BÖLÜM 33 - KENAN

2.7K 366 19
                                    

KENAN

Sinirden kuduruyordum. O şerefsiz Melih Yurtsever yerinde yoktu. Neymiş, hastaymış! Hem de hafta başından beri. Dün gidemedik diye dertleniyordum. Gitsek de bulamayacaktık demek ki iti.

Çocuklarla ilgilensin diye bıraktıkları kadın bizi görünce korkudan ne yapacağını şaşırmıştı. İzin belgesine bakıp panik halde telefona sarılmış ama elimiz yine de boş kalmıştı. Arşivin bulunduğu odadaki geçmiş dosyalar kilit altındaydı ve anahtarlar sadece Melih ve Muharrem Bey'de vardı. Muharrem Bey bizden özür diliyordu. Ne işimize yarayacaksa!

Sürekli karşıma bir engel çıkmasından gına gelmişti. Bir değil, iki değil. Aklımda olur olmaz sorular, ucu görünmeyen şüpheyle dolu düşünceler dönüp duruyordu. Ayla'nın abisi katilse ve Melih Bey'i avucunun içine bir şekilde almışsa... Belki adamın kayıtlarını çoktan yok etmişlerdi. Abisinin bunu yapacak gücü gerçekten olabilir miydi? Kimin arkasından ne çıkacağı belli olmazdı. Uç bir ihtimaldi ama yine de orada duruyor ve beni rahatsız etmeye devam ediyordu.

Ya da bu Melih denen adam sadece yavşağın teki de olabilirdi. İzin verildiği takdirde gücünü kötüye kullanmaktan çekinmeyen ya da o gücün altında egosunu şişiren yüzlerce göt beyinli heriften biriydi belki de. Yine de hangi tarafta olursa olsun yarın bu işi çözecektim.

Sinirle Ata'yı E5'te bırakıp Ayla'yı görmek için eve gittim. Evde bulamayınca şaşırıp arabayı otoparkta bırakıp kafeye doğru yürüdüm. Muhtemelen ben yokum diye eve gitmek istememiş, kendini işine vermişti. Yolda yürürken aradım ama cevap vermedi.

Günün yorgunluğuyla ilerlerken bir an önce onu görebilmek için adımlarımı hızlandırdım. Uzunca bir süredir beni Ayla'dan daha çok rahatlatan, yenilenmemi ve devam etmemi sağlayan başka hiçbir şey yoktu. Yaşadığı korkunç şeyler onu bana getirmiş olsa da bundan memnun olmaktan geri duramıyordum. Aklımın ucundan dahi geçmeyecek şekilde hayatıma girmiş ve yine hiç düşünmediğim şekilde hayatımın merkezine yerleşmişti. Ve kalbimin.

Onu görünce gülümsedim. Kafenin sahibi olan adamla konuşmasını ve ona yalandan yüzünü asışını takip ettim. Üzerinde kafenin Çınar ağacı logolu polar, siyah hırkası vardı. Ensesinde topladığı saçları birazcık dağılmıştı. Yorgun görünüyordu ama bunu umursadığını sanmıyordum. Ayla boş durmaya tahammül edemiyordu.

Harun'dan uzaklaşırken biraz mutsuz olduğunu, ikisini izleyen Harun'un eşi Suna'nın da suratının en az Ayla kadar asık olduğunu fark ettim. Belli ki bir şeyler olmuştu.

Onu izlediğimden ve düşüncelerimden habersiz kafasını bana doğru kaldırdığında gözlerine yerleşen sevinci ve yüzünün gülümseyecek gibi aydınlanmasını izledim. Ardından beklenmedik şekilde kaşlarını çatıp ardıma doğru bakınca şaşırarak baktığı yere döndüm ve bir adamın kafenin kaldırımında durduğunu gördüm. Doğruca Ayla'ya bakıyordu. Giydiği takım elbisesi, ayakkabıları, saati ve jöleyle geriye yatırdığı saçlarına bakınca durumumun iyi olduğunu ve muhtemelen özel bir şirkette yetkili biri olduğunu tahmin etmek zor değildi. Her kimse tüm dikkati Ayla'nın üzerindeydi. Ona bakan gözlerini yerinden sökme arzum içimde giderek alevlenirken durduğum yerde dikleşerek, sessizce bekledim. Bunu yapabilirdim. Bir hayvan gibi davranmadan Ayla'yı izleyebilir, onun verdiği işaretlere göre hareket edebilirdim.

En basitinden şu anda o adamı görmüş olduğu için duyduğu rahatsızlığı yüzünden kolayca okuyabiliyordum. Yanına doğru ilerledim. Aramızda bir kol boyu mesafe bırakarak durdum.

"Ne istediğini söyle bana," dedim sessizce.

Ayla'nın gözleri, gözlerimle buluşunca eriyen, çikolata gibi tatlı ve sıcak bir kahveye büründü.

RÜYALARIN ARDINDAN (TAMAMLANDI) Where stories live. Discover now