BÖLÜM 37 - AYLA

2.3K 372 24
                                    

AYLA

Hava tamamen kararmıştı. Televizyon ünitesinin üzerindeki ufak dijital saat sekiz olmasına on dakika kaldığını gösteriyordu. Ali oturduğum yerin karşısında bir sağa bir sola yürüyüp gergin bekleyişini sürdürüyordu.

Bir süre önce Çağatay'ı aramış, eve gelmesini ve harekete geçmeleri gerektiğini söylemişti. Çağatay iddia ettiği gibi Yağmur'a aşıksa, Yağmur'u kaçırmış olmasını nasıl karşılayacaktı? Hatta zarar vermiş olmasını? İkisi de normal insanlar olmadıkları için neyi kabullenip neye tepki vereceklerini kestirebilmem mümkün değildi.

Çağatay gelmeden ve birden iki kişiye dönüşmelerinden önce Kenan'ın bize ulaşması için dua ediyordum ama hala ses seda yoktu. Neler döndüğünü öğrenmiş olmalıydı. Çok kızgın olduğunu tahmin edebiliyordum. En çok da kendine kızıyor, nasıl bu denli kör olabildiğine yanıyordu muhtemelen. Ama bilemezdik. Bilebilir miydik? Kenan'ın ya da herhangi birinin bile bu ihtimali değerlendirmeye alacağından şüpheliydim. Ne diye Çağatay ve Ali'yi yan yana koyacaktık ki? Gerçi Ali'nin varlığı bile meçhuldü de...

"Yağmur'u neden kaçırdın? Madem Çağatay ona âşık oldu. Ona neden zarar verdiğini anlamıyorum," dedim sessizlikten bunalarak. Ali'yi takip etmek yorucuydu. Hızla akan dakikalara bakmak ise korkutucu.

Yağmur ara ara içeriden seslenmeye devam ediyordu. Ona cevap vermek ve bir nebze olsun rahatlatmak istiyordum ama Ali'ye güvenmiyordum. Sağı solu belli olmazdı. Beni yanında tutmak istiyor olabilirdi ama Yağmur için aynı duyguları beslemediğinden emindim.

"Eğer ona saldırmasaydın benimle yine normal bir şekilde tanışabilirdin," diye ekledim.

Ali, güldü. Yürümeyi bıraktı ve bana baktı. Göz göze gelişimizden her seferinde rahatsız oluyordum ama kılımı kıpırdatmadım. Onun eline herhangi bir koz vermemeye niyetliydim.

"Arkadaşın için üzülmen ne kadar da hoş, Ayla. Bunca zaman boyunca Yağmur'un seni tanımamda oldukça yardımı dokundu. Bunu biliyor muydun? Fazla şefkatlisin ama bundan daha çok safsın da öyle değil mi?"

İma ettiği şeyin ne olduğunu anlamayarak boş boş yüzüne baktım. Yağmur'un herhangi birine benden bahsetmesi kadar doğal ne olabilirdi? Senelerdir beraber yaşıyorduk. Anlaşmazlıklarımıza rağmen kardeşten farkımız yoktu ki kardeşler iyi anlaşacak diye bir kural mı vardı? Hayatımızın neredeyse her noktasında yan yana yürümüştük. Onun adını anmadığım bir sohbet etmekte zorlanırdım. Yaşadığım her şeyin içerisinde o veya bu şekilde yer alıyor olurdu. Asıl benden bahsetmemesi abes kaçardı. Sadece Çağatay'a gereğinden biraz fazlasını açtığını düşünmüştüm. Yine de...

"Yağmur bir süredir gerçeği biliyordu," dedi bana doğru yürüyüp sağ çaprazıma oturmadan önce.

"Hangi gerçeği?"

Sesimdeki inkâr irkilmeme sebep oldu.

"Kendini kandırmaya da kullandırmaya da bayılıyorsun, ha? Neden gözünün önünde duran gerçeği görmeye yanaşmıyorsun?"

Neler saçmaladığını sormak için ağzımı açacak oldum ama izin vermedi. Konuşmaya devam ederken hem alaycı hem de sinirliydi.

"Annemin vicdansız bir sürtük olduğunu bilmene rağmen onun için bile göz yaşı döktün değil mi? Nasıl bu kadar iyi kalabildiğini anlayamıyorum. Yağmur'un arkandan iş çevirdiğini görmek istemedin. Yağmur'un anlattığı kadar yakındıysanız eğer şimdiye kadar bin kere yakalanmış olurdu sana."

"Ne diyorsun sen?"

"Tamam. Abartmaya gerek yok aslında. Yağmur'u biraz manipüle etmiş olabiliriz. Sonuçta beni sevmesi hatta bana acımasını istiyordum."

RÜYALARIN ARDINDAN (TAMAMLANDI) Donde viven las historias. Descúbrelo ahora