BÖLÜM 2 - AYLA

5.3K 467 30
                                    

Selam!

Her zaman böyle olmaz tabii ama ikiye bölmektense size dolu dolu upuzun bir bölüm getirdim. Bölüm sonunda konuşuruz. Çünkü hem heyecanlı hem de hikayemize yön veren giriş kısmının bel kemiğindeyiz. 

Keyifli okumalar. :*

***

AYLA

Bugün benim doğum günümdü. Ekimin on beşi. Yağmur'la tanışına kadar doğum günüm yalnızca dört kere kutlanmıştı. Dört yaşımdan öncesini hatırlamıyordum, o yüzden sayılmazdı. Babam varsa kutlanır, babam denizdeyse o gün diğer herhangi bir gün gibi geçip giderdi. On yıldır Yağmur, birini bile atlamadan, ufak tefek hediyeleriyle ya da kutlamalarıyla bu günü bana güzelleştirmek için elinden geleni yapmıştı. Yine de kendimi huzursuz hissederdim. Yanlışmış gibi gelirdi. Bir de babamı en çok özlediğim gün olurdu ki bu işleri daha da zorlaştırırdı.

Her şeye rağmen, iki buçuk saat anca uyumuş olsam da kalktım ve güzelce hazırlandım. Duş aldım. Normalde neredeyse dümdüz olan saçlarımı kurutup maşayla hafifçe kıvırdım. Artık resmen kapkara görünen gözaltlarımı kapatıp aylar sonra üşenmeyip göz kalemi çektim. Rimel, allık, en sevdiğim şeftali tonlarındaki rujum. Bitti, gitti. Hazırdım. Aynaya baktığım yüzümü verdiğim kilolara rağmen sevdim. Buna ihtiyacım vardı. Eğlenmeye. Boktan rüyamdan uzaklaşmaya. Kendimi yeniden hayat dolu hissetmeye.

Üstüme koyu mavi, dar kotumu geçirip krem rengi V yakalı ince bir triko giydim. Fitilli yine krem rengi ceketimi alıp henüz dokuza çeyrek varken odamdan çıktım.

Yağmur'un odasının kapısı açıktı ve içeride değildi. Ona seslendim ama cevap veren olmadı. Salonda da yoktu. Gözlerim etrafı tararken mutfak tezgâhının üzerinde pembe postit kâğıdı gördüm. Ağır ağır sinirim yükselirken kâğıdı alıp Yağmur'un düzenli el yazısına baktım.

'Koç aradı. Çıkmak zorunda kaldım. Öğle yemeğine yetişmeye çalışırım.'

Beni ekmiş olmasına mı şaşırsam yoksa uyanık olduğumu bilmesine rağmen gelip yüzüme söylememesine mi bilemedim. Öğle yemeğine de gelmeyeceğinden emindim. Önemli değildi. Elinde olmadığını biliyordum yine de... Her neyse.

Şu halimle evde oturup saatlerce bekleyecek değildim. Alarmı kurup anahtarlarımı alıp evden çıktım. Kafede istediğim kadar oyalanırdım.

Yaklaşık yirmi dakika sonra normalden oldukça fazla bir şekilde süslenmiş tezgâhın arkasında üç kupaya kahve koyuyordum. Suna bizim için çikolatalı kruvasanları ısıtıyor, Harun da kapıya en yakın olan, hep oturduğumuz masada oturmuş bizi bekliyordu.

Gelişime şaşırmış, kızmış, söylenmiş ama ekilişimi öğrenince anlayışla karşılayıp hemen beni keyiflendirmeye çalışmışlardı. Sabahın bu saatinde sadece bir masa doluydu. Bu yüzden biz de biraz keyif yapacaktık.

"Üzerine mum koymama izin versen bir dilek dilerdin."

"O dilek her kime ulaşıyorsa kendini kandırılmış hissederdi," dedim gülerek Suna'ya. Sıcak kruvasandan bir ısırık alıp memnuniyetle iç çektim. "Bu kız bu işi çok iyi yapıyor."

"Yakında açar kendine bir yer," dedi Harun. "Teklif almış geçen ay." Özge bize yalnızca çeşit çeşit kruvasan gönderiyordu. Bir pastacımız vardı; Onur. Bir de ben vardım; çeşitli kurabiyeler yapıyordum. Onur'un hali hazırda iyi bir ekibi ve pastalarını kendi ürettiği iki tane pastanesi vardı. Ben kafe için hazırladıklarımın dışında özel siparişler alıyordum. Özge adına sevinmiştim çünkü cidden yetenekliydi.

RÜYALARIN ARDINDAN (TAMAMLANDI) Where stories live. Discover now