BÖLÜM 21 - AYLA

3.4K 430 15
                                    

AYLA

İki elimde market poşetleriyle dolu bir şekilde eve zar zor girdiğimde hava çoktan kararmıştı. Alarmı kapatmak için poşetleri yere bıraktım. Salonun ışığını da yaktıktan sonra içi kürklü ceketimi çıkarıp portmantoya astım. Poşetleri yeniden yüklenip mutfağa taşıdım ve aldığım her şeyi yerine yerleştirip üzerimi değiştirmek için odama geçtim.

Yağmur hala dönmemişti. Son konuşmamızda Cumartesi akşam evde olurum demişti ama bir saat önce aradığımda telefonu kapalıydı. Yolda olduğunu düşünerek, çekmediğini varsaymıştım.

Kenan'dan da henüz ses çıkmamıştı. Çarşamba sabah evimden ayrıldığından beri onu görmemiştim. Bir iş üzerinde olduğunun ve muhtemelen birkaç gün görüşemeyeceğimizin haberini vermişti.

O günden beri her akşam arıyordu. Açıkçası beni aramasını beklemiyordum. Böyle bir beklenti içerisine girip de daha sonrasında üzülmek istemediğim için kendimi korumaya alıyordum sanırım. Sanki evimin kapısının girişinde görünmez bir bariyer vardı ve Kenan o kapıdan çıktığı gibi tüm duygularından arınıyor, güvensiz ama güçlü, polis Kenan'a dönüşüveriyordu. Buna rağmen beni şaşırtmış ve aramıştı. Konuşmalarımız bir dakikayı bulmuyordu ama umurumda değildi. İyi olduğunu bilmek şu an için bana yetiyordu.

Nasıl bir hayat sürdüğünden hala haberdar değildim. Bir polisin hayatı nasıl geçerdi? Özellikle cinayet büroda çalışan birinin? İnternette arattığınız zaman öğreneceğiniz bilgiler ne yazık ki yeterli değildi. Gününün gününe uymadığını, on iki saatten çok daha uzun süreler çalıştığını, sıklıkla eve uğramaya bile vakit bulamadığını artık biliyordum. Dün akşamki konuşmamızda emniyette kestirdiğini söylemişti.

Buna nasıl dayanabiliyordu? İşini sevdiğini tahmin etmek zor değildi ama bir insan böyle bir mesleği nasıl sevip de sahiplenebilirdi? Karşılaştığı onca kötülük karşısında ertesi güne nasıl umutla bakabilirdi? Hayatı sokakta olduğu her an tehlikedeyken nasıl ertesi gün için plan yapabilirdi?

Bunları düşündüğüm zaman Kenan'ın yüzüne yerleşmiş ifadesiz maskesi, kalbinin etrafını sarmalayan ince buz tabakası ve tüm dünyaya karşı olan güvensizliği daha çok anlam kazanıyordu. Kötülüklerden arınmak istiyor, bunun için savaşıyor ama yok olmayacaklarını içten içe bildiği için kendini hayatın doğal akışına kaptırmaktan kaçınıyordu.

Onunla olduğum zamanlardan çok onsuz geçen zamanlarımda Kenan'ı düşünüyor, aramızda geçenlerin nasıl bir yolda ilerlediğini tartabiliyordum. Yan yana geldiğimiz anda ise her şey değişiyordu. Kontrolden çıkıyordum sanki. Düşünmeyi bırakıyor, sadece yaşıyordum.

Annemin cinayetinin etrafında dönen konuşmalarımız üzerinden birbirimizi tanımaya başladığımız düşünülürse daha önümüzde çok uzun bir yol vardı. Onun hakkında tek bir tane bile kişisel bilgiye sahip değildim ve bu adamla çoktan sevişmiştim. Birden fazla kere hem de!

Ben de merak ettiğim ne varsa dün akşam Kenan'la konuştuktan sonra bir deftere yazdım. Hepsi de gayet basit sorulardı. Ailesi, işi, hobileri gibi... Aslında yüz yüze geldiğimiz bir sonraki sefer ona sormayı planlıyordum ama vazgeçip mesaj atmaya karar verdim. Ne zaman görüşeceğimiz belli değildi ve ben onu tanımak istiyordum.

Üzerimde ne varsa çıkardıktan sonra sutyenden kurtulmanın rahatlığıyla gerinip dolaptaki en rahat siyah eşofman altımı çıkardım. Üzerime de tenime yapışmayan bol, kırmızı tişörtümü giyip çıkardığım giysileri kucakladım. Hepsini kirliye attıktan sonra salona dönüp cam kenarındaki pembeye çalan açık somon renkli tekli koltuğuma kuruldum.

Kenan da evime her geldiğinde burada oturmayı seçiyordu. Bu koltuktan tüm salonu, mutfağı, odalara giden koridoru ve kafamı çevirdiğim anda pencereden ağaçlı otoparkı ve ön caddeyi görebiliyordum. Hâkimiyet sağlıyordu. Aynı zamanda aşırı rahattı.

RÜYALARIN ARDINDAN (TAMAMLANDI) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin