Ay Şahit

By ygmurdem

283K 13.9K 3.2K

... More

Bölüm 1
Bölüm 2- ''Yıldız Masalı''
Bölüm 3- ''Cennet İpleri''
Bölüm 4- ''Kar Tanesi''
Bölüm 5- ''Ömürlük Şarkı''
Bölüm 6- ''Sırma''
Bölüm 7- ''Bezelye''
Bölüm 8- ''Çikolata''
Bölüm 9 - "Nokta"
Bölüm 10- "Oğul"
Bölüm 11- ''Oyun Arkadaşı''
Bölüm 12- ''Uçurum''
Bölüm 13- ''Tuttum Aslanım''
Bölüm 14- ''Rapunzel''
Bölüm 15- ''Buhar''
Bölüm 16- ''Ölümsüz Çiçek''
Bölüm 17- ''Kabak Çekirdeği''
Bölüm 18- ''Ben Nefes''
🌙-'' Yarım Ninni ''
Bölüm 19- ''Baba ''
Bölüm 20- ''İlahi Adalet ''
Bölüm 21- ''Ay Kız''
Bölüm 22- ''Kayıp Zaman''
Bölüm 23- ''Gizli Bank''
Bölüm 24- ''İyi ki Elizya''
🌙- ''İki Ucu Yaralı Değnek''
Bölüm 25 - ''Arkadaş''
🌙- ''Pelerinsiz Kahraman''
Bölüm 26- ''Elma Şekeri''
Bölüm 27- ''Domates Güzeli ''
Bölüm 28- ''Gece Dalgası''
Bölüm 29- ''Saklı Yara''
Bölüm 30- ''Uyurgüzel''
🌙- ''Anzer Balı''
🌙-''Kız Kulesi''
Bölüm 31- ''500''
Bölüm 32- ''Kızamık''
Bölüm 33- ''Müstaklel''
Bölüm 34 - ''Hak'kın Balığı''
🌙- ''Kara Kutu ''
Bölüm 35- ''Sahur Duası''
Bir Ay Doğdu Geceden🌙🎈🎂
Bölüm36- ''Rüya''
Bölüm 37- ''Sınav''
🌙-''Babamdan Miras Bayramlar''
Bölüm 38- ''Anne''
Bölüm 39- ''Evim''
Son Şeker
Sondan Bir Önce...
Bölüm 40- ''SEZON FİNALİ''
Bölüm 41- ''Mazlumun Abisi''
Bölüm 42- ''Eller Beraber! ''
Bölüm 43- ''Veda''
Bölüm 44- ''Hafıza''
Bölüm 45- ''Bordo Mavi Atlar''
Bölüm 46- ''Abimden Armağan''
Bölüm 47- ''Balım Yarası''
Bölüm 48- ''Trabzondan Gelinim Geldi ''
Bölüm 49 - ''Kavuşmak''
Bölüm 50- ''Yeniye Doğanlar''

'FİNAL'

3.6K 157 181
By ygmurdem


Canım yol arkadaşlarım, ne yazık ki bu bir veda yazısı. Yolun sonu değil ama yolun burada buluşan son adımındayız. Biliyorum ki ne kadar teşekkür etsem az kalacak çünkü emeğiniz en az benim kadar büyük. Duygularıma eşlik ettiniz, yaşattığım karakterleri bölümlerce dinlediniz, anladınız, sorguladınız, merak ettiniz. En büyük hediye, en büyük mutluluk buydu benim için.

Aynı yaralara, aynı sevinçlere, aynı merakla sarıldık hep birlikte. Benim adıma çok keyifli, sıcacık bir yolculuktu Ay Şahit. Birçok insan tanıdım, birçok insan hayat hikayesini paylaştı benimle. İyileştim diyen oldu, iyi geldi diyen oldu.Bence doğru zamanda, doğru yerlerde sarıldık hepimiz birbirimize. Tıpkı Maya'nın bir hikaye uğruna yollara düşüşü gibi, Ay'ın Şahitliğinde Karadenizin yollarına düştü aklım ve gönlüm.

Aile, insani bağlar, geçmiş, yaralar, iyileşmeler benim için çok kıymetlidir. En az bir kere benim kalemimi okumuş biri bunu çok iyi bilir. Benim ele almak istediğim şeyler hep bunlar oldu. Bir dizi senaryosundan yola çıkan hikayemi, özgünleştirmek istedim. Kendi karakterlerimi yaşatmak istedim. Bu nedenle yeni renkler, yeni kişilikler kattım elimden geldiğince. Ama her şeyin özünde bu hikaye, Nefesin hikayesiydi. Kadınların hikayesiydi. Bu nedenle belki aşk, romantizm çoğu zaman geri planda kaldı. Belki sıkıldığınız anlar oldu. Ama odağım hep, Nefesin bu hikayeyi ruhunda tamamlaması, hakkını almasıydı. Ben elimden geldiğince haklıya hakkını teslim etmeye çalıştım finalimizde de. İlahi adaletin sesini duyalım istedim. Gözümüzün önünden geçsin istedim şanslarımız, şükür sebeplerimiz. Ve duyalım istedim, fark edilmeyi bekleyen kardelenlerin seslerini.

Hatalarım elbette olmuştur. Yanlış yazdıklarım, kusurları kısımlarım...Hepsi adına affınıza sığınıyorum. Elimden geldiğince, gönlümden koptuğunca cümlelerimi paylaştım sizlerle. Her şeye rağmen, sadakatiyle yanımda olan herkese bin teşekkür. Kapım da, yollarım da eşlik etmek istediğiniz müddetçe açık kalacak.

Bir teşekkür de, bu süreç boyunca shopları, editleri, alıntılarıyla Ay Şahiti her mecrada, gece, gündüz yaşatma coşkusu olan, düştüğüm yerde el uzatan, bir an bile Ay'ın ilham gücünden şüphe etmeyen canım dostlarıma, ay kızlarıma, şahitliği eşsiz okuyucularıma. Emeklerinize, yüreklerinize sağlık.

Yeni hikayelerde, yeni dünyalarda, yeni ruhlarda görüşmek dileğiyle sizleri çok ama çok seviyorum. ❤🌙😍

-





Kalabalığın ortasındaki sandalyeye oturttukları Nefes, iki gözü iki çeşme ağlarken, Balım da yengesinin dizinin dibine çökmüş pileli eteğini kucağında toplarayarak onu izliyordu. Asiyenin yanık sesi, gelin olacak Nefesin, anne özlemini yakıp yakıp geçiyordu. Etrafında dönen kadınların ellerinde birer mum vardı ve çoğu tıpkı Nefes gibi yaşlar döküyordu.

Çok güzel ve büyük bir kına yapılıyordu Nefese. Neredeyse tüm köy katılmıştı. Kimi meraktan, kimi hasetten, kimi de gerçek bir gelin görmek istediğinden gelmişti. Nefes, Asiye ağıtlı türküsünü söyledikçe hafızasına hiç görmediği annesinden birer anı sığdırıyor, özlemine kılıflar buluyordu. Ben annemi özledim denilirken, hiç görmediği birinin özleminin yükü de sırtına biniyor ve gözyaşları ikiye katlanıyordu. Türküyle birlikte dönen kadınları izledi Nefes. Kim bilir çoktan gelin olmuş bu kadınlar, annelerini ne kadar sıklıkla özlüyorlardı? Canları yandığında, iyi bir haber paylaşmak istediklerinde ya da çocuk hallerini özlediklerinde...

Kırmızı tülbentin ardından gördüğü manzaralar ve duyduğu sesler bir yandan acı verirken bir yandan da olması gerektiği yerde olmanın huzuru içindeydi. Çoktan nikahlanmış olmalarına rağmen Asiye ve Tahirin planıyla kendisini iki gün önceden kınasına hazırlanırken bulmuştu Nefes. Öyle acemiydi ki böyle sevinçlere ve hazırlıklara. Kendisini Asiyeye bırakmış, beğendiği şeyleri söylemekle yetinmişti.

Dizlerinin dibinde oturan Balım, buruk bir sesle seslendi;

''Ağladı. '' dedi. Sesi titrer gibi oldu. ''Yengem ağladı. Ağlattınız onu. ''

Asiye, Balımı duyar duymaz sessizliğine büründü. Kadınlar dönmeyi bıraktılar. Kına tepsisi gelinin ayağına kadar geldi. ''Adetten kızım bu. Her gelun ağlar. Birazdan gülüp oynıycaz.'' dedi Asiye tepsiye uzanırken.

''Ne biçim adetmiş bu. İnsan ağlatan adet mi olur? '' Balım sitemle topuklarını vura vura uzaklaştı yanlarından. Bile isteye ağlatılan yengesi, içerlemesine neden olmuştu. Saniye Hanım ne memnun, ne de memnuniyetsizdi bugünden. Yapması gerekeni yapmış, bir tam altını gelinine uzatmıştı. Asiye altını alıp, Nefesin avucunu açtı.

''Güzel eltum benum. Aç bakayim elini. ''dedi. Dua etmeye başladığı sırada işaret parmağını kınaya batırdı. Altını koyduğu avuca kınayı dualarla sürüp, al mendille kapattı. ''Kınan kutlu olsun, yuvan huzur dolsun. Hadi bismillah. '' Al mendilden sarkan ipi de Nefesin bileğine güzelce bağladıktan sonra, köşede bekleyen yangazlara gözüyle işaret etti. Tulum, davul, zurna sesleri yankılanmaya başladı dört bir yerde. Yangazlar telaşla koşturup, Tahire kınanın bittiğini haber verdiler. Alandaki kadınlar, yeni gelinle birlikte oynamak için ayaklanmış eğlencenin tadını çıkarıyorlardı. Nefes ise, al tülbentini sırtına yatırmış biraz utangaç biraz da mutluluk sarhoşu haliyle onlara eşlik ediyordu. Asiyeyle karşılıklı oynarken dünü yarını unutmuş, mutluluğa bırakmıştı kendisini.

Az sonra Tahir beyaz gömleği, hayran bakışlarıyla geldi yanına. Usul usul geliyor, bordo bindallısıyla bir melek gibi herkesin içinde parlayan karısını izliyordu. Nefes kınalı elini Tahire gösterir gibi havaya kaldırdı. Yüzünde güler açıyordu. Ve içinde bulunduğu mutluluğa inanamıyordu.

Tahir, Nefesin alnını uzunca öptü. ''İşte şimdi tam gelin oldun. '' dedi fısıltıyla. Ellerini, az önce nemlenen yeşil gözlerin altına götürdü. ''Ne güzel oldun. ''

Yükselen müzikten sonra herkes birer birer yerine geçti. Tam orta yerde kalmıştı Tahirle Nefes. Tahir kollarını iki yana açtı. Göğsüne yakın duran gelinine, korunsun diye kanat açmış gibi dimdik duruyordu. Müziğin ritmiyle bir geri iki ileri gelirken, Nefes de kibarca büktü kollarını. Elinden geldiğince Tahire eşlik ediyordu. Ağaç gövdelerinden birbirlerine tutunmuş onlarca renkli ışık, tepelerinden süzülürken, görünen tek ışık bu mutlu çiftin aydınlığıydı.

-

Balım beyaz dantelli örtüyü omuzlarına alıp, annesinin topuklularını giyerek Yiğit'e doğru yürüdü. Ayakları, büyük ayakkabılardan çıkacak gibi oldukça kıkırdıyor, karşısında ona gülen kuzenine ulaşmak için hızlı hızlı yürüyordu. Yengesinin gelin çiçeğini sımsıkı tutmuş, elinden düşürmemek için gayret ediyordu. ''Sen de Murat amcamın ceketini giysene Yiğit. '' dedi sandalyede asılı ceketi göstererek.

''Yengem gelicek şimdi kızıcak sana, sonra suratını asacaksın. '' derken, papyonunu çekiştiriyordu Yiğit.

Nefesle Tahirin düğünü için her şey hazırdı. Uzun zamandır bugünü bekliyorlardı. Ama Mustafanın da bir isteği vardı. Zamanında ''Doğup büyüdüğüm evden, babam beni zorla çıkarıp satmasaydı belki şimdi Tahire davulla zurnayla, gelinlikle giderdim. '' diyen Nefesi, gelinleri olarak babasının evinden alacaklardı. Bu konuda o kadar çok ısrar etmişti ki, Nefesle Tahir minnetlerini saklayamaz hale gelmişlerdi.

Kardeşinin Nefesle evlenmek istemesine çok kızmış, Nefesten kurtulma planlarını aklının hep bir köşesinde tutan ama kardeşine de daha fazla direnemeyen Mustafa olarak, Osman babanın kapısına gittiğinde, Nefesin bir çift hüzün ve sitem dolu gözüyle karşılaşmıştı zamanında Mustafa. Onu ve toparladığı eşyalarını konağa götürmek için arabaya doğru ilerlerken Nefesin ardına dönüp bakışında kalmıştı gözleri. Nefes ardına bakıyor, kapattığı kapıyı yokluyordu. Çünkü Nefes yine bir baba evinden sanki suçluymuş gibi çıkıyordu. O an söylemişti Nefes bu sözleri. Mustafayı öylece delen kurşunlar gibiydi her kelimesi. Zamanın her bir yükü gibi, o kurşun niyetindeki kelimeleri de unutmamıştı Mustafa. Bu yüzden, bu düğün gününe herkesten önce hazırlandı.

Asiye, Mercan ve Nefes günlerce bir gelinlik tasarlamak için gece yarılarına kadar oturup, ellerindeki kağıt kalemlere örnekler çizmeye çalıştılar. Akıllarına gelen her şey bir öncekini geride bırakıyor, dolayısıyla karar vermek zorlaşıyordu. Bu işi aceleye getirmeden çok uzun zamanlarca tasarlamak sanki hepsinin hayatına yeni bir umut getiriyordu. Çünkü tatlı bir telaş, daima hayatlarında gibi hissettiriyordu.

Tüm bunlar yaşanırken arabayı ben süsletirim diyen Ali'ye bir şeyler emanet etmek konusunda gerilen Tahir ise sadece arkadaşını sakinleştirmek için bile büyük efor harcıyordu. Yangazlar konağın bahçesini süslemek için bir sürü alışveriş yapıyor, bahaneyle de işten kaytarmaya sebep bulmuş oluyorlardı. Günler günleri düğün şenliğiyle kovaladı ve nihayet büyük gün geldi. Gecesinde Osman babanın evinde kalan kızlar, günün ilk ışıklarıyla hazırlıklara başladılar. Her bir karışını özenle tasarladıkları, dikilirken gün be gün takip ettikleri gelinliği Nefese giydirmek için aynanın karşısına geçen Mercanla Asiye, çoktan ağlamaya başlamışlardı bile. Nefes aynadaki yansımasına bakarken, yeni bir şeyi keşfe çıkar gibi gözlerine özgürlük tanıyordu. Bembeyaz duvağına eşlik eden saçları, gurur dolan gözleri, morluklardan kan kırmızısından uzak bedeni, acı saplanmayan ve yalnızca heyecandan hızlanan kalbi saatlerce izlemeye değer gibiydi.

''Maşallah demekte yetmiyi ki artık, şu güzelliğe bak. '' dedi dudağını ısırdı Asiye. Sonra panikle ellerini açıp yeniden nazara karşı dualar okumaya başladı. Mercan ise mutlulukla Nefesin yere değen duvağını düzeltmeye çalışıyordu.

''Ay valla ben düşüp bayılıcam şimdi az kaldı. '' dedi, gülerek. ''Nerde kaldı bunlar? ''

''Gocan senden evvel bir yerlerde bayılmıştur, onu ayıltıyolardur. '' derken Mercanın omzuna vurup gülmeye başladı Asiye. Ali'nin ailevi konulardaki heyecanı artık herkes tarafından biliniyordu. Üstelik bu düğün için ekstra heyecan yapıyordu.

''Abla...'' diyerek döndü Nefes aniden aynaya sırtını çevirerek. ''Çiçeğim nerde? ''

''E buraya koyduydum. Yok mu? '' Asiye de panikle yatağın üstüne, odanın her köşesine bakmaya başladı. ''Balum aldi kesiiiin, o aldi. Dönüp duraydı ha burlarda. Dur ben bulurum şimdi. '' Kapıdan çıkarken ''Baluuuuum kız buraya gel, nerdesin sen? '' diye seslendi. Mercan, Asiyenin hiddetine gülerken, Nefes de gülerek odanın içinde gezinmeye başladı. Kahkahaları arasına korna sesleri ve tulum sesi karışmaya başladı.

''Geliyorlar. '' dedi Mercan, heyecanla Nefesin ellerine uzanırken. ''Çok şanslı bir gelinsin çünkü evlilikte tecrübelisin. '' Gülmeye başladı. Nefes de derin derin aldığı Nefeslerle, Mercanın güler yüzünü izliyordu. '' Bugün sadece efsane aşkınız için bile olsa bol bol eğlen. Dilediğin gibi eğlen. Benim biricik arkadaşım. '' Konuştukça gülen yüzü, hüzünle doldu Mercanın. Duygusallığı tavan yapmıştı.

Nefes, Mercana sımsıkı sarıldı. ''Biz seninle şu halimizden çok uzak hallerde de karşılaştık. Ama beni ayağa kaldıran hep sen oldun. İyi ki varsın Mercan. İyi ki sevmenin ne demek olduğunu acı da olsa birlikte öğrendik. İyi ki. ''

Mercan neredeyse hıçkıra hıçkıra ağlama noktasına gelmişti ki, elinde çiçeğiyle Asiye girdi içeri.

''E gı bunlar hala ağlıyolar. Vallahi delirecem he. Kaleli horozları aşağıda ötüp duruyor, duymayi mısınuz? Bak şimdi ben da ağlayacim, üç saat yaptıkları güzelum makyajım heba olacik. '' derken usul usul kızlara yaklaşıp gülüşerek sarıldı. Sonra da birbirlerini toparlayıp, aşağı indiler. Dış kapıda Osman hoca duruyor, torunlarının ellerinden tutmuş heyecanını bastırmaya çalışıyordu. Nefes merdivenlerden ağır ağır yanlarına yaklaştığında, boğazında bir sızı hissetti. Babası bildiği Osman hocayı gözleri yaşlı görmek, sabahtan beri tutmaya gayret ettiği tüm yaşları yanaklarıyla kavuşturdu.

''Kizum. Maşallah...'' diyebildi Osman hoca. Nefesin heyecandan üşüyen ellerini, avuçları içine aldı. ''Ömrün de yüzün kadar aydınlık olsun inşallah. '' dedi. Titreyen sesi konuşmasına mani oluyordu. ''Bu kapı sana hep açiktu, hep açuk kalacak. '' Konuşamadığını fark eden Nefes sarıldı babasına.

''Babam...'' dedi iç çekerek. ''Hakkını helal et. ''

''Helal olsun kizum. Ben senden razıyım Allah da senden razı olsun. ''

Asiye gözlerindeki yaşları silmeye gayret ederken, Mercan dış kapıyı araladı. Tulumun derin sesi evin içine doldu. Büyük bir coşku vardı kapının önünde. Yangazlar düğün arabasının önüne oturmuş ıslıklarla yengelerini beklerken, Mustafa ve Tahir eşiğe kadar gelmişlerdi. Tahir, Nefesi görür görmez dolan gözlerine hakim olamadı. Yalnızca bakıyor, gözlerinin anlatmaya çalıştığı kelimeleri Nefesin anlaması için uzun uzun iç çekiyordu.

Mustafa önce Osman hocanın elini öptü. Sonra Nefes' e döndü;

''Gözün bundan sonra, kapanan hiçbir kapuda kalmasun gelun hanum. Bundan böyle ömrünce çıktuğun tek kapı aha bu kapı. Tahire vardığın tek yol da, davullu zurnalı bu yoldur. '' dedi. Nefes daha fazla ağlamamak için dudaklarını birbirine bastırdı. Mustafanın elini öptü, sarıldı. Asiye, Nefesin sırtından süzülen duvağını yüzüne kapattı. Tahir dolan gözlerini, hayran saydamlıklara bıraktı. Gelinine yaklaştı. Ellerini birbirine kenetledi.

''Bana bugün bir ömür daha verdiler. '' dedi, inanamaz gibi. ''Beni bugün de dünyanın en mutlu adamı ettin. '' Duvağın üzerinden alnını öptü Nefesin.

Mustafa;

''Ula ne duraysunuz, çalun çaluuun ! '' diye bağırdı aşağıdakilere. Tulum yeniden şişip, tüm coşkusuyla çalarken yangazlar Tahiri bir anda çektiler. Horona başlamışlardı. Mustafa en başta duruyor coşkuyla bağırarak, ritme ayak uyduruyordu. Ali ise hiç bilmediği bir ritmin içinde kaybolmak üzereyken bile gülüyordu. Mutluluk hiç yaşamayan birinin bile çabuk alıştığı bir şeydi. Mutluluğun bir tanımı varsa, oradaki herkes için o andı.

Tahir hızlanan ayaklarını Nefese doğru adımlıyor, horona devam ederken göz kırpıp gelinini izlemeye devam ediyordu.

Kaleliler çoğu zaman Nefesin üzerine gelmişlerdi. Kimi zaman ön yargılarla, kimi zaman yanılgılarla...Ama o gün, Nefesin üzerine bir mutluluk melodisinin, yöresel adımlarıyla gelmişlerdi Kaleliler.

Bir süre sonra herkes yorulana kadar süren horonun ardından, Balımla Yiğit'in avuç avuç attıkları şekerler arasından arabaya doğru ilerledi gelinle damat. Nefes arabanın kapısına uzanırken, Tahir onu durdurdu.

''Asıl gelin arabamız şurada Nefesum. Bu Aliyi oyalamak için hazırlandı.'' dedi, ileriyi işaret ederken. Ağaç gövdesine dayanmış, kurdeleler ve balonlarla süslenmiş bir bisiklet duruyordu. Arka tekerine tenekeler bağlanmıştı. ''Sınırlar yok. Kapılar, duvarlar yok. Upuzun bir yol var buradan evimize giden. Bana eşlik eder misin? '' dedi Tahir, Nefese doğru elini uzatırken.

''Bisikletle...'' diyerek kalakaldı Nefes. Ne diyeceğini şaşırmıştı.

''Bisikletle sevduğum. Dilediğin kadar süreceğin bir bisikletin var artık. ''

Nefes, Tahirin gövdesine sırtını yaslarken, Tahir de Nefesi kolları arasında sıkıca sardı. Nefes bir süre süslenmiş bisikletini izledi. Özgürlüğü düşlediği günler birer bulut gibi gözüktü gözüne. Sanki, sonsuz bir boşluğa açılmıştı ruhu.

Oğluyla korka korka, iki adımlık yerde sürdüğü bisikleti hatırladı. Bir an bile olsa içine derin derin çekmeyi istediği nefeslerini getirdi aklına. Yavaşça çevirdi kafasını göğe; Bir hesabı varsa bu hayattan, onu da göğe teslim etmişti.

Çok geçmeden kendini iki tekerin üzerinde, Tahirle birlikte ellerinin kavuştuğu direksiyonun yönetiminde, yuvasına giden yolda buldu. Rüzgar saçlarına hatta duvağına çarpıyor, ısrarla yerinden ayrılmayan güneş bir özgürlük şarkısı mırıldanıyordu. Omzuna çenesini dayayan ve Nefesin düşmesini engelleyen Tahir ise Nefese daha yaşanmamış binlerce güzel an için şimdiden tüyolar veriyordu. Nefes, eliyle tuttuğu buketinden birer çiçek bıraktı yollarına. Bir gün kaybolursa, takip edeceği yol işte bu yoldu.

-

''Yenge ?'' Kibarca dürttü Nefesin omzunu Balım. Nefes, camdan dışarıya doğru gülümseyerek bakıyor, etraftaki hiçbir sesiy duymuyordu.

''Hı? ''

''Nereye daldın gittin öyle. Sabah sabah cam kuşu olmuşsun. '' dedi gülerek Balım. Yengesine iyice sokuldu.

Nefes de Balımı kolunun altına aldı. Gülerek Balımın saçlarını okşadı. ''Bizim düğünde, çiçeğimi kaçırmıştın hatırladın mı? ''

''Hatırlamam mı? Duvağından artan tül parçasıyla oynamıştım tüm gün. Sanki gelin benmişim gibi ordan oraya yürüyordum. '' diyerek dudaklarını ısırdı Balım, o günü hatırlamak iyi gelmişti. ''Saffet dedenin torunu vardı Faruk hatırlıyorsun dimi? O da gelmişti düğüne, onun önünden geçiyordum çakma duvağımla. Ay o Faruk ne hoş çocuktu. Sonradan bozuldu o. ''

''Örgülü Ece bir, sümüklü Saffet iki. Başımın etini yerdiniz. '' Gözlerini devirerek güldü Nefes. Sonra derin bir iç çekip, Balımın saçlarını okşamaya devam etti. ''Şimdi ben de senin duvağını kaçırsam keşke. Çocukluğundaki gibi koştursan peşimden. Zaman bu kadar hızlı geçmese...''

''Yenge. '' dedi aniden kalktı Balım, Nefesin göğsünden. ''Bak valla ben bu aralar tahmin edemeyeceğin kadar duygusalım. Ağlarım şimdi susturamazsın beni. Zaten annem uyanır birazdan, tüm ağlama kotamızı doldururuz. ''

''Yok canım ne ağlıycaz. '' derken toparladı kendini Nefes. ''Gözümün önündesin, dizimin dibindesin ağlanacak şey yok ki. ''

''Heh şöyle. Bak size fıstık gibi damat getirdim. Memleketimizde kalalım, ailenden ayrılma diyen bir damat. Yiğit desen Maya gibi uslu utanıklı gelin getirdi. Bir de size öyle bir jest yaptık ki, gelininizle damadınız kuzenler yani. Daha ne yapsın bu Kaleli uşakları sizin için, daha ne yapsınlaaaar. '' diye gülerek, kahvaltı masasına doğru yürüdü Balım. O sırada merdivenlerden gözünü ovuşturarak inen Yiğit, Balımın saçlarını karıştırarak, masaya Balımdan önce geçti.

''Günaydın ex Kaleli. ''

''Şunu söylemeyi kes artık Yiğit. '' Çay bardağını Yiğit'in önüne sertçe bıraktı Balım.

