Asalak Fenomen

By mervegnr_

4.1M 346K 178K

Sivri diliyle eleştiri videosu çekip paylaşan Feyza Soysal'ın bu sefer hedefinde; işine karışılmasından hazze... More

-TANITIM-
1- Sölenter
2- Beklenmedik mail
3- Doktor oluyorum!
4- Ceza
5- Cereyanda kalma
6- Asalak fenomen
7- Güzelliğine (!)
8- Sağlıkta şiddet
9- Yemek teklifi
10- Torpilli
11- Kahve diyeti
12- Kahverengi
13- Nişan alışverişi
14- Narsist
15- Yoğurt
16- Osman
17- Yanık
18- Yangın merdiveni
19- İlk öpücük
20- İlk randevu
21- Zeki narsist bir polyanna
22- Ömrünü uzatmak istemiyor musun?
23- Zehirlenmişti
25- Sölenter Poyraz
26-Kan
27- Yeni Video
28- Altı yüz elli yedi
29- Kardeş kavgası
30- Fotoğraf
31- Aşk
32- Çorba lekesi
33- Lütfen para at kutusu
34- Ferhat Aydoğan
35- Doğum günü
36- Skandal
37- Gelip geçici
38- Bir yabancı gibi
39- Pişmanlık
40- Kurumuş boğazım
41- İlayda
42- Fakat korkma, geçecektir
43- Seksen bir gül
44- İstenmeyen akraba
45- Hamile mi?
46- Dokunma bana
47-Çıkmaz
48- Moruk
49- Kahvaltı
50-Sana hâlâ aşığım ya!
51-Âşk
52- Kalbim sıkışıyor
53- Yakalanmak
54- Beklenmedik karşılaşma
55- O
56- Kavga
57- Nezarethane
Final- Anne oğul

24- Mide lavajı

72.9K 6.1K 3.2K
By mervegnr_

**

Soğuk masaya yasladığı dirseği, vücudunun öne doğru eğilerek üzerinde yük oluşturmasıyla yavaşça kaymaya başladı, vücudu da dirseğiyle birlikte masaya doğru eğilmeye. Ellerinin arasında gizlediği başı ağırlaşmış, dik tutmak eziyet haline gelmişti.

"Feyza."

Berkcan'ın kendisine seslendiğini duydu ama en ufak ses çıkarmadı. Ellerini oynatmadı, başını sallamadı, belki nefes bile almadı.

Başı kazandan halliceyken, soluk alışverişleri kulağında yankılanırken o ablasını düşündü.

Babası yapmıştı her şeyi, annesi sessiz kalarak ortak olmuştu ama ablasının haberi yoktu. Ablasıyla kötü olmamalıydı. Ona Merthan'ı anlatabilmeliydi, hayatında olup bitenleri, arkadaşlarını, stajda neler yaptığını...

Berkcan'ın kolundan dürtmesiyle alnı sert bir şekilde masaya vurdu. Gözleri sımsıkı kapandı. Canı acısa da hiçbir acı belirtisi göstermedi. Berkcan tedirginleşti, bu sefer daha sesli bir şekilde "Feyza," diye seslendi.

Feyza onu sarsan elinden hafif yana kayarak sıyrılmaya çalışırken "Sus, ölüyorum," diye sızlandı.

"İyi misin, neyin var?"

"Buraya gelmeden önce ağrı kesici içmiştim."

"Gelince de tekila içtin!" Berkcan sinirli bir nefes alarak Feyza'nın kolundan tutup onu kaldırdı. "Kalk! Hastaneye gidiyoruz. Hangi ara bu kadar salak oldun? İlaç içtikten sonra ne diye içki içersin? Bir de hemşire olacaksın ha!"

Kulüpten dışarı çıktıklarında temiz hava, biraz olsun iyi geldi Feyza'ya. Arabaya bindiler. Berkcan ona ters ters bakmayı sürdürürken arabasını çalıştırdı, pencereyi açtı.

"Al, soğuktan don."

Feyza şikayetçi olmak yerine, yüzünü cama doğru çevirdi. Yüzüne çarpan rüzgâr, gözlerini yaşla doldurdu. Çıplak teni üşüdü, tüm tüyleri diken diken oldu. Gözlerini yumdu, başını geriye doğru yasladı ve tenini yalayan rüzgârı hissetmeye çalıştı.

Olabildiğince en kısa sürede hastaneye vardılar. Feyza yavaşça indi arabadan. Büyük harflerle Ferhunde Hastanesi yazısını görünce duraksadı, gerildi. Dakikalarca yüzüne vuran rüzgârdan daha etkili bir şekilde kendine geldi. Yavaşlayan solukları hızlandı.

Merthan nöbetçiydi bugün. İlla görecek, görmese bile duyacak ve yine gelip görecekti.

Berkcan işlemleri hallederken o ilk bulduğu sedyeye sırt üstü uzandı. Sedyede bir bacağını diğer bacağının üzerine attı, ellerini karnında birleştirdi ve gözlerini kapattı. Şansı varsa Merthan onu bulmadan uyurdu.

"Neyi var, ne olmuş?"

"Ağrı kesici içmiş, ardından tekila içti."

Feyza gözlerini açmadı, başının ağrısı zaten gözlerini açmasını zorlaştırıyordu. Onunla ilgilenen doktor, yanı başındaki hemşirelere ilaç hazırlamalarını söyledi. Birkaç dakika geçti geçmedi Feyza Merthan'ın sesini duydu.

"Ne olmuş?"

Gözleri açılır gibi oldu ama açılmadı. Olduğu yerde kendini kastı.

"Ağrı kesici içmiş, sonrasında da alkol almış."

Merthan'ın delici bakışlarını üzerinde hissedince daha fazla kasıldı.

"Sen git Ceyhun, başkalarıyla ilgilen."

"Yok hocam ben ilgilenirim, sorun olmaz." Sadece baktı Merthan, bir şey demedi. En azından çene kaslarını kullanarak bir şey demedi. Sert sert gözlerini dikti ve Ceyhun'da başını sallayarak uzaklaştı oradan. Ceyhun gidince Merthan asabi bir tavırla Feyza'nın yanı başında dikilen Berkcan'a döndü.

"Sen kimsin?"

"Berkcan ben, Feyza'nın bir numaralı kankasıyım."

Feyza gülerek gözlerini araladı ve "Yalan söylüyor," dedi. Merthan hiç yumuşamadı, ters ters baktı ona.

"Ben arabayı park edeyim, kapının önünde durdurmuştum."

"Arabanı park etmene gerek yok, evine git. Hastane kalabalık zaten."

"Yok, yalnız bırakmayayım şimdi Feyza'yı."

Merthan derin bir nefes aldı. Zaten Feyza'yı bu halde görmesinden ve bu halde olmasının sebebinden ötürü sinirlenmişti, bir de her söylediği ikiletilerek daha çok sinirlenmesine neden olunuyordu.

"Oradan bakılınca yalnız gibi mi duruyor?"

Berkcan bir ona bir Feyza'ya baktı, en son tümüyle Feyza'ya dönerek gideyim mi dercesine başını oynattı. Feyza gözlerini yumup açtı.

"Tamam o zaman, gideyim ben. Sana emanet."

Merthan ona bir şey demeyerek başlarındaki hemşireye döndü.

"İlacı hazırladınız mı?"

"Birazdan hazır olacak."

"Hızlı olun."

Feyza fısıltı şeklinde "İnsanlara şöyle davranma," dediğinde Merthan sinirle ona baktı ve "Sen kapat çeneni," dedi.

Her kelimesine ayrı vurgu yapmıştı.

Dudaklarını birbirine bastırarak başını başka yöne çevirdi, Feyza. Merthan'ın zaten onunla 'canın acıyor mu, iyi misin' diye ilgileneceğini sanmıyordu. Muhtemelen şu an karaciğerinin aldığı zararı ondan iyi biliyordu.

Feyza ilgi beklercesine tekrardan Merthan'a döndü. Çenesi titredi, burnunun direği sızladı. Gözleri doldu dolacakken Merthan "Bakma bana şöyle," dedi.

"Gecenin köründe dışarı çıkıyorsun, haber dahi vermiyorsun."

Başını başka bir yöne çevirdi, Feyza.

"Yetmiyor zehirlenip geliyorsun."

Feyza yutkunurken Merthan sinirle gülüyormuş gibi nefes alıp verdi.

"Üstelik de aptalca bir şekilde!"

"Merthan," dedi, Feyza inler bir şekilde. Yaşlı gözlerini gözlerinden bir saniye ayırmadı. Söylemese de kötü olduğunu bakışlarından anlasın istedi ama Merthan anlamadı. Siniri daha ağır bastı.

"Sağlık öğrencisisin bir de."

"Kötü olduğumu görmüyor musun?" dedi, Feyza dayanamayıp. Gözünden bir damla yaş, yanağına akınca Merthan sessiz kaldı, onu izledi. Hemşire ilaç tepsisini alıp yanına koyduğunda perdeyi çekti, sandalyeyi alarak oturdu ve yumuşak bir sesle "Kolunu uzat," dedi.

Feyza başını başka bir yöne çevirmişti ama yine de onunla zıtlaşmadı; kolunu uzattı. Merthan elini tutarak kolunu kendisine doğru yakınlaştırdı. Parmaklarıyla az sonra işlem yapacağı yeri okşadı. Okşadı ve dudaklarını yaklaştırıp, öptü.

"Özür dilerim," dedi ondan uzaklaşırken. Feyza sessiz kalınca, derin bir nefes aldı.

"Siktiğimin kortizolü yüzünden öyle yükseldim."

Başparmağını dirsek içinde gezdirdi, uygun veni buldu, parmağını bir müddet orada bekletti. Feyza'ya baktı, sonra önüne döndü. Tedavi muşambasını kolunun altına yerleştirdi. Tekrardan Feyza'ya baktı. Onun sessiz hıçkırıklarının artmasıyla birlikte yalvarır gibi "Ağlama," dedi.

Feyza kolunun tersiyle yüzündeki yaşları silerken burnunu çekti. Zamanla hıçkırıkları seyrekleşti, gözyaşları dindi. Merthan turnikeyi kolunu uyguladığında, başını yastığa yatırarak gözlerini dahi kırpmadan onu izledi.

Merthan enjeksiyon bölgesini temizledi. İğneyi eline aldı ve onun tepkisini görmek için başını kaldırarak Feyza'ya baktı.

"Şimdi," dedi oldukça ciddi bir tavırla. İğnenin steril kapağını açtı, dudaklarında yamuk bir sırıtış belirdi. "Uslu durmadığın için doktor sana iğne yapacak."

Feyza başta Merthan'ın yaptığı espriyi anlamadı, ona bakmayı devam etti. Biraz zaman geçti, anladı, anlayınca da başını başka bir yöne çevirerek güldü.

O güldü diye, Merthan gülümsedi. Elindeki iğneyi dirsek içine yaklaştırırken "Kaç santim açıyla girmeli," diye sordu.

"Kırk beş."

"Otuz kırk arası."

"Normalde hasta bilgilendirilir sen hastaya soruyorsun."

Merthan enjektör bulunan elini oynatmadan, serbest kalan eliyle pistonu hafifçe çekerek kan gelip gelmediğini kontrol etti. Kanın gelmesiyle turnikeyi çözdü. Sandalyeye sırtını yaslarken "Hâlâ ilaç içtikten sonra nasıl alkol alırsın aklım almıyor," dedi.

"İlaç içtiğim hiç aklıma gelmedi."

"Merak etme, miden yıkanırken bol bol gelir."

Feyza dirseklerini yataya yaslayarak geri geri kaçarken "Ne?" diye sesini yükseltti. Başını iki yana salladı. "Hayır." Tekrar iki yana salladı. "Merthan hayır, lütfen. Yalvarırım. Hayır."

"Korkulacak bir şey yok."

"Bir kere yıkandı benim midem, bir daha asla yıkatmam. Asla! Asla! Beynimi yıka ama midemi asla!"

Merthan iğnenin ucunu kontrol ederken "Kolunu oynatma," diye uyardı onu. "Niye miden yıkanmıştı senin?"

"Geçen sene... biraz fazla kaçırıyordum alkolü."

Merthan kaşlarını havalandırarak imayla "Biraz fazla?" diye sordu. Feyza omuz silkti. Merthan sinirle başını başka yöne çevirdi ve sonra yine döndü ona.

"Şu, sarı civciv." Berkcan'ın gitmeden önce durduğu yeri çenesiyle gösterirken "Az önceki çocuk," dedi. "Kimdi o?"

Feyza onun Berkcan'dan bahsettiğini anladığında yarım ağız gülümsedi. "Yakın arkadaşım, çok iyi biridir." Bir müddet sessiz kaldı ve bu sürede yüzündeki sırıtış genişledi. "Ne o, kıskandın mı?"

Merthan ona cevap vermek yerine ilaca baktığında Feyza'nın aklına midesinin yıkanacağı geldi, kaşları büküldü, adeta yalvarırcasına "Merthan," diye fısıldadı. "Lütfen."

Merthan zaten garip hissediyordu kendini. Kendi canı yanıyormuş gibi geriliyordu, bir de onun endişelenmesi durumu daha kötü yapıyordu. Yine de ona taviz vermemek için direndi.

Feyza "Beni seviyorsun," dediğinde de "Merthan ya!" diye isyan ettiğinde de duymazlıktan geldi. İğneyi geri aspire etti.

Feyza onun ikna olmayacağını anlayınca öfkeyle geri yaslandı.

"Ben başka doktora görünmek istiyorum!"

Merthan çatılan kaşlarıyla ona baktı.

"Hayır, bence sen iyi bir dayak istiyorsun."

"Hayır, başka bir doktor istiyorum. Doktorumu seçmek benim hakkım."

"Senin tek doktorun benim."

Feyza "Hiçte bile!" derken, çenesini dikleştirdi. "İlk başta gelen asistan doktor yok mu, o gelsin."

Merthan zoraki bir gülümsemeyle uyarır bir tonda "Feyza," dedi. "Mideni bir intörnün yıkamasını istemiyorsan, sus."

Feyza ağlayacakmış gibi başını geriye yasladı, dolan gözlerini tavana dikti.

"İlla yıkanacak o mide yani."

"İlla."

Sesli bıkkın bir nefes aldı, Feyza.

Sinirliydi, gergindi ve daha çok korkuyordu.

"Teknoloji bu kadar ilerlemişken ne diye böylesine ilkel, çağ dışı bir yöntem hâlâ kullanılıyor."

"Ne yapalım bizim gençlerimiz daha çok teknolojiyi video çekmek için kullanıyor, bir şeyler üretmek adına herhangi bir girişimleri yok."

Feyza sahte bir şekilde gülümsedi.

"Bizim yaşlıların zamanında teknoloji bu kadar gelişmiş olsaydı neler yaparlardı, çok merak ediyorum."

Merthan kaşını havalandırıp "Yaşlı?" diye sorarken, başını hafif yana doğru eğdi. Feyza da dudaklarını birbirine bastırarak kaşlarını havalandırınca Merthan başını ona doğru eğdi. Yüzleri arasında az bir mesafe kaldığında alçak sesle "Birazdan miden yıkanacak," dedi. "Gönlümü al."

Feyza ilk başta korkusuzca ona baktı, sonra bakışlarındaki o korkusuzluk köreldi. Birbirine bastırdığı dudaklarını serbest bıraktı, başını sedyeden kaldırıp dudaklarına küçük bir öpücük kondurdu ve başını geri sedyeye yasladı.

"Sana dememiştim."

Merthan'ın gözleri, Feyza'nın dudaklarına kaydı ve uzunca bir süre de ayrılmadı. Gözleri tekrar gözlerine çıktı ama sanki eski yerini özlemiş gibi yine dudaklarına indi. "Şu zehrin..." dedi, bir süre sessiz kaldı. "Kısalttığı ömrünü nötrlemek için sadece öpüşmek yeterli olmaz."

Burnunu, burnuna sürttü.

Feyza zar zor bulduğu sesiyle "Ne, ne yapmamız lazım?" diye sorduğunda, Merthan kurnaz bir gülümsemeyle onu izledi.

"Sevişmemiz, lazım."

Feyza artarda iki kez yutkundu. Ağzı kurudu. Heyecandan ne diyeceğini bilemedi. Merthan onun bu halini komik bulup gülene kadar gözlerini kırpmadı bile. İlacın bitmesiyle Merthan iğneyi geri çekti, iğne yerine tamponla hafif basınç uyguladı.

"Korkmanı gerektirecek bir durum yok, tamam mı?"

Feyza hâlâ Merthan'ın az önce sevişmemiz lazım, dediği yerde kaldığı için başta, korkma derken midesinin yıkatılacağından bahsettiğini anlamadı. Anlayınca da titreyen çenesiyle üç yaşındaki çocuk gibi ona baktı, başını salladı.

"Sıfırdan bir mideye sahip olacağını düşün, ne kadar güzel değil mi?"

Feyza yine başını salladı, burnunu çekti ve kısık bir sesle "Hayır," dedi.

"Hadi ama."

"Iı-ıhh."

"Güzelim, hadi. Seni bekliyorum."

Feyza kaçamayacağını bildiğinden oflayarak sedyede sırtını Merthan'a döndü, bacaklarını sedyeden sarkıttı ve tam ayağa kalkacağı sırada Merthan onu dirseğinden tutarak "Bekle bekle," dedi.

"Giydiğin kıyafetin tasarımcısının sirkumfleks arterini..." Burnundan soluyarak üzerindeki beyaz doktor önlüğünü çıkardı. "Bu ne biçim bir şey böyle?"

Feyza başını omzunun üzerinden çevirerek arkasına bakmaya çalıştı. Sırt dekoltesi neredeyse kalçasına kadar uzanıyordu. Kalçasına yakın bir yerde incecik iplerle bağlanmıştı ve gayet de güzel, duruyordu. Tabii hastaneye uygun bir kıyafet değildi ama zaten bunu giyerek hastaneye değil, gece kulübüne gitmişti.

"Güzel bir şey."

"Neresi güzel bunun, sırtı yok."

Merthan önlüğünü ona kollarından geçirerek giydirirken ciddi bir tavırla "Zevksiz," diye homurdandı. "Çıkarma sakın şunu üzerinden."

Feyza kollarını yukarı kaldırarak ellerini önlüğün içinden çıkarmaya çalıştı. Merthan onun kendi önlüğünün içerisinde kaybolmasını gülümseyen gözlerle izledi, izledi. İzledi.

"Çok yakıştı sana."

Feyza ışıl ışıl gözlerle "O zaman," diye mırıldandı. Şımarıkça gülümseyerek başını yana yatırdı. "Umarım sende bir yedeği vardır."

"Bakıyorum da yavaş yavaş her şeyimi alıyorsun."

"Ödediğim asgari ücreti böyle böyle çıkaracağım."

Merthan yakasını düzeltirken "Yalnız," dedi. "Kupanın üzerine bu önlüğü de eklersek borçlu çıkıyorsun."

"Borcumu, uzayan ömrüne sayarsın."

**

"Anne söylemedin kimseye değil mi? Teyzemlere falan da söyleme, bir kişiye söylesen herkese dağılır." Ceylan bavulunun fermuarını açtıktan sonra durarak annesinin cevabını bekledi. Annesi "Söylemedim," deyince rahatladı.

"Bak yemin ederim öldürürüm kendimi, eğer duyulursa gerçekten acımam öldürürüm kendimi."

"Kızım salak saçma konuşma, suçluymuş gibi. Senin hiçbir suçun yok."

Gözlerini devirdi Ceylan, nedense hiç öyle hissetmiyordu. Omuzları düştü ve kısık bir sesle, biraz da çaresizce "İş baktım bugün internetten," dedi. "Garsonluk, bakıcılık artık ne varsa yapacağım."

Bavulundan fazla eşya çıkarmadı, şu an kullanacaklarını çıkardı sadece. Pek durmayı planlamıyordu burada.

"Sen muhasebe mezunusun, ne garsonluğu yapacaksın?" Ceylan agresif bir nefes bıraktı sonra da komikmiş gibi güldü.

"Mezun olalı dört sene oldu. Matematiği unuttum, matematiği. Neyin muhasebesini yapacağım? Kim alır beni işe? Ne referans ne deneyim, hiçbir şeyim yok. Boşa dört yıl okudum."

Bir haftadır patlamaya hazır bomba gibi etrafta dolaşıyordu, Ceylan. Belki yaptığı hataları yükselttiği sesiyle bastırmaya çalışıyordu, belki de kimsenin kendisine kızmasını beklemeden o kendine kızıyordu fakat yine huzursuzdu işte.

"Sıkma canını sen, para yollayacağız sana." Daha çok sinirlendi Ceylan, şehir değiştirdiği halde hâlâ yük oluyordu ailesine. Feyza'yla aralarında dört yaş varken kardeşi ailesine para gönderirken o hazır paraya konuyordu. Babasının parası olmadan şehir bile değiştiremiyordu.

"İstemiyorum para falan, yollamayın. Kapıyorum telefonu."

"Dur, Feyza ne yapıyor, nasıl? Yanında mı? Bizi sordu mu?" Ceylan gözlerini devirdi, sakin kalmaya çalışarak alt dudağını yaladı.

"Yanımda değil, benim varlığımdan rahatsız oldu, gitti bir yerlere."

"Biriyle mi gitti, bu saatte nereye gitmiş? Başına bir şey gelmese."

"Bu zamana kadar tek başınaydı zaten, eve gelmediği de olmuştur sen merak etme o kendi başının çaresine bakar. Benim kadar mal değil!" Telefonunu öyle bir sıkıyordu ki elinde iz çıkmıştı artık.

"Ceylan, niye böyle yapıyorsun?"

"Kapıyorum, Allah için arayıp da şu adamı hatırlatmayın. Para da göndermeyin, istemiyorum."

"İş bulana kadar baban gönderecek para, öyle absürt yerlerde çalışma." Biraz daha bu konuşma sürerse çığlık çığlığa ağlayabilirdi, Ceylan. Anlamıyor muydu? Zaten iş bulması bu kadar zorken absürt yerlerde çalışma neydi? Absürt yerler harici kim alacaktı onu? Sanki çok seçeneği vardı.

"Bir sürü iş buldum da absürdü kaldı!"

"Ara kardeşini, sor neredeymiş diye."

"Arayayım da sana ne desin bana." İyi değildi hatta hiç iyi değildi ve bu haldeyken bir de kardeşinin şımarıklıklarıyla ilgilenemeyecekti.

"Ara sen yine de aramanı bekler."

"Hiçbir şey beklediği yok, evine gelmemden bile huzursuz oldu!"

"Sevinmiştir, sen ara merak ettiğini bilsin en azından." Gözleri doldu Ceylan'ın, sesi titremesin diye bir müddet bekledi.

"Etmiyorum! Merak falan etmiyorum. Arayacaksan sen ara."

Sinirle kapattı telefonu.

Feyza, Feyza, Feyza!

Yatağa oturdu. Evde tek başına olsa dahi sesinin çıkmaması için yastığa gömdü başını. Dakikalarca belki de saatlerce ağladı. Öyle ki midesi dahi bulanmaya başladı. Başı ağrıyor, başının ağrısı gözlerine vuruyordu.

Burada bir şeyler yapmaya çalışıyordu. Başına neler geldiğini annesi gayet de biliyordu, ne halde olduğunu da ama hâlâ Feyza! Feyza aşağı Feyza yukarı!

Yemekleri o yapardı, sofrayı kurardı ama otururlardı sofraya Feyza'm ceviz ye zihnini açar, Feyza pekmez ya kan yapar, şunu ye bunu ye... Babası da öyleydi annesi de. Cevizi, fındığı kırar Feyza'ya uzatırlardı. O hiç masada değilmiş gibi.

Ne kadar iş yaparsa yapsın onun kadar değeri olmuyordu. Bir gün iş yapmasa annesi sanki hiç temizlik yapmıyormuşçasına davranırdı. Feyza elini sürmezken, Ceylan'ın yaptığı şey az görülüyordu belki de görülmüyordu. Hep yardımcı olduğundan mı? Ya da işsiz sapsız etkisiz eleman olduğundan mı?

Üzerini çıkarmadan yatağa uzandı, Ceylan. Dudakları titriyordu. Bacaklarını kendine çekti. Bunu nasıl yapabilmişti? Ona nasıl güvenmişti? Niye bu kadar aptaldı?

**

Feyza midesinin yıkanmasının ardından ağzındaki acımtırak tadı yok etmek için bir naneli şekeri bitiriyor, diğerine geçiyordu. Yarım saat içinde neredeyse bir paketi bitirmişti.

Merthan mide lavajının yapılacağı odaya kadar ona eşlik ettikten sonra, doktoru ayarlamış ve acile kalp krizi geçiren hastanın gelmesiyle birlikte yanından ayrılmıştı. Şu an odada tek başına, yatakta dizlerini kendine çekmiş bir şekilde oturuyordu. Tabii elinde yine telefon.

Kapının tıklanma sesiyle başını kaldırdı. Gelen kişiyi tahmin ediyordu ve bu, kalbini hızlandırıyordu.

Kapı açıldı, Merthan içeri girdi. İçeri girerken de sanki evine gelmiş, yatağına yatacakmış gibi rahat tavırlar sergiledi. Bir şey demeden yatağın kenarına oturdu. Ayakkabısını çıkardı ve yandan bakışlar atarak "Nasıl geçti?" diye sordu.

Feyza direkt yüzünü buruşturdu.

"Berbat."

"O berbat dediğin şey," dedi, Merthan sırtını yatak başlığına yaslayarak. "Senin yaşam kaliteni arttırdı."

"Bu berbat geçmediği anlamına gelmiyor."

"Evet," dedi Merthan dizini kendine doğru çekerek. Elini dizinin üzerine koydu. "Şimdi anlat bakalım, bu kadar kötü hissetmene neden olan şey neydi?"

Feyza bu konu hakkında konuşmak istemediğini belirtircesine kısa ve net cevap verdi.

"Aile meselesi."

Merthan anladım der gibi başını salladı. "Tamam, devam et."

"Pek, anlatmak istemiyorum."

"Öyle bir şey yok, anlatacaksın." Onun net sesinden sonra Feyza, başını kaldırarak gözlerini gözlerine dikti. "Bugün dalgınlıktan zehirlenirsin yarın daha kötüsü. Bunu bana yaşatmaya hakkın yok."

Dudaklarını yaladı Feyza. Kaşlarını çattı ve uzunca bir süre ne söyleyeceğini düşündü.

"Ablam geldi."

"Ee?"

"Bu kadar."

"Ablan geldiği için sevinçten zehirlendiğini düşünmüyorum."

"Ablam geldi diye sevinmem zaten."

"Mesele ne tam olarak?" Feyza sıkkın bir tavırla yanaklarını şişirdiğinde Merthan başparmağıyla onun elinin üzerini okşadı.

"Anlat işte, bir tanem."

"Biraz uzun."

"Olsun, sesini seviyorum.

Gülümsedi Feyza. Onun yarım yamalak tuttuğu elinin parmaklarını parmaklarından geçirerek sıkıca tuttu. Diğer elini de üzerine koydu.

"Üniversite sınavında otuz bine girdim."

"İyi yapmışsın."

Feyza kendisiyle dalga geçercesine başını salladıktan sonra koca bir iç çekti.

"Beklediğimden düşüktü, devlette tıp okumak için de yeterli değildi. Belki biliyorsun o sinirle bir video çekmiştim, epey gündem olmuştu. İşte ertesi günü bir mail aldım, bir tane emekli doktor eğitim masraflarıma sponsor olmak istemişti. Yani özelde tıp okuyabilecektim. Ben balıklama atladım zaten. Her şey ayarlandı, adamla kâğıt üstünde sözleşme dahi yaptık. Anneme anlattım durumu. Babana tercihler kapandıktan sonra söyle, şimdi söyleme kızar, istemez falan dedi. Ben de söylemedim. Babama hemşirelik yazdım, dedim. Her şey yolunda gidiyordu, inanılmaz güzeldi. Bana Doktor Feyza Soysal diyeceksiniz falan diye dolanıyorum etrafta. Deli gibi mutluydum."

Konuşmasına devam etmeden önce derin bir nefes çekti içine.

"İşte tercih sonuçları açıklandı, bir baktım hemşirelik. Kapadım tekrar açıtım yine hemşirelik. Bir tane bile yazmamıştım. Tıptan başka hiçbir bölüm yazmamıştım. Babam," birkaç saniye duraksadı. "Babam değiştirmiş, bizim konuşmalarımızı duymuş. Öğrenince gururuna yedirememiş." Gülümsedi fakat neşeli bir gülümseyiş değildi bu. Babasının o gün aklından hiç çıkmayan cümlesini söyledi Merthan'a bakarken.

"Arkasından iş çevirmemin cezasıymış. Ve annem babamın tercihlerimi değiştirdiğini biliyormuş. Tercihler kapandıktan sonra öğrenmiş. Ne kadar doğruysa artık." Değiştirdikten sonra gelip pişman olduklarını söyleselerdi yine kızardı Feyza onlara, yine onlardan nefret ederdi ama evden de ayrılmazdı. Pişman olduklarını bilse anlamaya çalışırdı onları, bir anlık sinirle, öfkeyle yapmış der kin tutmazdı.

"Kötü olmuş," dedi Merthan. Doktor olamamasının arkasından böylesine bir sebep beklemiyordu. O tıp yazacak sınıra dahi gelemediği halde sisteme laf attığını düşünmüştü hep.

İlk kez karşılaştıkları zaman geldi aklına. Dalga geçercesine doktor hanım derken onun yüz ifadesi... Sinirliyken paylaştığı yazı.

...üç sene çalışıp tıp kazanamayan biri beni eleştiriyor.

Davetteyken üç sene çalışıp kazanamadığına dair yaptığı kötü bir ima.

..anlaman için iki kez daha tekrar etmem gerekiyor herhalde.

Sözlerinin onu ne kadar kırdığını tahmin etmek bile istemiyordu. Onun kendisini aptal hissetmesine neden olan tek şey sınav değildi; onun yaptığı ve büyük ihtimal başkalarının da yaptığı aptalsın imalarıydı.

Merthan başını ona doğru çevirdi.

Tüm o huysuzluklarına rağmen öylesine masum gözüküyordu ki, dayanamadı, özür dilercesine uzun uzun omzundan öptü.

Feyza Soysal düşündüğünden fazlasıydı, düşündüğünden çok daha fazlasıydı.

"İşte ben de evi terk ettim bundan sonra."

"Ailenle hiç konuşmadın mı bir daha?" Omuz silkti Feyza, onlarla konuşup konuşmamak pek de sorun değil demeye çalıştı.

"Ablamla konuşuyorduk. Fakat son zamanlarda onunla da aramız bozuldu. Ablamın bende kalmaya gelmesi biraz eskiyi hatırlattı ondan kötü oldum."

Bir müddet ikisi de sessiz kaldı, sonra Feyza bakışlarını Merthan'a dikti. Yine sessiz kaldı, yutkundu ve en sonunda "Sen ne yapardın?" diye sordu.

Anlamadığını belirtircesine kaşlarını çattı Merthan.

"Mesela Poyraz sana yalan söylese, sen bunu öğrensen, ne yapardın?"

"Bana yalan söylediği için kızardım," dedi basitçe, fazla düşünmesine gerek bile yoktu. Oğlunun iyi bir yerde okumasını isterdi ama illa şurayı oku burayı oku demezdi. Hele ki gizliden tercih değiştirmeye hiç kalkmazdı.

Feyza "Başka?" diye sorunca Merthan uzunca onun yüz ifadesini izledi. Sağ kaşının üzerine düşmüş saç tutamını geriye doğru attı.

"Eğer tercihlerini değiştirip değiştirmeyeceğimi soruyorsan, değiştirmezdim."

Feyza kaşlarını öyle mi dercesine kaldırıp hızla önüne döndü. Kötü hissetmişti ve neden kötü hissettiği hakkında hiçbir fikri yoktu. Bildiği tek şey babasından nefret ettiğiydi.

Yangın merdiveninde Merthan'ın ona "Zekiyim," diye bağırtması geldi aklına, acı dolu bir şekilde güldü.

"Babamdan nefret ediyorum diye bağırmalı mıyım?"

"Babandan nefret etmiyorsun."

Feyza alayla gülünce Merthan "Babandan nefret etmek istiyorsun ama etmiyorsun," diye yineledi.

"Ediyorum."

"Bana sorduğun soru..." Feyza'nın kendisine bakması için tuttuğu eli hafiften sıktı. "Babanın sana yaptığı gibi benim de oğlumun tercihlerini değiştirmemi bekliyordun. Beklemesen de değiştiririm dememi istiyordun. Her babanın böyle yapacağını düşünmek istiyorsun çünkü babanı affetmek için bahane arıyorsun."

"Saçmalıyorsun."

"Öyle Feyza, bunu isteyebilirsin normal bir şey."

"İstemiyorum."

Merthan bir şey demedi, sadece ona inanmadığını belli edercesine baktı ama bu bile Feyza'yı sinirlendirmeye yetti.

Babasından nefret etmeliydi. Babasına kızmalıydı. Geleceğini elinden alan, onu bambaşka biri yapan, ona bir özrü bile çok gören babasını affetmemeliydi. Affetmek istememeliydi.

"Bana yalan söylemene gerek yok."

"Yalan söylemiyorum. Onu affetmek falan istemiyorum, affetmeyeceğim."

Merthan pes ederek "Tamam, öyle olsun," dediğinde Feyza anında "Öyle zaten," dedi.

"İyi... Bir daha bir şeye kızarsan da üzülürsen de sevinirsen de bana gel. Bir yere gideceksen hele ki gecenin köründe bana haber ver. Açık seçik şeyler de giyme." Çenesinden tutarak göz göze gelmelerini sağladı. "Tamam mı?"

Feyza huysuzca, biraz da şımarıkça başını iki yana sallayınca Merthan alnını alnına yasladı ve bir kez daha fakat bu sefer daha baştan çıkarıcı bir sesle "Tamam mı?" diye sordu.

Feyza yutkundu. Sustu, konuşmadı. Merthan burnunun ucunu yanağına sürttü. Feyza başını geriye doğru çevirdi. Merthan bu sefer de yirmi günlük sakallarını boyun girintisine sürttü. "Tamam de."

Feyza gülerek "Tamam," deyince, Merthan'da gülümsedi. Yüzünde gülümsemeyle "Güzel," diye mırıldandı. "Şimdi yaklaş zehrin etsini azaltayım."

"Ya!" Gülerek kafasını geriye attı Feyza. Merthan vücudunu ona döndürdü, başını dudaklarına doğru yaklaştırdığında alçak sesle "Şu öpüşmek," dedi. "Gerginliği de alıyor biliyor musun?"

"Yaklaş," diye fısıldadı Merthan fakat onun yaklaşmasını beklemeden kendi yaklaştı. Sanki onu az heyecanlandırmış gibi alnını alnına dayadı, dudaklarına doğru soludu.

"Şimdi seni iyileştireceğim."

Dudakları birleştiğinde Feyza heyecanlı bir ses çıkardı. Kanına karışarak zehirlenmesine neden olan alkolün yapamadığını yapmış, sadece bir öpücüğüyle onu sarhoş etmişti. Dillerin temasıyla birlikte ikisi de aynı anda inledi. Kalpleri birbirleriyle yarışırcasına hızlandı. Merthan'ın eli onun bel boşluğunu okşarken, dilinden aldığı nane tadıyla birlikte parmak uçlarıyla belini sıktı. Elini hastane kıyafetinin üzerinden bedenine sürterek göğsüne doğru çıkardı. Duyumsadığı her nane tadıyla birlikte sanki naneyi çok seviyormuşçasına dudaklarının hareketi kabalaştı. Artık eskisi kadar nefret etmiyordu naneli şekerden, onun dilinden tadını aldıkça sevmeye bile başlamıştı.

Burnunu burnuna sürterken "Çok tehlikesin," dedi Merthan. Dudaklarını dudaklarına değdirdi ama öpmedi. "Her şeyi sevdirebiliyorsun. Nefrette ettirebilirsin."

"Hayır, ettirmeyeceğim."

"Söz ver." Gülümsedi Feyza, alt dudağını dudaklarının arasına alarak karşılık beklemeden öptü.

"Söz, asalak fenomen sözü."

"Sen sevdin bu ismi," dedi dudaklarına küçük bir buse kondururken.

"Senden gelen her şey gibi."

"İyi." Baş parmağıyla dudağının kenarını okşadı. "Kahve içerken gülümsemek istiyorum, buruk bir şekilde uzaklara dalmak değil."

Güldü Feyza, elini kirli saklarında gezdirdi usulca.

"Kahve içerken ben aklına geliyorum değil mi?"

Merthan'ın bakışları gülümsemesindeyken kaşlarını kaldırarak hiç düşünmeden cevapladı onu.

"Aklımdan çıkıyor musun ki?"

**

ig: merveengr_

tw: mervegnr_

Continue Reading

You'll Also Like

71.3K 1.5K 49
Ben Nefes 17 yaşımda üniversite hayalleri kurarken yâşça büyük Urfanın en zengin en tehlikeli Şariwan ailesine gelin giden Nefes. Babam doğduğumda...
243K 16.8K 31
YARIM KALAN HESAPLAR GÜN YÜZÜNE ÇIKTIĞINDA BU KEZ SON OLDUKÇA KANLI OLACAK... Kaybın acısı hala yüreklerdeyken her şey daha katlanmaz hissedilir. S...
540K 43.8K 34
Seha Bey bir ayağını öne atıp ona dengesini vererek şöyle bir durdu. Leyla'yı kısacık üstün körü süzdü. Rahatsız eden bir bakış değildi ama olmasa da...
55.2K 5K 24
"Delibal, hem şifa hem zehir."