BÖLÜM 20 - AYLA

3.6K 424 33
                                    

AYLA

Montumun fermuarını sonuna kadar çekip yakamı iyice kapattım. Montun kapatmaya yetmediği, açıkta kalan her yerim üşüyordu. Hava hangi ara bu kadar soğumuştu? Güneş batmıştı ve battığı gibi soğuk artmış, rahatsız edici bir hal almıştı. Bu hızda yürümeye devam edersem beş dakika geçmeden evimin sıcaklığına kavuşabilirdim ama kendimi yorgun hissediyordum. Bir adım daha atacak enerjim kalmamıştı. Yine de yavaşlamadım.

Sokaktaki diğer insanlar da benim gibi telaşlı adımlarla ilerliyorlardı. Kimilerinin elleri dolu kiminin boştu. Kimisi gözlerini atacakları bir sonraki adımdan ayırmazken kimileri etrafına çekinmeden bakıyor, inceliyordu. Genelinin yüzü asıktı. Zaten sokaklarda mutlu yüzler görmek neredeyse imkânsızdı. Herkesin kendine büyük gelen yükleri, sıkıntıları vardı. Sokaklar bırak gülümseyecek sebep bulmayı, ertesi güne uyanabildiklerine şükredecek durumda olan insanlarla doluydu.

İçime dolan kasvetten bunalıp derin bir nefes aldım. Karşı kaldırımdaki dükkânların birinden yükselen pişmiş etin kokusuyla karnım guruldadı. Kafamı kaldırıp oraya bakınca dönercinin önündeki sırayı gördüm. Şu anda o sıraya girecek de bekleyecek de halim yoktu. Evde bir şekilde başımın çaresine bakacaktım.

Köşeyi dönmeden önce bana bakıp gülümseyen çiçekçi kadına selam verdim. Benden birkaç yaş büyüktü. Siyah saçlarını, etrafı çiçeklerle donatılmış koyu mor bir eşarbın ardına saklamıştı. Yüzündeki kocaman gülümsemeye karşılık vermeye çalıştım ama sanırım yapamadım.

İşte, bu kadın gibileri alışkın olduğumuz o mutsuz grubun dışında kalıyordu. Sanki kötü bir gün geçiremezmiş ya da canını hiçbir şey sıkamazmış gibiydi. Hava soğuktu. Üzerinde basit bir hırkadan başka bir şey yoktu. Gün sonuydu. Etraf kalabalık ve gürültülüydü. Kimse durup da çiçek alacak gibi görünmüyordu ama bu kadın yine de gülüyordu.

Niye bu kadar şaşırdığımı anlamadan yürümeye devam ettim. Yolun yarısını işgal etmiş arabaların arasından sıyrılıp kaldırıma çıktım. Tam o anda tüm mahalleyi aydınlatmaya yetecek kadar büyük bir şimşek çaktı. Yüksek katlı apartmanlara, yıllanmış koca çınar ağaçlarına rağmen yeryüzüne ulaşan parlaklığı gözlerimi aldı. İçimden saniyeleri saymaya başlarken, göğün gürleyeceği anı bekledim. Tam otuz saniye sonra ilk patlamanın sesi doldu kulaklarıma. Yaklaşık on kilometre uzaklıktaydı.

İçimin coşkuyla dolduğunu fark ettim. Daha önce gök gürültüsünü sevdiğimi hiç düşünmemiştim.

Bir şimşek daha çaktı ve gök bir kez daha gürledi. Işıkla ses arasındaki fark giderek kısalıyordu. Kısa bir süre sonra şiddetli bir yağmur başlayacaktı. Havadaki yoğun, yükselen elektriği tenimde hissedebiliyordum. Basınç giderek artıyordu.

Adımlarımı hızlandırıp bir sonraki sokaktan sağa döndüm ve sonra ilk sola. Evin olduğu parmaklıklarla çevrili alana yaklaşırken bir terslik olduğunu hissettim. Vücudum alarm verdi. Birinin gözlerinin üzerimde olduğuna yemin edebilirdim. Ensem adeta karıncalanıyordu. İlk önce solumda kalan markete baktım ama önünde kimsecikler yoktu. Arkamı dönüp bakmak için doğru anı kollayarak ilerlemeye devam ettim. Bizimkiyle eş, diğer apartmanların da içinde olduğu ferforje demir kapıya ulaşmadan birkaç adım önce cebimden anahtarları çıkardım ve yere düşürdüm. Hissettiğimden çok daha soğukkanlı hareket ederek sakince eğildim. Anahtarları almak için uzanırken arkamı görmeye çalıştım. O sırada bir şimşek daha çaktı. Işık gözlerimi aldı. Gözlerim kamaşırken bir saniyeliğine göz kapaklarım kapandı.

Yeniden açtığımda yatağımda, Kenan'ın kolları arasındaydım.

Korku, hızla her bir zerreme nüfus ederken, hayır, diye düşündüm. Yeni bir rüyanın pençesine daha düşmüş olamazdım. Sıklaşan nefesimi kontrol altında tutmaya çalışırken karanlıkta görmeyen gözlerimi odamda gezdirdim. Sokak lambası yeterince aydınlık sağlamıyordu ve şu an bundan hiç memnun değildim.

RÜYALARIN ARDINDAN (TAMAMLANDI) Where stories live. Discover now