SIR (TAMAMLANDI)

gulsahhcan által

437K 28.5K 7.2K

Beş başarılı genç... Aralarına sonradan dahil olan masum bir kız... Bir patlama sonucu kişilikleriyle örtüşen... Több

SIR | Bölüm 1
SIR | Bölüm 2
SIR | Bölüm 3
SIR | Bölüm 4
SIR | Bölüm 5
SIR | Bölüm 6
SIR | Bölüm 7
SIR | Bölüm 8
SIR | Bölüm 9
SIR | Bölüm 10
SIR | Bölüm 11
SIR | Bölüm 12
SIR | Bölüm 13
SIR | Bölüm 14
SIR | Bölüm 15
SIR | Bölüm 16
SIR | Bölüm 17
SIR | Bölüm 18
SIR | Bölüm 19
SIR | Bölüm 20
SIR | Bölüm 21
SIR | Bölüm 22
SIR | Bölüm 23
SIR | Bölüm 24
SIR | Bölüm 26
SIR | Bölüm 27
SIR | Bölüm 28
SIR | Bölüm 29
SIR | Bölüm 30
SIR | Bölüm 31
SIR | Bölüm 32
SIR | Bölüm 33
SIR | Bölüm 34
SIR | Bölüm 35
SIR | Bölüm 36
SIR | Bölüm 37
SIR | Bölüm 38
SIR | Bölüm 39
SIR | Bölüm 40
SIR | Bölüm 41
SIR | Bölüm 42
HER ŞEYİN SONU

SIR | Bölüm 25

6.7K 457 48
gulsahhcan által



-SIR- Bölüm 25

Kapüşonlu merdivenlerden çıkarak mutfak olduğunu düşündüğüm yere tekrar girerken ''Sıra sende.'' dedim Bulut'a. Gerginlik, dördümüzü birden etkisi altına almıştı ancak olabildiğine kontrol etmeye çalışıyorduk kendimizi.
Korktuğumuzda ya da öfkelendiğimizde güçlerimiz zaman zaman kontrolden çıkabiliyordu. Böyle bir durumda en son isteyeceğim şeyse kontrolden çıkmaktı şüphe yok.
Bulut derin bir nefes alarak gözlerini bahçede, Yiğit'in asılı olduğu ağacın hemen yanında duran adama kenetledi. Ardından gözlerini yumdu ve yüzünü buruşturdu bir süre. Yalnızca bir saniye içinde adamın ne olduğunu anlayamayan surat ifadesini görebiliyorduk artık.
Konuşamıyordu.
Elleri boğazına doğru kayarken haykırmak isteyen yüzü bir balon gibi patlayacaktı neredeyse. Ayakları kendinden bağımsız, bize doğru ilerlemeye devam ediyorken Kapüşonlu'nun tekrar bahçeye gelmemesi için dua ediyordum. Adam bahçe kapısından çıkarak köşeyi döndü ve artık göz gözeydik.

''Okan!'' dedim hemen. Sesimin titreyişine engel olamıyordum. Konuşamıyor olsa da karşımda duran adamın gözlerinden alevler saçılıyordu etrafa ve bu beni korkutmaya yetiyordu.
Yiğit'i kurtarmaya geldiğimizi sanki anlamış gibi bir şeyler söylemeye çalışıyor, Bulut'un etkisinden kurtulmaya çalışıyordu. ''Çok güçlü!'' dedi Bulut. ''Daha fazla kontrol edebileceğimi sanmıyorum, acele edin!'' Bulut'a karşı direnerek sürekli bahçeye doğru hareketlenmeye, yandaşlarına haber vermeye uğraşıyor gibiydi ve fazla zamanımız kalmadığını anlamıştım.
''Çabuk!'' dedim yeniden.
Okan, kızgın olduğu her halinden belli olan adamın gözlerine bir kez baktı ve saniyeler içinde karşımızda ikiz gibi duruyorlardı artık.

''Acele etmemiz gerekiyor! Unutma, Yiğit'i bırakman için sadece birkaç dakikan olacak. Eğer başaramazsan ve Nur burada olduğumuzu anlarsa işler yolundan çıkar, B planımız yok Okan. Elinden geleni yapmak zorundasın.''

Okan üzerine binen sorumluluğun net bir şekilde farkındayken bir şey söylemedi ve koşar adımlarla bahçeye döndü hemen. Bu sırada ''Hakan!'' diye bağırdı Bulut. ''Bir şeyler yap!''
Hakan etrafına bir göz gezdirdi ve az önce orada çöp bidonuyken, köşede fark ettiği odun parçasını aldı eline. Hızla kimliği henüz belli olmayan adamın kafasına sert bir darbe indirdi. Adam, gözleri kayarak yeri boylarken ''Şimdi ne yapacağız?'' diye sordum. ''Baygınlığı uzun sürmez. Onu buradan uzaklaştırmamız gerekiyor.''
Bulut ''Ben hallederim. Siz burada kalın, bir şey olursa bana haber verin.'' diyerek yerde boylu boyunca yatan adamı kollarından sürüklemeye başladı. Etrafta kimsenin olmayışı, Bulut'a kolaylık sağladı bir süre. Ardından arabanın bulunduğu sokağa girerek gözden kayboldular.

Yiğit'i gördüğüm andan itibaren içimde bir şeylerin yeniden hareketlenmesi, ona bir şey olacağına ilişkin korkum ve özlem duygum birleştikçe nefesim kesiliyordu. Kendimi rahatlatmak adına ''Her şey düzelecek!'' diye tekrar ediyordum bu cümleyi içimden. Düzeleceğine ve tüm bunlar son bulduğunda onu affedeceğime inanmak istiyordum yalnızca.

Okan bahçede Yiğit'in yanındaki yerini alırken ; Kapüşonlu, kafasındaki kapüşonu indirerek bahçeye, Yiğit ve Okan'ın yanına doğru yürümeye başladı. ''Çok garip.'' dedim gözlerimi kısıp gördüğüm şeyin doğruluğunu kendi içimde tartarak.
''Kapüşonlu, sandığımız gibi erkek değil, kadınmış...''
Hakan söylediklerime cevap vermiyorken ''Ne oldu?'' diye sordum ona doğru dönüp. Yüzündeki şaşkınlık ve korku, gözbebeklerine daha önce hiç böylesine yansımamıştı.
''Hakan, ne oluyor?''
''Berna-'' dedi kesik bir nefesin ardından. ''Kapüşonlu Berna'ymış...''
Bakışlarım yeniden bahçeyi bulurken ''Olamaz...'' diye fısıldadım. Hakan'ın şaşkınlığını göz önünde bulundurursam, bu durum Okan'ın da aynı doğrultuda tepki vermesine neden olacaktı ve bu işlerin mahvolması için tamı tamına yeterliydi.

''Hakan kendine gel!'' dedim onu sarsarak. ''Okan-'' derken yeniden bahçeye döndüm. ''Okan'ı uyarmak zorundayız!''
Hakan yanımda hala hareket dahi edemiyorken bir şeyler yapması gereken kişinin ben olduğumu kavramam zaman almadı. Berna bahçeye girmişti çoktan.
Konuşmuyorlardı.
Nur'un belki de bir numaralı yandaşı olan Berna, masanın üzerine bir şeyler bırakıp yeniden mutfağa dönmüştü. Bu bana zaman kazandırırken titreyen bacaklarıma inat bahçeye doğru koştum.

Okan olduğu yere çivilenmiş gibi kıpırdayamıyordu neredeyse. Yanlarına vardığımda beni ilk fark eden Mavi Göz oldu. ''Ela!'' dedi ne barındırdığını asla anlayamayacağım bir ses tonuyla. ''Kaç! Bu bir tuzak, git buradan!'' Yanındaki adamın Okan olduğundan habersizdi. Benim için endişeleniyordu. Onu boş vererek ağacın birkaç adım sağında durmuş, hala Berna'ya bakan Okan'ın koluna yapışıp onu içeridekiler tarafından görünmeyeceğimiz bir açıya çektiğim esnada sıçradı ve kendine geldi.

''Ela...'' dedi gözleri dolu dolu. ''Ela, Berna'ymış-''

''Biliyorum Okan, biliyorum ama kendine gelmek zorundasın. Vaktimiz yok!''

Yiğit'in asılı olduğu ağaca doğru döndüm bu kez. Yüzüne bakmamak için öyle zorladım ki kendimi, Mavi Göz'e bir gün böylesine yabancıymışım gibi davranacağımı hayal dahi edemezdim birkaç ay öncesine kadar. Ben, ellerindeki ipleri çözmeye uğraşıyorken çatık kaşlarıyla ''Ne oluyor?'' diye sordu. Bir yandan Berna'yı kontrol ediyorken diğer yandan Yiğit'in bağlı olduğu ipleri çözmeye uğraşıyordum. Okan ağır adımlarla bize doğru dönerken ağlamaya başlaması, işlerin gittikçe zor bir hale girdiğinin kanıtıydı.

''Geliyor!'' dedi Yiğit Okan'ı gösterip.

''Telaşlanma, Okan o. ''

''Ne? Ne demek Okan? Ne karıştırıyorsunuz siz burada Ela? Nur her an dönebilir.''

Onu bağlı olduğu iplerden kurtarabildiğimde mutfaktan gelen sesler, olduğumuz yerde kalmamıza neden oldu. Okan'a döndüm hemen.
''Okan yalvarırım kendine gel. Biliyorum çok zor ancak onu oyalamak zorundasın buradan çıkmamız için.''
Okan sanki beni yeni duymaya başlamışçasına silkinirken devam ettim. ''Mutfak kapısı tam bahçe kapısına bakıyor. İçeri gir ve Berna'yı bizi görmemesi için kapıdan uzak tut. Sonra bir fırsatını bul ve hemen arabaya dön, anladın mı beni?''
Bir şey söylemeden yalnızca başını salladı ve gözyaşlarını sildi elinin tersiyle. Şoku Hakan'ın aksine kısa bir sürede atlattığına sevinirken, Berna'yı oyalamak üzere mutfağa girmesini bekledik ağacın dibine sinerek.

''Neler döndüğünü anlatacak mısın?''

Nefesi enseme çarparken gözlerimin doluşunu engelleyemedim. Cevapsız kaldım sorusuna.

''Kendini nasıl bir tehlikeye attığının farkında mısın sen? Nasıl böyle düşüncesiz davranabilirsin?''

''Sus lütfen, şimdi sırası değil.'' dedim susmak bilmediğinde. Gözlerim mutfak kapısında Berna'yla konuşan Okan'ı gözlüyorken ''Okan nasıl Ateş'in kılığına girebildi? Hangi ara başardınız bunu?'' diye devam etti sorularına Mavi Göz. ''Sırası değil dedim Yiğit. Önce şuradan sapa sağlam çıkalım, anlatacağım.''

#

Genç adam, aylar sonra ilk kez bu kadar yakınında olabildiği sevgilisine olan özlemini unutmuş, hayatını riske attığı için ona azarlar çekmeye başlamıştı. Ela'yı öylesine özlemişti ki yakalanmalarına neden olacağını bilmese şuracıkta tutup ona sarılırdı tepkisini umursamadan.
Ağacın arkasında gizlenmeye devam ediyorlarken, Ela'nın kendisi için burada olduğu dank etti birden kafasına.
Çilli'nin, kendisini hala sevdiğinden emin oldu bu bilgiyle Mavi Göz.
Rüzgarın her esişinde gözlerini kapatıyordu. Ela'nın aylardır hasret kaldığı kokusuyla dolduruyordu ciğerlerini bu durumu fırsat bilerek. Belki de birkaç dakika sonra buradan çıkmayı başardıklarında, bir daha asla bu kadar yakınında olamayacağını biliyordu Ela'nın. Bu nedenle biraz daha yaklaştı saçlarına doğru. Ela, Yiğit'in ne yapmaya çalıştığını hissediyordu. Sesini çıkarmadı. Nefesini tuttu aksi bir şey yapmak ya da söylemek yerine. Birinden hem bu kadar nefret edip hem de nasıl bir türlü kafasından silemediğini düşündü.
Bulundukları ortam kendilerini böylesine ana bırakmalarına elverişli değildi belki ancak ikisi de umursamadı tehlikeyi. Dakikalar boyunca orada, ses bile çıkarmadan birbirlerine olan özlemlerini giderdiler her ikisi de birbirinin yüzüne dahi bakmıyorken...

Hakan ''Şimdi!'' diye sesleniyordu bahçe kapısından.
Ela ve Yiğit öyle bir dalmışlardı ki ne Berna'nın kapı önünden yok olan görüntüsünü gördüler ne de Hakan'ın ''Acele edin!'' cümlesini duydular.
Yalnızca bir dakika sonra Hakan'ın yanlarında belirmesiyle kavradılar durumun ehemmiyetini.

''Çabuk olun!'' dedi Hakan bir kez daha. Kendine gelmiş görünüyordu. Ela kapıya doğru baktı bir kez. ''Okan ne olacak?'' diye sordu. Hakan belli belirsiz, kendinden emin olup olmadığını tarttıktan hemen sonra ''Siz gidin!'' dedi. ''Ben onu getireceğim.''
Yiğit, Ela hareket etmeyince onu kolundan tutarak bahçe kapısına doğru sürüklerken gözü yeniden Hakan'a takıldı Çilli'nin. Bahçede bulunan, Berna'nın az önce gelip üstüne bir şeyler bıraktığı masaya bakıyordu.
Ardından saniyeler geçmedi, masaya dönüşüverdi.
Hızla koşuyorlardı şimdi. Arabayı bıraktıkları sokağı zoraki hatırlayan Ela, Yiğit'in elini tutuyor oluşunu farketmemişti bile o anki adrenalinden. Kısa sürede karşılarına Bulut'un çıkmasıyla durdular ve elleri birbirlerinden ayrıldı.

''Nerede?'' diye sordu Ela, Ateş'i kastederek.

''Ellerini ve ağzını bağladım. Zor oldu ancak şu an bagajda, hala baygın.''

''Ateş'i mi kaçırdınız?!'' diye kükredi birden Yiğit. ''O herif öyle tehlikeli ki neler yaptığını öğrendiğinizde çok şaşıracaksınız.''
Bulut, sözleriyle dikkati üzerine çeken arkadaşına bakarken, gözlerinin dolmasına engel olamıyordu. Koşarak Yiğit'e sarılırken ''Sonunda!'' dedi. ''İyisin kardeşim, kurtardık seni!'' Bulut'un duygusal yaklaşımı için pek elverişli olmayan tehlikeli durum, sokağın başından gelen ayak sesleriyle bir kez daha kendini belli ederken hepsi birden arkalarına döndüler ve ''Arabayı çalıştır!'' diye bağıran ikizleri dinleyip arabaya koştular.
Ela arka koltuğa geçerken Yiğit de ona yakın olabilme düşüncesiyle kendini arka tarafa attı. Sıkış tepiş bir halde ikizleri beklerlerken, Okan ve Hakan'ın can havliyle koştuklarını farkeden Bulut konuştu.

''Bir şeyler ters gitmiş olmalı!''

İkizler, kendilerini nihayet arabaya attıklarında Bulut gazladı hemen.

''Ne oluyor? Nasıl kaçtınız, anladılar mı yoksa?'' Korkudan delirmiş gibi nefes alıyordu Ela. Sorularını arka arkaya sıralıyordu.
''Nur!'' dedi Okan, tıpkı o da Ela gibi nefes nefeseyken. ''Hakan beni oradan çıkarmak için bahçede kendi görünüşüne dönüşürken Berna'ya yakalandık.''

''Berna mıydı peşinizdeki?'' diye soran bu defa Bulut'tu.

''Hayır.'' dedi Hakan sözü devralıp . ''Bizi gördüğünde afalladı, ne yapacağını bilemedi. Okan o sırada birden kendine dönüştü. Gücünü kontrol edemedi bir anlığına. Tam o sırada Nur girdi bahçeye. Olanları farkedip Yiğit'i orada göremeyince bir anda her yer alev aldı.''

''Berna'yı orada bıraktığımıza inanmıyorum!''

Okan sinirle torpidoya vururken ''Sanki büyülenmiş gibiydi, nasıl Nur'un yanında yer alabilir aklım almıyor!'' diye ekledi. Ela'nın aklı Nur'da kalmıştı besbelli. Bir anda Bulut'a ''Geri dönmeliyiz!'' dedi koltukların arasından başını uzatarak.
''Ne saçmalıyorsun Ela?''
''Nur hala orada! İzini bulmuşken yeniden kaybetmeyi göze alamam, geri dönmem gerek!''
Ela delirmiş gibi arkasına bakıyorken, Nur'un süt annesinin evi gittikçe küçülüyordu. ''Lütfen Bulut!'' dedi bir kez daha.
''Hayır Ela, o gün bugün değil.''
Bulut arkadaşını ikna etmeye çalıştı ancak Ela sinirden kıpkırmızı olmuş, daracık arabanın içinde bağırmaya devam ediyordu.
''Durdur arabayı! Onunla baş edebilirim, durdur diyorum!''
Bulut Ela'yı dinlemeyerek soldaki sokağa saptı ve iyice yüklendi gaza. Bu sırada arka kapıyı açmaya yeltenen Ela'nın elini tutarak ona engel olan Yiğit oldu.

''Kendine gel! En az senin kadar çok istiyorum onu alt etmeyi ama bugün olmaz!''

''Sayıca üstünüz!'' diyerek bir kez daha şansını denerken Ela, Yiğit onun gözlerine içine baktı bir süre. ''Ateş de elimizde.'' dedi dolan gözlerini Yiğit'in tuttuğu eline kaydırırken.

''Ateş mi?'' diyerek şaşıran Okan'a, Bulut bahçede yer değiştirdiği kişinin gerçek adının Ateş olduğunu ve şu an bagajda bulunduğunu anlattığında Okan dehşete düşmüş bir halde bir bagaj kısmına bir tartışmakta olan Yiğit ve Ela'ya bakıyordu.

''Bak, sayıca üstün olmamız hiçbir şeyi değiştirmez. Nur beni oraya götürürken aklında mutlaka yedekleriyle birlikte bir plan kurmuştu. Tek amacı seni oraya çekip, savunmasız bırakmaktı. Ateş ve Berna'yı konuşurlarken defalarca kez duydum. Başkaları da var Ela. Nur düşünmeden hareket etmiyor, bana güvenmek zorundasın.''

''Güvenmeyeceğim!''

Ela öyle bir bağırdı ki yüklerin en ağırı bir kez daha bindi Yiğit'in omuzlarına. Genç adam, sevgilisini henüz yaşıyorken öldürmeyi başardığı o günü hatırladı. Dolan gözlerini, Ela'dan gizlemek adına Çilli'nin ellerini bıraktı ve önüne döndü.
Arabada oluşan sessizliği Bulut böldü bu defa.
''Ela eğer Yiğit'in söyledikleri doğruysa, sayıca kimin üstün olduğunu bırak, güçlerinden haberdar olmadığımız tek bir kişinin bile karşısına çıkmamız aptallık olur. Üstelik hiçbir planımız yokken... O gün bile-'' derken sustu ansızın. O malum günü Ela'ya hatırlatarak acı çekmesini sağlamak değildi niyeti.
Ancak yine de sözüne devam etmeyi tercih etti.
''Sayıca üstün olan biz olmamıza rağmen Nur'a karşı bir kez kaybettik. Bunu bir defa daha yaşamana izin vereceğimi sanıyorsan, benden nefret etmekte özgürsün ama seni bu arabadan indirmeyeceğim.''

Ela ve arkadaşları, Nur'a bu kadar yaklaşmışken, ona karşı tek kozları olan Ateş'i kullanabileceklerini düşünerek Nur'un izini bir kez daha kaybetmeyi göze almışlardı.
Birlikte gecenin karanlığında, İstanbul'a dönmek için yol aldıkları esnada unuttukları bir şey olduğunu fark etmediler. Ateş, hala bagajdaydı ancak ne elleri bağlıydı, ne de bilinci kapalı...

#

Tüm bunlar vuku buluyorken, Mine arkadaşları şehirden ayrılmadan önce olanlardan habersiz kendisine verilen görevi yerine getirmek adına günlerdir araştırmalar yapıyordu.
Gücü dahil, elindeki her şeyi kullandı ancak Berna'ya yönelik tek bir bilgi bile bulamamıştı.

Ela, Bulut ve ikizlerin Yiğit'i kurtarmak adına Eskişehir'e vardıkları aynı günün sabahı, Mine de Berna ve ailesinin oturduğu muhite gitmişti. Aileyle tekrar konuşarak akıllarını bulandırmak istemediğinden kendine bir yöntem buldu.
Anketçi kılığına girecek ve evdeki genç çocuklarla ilgili bir deney üzerinde çalıştığını söyleyerek ailenin ağızından bu şekilde ufak da olsa herhangi bir bilgi almaya çalışacaktı.

Kapıyı çalmak için Berna'nın evinin bahçe kapısından geçen Mine, dış kapıdan gelen sesleri ve evden gözü önünde atılmaktan beter edilen bir adamı fark etti önce. Kendini gizlemek adına bir iki adım yana çekildi ve konuşulanları duymaya çalıştı.

''Nasıl olur böyle bir şey anlamıyorum! Eğer Berna bana şaka yapıyorsa, onu gördüğüm an çok fena yapacağım!''

''Sen laftan anlamaz mısın be çocuk! Defol diyorum sana! Bir daha buraya gelirsen seni polise şikayet edeceğim!''

Son cümlenin sahibini yaptığı araştırmalardan ve Okan'dan aldığı bilgiler sayesinde tanıyordu Mine.
Berna'nın babasıydı bu.
Berna'dan bahseden garip giyimli adamsa, neler döndüğünü anlayamaz bir ifadeyle Berna'nın babasına ''Bu bir şaka değil mi?!'' demeye devam ediyordu.
Mine oldukça zekiydi. Kafasında olanları hemen birleştirdiğinde, Berna'ya ait tüm anıların ortadan yok olmasına sebep olan her neyse, bu şeyin kapının önünde durarak Berna hakkında, Berna'nın ailesine dert anlatmaya çalışan adamı etkilemediğini hemen anlamıştı.

Koşturarak adamın yanına ulaştı. Berna'nın babası Mine'ye çatık kaşlarıyla bakıyorken ''Çok özür dilerim efendim.'' dedi Mine. ''Kardeşimin bazı sorunları var. Sizi rahatsız ettiği için onu affedin lütfen, bir daha tekrarlanmayacak.'' Adamın koluna girerek onu evden uzaklaştırmaya çalışıyorken ''Sakın!'' dedi gözlerinden öfke fışkıran adam. ''Bir daha sakın kapıma gelmeyin!''

#

''Ne oluyor?! Sen kimsin, ne saçmalıyorsun? Ne kardeşi, bırak kolumu!''

Adam Mine'den dehşetle ayrılırken sendeledi ve kaldırıma bıraktı bedenini. Bunun bir şaka olmadığını anlaması biraz uzun sürmüştü ancak şimdi sırada ''Delirdim mi ben?'' soruları vardı. Kendine sürekli ''Berna'nın burada oturduğuna, onun ailesinin bu evde yaşayan insanlar olduğuna eminim...'' Mine'yi umursamadan fısıldamaya devam ediyorken Mine araya girdi.

''Delirmedin. Bak, biliyorum bu anlatacaklarım sana deli saçması gelecek. Ancak bana yardım etmek zorundasın.''

Soru işaretleriyle dolu olan kafasını Mine'ye çevirirken ''Ne yardımından bahsediyorsun? Tanrım herkes delirmiş!'' dedi. Ayaklandı ve ellerini başının arasına alarak birkaç volta attı. Gitmeye yeltendi ancak Mine ''Berna'yı tanıyorum!'' diyerek durdurdu onu.

''Ne dedin sen?''

''Bana yardım edeceğine söz verirsen sana her şeyi anlatacağım.'' Adam karşısında olup bitenlere hala anlam veremiyorken derin bir nefes aldı ve bıraktı aynı sertlikte. ''Berna nerede?'' diye sordu. ''Tekrar söylüyorum, eğer bu bir şakaysa-''

''Öğrendiğinde keşke şaka olsaydı diyeceksin. Fakat önce benimle gelmen gerekiyor.''

''Neden sana güveneyim?''

Haklı sorusu karşısında Mine, Berna'yla ilgili bildiği her şeyi sıraladı dakikalar geçmeden. Adam, Mine'nin Berna'yı tanıyor olduğu konusunda yalan söylemediğini anladığında ''Ne oldu ona?'' dedi bu kez. Mine sıkılmaya başlamıştı.

''Çeneni kapatıp benimle gelirsen zaten her şeyi öğreneceksin! Berna kayıp tamam mı? Ve kimse ona dair hiçbir şeyi hatırlamıyor. Sen, Okan ve Hakan dışında kimse...''

''Bu nasıl olabilir?! Aklım almıyor, tiyatro oyunu mu bu? Film sahnesi mi? Ailesi Berna'yı nasıl unutabilir, dalga mı geçiyorsun benimle?''

Mine sinirle elindekileri savururken ''Yeter! Seninle daha fazla zaman harcamayacağım.'' dedi. ''Eğer Berna'ya ne olduğunu gerçekten öğrenmek istiyorsan peşimden gelirsin. Aksi halde delirecek ve sorularının cevaplarını kimseden alamayacaksın.''
Adam tereddütle blöf yapıp yapmadığını kontrol etti Mine'nin. Ancak dediğini yaparak arkasını döndü ve uzaklaşmaya başladı genç kız. Olanların hala bir şaka olduğuna inanan ve Mine'nin peşine takıldığında Berna'yı bulabileceğini düşünen adam, arkadaşını bulduğunda ona sağlam bir azar çekmek için nefeslendi.

''Tamam!'' diye bağırdı Mine'nin arkasından.

Mine o saniye adımlarını durdururken ''Oh!..'' diye fısıldadı adamın duyamayacağı bir şekilde. Kumar oynamıştı bir nevi. Berna'ya ulaşabileceği tek yol bu herif olsa da onu ikna etmek için biraz daha uğraşsaydı, belki de elinden kaçıracaktı. Ancak tam tersi bir yöntem seçerek ona çıkışmayı tercih etmişti.

Adam, Mine'ye yetişerek onun yanında yürümeye başladığında ara ara dönüp Berna'nın evine bakmaya devam ediyordu. ''Az önce olanlar...'' dedi kafasını sallarken. ''Az önce olanlara, Berna'nın babasının söylediklerine inanamıyorum.'' Mine bu cümleye gülerken ''Bekle.'' dedi. ''Bu benden duyacaklarının yanında en gerçekçi şeymiş gibi kalacak...''
Adam onu umursamazken elini uzattı ansızın Mine'ye. ''Sarp.'' diyerek uzattığı elini sıkmasını beklediği Mine'de hiçbir hareket sezemeyince indirdi elini. Ancak gülümsüyordu Mine.
''Mine.'' diyerek giderdi Sarp'ın merakını ve birlikte kiliseye doğru yürümeye başladılar.

Olvasás folytatása

You'll Also Like

3K 1.7K 22
Çok eskilere dayanan Serf ırkı kötülerin celladıydı, kırmızı suikastçılar olarakta bilinirlerdi. Bir gün bütün serfler bilinmeyen bir kişinin adamlar...
54.8K 3K 29
Gece yarısı sokakta karşısına çıkan evsiz bir kediyi evine alan bir kız en fazla kediyle ne yaşayabilirdi? "ben aslında evine aldığın kediyim, " ger...
13.4K 1.3K 24
{TAMAMLANDI} sen ki bu kalbe düştüğün gün, beni önce yakıp sonra küle çevireceğini bilmiyordum. 02.07.2019🌌
45.6K 3.1K 42
Gücünü ve güzelliğini adından alan bir kız ; Safir. Tek sığınağı kitaplarken şimdi bir kitabın içinde esir. İsteği gerçekleşti. Kurtarması gereken b...