BÖLÜM 36 - AYLA (devam)

2.3K 368 7
                                    

AYLA

Asansörden sekizinci katta indik. Soldaki son dairenin önünde durduk. Ali cebini gösterip, "Anahtarı al," dedi.

"Sen al."

"Uğraştırma beni, Ayla. Dediğimi yap."

Yağmur'u yere atmaması için hiçbir sebep olmadığı için onunla inatlaşmamaya karar verdim. Sağ cebindeki anahtarlığa ulaşmam kolay oldu.

"Yeşil halkaya takılı olan."

Eve girer girmez ayakkabılarını ayağından çıkardı. "Burada kal," dedikten sonra koridorda gözden kayboldu. Bir kapının kapandığını, peşi sıra kilitlendiğini duydum. Antrede belirdiğinde eliyle solundaki açıklığı işaret etti. "Salona geç."

Ayakkabılarımı çıkarmak bile o kadar tuhaf geldi ki. Alıkonulmuştum ama evinin temizliğini mi umursuyordum? Gerçi ben çıkarmasam o çıkarttırırdı muhtemelen. Salona geçmeden sağ kapının mutfağa açıldığını ve solumdaki koridorda da üç kapı bulunduğunu gördüm.

"Yağmur'un yanında olmak istiyorum. İyi mi değil mi görmem lazım."

"O iyi. Yalnızca baygın."

"Tıbbi eğitim mi aldın? İnsanları bu şekilde mi öldürüyorsun? Aldığın eğitim sayesinde mi?"

Karşımdaki duruşu dikleşti. Sinirle gözlerime bakarken, bakışlarına karşılık verdim. Bana zarar verip vermeyeceğini merak ettim. Dediği gibi bir aile kurmaya hevesli olsa bile aklının yerinde olmadığından emindim.

"Otur, Ayla. Konuşalım."

Şapkasını, montunu ve eldivenlerini çıkarıp yemek masasının üzerine bıraktı. Saçlarının tahmin ettiğimden daha uzun olduğunu gördüm. Düzgünce geriye doğru yatırılmıştı. Elleri temiz ve düzgün görünüyordu. Oysa ben nasıl bir canavara ait olduklarını biliyordum.

Kafamı iki yana sallayıp oturmamı istediği yere doğru ilerledim. O kadar normal bir evdi ki... Bir katilin bu çatı altında yaşadığı aklımın ucundan geçmezdi. Eskitilmiş, kırmızı ağırlıklı bir halı, güzel, büyükçe kadife kumaşlı yeşil bir koltuk, devasa televizyon, meşe kaplama gibi duran orta sehpayla takım tv ünitesi, iki irice saksı ve yeşil bitkiler. Dağınık değildi ama düzenli de değildi. Kanepenin üzerine serili ince battaniye katlı değil, kenara atılmış gibi duruyordu. Orta sehpanın üzerinde iki kâse ve bir fincan vardı. Dergiler, sigara paketleri, küllük, birkaç ıvır zıvır. Burayı Çağatay'la beraber düzenlediklerini hiç sanmıyordum.

"Eşyaları annem seçti."

Annem mi?

"Ne?"

"Çağatay benim üvey kardeşim."

Şimdi suratında kocaman bir gülümseme vardı. Bakışlarındaki boşluğu görmüyor olsaydım bu gülümsemeye kolayca kanabilirdim.

"Yağmur'la bile isteye karşılaştı."

Kafasını salladı.

"Onca zaman... Neden ona saldırdın peki?"

"Senin karşına çıkma zamanım henüz gelmemişti." Televizyonun önünde bir ileri bir geri gitmeye başladı. "Ortalık yatışacaktı. Bizim âşık çiftin ilişkileri iyice ilerleyecekti. Sonra... Çok çok sonra hayatına girecektim. Kafanda hiçbir şüphenin yer alamayacağı bir zaman."

"Annemi öldürdüğünü anlamayacağım bir zamandan mı bahsediyorsun?" Bir bilseydi ki bu imkânsızdı, ne yapardı acaba?

Hareket etmeyi bırakıp oturduğum yerin karşısına geçti. Gözlerimin içine baktı.

RÜYALARIN ARDINDAN (TAMAMLANDI) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin