Bölüm 20- ''İlahi Adalet ''

5.5K 282 57
                                    


''Sonra Ceren de, Ezgi'nin defterinin sayfasını yırtmış. Bir sürü yazı yazmıştık o gün. Ezgi ağlamaya başladı. Ceren hiç özür dilemedi. Ceren galiba biraz taş kalpli. Ama kalpli yani. Bazen Enginin sütü bitince, ona annesinin çantasına koyduğu yedek sütü veriyor. ''

Elizya, ayaklarını mutfak tezgahından sallandırırken, elindeki çikolatayı azar azar ısırıyordu. Yemek yapan annesine, her zaman olduğu gibi günün özetini, her detayına kadar anlatıyordu.

''Ne kadar ayıp etmişler birbirlerine. Hiç defter yırtılır mı? ''

Nefes doğradığı havuçları, harlı ateşte kızmış tavanın üzerine attığında, bir yandan da kızına eşlik ediyordu.

''Bana da yapmasınlar diye defterlerimi çantama koydum. Zaten yazmaktan çok sıkılıyorum, bide onlar yüzünden daha fazla sayfa yazmak zorunda kalamam. ''

Kızının çatılan kaşlarına bakıp, güldü Nefes.

''Dersler nasıldı peki? ''

''Matematik çok güzel geçti. Ama çok ödev verdi öğretmen. Vermese iyiydi tabi. Türkçede biraz uykum geldi. Hikaye köşesi yaptık. Senin kırmızı şemsiyeli kız hikayesini anlattım. Öğretmenim çok beğendi. Tüm sınıf alkışladı beni. '' derken, dudaklarına bulaşan çikolatayı yalayıp, gururla saçını savurdu Elizya.

''İyi yapmışsın bitanem. Hadi şimdi odana çık, tüm ödevlerini bitir. Akşam rahat edersin olur mu? ''

''Abimi bekliycem. Ödev zor birazcık anne. ''

Elizya abisinden bahsedince, Nefes yemek masasının üzerinde asılı olan, saate çevirdi kafasını. İş çıkış saati gelmek üzereydi Yiğit'in. Birazdan iki adamı da kapıyı çalardı.

-

''Size gitme fikri de, eve dönme fikri kadar saçma şuan Yiğit. Annenle baban beni geceliklerimle görünce ne düşünürler gerçekten merak ediyorum. ''

Tekne kocaman bir zaman makinesi olmuştu. Maya ve Yiğit o makinenin ilk ve tek yolcularıydı. Bütün gün, geçmişin kabaca kıyılarına vurmuş, şöyle uzaktanda olsa göz gezdirmişlerdi kendilerine. Sadece öperek, el ele tutuşarak, birbirlerine tatlı sözler savurarak değil de, daha çok tüm ömürlerine şahitlik ederek birbirlerine karışıyorlardı. Çocukluklarına giderek, o zamanlardan kalplerinde kalan yaralara merhem olarak, sustuklarını sessizce dinleyerek...

Ama bugün de bitmişti işte. Evlere dönme vaktiydi. Zaman makinesini dalgalara teslim etmişlerdi. Fakat ciddi bir sorun vardı; Maya'nın gecelikleri !

''Ya dedim ya annem alışık bu görüntüye. En azından Ali Abinin görmesinden iyidir. Kız babaları tehlikelidir Maya. Kusura bakma yani canımızı sokakta bulmadık. Anamızın sevimli bir evladıyız. Gençliğimizin baharındayız. ''

''Senin bu hallerini napıcaz acaba Yiğit? '' derken terliğine takılan büyük taşı çıkarmak ister gibi yere sürttü ayaklarını Maya.

Yiğit, Maya'nın ara ara durup terliklerini toparlamasını bekliyor, bu sırada da konuşmaya devam ediyordu.

''Hangi hallerim? ''

''İşte bu böyle...'' diye iştahla başladığı cümleyi yarıda kesip, yüzünü buruşturdu Maya. ''Ay battı ya battı. Off. Hem terlikle çıkarıyorsun, hem en taşlı yola sokuyorsun beni Yiğit. ''

Yiğit, Maya'nın önüne aniden çöküp, hafifçe kaldırdığı ve muhtemelen acı çektiği ayağını dizinin üzerine bıraktı.

''Bakıyım. '' dedi. Hava giderek karardığından, görebilmek için gözlerini kıstı. ''Küçük, baya küçük bi kesik olmuş. Zaten iki adım kaldı eve bak. '' derken Maya'nın nazikçe kavradığı ayağını, terliğin üzerine bıraktı. Eliyle de çalıların ardında ışıkları belli olan evi gösterdi.

Ay ŞahitHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin