten sonra Yağmur'u beklemek için salona geçtim.

Cam kenarındaki tekli kanepeye kurulup telefonu elime aldım. Hala gelmesi için bir yarım saat vardı. Yine de karnım beklentiyle kasıldı. Vereceği tepkiyi deli gibi merak ediyordum. Aklımı kaçırdığımı mı düşünürdü yoksa tüm bu tutarsız davranışlarım onun için bir anlam mı kazanmış olurdu? Arkasını dönüp kafayı yediğimi mi söylerdi yoksa bu zamana kadar anlatmadığım için bana kızar mıydı?

Yirmi dakika sonra fırının üzerindeki alarm ötünce kalktım. Tepsileri dikkatle çıkarıp soğuması için tezgâhın üzerine bıraktım ve bekleme yerime döndüm. Tam oturmuştum ki bir anda göz alıcı bir şimşek çaktı ve salonun içi bu şimşekle aydınlandı.

Nutkum tutuldu.

Tüm vücudum kaskatı kesilirken nefes dahi alamadım. İstemsizce saniyeleri saymaya başladım. Kısacık saniyeler dağ gibi yığıldı üstüme. Kalp atışlarım zamanla yarışıyordu. Otuz saniye geçmiş olmalıydı. Ne kadar doğru saydığımdan emin değildim. Sadece gök gürlediğinde yanılmış olmayı diliyordum. Bir başka rüyanın içinde olabilirdim. Tesadüf de olabilirdi.

Kanım korkuyla çekilirken hareket etmeyi başarabildim. İşi şansa bırakamazdım. Hemen telefonu alıp Kenan'ı aradım. Bir çaldı, iki çaldı, üç çaldı. Kendi kendine kapanana kadar aramayı sürdürdüm ama Kenan açmadı. Bir kez daha denedim, olmadı.

RÜYALARIN ARDINDAN (TAMAMLANDI) Kde žijí příběhy. Začni objevovat