''Ne var ya yalan mı? Ilgın oluyorsun artık. ''

''Bu bi Kaleli olduğum gerçeğini hiç değiştirmeyecek. ''

''Tamam tamam '' derken ekmekten bir parça kopardı Yiğit. ''Deniz aradı berbere geçmiş. Bir şeyler atıştırayım da gidiyim alıyım onu ordan. Şimdi damat tıraşı diye iyi kazıklarlar. ''

Balım da sandalyesini çekip otururken, balkon cam kenarındaki çiçeklerini sulayan yengesine döndü. ''Yengem biz ne zaman çıkarız? Geç kalmayalım. ''

''Annen uyansın da bir saate de biz çıkarız. '' dedi Nefes.

Balım, Asiye, Saniye Hanım ve gelinler Nefeslerde kalmışlardı tüm gece. Kına gecesinin ardından kimse konağa dönmedi. Evin erkekleri ise konağın bahçesinde mangal yapıp tüm gece sohbete daldılar. Denizin de oturduğu sofrada, düğünden önce bir ailenin temelleri atılmıştı. Bir tek Yiğit döndü gece eve, babasını bırakarak. Mayayı görmek istemişti. Ama Balım, Mayayı adeta odasında rehin aldığından kaçak göçek çatı katındaki minik balkonda buluşmak zorunda kaldılar.

Merdivenlerden seke seke inen Elizyanın sesi duyuldu önce, sonra da peşinden koşturan Asiye göründü. Asiyenin dün geceden yüzüne yaptığı maskeye, Elizya elindeki kalemle çiçekler çizmişti.

''Anneee kurtaaar. '' Kıkırdayarak annesine doğru koştu Elizya. Nefesin bacaklarının arkasına saklandı.

Nefes kendini tutamayarak çocuklarla birlikte güldüğünde, Asiye resim defterini andıran yüzüyle kaşlarını çattı. ''Gülmeyun, kimse gülmesun. ''

''Aaa niye annecim? Valla yüzüne renk gelmiş. '' dedi Balım, ekmeğinden son lokmasını koparırken. Asiye homurdanarak kızının yanına oturdu.

''Sizin yaramazlıklarınız bittu ha bu cadununki başladi. '' dedi sonra gülerek. ''Sizi ikiye katlar valla. ''

Yiğit, Elizyaya göz kırpıp güldükten sonra ayaklandı. ''Abisinin Elizyası o herkesi ikiye katlar. Dimi kız? ''

Elizya neşeyle koşturup abisinin sırtına zıpladı. ''Ben de seninle gelicem abi. '' dedi Yiğitin çıkmaya hazırlandığını fark edince.

''Olmaz abim biz berbere gitcez. Sen annemlerle kuaföre git şimdi. Akşam zaten buluşucaz. '' Kardeşini sırtından indirmeden ayakkabılarını giymek üzere kapıya doğru yürüdü Yiğit.

''Yiğit bak Deniz sana emanet. '' diye bağırdı Balım hala oturuyorken.

''Tabi canım bana emanet. Herife bir aydır bebek gibi bakıyorum zaten. Bir yandan Maya, bir yandan sen canıma yettunuz. Elinden tutup gezdiriyorum merak etmeyin. ''

Maya da merdivenlerden indi, saçlarını toplamaya çalışarak. ''Günaydın. '' dedi kafasını mutfak kapısına doğru çevirdi. Sonra Yiğite döndü ''Kaç gibi dönersiniz? ''

''Bilmiyorum ki güzelim, iki üç saate her şey hazır olur herhalde. Sen de konağa geç annemlerle orada buluşalım. ''

''Tamam benim elbisem de Denizdeydi, onu da getirirsin dimi? ''

''Getiririm, getirirm. '' Mayanın yanaklarına öpücük bırakıp, Elizyanın saçlarını okşayarak çıktı Yiğit evden. Elizya hemen Mayanın elini tuttu. Birlikte döndüler mutfağa.

''Gelin hanım nasıllar? '' diye sordu Maya gülerek.

''Nefes alamıyorum sanki Maya. Akşam napıcam ben? Dans ederken bayılmam dimi? ''

''Kizum sen niye hep kötüyü düşüniysun ya? İyi bakacasun her şeye. '' diyerek kızının yüzünü okşadı Asiye. Sonra bakakaldı Balımın gözlerine. ''Uyy yarun kahvaltumu kizum olmadan mı yapacam ben Nefes. '' Ağlamaya başladı.

Balım hemen sarıldı annesine. ''Aaa Asiye reis bak olmuyor böyle. ''

''Abim İstanbula giderken, annem de böyle ağlıyordu yenge. Ama bak abim bizimle hala kahvaltı yapıyor. Merak etme yani. '' diyerek küçük adımlarla yengesinin yanına gidip, sarıldı Elizya. ''Biz hiç ayrılamayız. ''

''Oyy guzum. ''

Elizyayı yakalayıp yanaklarına kocaman öpücükler bıraktı Maya. Sonra Nefese göz kırparak, ayağa kalktı. ''Hadi kızlar, daha süslenicez giyinicez. Bugün hepimizin düğünü var. Oyalanmak olmaz. '' dedi.

''Kızım sen daha bir şey yemedin. Bak Mercan kızımı aç bıraktın diye topa tutar sonra beni valla. Eli kulağındadır, gelir zaten şimdi.'' dedi Nefes.

''Orada atıştırırım bir şeyler ben. Geç kalmayalım şimdi. Mercan Anneme de gereken açıklamayı yaparım, hiç olmadı önünde bir tabak düğün pilavı yerim rahat eder.'' diyerek Nefese gülücük attı Maya. Elini Elizyaya uzattı sonra. ''Sana ne yapalım prenses? Topuz mu yaptırsak acaba? '' Konuşa konuşa hazırlanmak için çıktılar yukarı.

''Maya ne kadar mutlu dimi yenge? '' diyerek sevinçle Nefese baktı Balım. ''Sanki döndüğümüzden beri bambaşka biri oldu. Yüzüne kan geldi resmen. Yeniden doğdu. ''

''Büyüyüp döndünüz sanki İstanbuldan. Hepinizin yüzü aydınlandı. Çok şükür. '' Balımın saçlarını okşadı Nefes. Huzurla bir iç çekti. ''O zaman düğün başlasın ! '' dedi coşkuyla.

-

''Tahir gülme. '' Nefes önünde duran taraktan saçlarını hiddetle temizlerken ,Tahir de Nefesin saçındaki tokaları çıkarmaya çalışıyordu. Hep birlikte gittikleri kuaförde, kızları gönderdikten sonra baş başa kalan Asiyeyle Nefesin saçında adeta bir kaos vardı. Kaçak kat gibi üst üste maşalanan saçları ve topuzları kontrolden çıkmıştı.

''Siz niye gidiyorsunuz ki bilmediğiniz kuaförlere. '' dedi gülerek Tahir. ''Şu hale bak, sesini duymasam tanımam seni. ''

Nefes de Tahirle birlikte yataklarının karşısında duran aynaya baktı. Gördüğü kişiye acır gibi buruşturdu yüzünü. ''Fosforlu mavi far sürmüş resmen ya. Deli gibi bi şey olmuşuz. ''

''Adam anlamış sizin kaçık eltiler olduğunuzu. '' Son tokayı da zorlanarak çıkardığında zaferle baktı Tahir. Nefesin elinden tarağı aldı ve usul usul açtı birbirine girmiş saçları.

''Tahir ben nasıl çıkıcam insan içine ya. Çocuklar görmediler dimi ben gelirken? ''

''Düzelttik işte bak, yeniden düzeldi cennet ipleri. '' Taradığı saçlardan bir tutamını koklayarak öptü Tahir. Yataktan doğrulup, camdan bahçeye baktı. ''Çocuklar direkt konağa geçtiler herhalde, ses soluk yok. ''

''İyi bari. Asiye ablamın cinnetiyle ilgilenirler daha çok eğlenirler. ''

Tahir gülerek eşlik etti Nefese. ''Abim de tuhaf bir şekilde sakin bugün Allahtan. Dün gece nasıl ikna ettiysek onu şahane bir kayınpeder olacağına. Adam sabah huzurla uyandı resmen. ''

''Bir haftadır ağlıyoruz kızımızı vericez diye. Balımın çocukluğu gözümün önünden gitmez oldu. Bugün onu mutlu etmek lazım. Çok panik olmamak, üzülmemek lazım. '' derken son bir defa aynaya baktı Nefes. Sonra da Tahire doğru döndü. ''Zaman çabuk geçiyor. ''

''Hiç yaşlanmıyorum sanki. '' dedi Tahir. Aynaya bakarak elini sakallarına götürdü. ''Hala bir baba bıyığım bile yok. Gencecik adamım. Yiğite söyle beni kayınpeder yapmak için acele etmesin. Dede falan olurum şimdi hemen. Yaşlandırmasın beni. ''

''Tahiiiir. '' dedi yumuşacık sesiyle Nefes. ''Senden ne tonton dede olur ha. ''

''Nefes ne dedesi ya? ''

Nefes muzur hareketlerle aynanın önündeki makyaj masasından bir göz kalemi aldı. Tahirin yanına oturdu yeniden. Sonra kalemi kocasının yüzüne götürdü.

''Napıyorsun Nefes? ''

''Şştt Tahir Kaptan, bir rahat dur. '' Gülereki kalemi Tahirin dudağının üstünde gezdirdi Nefes. Tahire baba bıyığı çizdi. ''İşte şimdi tam oldun. '' dedi.

İkisi birden aynaya döndüler. Nefesin fosforlu kuaför makyajı, Tahirin çakma bıyığı ve ikisinin ışıl ışıl gözleri yansıyordu görüntülerine. ''Ne güzel olduk. ''

Tahir, Nefesin belini sardı. Nefes de başını Tahirin omzuna yatırdı.

-

''Ananla yengene aşağuda söz verdum. Ağlamayacam dedum. Sakın ha ağlatma benu. '' dedi Mustafa kızına hayranlıkla bakarken. Bembeyaz gelinliği içinde melek gibiydi Balım. Mustafa kendini tutsa da, Balımın gülen yüzünde birkaç damla ışıldamaya başlamıştı.

''Ben bir kere baba oldum. Onda da Allah bana böyle güzel bir kıza baba olmayi nasip ettu. '' Kızının ellerini okşadı Mustafa. ''Sevduğune gidiysın ya, yüreğim hiç sızlamayi. Yüreğun sıkışırsa babana gelebileceğini biliysın ya, aklum hiç geride kalmayi. ''

Balım babasını onaylayarak salladı başını. ''Zaten yüreğim sıkışmasa da, en az iki günde bir buradayım ben. Haberiniz olsun. '' Güldü.

Babasına çok öfkelenmiş, onun hatalarıyla yüzleşmek zor gelmişti ama Balım kabullenişin de olgunluğa değer olduğunu öğrenmişti. Bir şeyler yan yanayken aşılabiliyordu ancak. Unutmak çok zorsa bile, aklımızdakilerle yaşamak ancak birileriyle paylaşırken kolaydı. Hayat arkadaşının desteğiyle, herkesi ve her şeyi affetmeye hazırdı. En çok da çocukluğunun gülen yüzü babasını. Onun sesiyle dinlediği ninnileri, gülüşünü, kahvaltı masasında hemen dizine oturuşlarını unutması mümkün değildi. Annesinin cilvesini, güzel sesini, kokusunu unutamayacağı gibi bu eve dair her şeyi hafızası ve yüreğinde kendi yuvasına taşıyacaktı.

Odanın kapısı tıklatıldı. Düğün için hazırlanmış, takımlarını giymiş Yiğit, gülümseyerek baktı ikisine. ''Gelini alabilir miyim müsaade varsa? '' dedi.

Balım tutmakta zorlandığı yaşlarını, her bir aile üyesini gördükçe akıtıyordu birer birer.

''Tabi. '' dedi Mustafa. Gülerek ve soluklanarak ayağa kalktı. Güzeller güzeli kızını alnından öptü. Dışardaki heyecanlı kalabalığa doğru giderken, Yiğitle Balımı odada yalnız bıraktı.

''Sana bu kadar güzel bir gelin olma demedim mi ben ? '' dedi Yiğit, kaşlarını yalandan çatarken.

''O kadar da olmadım. Biraz güzel oldum, her gelin gibi. ''

Yiğit, kendini tuttuğu için boğuk çıkacağını hissettiği sesini düzeltmek ister gibi öksürdü önce. Sonra da cebinden bir deniz kestanesi çıkararak Balıma uzattı.

''Bir devir bitti Bal arısı. Her ne kadar büyüdük deyip dursak da, bence asıl bugün büyüdük ikimizde. Babaannemin vazosunu istesek de kıramayız artık, fındık toplamak için ağaca çıksam altında düşer miyim diye beklemene gerek kalmaz. Annemler eve çamurlu döndük diye hortumla yıkamazlar bizi bahçede. Ama bu memlekette deniz, bende de böyle güzel bir kuzen oldukça deniz kestanelerini toplamaya devam edebilirim. Gerçi sen kendi Denizine kavuşuyorsun ama...''

''Ya Yiğit... '' Ağlamaya başladı Balım. Yiğit'in boynuna sarıldı. ''Makyajım bozuldu işte. '' dedi ağlamaya devam ederken.

''İyi oldu, çirkinleş biraz. Nazarı değecek şimdi milletin. '' diyerek gülen Yiğit de gözündeki yaşları yok etti eliyle. ''Bekliyorlar bizi kapıda. Denizi bekletmeyelim daha fazla. Buraya gelirken de epey uğraştım onunla, şimdi gıcıklık yapıyorum sanar. '' Kestaneyi, Balımın bir daha uyuyamayacağı yatağının baş köşesine bıraktıktan sonra cebinden bu sefer de kırmızı bir kurdele çıkardı. Sonra da kapıyı açtı. Kaleli ailesi kapının önünde bekliyorlardı. Balımla Yiğit ortalarına geçtiler. Saniye Hanım dua ederken, tüm aile açtı ellerini. Yiğit dualar eşliğinde kurdeleyi Balımın beline sardı. Sonra da öptü kardeşini; ''Hep mutlu ol. '' diye fısıldayarak.

Maya, tüm gece Balımın yanında olmuş sabah da hazırlığında yardım etmişti. Sonra da damat tarafı görevlerini yerine getirmek için Denizle buluştu. Şimdi heyecanla Balımı ilk kez görecekmiş gibi, kapının önünde bekliyordu. Bir eli Denizin omzundaydı. Her zaman dimdik gördüğü kuzeninin titreyen bacaklarını fark ediyordu Maya. Çok yakınında çalan davullar sanki kalp ritmine ayak uyduruyor gibiydi. Çok geçmeden Kaleli ailesi yaşlı gözler ama gülen yüzlerle çıktılar kapıdan. Yiğit tüm ciddiyetiyle, koluna giren Balımı Denizin hayran gözlerine teslim etti. ''Sana emanet. '' dedi sessizce ''Gözün gibi bak, gözünü oyarım. ''

''Bugünün yarını var Yiğit Kaleli. Benim de bu uyarıyı yaptığım günler gelecek. '' diyen Deniz, güven verir gibi Yiğit'in omzuna vurup gülümsedi.

Balım Mayaya sımsıkı sarıldı. Sanki heyecana ve hüzne düşecek gibi olduğunda Mayayı yanında hissetmek, güç şarjı yapıyor gibiydi.

Beklenen gün gelmişti ve Kaleli ailesi bir kuşak daha büyümüşlerdi. Ailelerine yeni üyeler, taze heyecanlar ve sabırsız bekleyişler girmişti. Koskocaman bir mazi, her zamanki gibi zihinlerinde ve kalplerinde yatarken hayat tüm hızıyla akmaya devam ediyordu.

-

Sahil kenarında büyük bir mekanı kapatan Kaleli ailesi, biricik Balımlarına yakışır bir düğün organize etmişlerdi. Deniz de elinden gelen her şeyi yaparak, Balımın hayalinde ne varsa bu gece için yaşatmaya çalıştı. Balımsa, Denize aylardır kendi elleriyle tasarlayıp, diktiği damatlığı hediye edebilmişti. Her şey hayallerinden bile daha güzeldi.

Maya ve Yiğit'in şahitliğinde kıyılan nikahtan sonra herkes doyasıya eğlenmek için hiç zaman kaybetmedi. Düğünde tek bir kişinin bile mutsuz olduğu söylenemezdi. Yıllar boyunca belki de tek kusursuz organizasyon, kaleli ailesi için bu düğündü. Denizin ailesi, Mayanın gerçekleri öğrenmesinin ardından gelecek yüzü bulamamışlardı. Bu yüzden Denizin, tek kişilik kalabalık ailesi Mayaydı. Hem annelik, hem babalık, hem de kardeşlik görevini yapmaya hazırdı. Sürekli etrafı yokluyor, eksik bir şey olmasın diye düğün boyunca kontrolü elden bırakmıyordu. Denizle Balımın romantik danslarını izlerken, Yiğit sarıldı beline aniden.

''Ay kızım...''

''Biz dans etmeyecek miyiz? Nereye kayboldun sen? '' dedi Maya, tatlı sitemiyle.

''Seni kaçırıcam da, gideceğimiz yolları açtım. ''

''Nikah memuru az önce gitti, keşke nikahımızı kıyıp kaçsaydık. '' derken Yiğitin belinde duran ellerini okşadı Maya.

Mayanın elini tutup, yürümeye başladı Yiğit. ''Nikahtan önce yapmamız gereken bir şey var.''

Maya, Yiğitin hızlı adımlarına bir süre eşlik ettikten sonra sahilden geçerlerken, siyah ince topuklu ayakkabılarının iplerini çözüp eline aldı. Birkaç dakika sonra Yiğitin arabasına binip, yolları aşmaya başladılar. Mayanın tüm sorularını yanıtsız bıraktı Yiğit yol boyunca. Ve nihayet geldiler.

Maya, arabanın camından etrafına bakınırken, şaşırarak indi.

''Niye buradayız? '' dedi gülümseyerek. Caminin önünden geçmişlerdi. Maya için de oldukça tanıdık bir yerdelerdi. Osman Hocanın evindelerdi. Ölümünden beri yalnızca Nefes geliyordu bu kimsesiz kalmış eve. Babasından kalan çiçekleri sulamak için.

Yiğit, dedesinin evinin önüne kadar yürüttü Mayayı. Heyecandan ölecek gibi hissediyordu. Yüzündeki gülüş her adımda büyürken, arada dönerek şaşkın Mayanın yüzünü kontrol ediyordu. Çocukluğunun geçtiği evin merdivenlerine geldiklerinde durdu Yiğit. Mayanın birkaç basamak daha çıkmasını bekledi.

''Yiğit ? ''

Basamaklardan birine dizini koydu. Ceketinin cebinden bir kutu çıkardı. ''Maya, ben çok heyecanlıyım. '' dedi stresle.

Mayanın gözleri kocaman açıldı. Gelecek üzerine her gün konuşuyor olmalarına rağmen, bir yüzükle önünde diz çöken Yiğit'i asla hayal edememişti. ''Düşündüğüm şeyi mi yapacaksın? '' dedi, kuruyan boğazını ıslatmak için yutkunarak.

''Düşlediğinden daha güzelini yapmak istiyorum. '' dedi ve Maya'nın eline uzanıp dudaklarına götürdü Yiğit. ''Maya...ya Maya ben seni çok seviyorum ya. Böyle içim içime sığmıyor, durduğum yer memlekete sığmıyor. Ne bileyim işte garip bir şey. Bize ait bir ev, bir hayat olsun istiyorum. Gözümü çevirdiğim her yerde ol istiyorum. Terapilerimi sen yap istiyorum. Ağlayalım, gülelim,balkonumuz, mutfağımız, salonumuz bu şehirden ayrı bir memleket olsun istiyorum. Çocuklarımız olsun, hastalıkta, sağlıkta birbirimizin güvencesi olalım istiyorum. Sen de ister misin? ''

Maya, olduğu basamakta çöktü. Elbisesinin etekleri etrafına süzülürken, Yiğit'in ellerini tuttu. ''İsterim. '' dedi ağlamaklı sesiyle. ''Seninle olan her şeyi isterim ben. '' Uçurumda, kalbinden taşan duyguları ansızın Yiğit'in dudaklarıyla paylaştığı andaki gibi düşünmeden, savunmasızca, aniden öptü sevdiği adamı. Dudakları kavuşan Yiğitle Maya, ömürlük sözlerini imzaladılar. Doyasıya öptüler birbirlerini, bir müjdeyi fısıldar gibi. Sonra huzurla basamaklara oturdular.

''Maya, bir de...'' dedi Yiğit, Mayayı elinden tutup kaldırırken. Yeniden beline sardı ellerini. ''Bu ev benim çocukluğum. Bu memlekette ilk kez kabul gördüğüm ev. Sobasında fındık kavurduğum, duvarları duayla bezenmiş, kalp kırıklarını, canavarları def etmiş bir ev, bu ev. '' dedi gülerek. Çocukken de böyle olduğuna inanıyordu. Hiçbir kötü gücün bu eve giremeyeceğine emin olduğundan, rahatça uykular uyurdu dedesinin evinde.

Maya, Yiğit'in yanağını okşadı, gülümsedi. '' Dedenin yuvası. ''

''Evet, dedemin yuvası. Beni sana emanet etti, bu evi de bana. O varken, bu evin ocağı hep kaynardı. Şimdi onsuz çok boş, çok soğuk geliyor bana. Diyorum ki acaba bizim yuvamız mı olsa artık? '' Mayanın cevabını deli gibi merak ederek, gözlerini çekingen bir bakışla çevirdi Yiğit. Olumlu bir yanıt duymayı istiyor ama Mayayı zorlamaktan kaçınıyordu.

''Bahçenin ölçülerini mi alsak? Balımlara alışveriş yaparken gördüğümüz salıncak çok güzeldi. Sığar mı ki bizim bahçeye? '' dedi Maya gülümseyerek. Çoktan kabul etmişti yuvasını. Emanetine, emanet edilen yuvayı bir ömür sahiplenmeye hazırdı.

''Sen benim mucizemsin. '' dedi Yiğit, hayranlıkla fısıldarken.

''Sen benim yeni hayatımsın. ''

-

Balımla Denizin biten düğünlerinin ardından, herkes evlerine dağıldı. Maya, Yiğit, Deniz ve Balım sahilde oturup denizi izliyorlardı.

''Medeni haliniz evli sonunda ha. '' dedi Yiğit, getirdikleri poşetten büyük bir şişe limonata doldururken.

Balım, neşeyle omzuna başını koydığu Denize baktı. ''Sonunda kalemden çıktım. '' dedi.

Deniz, Balımı dudağının kenarından öptü. ''Sonunda yolumu buldum. '' dedi.

Maya ikisine bakıp, gülümserken ''Kırk yıl düşünsem, şu yaşadıklarımız aklıma gelmezdi. Ama yine de sizinle olsan her şey çok güzeldi. '' dedi.

''O zamaaan.'' Diyerek büyük bir coşkuyla limonata şişesini çalkaladı Yiğit. ''Bizim şerefimize patlatıyorum bu limonatayı. ''

''Yaşasın biz. '' Ayağa kalktı Balım. Gelinliğinin kuyruğunu ise Deniz tutuyordu, o ayaklanırken. Maya da Yiğitin eline tutunup kalktı. Yiğitin düğünden aşırdığı pet bardaklara, yine aşırdığı limonatayı doldurup, denize karşı kaldırdılar.

''Her yıl bugünü kutlamalıyız, hep birlikte. '' dedi Balım. Maya'nın elindeki yüzüğe baktı. ''Görümceme, görümce oluyorum. Allahım mutluluktan bayılmak üzereyim. ''

Maya da daha birkaç saat önce taktığı yüzüğe gözü takıldıkça hayranlıkla bakıyordu. Geldikleri noktaya inanamayacak kadar mutluydu.

Deniz limonata bardağını Yiğit'e kaldırdı. ''Tebrik ederim kardeşim. Allah hepimizi mutlu etsin. '' dedi.

Maya, Yiğit'in boynunun altına sokuldu. ''Amiin. '' dedi, gülümseyerek.

Yiğit limonatasından bir yudum aldı, bardağı kumların üzerine bıraktı. ''Deniz ne diyorsun kardeşim, kutlamayı daha eğlenceli hale getirsek mi? '' Göz kırptı.

Güldü Deniz. ''Durduğumuz kabahat kardeşim, hava bu kadar güzelken. ''

Limonatayı kafasına diken Balım, sorgular gibi baktı ikisine. ''Ne diyorsunuz siz öyle şifreli şifreli. ''

''Valla bi sinsilik görüyorum gözlerde. '' Şüpheyle güldü Maya da.

Yiğit, ellerini birbirine çarptı. Yüzünde rahatlamış bir ifade, coşkuyla ışıldayan gözler vardı. ''Öyle kuru kuruya kutlama olmaz hanımlar. '' dedi. Denizle aynı anda kızları kucakladılar. Balım Denizin sırtına yerlerde sürünen gelinlik kuyruğuna rağmen tutunuyor, Maya ise Yiğit'in kucağında boynuna sımsıkı sarılıyordu.

''Hayde vira bismillah ! '' dedi Deniz, Yiğite gülerek. Ve aynı anda denize atladılar.

Karanlıkta birbirlerini ay ışığı sayesinde görüyor, hallerine gülüyorlardı. ''Denizi çok seven geline, erkek kardeşinden deniz hediyesi. '' dedi kahkaha atarken Yiğit.

''Sen şimdi görürsün Yiğit efendi. '' diyerek üstüne atladı Balım. Yiğit'i boğma teşebbüsündeydi. Kıkırtılar, şakalarla denizin içinde dakikalarca boğuşup, eğlendiler. Bir tarih, Karadeniz sularına böyle yazıldı...



-BİR ZAMAN SONRA...


''Maya kızım, sen biraz şöyle sağa çevir kafanı. Hah işte şimdi oldu. '' dedi ve deklanşöre bastı Tahir. Mezuniyet törenleri biten Maya ve Yiğit kepleriyle her yerde fotoğraf çektiriyorlardı, çünkü Nefesin kesin emri böyleydi. Tahir de Elizya için aldıkları yeni fotoğraf makinesini denerken hayranı olmuştu. Elinden bir an bile ayırmadığı için mezuniyet törenlerini saniye saniye çekmişti.

''Ama amca bu nasıl poz ! '' diye çıkıştı Balım birden. Oturdukları çay bahçesinin masasından hızlıca kalktı. Oldukları yerde Balımın ne diyeceğini bekleyen Denizle Nefes de çaylarını içmeye devam ettiler.

''Naptım kız, çekiyorum işte. '' Makineden son çektiği fotoğrafa baktı Tahir, yanlış bir şey yapmış gibi.

''Bu fotoğrafın Balımı nerde amca ya? Hani benim mezuniyetimde fotoğrafımı çektikten sonra sende star ışığı var demiştin. Starı nerde bu fotoğrafların? ''

''Seni tek çekicem amcasının balı. Starlar akşam güneşinde fotoğraf çektirirler. Daha güzel çıkar. '' diyerek göz kırptı Tahir.

Balım, yüzüne memnun bir ifade kondurup, Nefese döndü ''Yenge bak amcam diye söylemiyorum bu adama kızılmaz ha. İşin çok zor valla. ''

'' O adamla, zor diye bir şey kalmıyor Balım. İşte tam da o yüzden kızamıyorum. '' Nefesin sözü biter bitmez Elizya koşturdu babasının yanına.

''Beni de çek baba. '' dedi ablasıyla abisinin önünde poz verirken. Yiğit Elizyayı kollarından, Maya da bacaklarından tuttu bir anda. Mayayla Yiğit birbirlerine dönüp gülerken, Elizya da ikisinin elinde yatar gibi poz vermişti. Tahir bu eşsiz anı, anında ölümsüzleştirdi.

Sonra Deniz de ayaklandı, Balımı kolundan nazikçe tutup kuzenlerinin yanına doğru çekti. '' Bir de şu dörtlüyü çeker misin Tahir amca? Bu dörtlü her eve lazım. Çerçeveletip salona asıcam. '' dedi.

''Salonun balkon kısmına asalım aşkım, malum kuzenlerimizin eseri. '' diye güldü Balım.

''Balkona açılan kapının kulbunu Yiğit kırmasaydı, belki bunu yapabilirdik. '' dedi Deniz, Yiğit'e bakarken.

''Ben kırmadım be onu. Sen, mangala maşa ararken açık bırakmışsın, cereyan yaptı. '' diyerek homurdandı Yiğit.

Deniz sinsice güldü, aniden Yiğit'in başındaki kepi alıp kendine taktı. Mayayla Balım gülerken, Deniz kepiyle zafer kazanmış pozu verirken, Elizya hala aynı pozisyonda dururken çekti bu defa da Tahir. Gerçekten yıllar sonra da evlerinin duvarlarında asılı olacak bir fotoğraf çekilmişti o gün.

Maya hızla Tahire doğru ilerledi. ''Müsadenizle sıra bende. '' dedi gülümseyerek. Tahir ne olduğunu anlayamadan makineyi Mayaya teslim etti.

''Ölümsüzleştirmek istediğim bir an var. '' diyerek Nefese baktı Maya. ''Nefes Zorlu, Tahir Kaleliyi gördüğü ilk an nasıl baktıysa öyle baksın. Tahir Kaleli de, Nefes Zorluyu bir Kız kulesi gibi seyrederken nasıl baktıysa öyle baksın. Yüzyılın pozunu yakalamış olucam. ''

''Benim nişanlım bu işi biliyor işte ya. '' Mayanın belinden sarılıp, çenesini omzuna yasladı Yiğit. Nişanlısının elindeki fotoğraf makinesinden, kadrajdaki anne ve babasını seyrediyordu.

Nefes ayağa kalktı. Üzerindeki beyaz elbiseyle, Tahire doğru giden yolu yürür gibi yürüdü yeşillenmiş çimlerin üzerinde. Ama bu defa içinde korku yoktu. Teninde kapanmış yaralar, dilinde susturulmuş sözler, gözlerinde ağır bir uykusuzluk yoktu. Bu defa Nefes dilediği kadar yürüyebilir, kalbine ilk görüşte heyecan düşüren bu adama sarılabilir, onu öpebilir hatta ona, onu ne kadar sevdiğini söyleyebilirdi. Nefes artık zengindi. Duygu zenginiydi, aile zenginiydi, yaşam zenginiydi Nefes.

Tahir ise ilk görüşte olduğu gibi yanına yaklaşan o güzelim gözleri hayranlıkla seyretti. Her baktığında yeniden keşfediyor gibi heyecan kaplıyordu içini. Nefesi kesilir gibi oldu. Bu defa, başını çevirmesi, acıyla yutkunması, bir yasaklı gibi, içine düşen kaygı kurduyla baş etmesi gerekmeyecekti. Karşısındaki kadının huzur dolu bakışlarından, yalnızca şahane bir hayata sahip olan güzel bir kadının varlığını görecekti.

Zaman geçti ve çok şey değişti. Mekanlar, insanlar, sözler...Bir tek o ilk bakış değişemedi. Kalpleri aynı bedende durdukça, değişmesi de mümkün olmayacaktı. Nefesle Tahirin elleri buluştu. Tahir Nefesin bembeyaz ellerine baktı. Geçmiş yarasından öper gibi öptü nefesinin elini. ''Ve ben de hoş geldim...'' dedi, dudağının kenarından mazinin bahar kokusu geçip giderken.

Ölümsüzleşen anın, büyüleyici karesine baktı makinenin arkasındaki gençler. Elizya ellerini çırptı coşkuyla; ''Babamla annem tanıştı ! ''



-BİR ZAMAN SONRA...


''Ay geç kaldık ! '' Balım, AVM içinde koşturuyordu.

''Balım biraz yavaş ya, çocuğu düşüreceksin şimdi. ''

Balım, artık yeterince kendini belli eden karnında gezdirdi ellerini. Güldü haline. ''Ne yapayım ya, heyecandan kalbim yerinden çıkacak şimdi. ''

''Sakin ol. Ben heyecanlanmadım bu kadar kızım. ''

''Sana söylemesi kolay tabi, bize daha kitabı bile okutmadın. İmza gününü deli gibi bekledim ben. O gün, bugün işte. ''

Maya nihayet kitabını bastırmıştı. Nefesle geçen uzun geceler, Tahirin içinde tuttukça ballanan hisleri, Yiğit'in artık yüzünde bir tebessümle anlattığı mutlu anıları, Kaleli olduktan sonra daha da içten bulduğu ailenin halleriyle, Maya şahane bir kitap yazmıştı. Kadınlara kulak vermek için başladığı kitap serüveninde, aklındakinden çok daha güzel bir hikayeye kalemiyle şahitlik etti.

Maya, Balımın karnına doğru eğilip; ''Halacım senin bu annen, bu panikle seni bu ay doğurur. Şimdiden haber vereyim de, ona göre yap hazırlığını. '' dedi.

''Hala deyip çocuğun aklını karıştırmasana, teyze diyecek sana. ''

''Yiğit'e de dayı diyecek, hiç mi baba tarafı olmasın bu çocuğun? ''

''O tarafı, bu tarafı olmasın benim çocuğumun. Kafası karışır. Ana-baba tarafı olsun. Bi tane. ''

Mayayla Balım konuşurlarken, bir görevli güler yüzüyle yanlarına geldi.

''Maya Hanım, hazırsanız alalım sizi. '' dedi.

Maya, hemen Balıma döndü. Heyecanla sıktı ellerini. ''Şans dile kardeşim. ''

''Şansın bol olsun kardeşim. ''

Maya içeriye geçerken, karşıdan tüm Kaleli ailesi en az Balım kadar panikle gelmeye başladı. Nefes bir ara koşar adımlara geçmişti. ''Başladı mı? '' dedi panikle.

''Yok yengem, daha yeni girdi Maya. Ön taraftan insanlar sıraya girmiş bile. Görmen lazım, izdiham olmuş. '' Deniz yanına gelir gelmez, sarıldı Balım. Mayadan bin kat daha heyecanlıydı. Maya çoğu zaman ilham almak için yeğeninin gücünden faydalanmış, Balımın dizlerine yatıp yazmıştı yazısını. Kimi zaman Yiğit, Deniz, Balım ve Maya toplanmış pikniklere, denize, gezilere gitmiş birkaç saati Maya için ayırmışlardı. İlham perileri çoktu Mayanın. Herkesin emeği, kitabın bir cümlesinde yer alıyordu.

Aile için mekanın kapıları açıldıktan sonra Kaleli ailesi içeri girdi. Uzaktan da olsa, Mayayı ve oturduğu masayı görüyorlardı. Her yaştan kadın, akın akın sıraya girdiler. Yiğit, içerdeki hazırlıkları yapabilmek için Mayadan bile önce gelmiş, masanın yanındaki yerini almıştı.

Gözleri dolu dolu karşısındaki manzarayı izledi Nefes. Oğlu sevdiği kadının yanıbaşındaydı. Oğlunun sevdiği kadın, içinde hikayesinin yer aldığı bir kitabı imzalıyordu. Her şey öylesine özeldi ki, 'onca yaşadığım şeyin bir gün bu manzaraya açılacağını bilseydim, bin kere daha güçlü olurdum. ' diyordu içinden.

Maya ise kitapları imzalamaya başlamadan önce içinden dualar ediyordu. Kocasının elini sıkıca sardı.

''Yiğit...'' dedi fısıltıyla. ''Nefes alıyor muyum gerçekten? ''

Yiğit, gülerek Mayanın alnını öptü. ''Alıyorsun güzelim. Rahatla bak yalnız değilsin, onlarca kişi seninle. Ve imzaları tek başına atmıyorsun unutma, hepimiz seninleyiz. ''

''Nikah defterimize attığım imzadan bu yana, hiçbir imza bu kadar heyecanlı olmamıştı. '' dedi gülerek Maya. ''Başlayayım mı artık? ''

''Başla hadi. Ben buradayım. Seni izliycem. Seni izleyip, sona eren acılarımı yolcu edicem. '' Ceketinin cebine uzandı Yiğit. Uzun bir paket çıkardı. Özenle açtığı paketin içinden, üzerinde ''Maya Kaleli '' yazan bir kalem çıktı. ''Uğur getirir diye düşündüm. '' dedi paketi masaya koyarken.

Maya gözünden düşen bir damla yaşla birlikte Yiğit'e teşekkür öpücüğü verdi. ''İyi ki beni bu hikaye uğruna peşinden getirmişsin. İyi ki beni bu hikayeye ortak etmişsin. İyi ki artık bizim de bir hikayemiz var. '' dedi.

Dakikalarca gelenlere, güler yüzü ve hoş sohbetiyle kitabını imzaladı Maya. Kimisi kendilerini kitapta yazılanlara yakın bulduğunu söylüyor, kimisi içini sızlatan yerler için gözyaşı döküyorlardı. Kimi kapanan yaralarının teşekkürünü, kimileri güçlü kalmak için bulduğu cesareti anlatıyordu. Ve Maya bir kez daha anlıyordu; yazmanın, paylaşmanın yaralarla arasında köprü kurduğunu.

Sonlara doğru önüne yine kitabı kondu. Güler yüzlü, iri gözlü, beyaz tenli bir kadın gülümseyerek selamdı Mayayı.

''Hoş geldiniz. '' dedi Maya. İmza atmak için kitabın kapağını açtı. ''İsminiz neydi? ''

Kadın bir süre bekledikten sonra, Mayayla göz göze gelince; ''Sırma. '' diye cevap verdi. ''İsmim Sırma. ''

Maya elindeki kalemi masaya düşürdü. Dili sanki tutulmuştu. Birden ayağa fırladı.

''Sırma? Sırma Hanım? ''

Sırma, gülerek onayladı. ''Çok beklettiğimin farkındayım. Beni affet Maya. Bensiz de şahane bir iş çıkarmışsın ama adımı böyle güzel bir hikaye içinde görmek, beni buraya getirdi. Sana teşekkür etmeme izin ver. ''

Yiğit, Mayanın neden ayaklandığını anlamak için yanına geldiğinde, Maya gülmeye başladı. İçindeki coşkuya engel olamıyordu. Hemen kafasını arkaya çevirdi. Nefesi aradı gözleri.

Nefes, arka taraftaki koltuklardan birine oturmuştu. Mayanın baktığını görünce ayağa kalktı.

''Anne ! '' diye bağırdı Maya. ''Anne, Sırma geldi. ''

-

''Ve işte annemin geride bıraktığı defterinin yarım sayfaları sayesinde, ben defterimin sayfalarına yeni bir hikaye yazdım. Sırmaya hiç ulaşamadım. Ama Nefes annemin, umutlu sözleriyle onu beklemekten de asla vazgeçmedim. Belki çok mutludur şimdi. Belki içindeki umudu doğurmuştur o da bir yerlerde. Umarım mutludur. Umarım bir gün karşılaştığımızda ikimizin de konuşacağı tek şey, yolunda giden hayatlarımız olur.

Aslında ben bu yolculuk sayesinde Sırma'nın bir isimden ibaret olmadığını öğrendim. Çünkü Sırmalar her yerdeydi. Kimi kayıp, kimi de hemen gözümüzün önünde. Sırmalar hep buralarda. Biz onları aradıkça, biz onlara baktıkça birer kardelen gibi üzerlerine atılan topraktan filizlenip, kendilerini gösteriyorlar. Yeter ki bekleyelim ve görelim onları...''

-Ay Şahit Kitabı (syf. 714) Maya Kaleli/ Nefes Kaleli

-

''İşte böyle Maya. Beni verdikleri adam, yakın zamanda ölünce ben de kaçtım gittim işte. Meğer ne güzel kaçışmış. Kaçarken insan yalnızca özgürlüğü düşünüyor. Özgür kalınca da nereye konacağını düşünüyor. Ben, sevdiğim ve beni çok seven bir adamın yanına kondum. Üç tane de çocuğum oldu. Şimdi gözüm hep onlarda, onların mutluluğunda. Bu hafta Allah kısmet ederse torunumu alıcam kucağıma. ''

''Allah bağışlasın. '' dedi Sırmayı dikkatle dinleyen Nefes. Kadın konuştukça, anlattığı her şeyi derininde hissediyordu. Sanki aynı finale farklı hikayelerden çıkıyorlardı.

''Mayanın beni aradığını duydum ama korkumdan geri dönüş yapamadım. O zamanlarda kaçıyordum köydekilerden. Cesaretim olmadı beni kim aramış diye peşine düşmeye. Sonra kitabı aldım tesadüfen. Okurken ismimi görünce, yazdıklarını görünce anladım beni kimin aradığını. Meğer beni çok tatlı ve yetenekli bir yazar hanımefendi arıyormuş. '' dedi gülümseyerek Sırma. ''Annene ne kadar da çok benziyorsun Maya. ''

''Annemi hatırladınız mı? Ben belki de onu hatırlamadığınız için geri dönüş yapmamışsınızdır diye düşünmüştüm. '' dedi Maya heyecanla. Konuşmaları boyunca yalnızca Sırma ve Nefesi dinlemişti. Hayatına yön veren iki kadın konuştukça, bin yıl dile gelmiş gibi hissediyordu kendisini.

''Hatırlamaz olur muyum? Senin annen, benim sadece öğretmenim değil, annem gibiydi. Saçlarımı örerdi, yediklerimi kontrol ederdi. Severdi, sevdiğini hissettirirdi. '' derin bir iç çekti kadın. ''Ahh benim güzel öğretmenim. Demek, içinde yara etmişim. Kağıtlara dökmüş beni. ''

Maya yaş biriken gözlerini sildi gizlice. ''Şimdi çok daha rahat uyuyor eminim. '' dedi. ''Ben size ulaşamayınca, başka bir hikaye yazmayı planladım. Sonra da eşim çıktı karşıma, Yiğit. Annemle tanıştırdı beni yani Nefes annemle. Onun da çok kuvvetli bir hayatı var. Benimle paylaştı, acılarını ve sevinçlerini. Bir süre sonra kitap fikrinden daha çok, onunla bir şeyler paylaşmak beni mutlu etmeye başladı. Yani sayenizde bir yola çıktım, yola çıkarken kimsesizdim. Şimdi bir annem, bir babam, eşim ve kocaman bir ailem oldu. '' Nefese dönüp minnet eder gibi yeniden baktı Maya. ''Kitap meselesini aslında çoktan rafa kaldırmıştım. Ama babam, yani Tahir babam çok ısrar etti. Hikayemize ortak olan kadınlar, bu kitaba birer parça armağan etmek istediler. Yaşadıkları boşa gitmesin istediler. Biz de annemle kolları sıvadık. Ve birlikte yazdık bu kitabı. En başında deli gibi istediğim şeye de, bu kitabın çıktığı gün kavuştum ne tuhaf. Size. Annemin yarım öyküsüne kavuştum. ''

''Belki annenin yarım öyküsünü tamamlamana yetişememişim ama Nefes annenle öykülerinizin birlikte tamamlanışına vesile olmuşum. Ne mutlu bana. Böyle güçlü ve cesur bir anne kızla birlikte kahve içtiğim için de ekstra şanslı hissediyorum kendimi. '' dedi Sırma gülerek.

Nefes, Mayanın omzuna attı elini, hafifçe kendine çekti.

''Bir teşekkür de benim borcum size. Bu kadar geç kalmasaydınız, ne böyle cesur bir kızım, ne de en kıymetlimi gözüm arkada kalmadan emanet edeceğim bir gelinim olacaktı. Ama bundan sonra lütfen gecikmeyin. Sizi her mevsim açılışında memleketimize bekliyoruz. Yemeklerimiz şahanedir. ''

''Ahh gelmez olur muyum hiç. Böyle güzel aile dostlarım beni beklerken, aklım hep burada kalacak zaten. '' Kahvesinden bir yudum daha aldıktan sonra, gülümseyerek iç çekti Sırma. ''Ahh öğretmenlik ne kutsal şey değil mi? İlkokul öğretmenim yaşarken bana hep hayalimin peşinden gitmemi söylerdi. Onunla her şeyi paylaşabileceğimi, başıma ne gelirse gelsin saklamamam gerektiğini söylerdi. Suçlu sen değilsin, korkma derdi. Şimdi ben koca kadın oldum, torun bekliyorum. Ve yine aynı öğretmenim toprağın altında bile hayallerimin peşinden yollar aşıp beni, korkmadan bir şeyler paylaşabileceğim insanların yanına getiriyor. Uzun zamandır kim ne anlar ki diye çekinmeden, doyasıya anlatmamıştım geçmişi. İçim ferahladı. Tıpkı en dertli anlarımda derse güle oynaya gittiğim günlerdeki gibi. ''

''Nurlar içinde yatsın. Çok iyi insanmış rahmetli. Gönül isterdi ki, tanışalım kızımız, oğlumuz için birlikte konuşalım ama olmadı. '' dedi Nefes, Mayaya güç verir gibi tebessüm ederken. ''Ama inat ettim, kalktım İstanbula gittim. Mayayı bizzat ondan ve eşinden istedim. Duyduğuma göre en çok menekşeleri severmiş. Bahçemizden de çiçeğimizi götürdük. Kızını da tıpkı korumaya çalıştığı kız öğrencileri gibi gönül rahatlığıyla yolcu etsin istedim. ''

Maya'nın eli Nefesin diziyle kavuştu. Yeniden, sessiz bir teşekkür etti Maya. Nefesin daima, ince düşünen ruhuna onu tanıdığı ilk andan beri hayrandı ama anne ve babasının mezarına tüm Kaleli ailesini taşıyıp, Mayayı kimseden değil ailesinden isteyeceğiz diye direttiği gün gerçek annesi olmuştu. Nişanlıyken Nefes anne diye seslendiği kadına, annesinin mezarından ayrılır ayrılmaz dümdüz anne demeye başladı. Çünkü annesi bir rüzgar olup, kulağına fısıldamıştı yeni ömrüne onay verdiğini. Mayanın hikayesinde her şey rızayla oldu, olması gerektiği gibi.

''Maya, sizin hikayenizi yazmakta ne kadar haklıymış. '' Sırma masada duran kitapta gezdirdi gözlerini. ''Hikayede anlatılan her şey o kadar gerçek ki. Mayanın da yazdığı gibi hikayeyi anlamak için Nefes ya da Sırma olmak şart değil. Kadın olmak da şart değil. Anne olmak da. Şart olan tek şey, insan olmak. Sanırım bir kadının hikayesinden, bin kadının sesi yükseliyor. Ve buna sessiz kalmak insanlığa sığmıyor. ''

Nefesle Maya, onaylar gibi başlarını salladıklarında. Sırma parıldayan gözleriyle;

''Hatta şimdi gitmem gerekmese, kitabın sonunda yer verdiğin diğer kadınları da tanımak isterdim. Hepsi burada yaşıyorlar değil mi? '' diye sordu.

Maya, kitabın son kısmını tanıdığı ve tanıştığı tüm kadınlara ayırmıştı. Mercan, Saniye,Asiye, Balım, Berrak, Nazar, Nazife, Ceylan, Nurcan....

''Yani çoğu burada evet. Ailemiz. Hatta sizi annemle de tanıştırmak isterdim. Mercan Annemle ama kardeşimin ilk okul günü bugün. O yüzden yetişemediler. Deliriyordur şimdi meraktan. '' dedi gülerek Maya.

''Aa evet kitapta yazmıştın. Seni görür görmez evine davet eden, kabuslarında yanına uzanan, yemekleri şahane, patikleri sıcacık kadın Mercan. Anne diyorsun demek...'' Sırma, Mayaya baktıkça masumiyeti hatırlar gibi huzurla gülümsüyordu.

''Öyle... Sanırım annem melek olduğundan beri onu düşlüyorum. Kimimiz ölenlerin yıldız olduklarına inanıyoruz, kimimiz topraktan bir çiçek olup açtıklarına, kimimiz son lokmamızda beklediklerine...Sanırım ben de annemin iki kanat olup benimle yaşadığına inanıyorum. Bir kanadım Nefes annem, bir kanadım Mercan annem. ''

Nefes, Mayanın saçlarını öptü koklayarak.

Masadaki kitabı Mayaya doğru uzattı Sırma yaşlı gözleriyle;

''Anne kanatlı kızdan, öğretmen hasretli Sırma'ya yazarak imzalar mısın? ''

''Tabi. '' dedi heyecanla Maya. Cebine sakladığı, Yiğitin hediyesi olan kalemi çıkardı ve yazdı yazısını. İmzasını attıktan sonra inanamaz gibi baktı kitabına. ''Galiba artık tamamız. '' dedi Nefese dönerek. ''Biz bu hikayeyi çok güzel noktaladık. Birlikte. ''

-

BİR ZAMAN SONRA...


''Yani hangi akla hizmet, sen bu aile günü meselesini onayladın Balım Allah aşkına ya. '' dedi patates salatasını tabağa koyarken Maya. İçeride bekleyen kalabalık kadınların seslerini duydukça geriliyordu.

Balım ise tezgaha yaslanmış, karnını okşayarak elma yiyordu ''Kolaysa sen reddetseydin. Geçen gün herkes bizde toplanınca, şahane fikirli annem, ''bunu ayda iki kere yapalım biz böyle. Aşağı köyün görgüsüzleriyle gün yapılmıyor. Hazır yeni iki tanede ev açtık çocuklara, kalabalığız, kendi aramızda yapalım günü'' dedi. Kalakaldım. 'Gelmeyin annecim, biz Mayayla haftada iki gün dedikodu seansını kaldıramıyoruz. Bizim beyler zaten her hafta maç turnuvası yapıp canımıza yetiyorlar' diyemedim. Annem zaten Denize toz kondurmuyor biliyorsun. Yiğit'e tozu kondursa da sonra bir güzel kendisi alıyor tozları. Mercan ablam desen, iyice duygusala bağladı. E tabi sen evlendin, Bora okula başladı, Ali abiyi de Tahir amcam işi gücü Yiğite bırakıp boşta kaldığı için ona kaptırdı. Yazık kadıncağız sıkılıyor evde. '' dedi, elmanın ortaya çıkan sapını çöpe atarak. Hamileliğinin en zor sürecine yani son ayına gelmişti Balım. Sabırsızdı ama en çok da bitmek bilmeyen uykusuzluğundan yakınıyordu. En çok aşerdiği şey de elma oluyordu. Allahtan dedesinin bahçesindeki, çocukluğundan kalma elma ağacına Yiğitler taşındıktan sonra da gözleri gibi bakmışlardı. Maya, Balım gelmeden önce haber verdiğinde hemen bahçeden bir tabak dolusu topluyor, hazır ediyordu. Deniz, keşke o bankta numaramı vermek için elma şekeri numarasını kullanmasaydım. Biraz daha zorlarsak içinden bir elma şekeri çıkacak Balım, diye söylendikçe, Balım o güzel anın hatrına bir elma daha yiyordu.

''İyi de, ben sana bugün baş başa kalırız diye bir şey söylemeye hazırlanıyordum. '' dedi Maya, huzursuz bir ifadeyle. Patates salatalarını boca ettiği tabakları tezgaha bırakıp, Balıma döndü.

''Neye hazırlanıyordun? Yoksaa...'' dedi gözlerini büyüterek Balım. ''Yoksa kliniğe geçen gün ben gittikten sonra gelen, leylek yuvası topuzlu kadının terapisini mi anlatacaksın? ''

Gözlerini devirdi Maya. Kızar gibi hafifçe çattı kaşlarını. ''Balım kaç kere dedim terapileri konuşamayız diye ya. Taktın ayrıca leylek yuvalı topuzu olan kadına. ''

''Ama bak sen de kabul etmişsin, leylek yuvası topuzu olduğunu. '' diyerek zafer kazanmış gibi güldü Balım. ''İnsan o şekilde sokağa çıkmamalı. ''

Balımın ifadesine gülerken, derin bir soluk aldı Maya. ''Aslında leylek konuya girişim için iyi bir yol oldu. '' dedi yutkundu. İyice meraklanan Balımın gözlerine son bir kez bakıp; ''Genelde leyleklerin yaptığı söylenen ama bizzat Yiğitle benim yaptığımız bir konu hakk....''

''Hadi canım ! '' diye bağırarak böldü Mayanın sözünü Balım. Sonra elleriyle ağzını kapattı. ''Hamile misiiiiiiiiiiin? ''

Dudaklarını ısırıp güldü Maya. Heyecanla mutfağın içinde birkaç adım gezindi. ''Bilmiyorum ki işte. Şüpheleniyorum. Napıcağımı bilemedim, seni bekledim. Önce rüyamda gördüm, zaten günüm de gecikti bi de dün gece Yiğit sanki hissetmiş gibi, bu evde iyiyiz ama yarın bir çocuğumuz olursa büyük bir eve geçmemiz gerekebilir dedi. Böyle sanki her şey üst üste mesaj verir gibi olunca...''

''Hemen. '' dedi elma tabağını elinden bırakırken Balım. ''Hemen yapıyoruz testi. Sen şimdi önce tabakları taşı. Sonra ben, 'Maya bana çatlak kremi sürecek içeride' derim, sıvışırız. Ayyy ayy resmen hala oluyorum ya. Seni hala edecekken kendim de hala oluyorum. '' İnanamaz gibi konuşurken bir anda ağlamaya başladı. ''Yiğit baba mı olacak şimdi? Yiğit baba. Nasıl yakışır benim kardeşime babalık. Nasıl güzel baba olur o. ''

Mayanın gözleri boncuk boncuk doldu. ''Dünyanın en iyi babası olur. '' diye fısıldadı ağlamaklı sesiyle.

Mutfağa Mercan girdi hiddetle. ''Kızım, hayırdır inşallah ya. Tabaklar nerede diyecektim, bu ne hal? ''

''Mercan ablaaa...'' dedi burnunu çekerken Balım. ''Maya kekin içine ben seviyorum diye çikolata koymuş. Senin bu kızın var ya o kadar düşünceli ki bak ta şuramdan...''kalbini gösterdi Balım numaradan sesini titretirken. ''Kalbimden etkilendim yani. Bi fena oldum ya. ''

Mercan bir süre anlamlandıramayarak ikisine baktı. ''Balım doğur kızım artık. Doğur da valla bitsin şu eserekli halin ya. '' diye söylenerek çıktı mutfaktan. ''Çabuk getirin o tabakları da. ''

Mercanın ardından gülüştü kızlar. Maya heyecanla karnında hissettiği kelebeklere çevirdi bakışlarını.

-

''Ula o kada merak ediyorum ki ha bu kepçeyi, bu kada yavaş hareket etturmek neyun nesidur? '' dedi Tahir sinirle, karşısına doğru söverken.

''Kumlar dökülmesin diye titiz çalışıyor adam işte. ''

''Başlatmasın titizine. ''

''Abicim hızlı olunca da fırça kayıyorsun adamlara. Arada şiven de kayıyor zaten korkutuyorsun beni. '' dedi Ali, yanlarında oynayan Borayı kontrol etmek için göz ucuyla bakarken. Kumluğa gelmişlerdi. Tahir çalışan herkesi oturduğu yerden gözetliyordu.

''Ula o nedur? '' dedi bir anda ayaklanırken.

Ali de merakla Tahirin baktığı yere baktı. ''Sizin gemi işte. '' dedi neye şaşırdığını anlamayarak.

''Onu görüyorum. Geminin tepesinde bayrak gibi sallananı soruyorum. '' dedi Tahir dişleri arasından, sinirle.

Ali gözlerini kıstı, net görebilmek için. Biraz daha dikkatle baktığında, Yiğit'i kreynin tepesinde gördü. ''Geçmiş olsun Yiğit paşa. '' dedi mırıldanarak.

''Ula şimdi yaktum çıraniii. Fışki var oraya çıktın sen. '' diyerek koşturmaya başladı gemiye doğru Tahir. Ali, miçolardan birine Borayı emanet edip, takıldı Tahirin peşine ama yetişmesi ne mümkündü. Söverek, panikle gemiye ulaşmaya çalışıyordu Tahir. Yiğit ise her şeyden habersiz kreyni yağlamakla meşguldü. Bir de türkü tutturmuştu. Gemisine kaptan, sevdiğine yar, memleketine yiğit bir delikanlı olmuştu. Ondan mutlusu mu vardı?

''Serseri ! İn ula aşağı. '' Babasının sesini duyar duymaz, gözlerini yumdu Yiğit. ''Basulduk. '' dedi.

''Sana üç kural var demedim mi ben? '' dedi yukarı doğru bakıp, bağırarak Tahir. ''Birinci kural: Gemi batmayacak. İkinci kural: Limanda yar bekletilmeyecek. Üçüncü kural: kreyne çıkılmayacak. Bu kadar basit ya. ''

''Baba, valla beş dakikalığına çıktım ya. İyiyim ben burada, bi rahat ol. '' dedi Yiğit, yerinden kımıldamadan. Babasını aralarındaki mesafeye rağmen konuşarak ikna etmeye çalışıyordu.

''Ne oldi Tahir kaptan, söz dinlemeyi mi senun uşak? '' dedi Mustafa arkalarından keyifle gelirken. Ellerini cebine atmış, gülerek bakıyordu Tahirin çabasına. ''İnmeyi mi, babası hıyaaar. '' Gülüşü kahkahaya döndü Mustafanın. ''Göriy mısın sen şu işi. Aynu inaduna sıçtuğumun babasina benzeyi. ''

''Abi şimdi sırası mı intikam almanın? '' dedi Tahir gözlerini kaçırırken. Kendi inatçı halleri geldi aklına. Abisini bir an bile dinlemeden geminin her yerine uzanan eli, korkusuzluğu, cesaretini hatırladı. Oğlu tıpkı kendisi gibi olmuştu. Aynı inat, aynı bildiğini okumalar vardı Yiğit'in gözlerinde. Yukarıdan amcasına gülmeye başladı. ''Aslan amcam be konuş. '' dedi.

Mustafanın gülen yüzü bir anda asıldı. Kaşları çatıldı.

''İn ula aşağı fışki mi var o tepede. Eşşoğuleşek, babası hariç. '' dedi. Hepsi Yiğit'e laf anlatmaya çalışırken, kumluğa bir taksi yanaştı. Heyecanla Maya indi içinden. ''Baba, amca? '' dedi toplaşmış olmalarının nedenini sorar gibi.

''Aha geldu asıl söz sahibi. Bakun şimdi nasul kuyruğunu kıstırıp inecek. '' diye güldü Mustafa.

''Seninki tepelerde geziyor kızım. Laf anlatamıyor baban da . '' dedi Ali de gülerek. Sonra da gözleri Yiğit'in olduğu yeri gösterdi.

Tahir de Mayaya selam verip; ''Al şunu şurdan kızım, Allah aşkına ya. Kan beynime sıçradı bak, kulağından çekip indircem o olcak. '' diyerek Mustafanın yanına geçti.

Maya, kafasını ağır ağır gemiye çevirdiğinde Yiğit'i görür görmez korkuyla yumdu gözlerini. ''Yiğit ! Nasıl çıktın sen oraya ? ''

''Maya...'' belindeki güvenlik kemerini hafifçe indirerek birkaç santim aşağı kaydı Yiğit. ''Ulan Yiğit yapacağın işi ya. '' diye söylendi kendine.

''Ya sen niye böyle şeyler yapıyorsun, niye? Düşüp kafanı kırmak mı istiyorsun? ''

''Tamam da, iniyoruz işte. Anamları da çağrın bütün Sürmene toplanıp azarlayın da bi rahat edin. '' dedi Yiğit inmeye çalışırken. Yukarılara çıkmak, gemiyle ilgilenirken gökle denizin birleştiği maviliği izlemeyi çok seviyordu. Tehlikeli olduğunu biliyordu ama yine de istiyordu. Kan çekiyordu belki de. Adını duyarak büyüdüğü dedesi ve babasının ardından Kaleli gemisinin kreynini yalnız bırakamıyordu.

''Tamam diyorsun, sonra yine yapıyorsun. Evde seni nasıl merakla bekliyorum haberin var mı senin? '' dedi kızarak Maya.

Mustafa, Tahir ve Ali keyifle bu anı izliyorlardı. Yiğit Kaptana dediğini yaptıracak biri varsa, o da kalbinin tek sahibiydi. Yiğit temelli indiğinde, gemiden inmek üzere merdivenlere geldi. Mayasına kavuşup, sakinleştirmek istiyordu onu. ''Söz bir daha olmayacak Ay kızım. '' dedi gülerek.

''E olmasın bir zahmet. Baba olacaksın hala burnunun dikine gidiyorsun. Bir yerlere çıkıyorsun, nerede tehlikeli iş var koşarak atlıyorsun. Daha sen söz dinlemiyorsun, bebeğimize nasıl söz dinleticez yaramazlık yaparken acaba. '' dedi Maya, hüzünle bakarken. Yiğit'in canına zarar gelecek diye aklı çıkıyordu. Tüm gün onun eve dönüşünü hayal ediyor, işlerini bitirip dualı evlerine koşturuyordu. Kavuşmak her gün, yeni baştan anlam buluyordu. Bugün ise, Yiğit'i, denizden karaya kavuşturan çok daha güçlü bir sebebin varlığıydı. Ayakları yere basar basmaz, şoka girmiş halde Mayaya döndü Yiğit.

''Ba..baba mı oluyorum? '' dedi, kalakaldı olduğu yerde.

Mustafa, Tahir ve Ali oldukları yerde tıpkı Yiğit gibi kalıp, Mayanın yeniden ağzından çıkacak onayı bekliyorlardı.

Maya, karnındaki kelebekleri göğe kavuşturur gibi coşkuyla; ''Evet ! '' dedi. ''Baba oluyorsun. Bebeğimiz olacak. '' Mutluluktan, gülüşüne binlerce mucize sığıyormuş gibi dolup taşıyordu.

Yiğit, olduğu yerden Mayaya doğru koştu. Karısını bacaklarından tutup havaya kaldırarak döndürmeye başladı ''Allah beeee ! Baba oluyorum. '' Mayanın yanaklarını öpücüklere boğarken, '' Ay kızım anne oluyor. Bu ne büyük mutluluk Allahım kalbim patlayacak. '' dedi haykırır gibi. ''Seni çok seviyorum Ay kızım, dünyalar güzelim. '' Alnını, Mayanın alnına yasladı. Gözlerinden akan yaşları yalnızca sevdiği görsün istiyordu. Nefesini, Mayanın yüzüyle buluştururken fısıldadı; ''Beni mutlu bir Yiğit yapmıştın şimdi de baba Yiğit yapıyorsun. Kurban olurum seni bana verene. ''

''Ay ışığında uluyan kurt, seni ne kadar çok sevdiğime Ay şahit. '' dedi Maya, Yiğit'in dudaklarına dudaklarıyla dokunurken.

Yanlarında coşkuyla gülerken ağlayan ve birbirlerini tebrik eden Tahirler de bu mutluluğa ortak olmak için yanlarına geldiler. Ali, kızına sımsıkı sarılarak, sırtını sıvazladı. ''Güzel kızım benim. Çok güzel bir anne olacaksın. Hayırlı olsun. ''

''Babam... '' dedi Maya da Aliye yeniden sarılırken. Nereye dönse tutunacak bir omzun olması rahatlığı, Mayanın en büyük şansıydı. Kocaman bir aile masasına misafirken oturmuştu Karadenizdeki ilk günlerinde, şimdi ise o masaya bir sandalye daha konulacaktı Maya sayesinde. Büyüyorlardı. Muhtemelen, ilk günlerde heyecanla incelediği Kaleli aile albümüne, bir pozla sığamayacakları kadar kocaman bir aile olmuşlardı. Artık tüm pozları gerçekten gülerek veren bir aile...

''Seni erkenden dede ediyorum baba ama torunun ağartır artık saçı sakalı. '' dedi gülerek Yiğit. Aynı anda babasıyla amcasına sarılarak, sevinçle zıpladı. ''Baba oluyorum babaaaa ! ''

Mustafa, yeğeninin yüzünü elleri arasına aldı. ''Yiğiduuum. Amcan sana da, evladuna da kurban olsun. '' dedi, gözleri doldu dolacaktı. Fazla konuşamadı. Babasıyla oğlunu baş başa bıraktı.

''Oğlum. '' dedi Tahir, yutkunup. Gözleri çoktan dolmuştu. ''Bana ilk kez baba dediğin gün, aynı böyle mutlu olmuştum. Bir evladım olmuştu. Hem de dünyada en çok sevdiğim çocuktu benim evladım. Beni baba seçmiştin. Şimdi benim evladım da baba oluyor. '' diyerek Yiğit'in ensesine attı elini. Sevinçle güldü. ''İyi ki baba yaptın beni be oğlum. Evladın da senin kadar hayırlı bir evlat olsun ki, şimdiki mutluluğumun bin katını yaşa ömrünce. Ben saçımı sakalımı ağartırım, yeter ki yaşa be oğlum ! '' Sıkıca sardı oğlunu, kolları arasında. Yiğit, babasına kavuştuğu anı hatırlayan çok şanslı bir çocuktu. Ve babası ona kaç yaşında sarılırsa sarılsın, aynı şans için şükrediyordu. İlk kavuşmalarını hatırlıyor, baba deme heyecanına düşüyordu her seferinde. Ve şimdi tek bir dileği vardı, bir baba olarak evladına kavuşma anını da bir ömür taşımak kalbinde.

-

''İşte bu felek kuşu böyle geçti üstlerimizden. Demirden pençesini gökte kara bulutlar, fırtınalar çıktıkça batırdı bize. Kimi zaman yara aldık, kimi zaman tutunduk gücüne. Bazen öyle zordu ki savaşmak onunla, kanadını yola yola anneliğimi, kadınlığımı, gururumu, onurumu hatta bazen kanayan yaramı sakındım. Gururlanmak için söylemiyorum inanın. Tıpkı Tahirin söylediği gibi, her savaştan çıkışında yaralarına zaferle bakan bir savaşçının görüşleri bunlar. Savaşçı oldum ben bilmeden, istemeden. Bir çoğunuz gibi, bir çoğumuz gibi. Doğar doğmaz başlıyor galiba bu savaş. Hangi cephede, ne uğruna savaştığımızı ise sonraları anlıyoruz. Hepimizin mücadelesi kendine zor elbette ama sanki biraz bencillik de ediyoruz. Başkasının mücadelesinde yerimiz yok deyip, kestirip atıyoruz. Doğrudur. Herkese, her savaşında yardım etmek onu güçsüz kılabilir fakat o kişi hak etmediği bir zulmün içerisindeyse, savaş hepimizindir.

Benim bütün savaşım işte bunun içindi. Felek kuşunun kanadı, rüzgarını savurdukça ben kendimi hep aynı yerde buldum. Korkusuz, huzurlu, aşka sevgiye kavuşmuş, oğlunu mutluluğa kavuşturmuş bir kadının ruhunda buldum kendimi. Sevdiğimi buldum, sevdiklerimi buldum. Kaybettiklerime kavuştum, affettim, güçlendim.

Biz bitti desek de bitmiyor inanın. Yaşanacak günler varsa, hiçbir şeyin sonu yok. Ya oturup acıların katlanmasını bekleriz, ya umutsuzluğun bizi boğup atmasını ya da sabırla direnmeyi. Biliyorum, bazen umut çok karanlık bir yerde kalıyor ve onu bize ulaştıracak kimse olmuyor. Biliyorum bazen hak ettiğimiz umut bile elimizden koparılırcasına alınıyor. Ama unutmayın, her karanlık aydınlığa, her umutsuzluk bir kuşun kanadına takılıyor. Zaman geçiyor, her şey devam ediyor, yavrusunu yuvada bırakıp şehirler boyu uçan kuşlar bile, geri dönüp yuvasına konuyor. Hayat bu, olacak olan oluyor ve sonunda umuda en çok asılan kazanıyor. Umut etmek için paraya, güce, haksızlığa, zulme, kara bir kalbe ihtiyaç yok. Umut bu hayatın bize sunduğu en adil güç. Kendinizi çok sevin. Siz kendinizi sevdikçe, bu gücü kimse elinizden alamayacak.

Ben kendimi sevmeye gayret ettim. Sonra beni tüm şartlara rağmen inatla seven bir adamla bölüştüm umutlarımı. Onu çok iyi tanıyorsunuz. Sevgisinin gücünü siz de en az benim kadar gördünüz. Benim yüzüme sonu gelmeyen gülüşler verdi. Gözlerime denizler kadar derin bir ışıltı bıraktı. Derin uykularında bile onu izliyorum ve nefeslerini, yuvamızın içinde dinliyor olmak bana yıllar geçse de aynı heyecanı veriyor. Kalbinizin eşini bulduğunuzu sanırım böyle anlıyorsunuz. Onun yalnızca varlığı bile, sizi var etmeye yetiyor.

Ben, Karadenizde istenmeyen bir kadın olarak çok zaman geçirdim. Terk etmek istedim, sessizce çıkıp gitmek istedim hayatlarından kimseye yük olmamak için. Ama sonra fark ettim ki, gidersem ömrümde gördüğüm en derin bakışları, içime ilk defa dolan o sıcaklığı koca bir yükle bırakacaktım ardımda. Üstelik hiç de gülmeyecekti yüzüm, onu özlemle hatırladıkça. Bunun için de savaştım. Savaştık. Yalnız başıma bir mücadelenin ortasında değildim artık. Elimi bir an olsun bırakmayan bir hayat arkadaşım vardı. Hayatımız için savaştık, bugünler için.

Oğlum adam oldu, kanı deli aktı ve mertliğin destanını benim oğlum yazdı. Sevdiğini buldu. Sevdiğinin kalemiyle, Ay'ın şahitliğinde bizim destanımızı yazdı. İnanılır gibi değil, ama evet bu yaşandı. Ben yalnızca minicik bir mutluluğa muhtaçken, hayat bana kucağıma sığmayacak kadar büyük mutluluklar sundu.

Keşke şimdi size evin bahçesinden gelen sesleri dinletebilsem. Kahkahalar, koşturmacalar, ailemin sesi....İkinci torunumu kucağıma almama çok az kaldı. Oğlum o kadar güzel bir baba oldu ki, onu izlerken büyüdüğüne ikna olmak için zorluyorum kendimi. Dimdik duruşlu, sert bakışlı, yufka yürekli bir adam oldu Yiğit. Korkardım tüm bu yaşananların altında ezilecek, oğlumu o karanlıklardan çıkaramayacağım diye. Ama çıktık. El ele. Bir eli babasında, bir eli bende Ay ışığına doğru o yürüttü bizi. Aydınlıklarımıza onun peşinde ulaştık.

Hele Elizyam...Büyüdü, serpildi. Gencecik bir kız oldu. Tahir, bana benzetiyor. Annesinin yarısı diye seviyor kızımızı. Geçen gün, ortaokul mezuniyeti için saçlarını yaparken, aynada yan yana düştü bakışlarımız. Çaktırmadım ama ne yalan söyleyeyim benziyoruz gerçekten. Onun güzel gözlerine bir kara gölge düşmesin, hayatına hep kararlı baksın diye özenerek büyüttüm meleğimi. Çok şükür ki, bembeyaz yüzüne kaygı bile düşmüyor. Her kız çocuğunun hak ettiği gibi, güvenle, huzurla büyüyor. Bir de hala olmanın haklı gururu var şimdi üzerinde tabi. Bizim ufaklıkla uğraşmadığı tek bir gün bile yok. Yeğenine bakarken ki ciddiyetini görseniz, hani nerde o başına buyruk Elizya diye sormadan edemezsiniz. Bizimki büyüdükçe Balım ablasına benzemeye başladı. Onun gibi deli dolu ama yeri gelince dünyanın en olgun insanı oluveriyor.

Ahh Balımım. Benim Kaleli konaktaki ilk arkadaşım, ilk candan sarılanım. Sevdasını buldu, huzurla yuvasını kurdu. Gözlerindeki neşe büyüdükçe büyüyor. Güzeller güzeli bir anne oldu. Mayayla anlaşır gibi yaptılar çocukları. Bugün de o ikinci bebek müjdesini verdi bize. Ablam biraz daha hassas artık. İki saat durmadan ağladı bu habere. Patik örmek için Denize hemen ip aldırmış. Şimdiden başladı. Deniz en yakın arkadaşı şu aralar. Bir kaynana damat ilişkisi ancak bu kadar eğlenceli olabilir.

Deniz de buldu yuvasını yani. Mutluluğa açılan kapıya, hepimiz gibi o da çoktan kavuştu. Mesleğine geri döndü. Rahmetli Saniye Annem ilk zamanlar canı sıkıldıkça muayene olmaya gitse de, Mustafa abimden çektiği kadar kimseden çekmedi Deniz. Kayınpederinin bitmek bilmeyen bel ağrısına çözüm bulması hiç kolay olmadı. Neyseki bu mücadelesi onu ilham alan Boranın ''süt iç geçer Mustafa amca. '' uyarısından sonra sonlandı.

Bora kuzusu da hızla büyüyor. Maya ablasının etrafında pervane son günlerde. Küçük dayı diyoruz ona. Daha ergenliğine girmeden ikinci yeğenini bekliyor. Mercanla Alinin bu durumdan tabi ki hiç şikayetleri yok. Aksine, gururla izliyorlar evlatlarını. Geç kavuştuk dedikleri ebeveynlik müessesesinden, dede, anneanne seviyesine yükseldiler bile. Benim güzel can dostuma ne de yakıştı anneanne olmak. Daima iyileşmeye hazır, gelişen, güzelleşen yüreği, kocaman oldu Mercan'ın. Birbirimizi iyileştirdiğimiz yetmezmiş gibi, dünür olduk. O da yetmedi aynı evlada torun der olduk. Bazen düşününce dakikalarca birbirimize bakıp, gözlerimize yaşlar dolduruyoruz. Ne mutlu ki ailemizdeki göz yaşları hep mutluluktan, şaşkınlıktan artık.

En çok Maya kızıyor bize, sulu gözlülük yaptığımızda. Ben de en çok Mayanın hatırına felek kuşuna rest çeken bu satırları yazıyorum zaten. Hayatımıza girmeden önce, yaşamın doğal akışına bıraktığımız ne varsa sayesinde tek tek ayıklayıp, arındık. Bizimle yaşarken o da acılarından arındı bunu hep hissettik. Hatta öyle ki en son hesabını gördükten sonra, annesiyle babasının katili hapse girdikten sonra bambaşka bir kız oldu. Acı uğramaz oldu gözlerine. Hüzün kaplamaz oldu nefesini. Ellerime tutundu. 'Sana söz, iznin olmadan kalemim oynamayacak. Ama bana anlat ' dedi. Gücünü anlat bana dedi. İnanmayacaksınız ama başlarda kitap işine ikna edemediğimiz Tahir, deli gibi ısrar etti. Bu kitap yazılacak dedi. Bizim destanımız, bizde kalmacayak. Herkes okuyacak dedi.

Canım kızım Mayayla yeniden başladık hikayeye. Günlerce konuştuk, ağlaştık, gülüştük. Baştan yaşadık ve kapattık son sayfayı. Ama çok afili bir kapanış oldu, kabul etmem gerek.

Abimin eşi İpek, bizi Vedatın yattığı hastaneye çağırdı. Maya ve ben. Kol kola girdik ve başımız dik bir şekilde gittik oraya. Gözlerimden sürekli ''âh''larım, dualarım, kucağıma akan gözyaşlarım geçti durdu. Saatlerce güneşte durduktan sonra gölgeye, susuzluktan sonra suya, yabancı ellerden sonra yuvaya kavuşmak gibi huzurlu bir histi içimdeki. Hesaplaşmaya değil, intikama hiç değil yalnızca görmeye gitmiştim, bitişini. O sabah doktorlar Vedat'ın artık temelli bir uykuya daldığını, makineler çıkınca artık nefes alamayacağını söylemişlerdi. Son kez görmek istedim onu. Odasına girdiğimizde, hayallerimin çok ötesinde bir enkaz duruyordu karşımda. En nefret dolu anımda bile düşünsem aklıma gelmeyecek bir görüntüydü bu. O an anladım ki; İlahi adalet akla gelemeyecek kadar adil olanmış.

Ben daha fazla yaklaşamadan, hastanenin bahçesinde büyük bir gürültü duyuldu. Bir sürü kadın sesi geliyordu kulağıma. Vedatın bitmiş halini izlerken kanım çekilmiş gibi kaldığımdan, irkildim başlarda sesi duyunca. Sonra camdan aşağıya baktım. Yüzlerce kadın, el sallıyorlardı bana. Hatta aralarında erkekler de vardı. Onlar ellerinde büyük pankartlar tutuyorlardı. O pankartlarda gülen, umutlu, güzel yüzler vardı. Muhtemelen yitirilen canlar, adeleti aranan yüzlerdi bunlar. Onlar da o gün bizimleydi, birer melek olarak.

Yalnız değildim işte. Ben ömrümün bir kısmının zalimine son kez bakmaya gelmiştim, onlar da benim sesim olmaya gelmişlerdi. Çığlıklar, ıslıklar, ve nice âhla Vedatı hayatta tutan makinenin fişini çektim. Ama o son nefesini vermeden çok öncesinde kazanmıştım ben hayatımı. Bu yüzden onun ölümü değildi benim zaferim. Benim asıl zaferim, hastanedeki o kalabalıktı. Benim asıl zaferim, bahçemdeki ailem. Benim asıl zaferim, bu hikayeyi yazan gelinim. Benim asıl zaferim ninnilerimi gerçek kılan oğlum. Ve benim asıl zaferim, aynı yastıkta soluklarına eşlik ettiğim, ve bir gün babam gibi çiçek olursak aynı toprakta filizlenmeyi dilediğim sevdiğim. Tahirim. İşte zafer bu. Büyük kazançlar, büyük evler, büyük yaşamlar bir fişle yok olabiliyorsa, zulüm neye değer ki?

Ben büyük zaferler kazandım. Bir gün ben de son nefesimi illa ki vereceğim ama o gün geldiğinde tek bir âh bırakmayacağım gerimde. Yeni hayatlar ve umutlar bırakacağım. O umutlar anne, anneanne, babaanne, sevdiğim diyecekler bana. İçim rahat olacak.

Yıllar sonra bir çekmecede, terk edilmiş olarak, oğlumun yüreğine düşen kız tarafından bulunan günlüğüme veda ederken içimi işte böyle dökmek istedim.

Geçmişle vedalaşma,geleceğe selam verdiğime göre artık gitme vakti. Malum, beni bulamazsa Tahir çıkıp gelir şimdi. Bekletmek olmaz.

Son olarak şunu söylemeliyim ki; yalnızlık diye bir şey yok. Eğer yalnız hissederseniz şunu düşünün; Ay'ın da bir çift gözü var. Gördünüz işte, yaşadığımız her şeye Ay şahit.... ''

-(Ay Şahit (syf.813 ) –Maya Kaleli/Nefes Kaleli )

Continue Reading

You'll Also Like

126K 22.1K 17
oğlum sadece en sevdiği oyuncakları kırıyor. ben onun yok ettiği kumdan kalelerin kralıyım omegaverse, etl texting
22.7K 4K 12
"Başka birine aşık olmaktansa, fazlasıyla senin olmakla meşgulüm." "Bebeğim, ikimiz de biliyoruz."
164K 18.5K 40
jeon jungkook en yakın arkadaşının amcasına aşık olmuştu.
87.6K 6.8K 38
sadece erkeklerin olduğu bir üniversitede gay yönelimin odağı ve tüm dikkati üzerine çeken Jungkook, bu durumdan sıkılan ve onu bu rahatsızlıktan ko...