BÖLÜM 4 - AYLA

3.8K 424 31
                                    

AYLA

Polis aracından inip evimin güvenli duvarları arasına girene kadar çıktığım her basamak adeta işkence gibiydi. Tüm vücudum ağrıyordu ama daha da beteri zihnim bir saniye olsun susmuyordu. Apartmanın kapısı ardımdan kapanır kapanmaz, ağlasam mı şimdilik kurtulduğum için sevinsem mi bilemeden çıktım o basamakları. Dizlerim titriyor, ellerim zaten tutmuyordu. Açtım, susuzdum ama hepsinden öte gözlerimi kapamak ve uzunca bir süre bir daha açmamak istiyordum.

Kendimi o odanın içinde o adamın karşısında bırakmanın, içimde biriken her ne var ne yoksa anlatmanın ne kadar kolay olacağını düşünmekten alıkoyamıyordum. Bir soru ve tek bir bakış yetmişti beni sınıra getirmesine. Anlatmak değil haykırmak, aylardır yaşadığım işkence dolu geceleri kusup rahatlamak istiyordum ve o adam bir an için doğru kişi gibi gelmişti. Ona güvenmek istemiştim. Eğer Ata orada olmasaydı, kolaylıkla çözebilirdi beni. Çözülmek istemiştim.

Ata, adamın koluna girip onu odadan çıkarınca dilimin ucuna kadar gelen tüm kelimeleri yutmuş, sanki az önce her şeyi anlatmak üzere değilmişim gibi kaldığım yerden yalanlarıma devam etmiştim.

Kenan. O iri yarı ama tuhaf bir şekilde beni rahatlatmayı başaran adamın adı Kenan'dı. Beni rahatlatmayı başaran ama aynı zamanda bana inanmayan, yalanlarımı görmeyi başaran adamın adı. Ona çok yakıştığını düşündüm. Gücüne, kuvvetine, duruşuna...

Sonunda evime girmeyi başardığım anda içerideki sessizlikle rahat bir nefes alacakken Yağmur koşarak yanıma geldi ve hızla kollarını boynuma doladı. "Ödümü patlattın," dedi panikle dolu bir sesle. "Sana bir şey oldu sandım. Kötü bir şeyler!" Bundan daha kötü ne olabilirdi diye düşündüm. Senelerce kendi doğum günüme yabancı hissederken kendimi, şimdi de o kadının ölümüyle yüzleşmek zorunda kalmıştım.

"Yağmur," dedim düşmemek için ona tutunurken. "Oturmam lazım."

Boynuma doladığı kollarını çözüp koluma girdi ve camın kenarındaki tekli koltuğa oturana kadar yürümeme yardım etti.

"Hemen bir çay yapıyorum," diyerek mutfağa döndü. "Yemek de sipariş ederim. Merak etme hafif bir şeyler seçerim."

Yemek yemek istediğim son şey olsa da itiraz etmeye mecalim yoktu. Yağmur çayla dönene kadar camdan dışarıyı, kararmak üzere olan gökyüzünü izledim. Kaç saattir karakoldaydım?

"Al," dedi, içi çay dolu kupayı uzatırken. Sargılı ellerimle yarım yamalak kavradım. Yanımdaki üçlü kanepenin en ucuna oturup tüm vücudunu bana doğru döndürdü. "Karakoldan arayıp çağırdılar. Birkaç soru soracaklarını söylediler. Seninle alakalı olduğunu öğrenince panikledim."

Demek gerçekten onu aramışlardı.

"Ne anlattılar?"

"Babam arayıp konuşmasa hiçbir şey anlatmazlardı. Bizimkiler sana ulaşamamışlar, yemek yiyecektik ya... Beni aramışlar defalarca. Sonra koçu aradılar da öyle haberleşebildik. Daha biz bir araya gelmeden karakoldan bir adam aradı. Babam hemen harekete geçti tabii."

"Şimdi neredeler?"

"Bilmiyorum ama birazdan burada olurlar. Benim gitmeme müsaade etmedi. Bir yığın bir şeyler saydı adamlara. Yarın gideceğim sanırım."

"Üzgünüm, seni karıştırmak istemezdim," dedim samimiyetle ama ailesinin başarılı birer avukat olmaları durumu az da olsa katlanılabilir kılıyordu.

"Saçmalama," diye cevap verdi hızla. "Ben... Ne diyeceğimi bilmiyorum açıkçası."

"Hiçbir şey demene gerek yok." Ben bile bilmiyordum. Ne düşüneyim, ne yapayım?

RÜYALARIN ARDINDAN (TAMAMLANDI) Where stories live. Discover now