Bölüm 10- "Oğul"

7K 287 51
                                    

Nefes, deniz kabuklu mavi anahtarlığının şıkırtısını durdurmak ister gibi sıkı sıkı tutarak çevirdi anahtarı. Ahşap kapı çabucak açıldığında, henüz doğmayan güneşin aydınlatmasını bekleyen karanlık evine girdi.

Elindeki çantaları terliklerin hemen yanına bıraktığında, derin bir nefes alarak merdivenden yukarı doğru uzattı kafasını. Belli ki herkes uyuyordu ama Tahir'in uyurken gelen her sese karşı ne kadar hassas olduğunu bildiğinden, hareketlenme bekledi.

Tahir uyurken sesleri analiz eder, yabancı bir tıkırtıyı anında fark eder, derin uykusundan çarçabuk uyanırdı. Nefes bekledi bekledi...Hiç kimse ayaklanmadı. Anlaşılan Nefes'in adım sesleri yabancı olmadığından Tahir rüyasındaki Nefes'inden ayrılmamayı tercih etmişti.

Nefes, yola çıkacağı için içtiği birkaç bardak, çay ve kahvenin hatırı sayılır kafeiniyle ayakta duruyordu ve hiç uykusunun gelmediğini fark edebiliyordu. Bir su almak için önce mutfağına uğradı. Üzerinde çürümek üzere kalan birkaç tane üzüm ve şeftaliyle terk edilmiş iki meyve tabağı, tabanında iki üç yudumluk süt kalan Elizyanın pembe bardağı, belli ki bir şeyler aramak uğruna yerlerinden edilmiş tencere ve tavalar karşıladı Nefes'i. Beklediğinden daha az bir dağınıklıktı bu.

Hızlı hareketlerle tezgahı toparladıktan sonra, soğuk su bardağını alıp bahçeye geçti. Küçük masaya oturdu. Memleketinin havasını soludu uzun uzun. Yukarıda uyuduklarını ve sağlıklı olduklarını bildiği ailesi, önünde elleriyle filizlendirdiği çiçekleri, domatesleri, ciğerine dolan memleket havası...Nefes o an dünyanın en huzurlu insanı olduğunu iddia etse yeriydi.

Yaklaşık yarım saat öylece oturdu. Bir süre sonra gecenin tüm sessizliğinin içinde ufak bir tıkırtı can buldu. Çarpmasın diye kapattığı mutfak kapısı aralanmış, içerinin ışığı, bahçenin cılız ışığına karışmıştı. Ve bir adam gölgesi büyüyerek yaklaştı.

Nefes ardına hiç dönmeden;

''Geç bile kaldın. Kaplan uyku da bile trip mi atıyor yoksa? '' diye sordu, gülerken.

Sonra saçlarına dolanan eli hissedip şükrederek gülümsedi.

''Kaplanı bilmem ama Kurtlar uyurken nefeslerinden bile tasarruf ederler. '' dedi Yiğit'in gülen sesi.

Nefes telaşla döndü arkasını.

''Oğlum sen miydin? Niye sessiz sessiz geliyorsun canım öyle. İnsan bi seslenir. '' dedi, kaşlarını çatarak.

Yiğit'in uykulu gözleri aniden açılmıştı. Annesinin telaşlı sitemine, gülerek karşılık verdi. Gri eşofmanının cebine ellerini koyarken;

''Yavaş Nefes kaptan, tamam sakin. Çok özlediysen ben uyandırırım bizim kaplanı. Bu kadar gerilme ya. '' derken imayla güldü.

''Eşek seni. Dalga geç anneyle tabi, fırsatını buldun ya.''

''Oyy benim güzelim gelmişte, evin mutfağının ışığı yanmışta, ev eski haline şimdiden gelmişte. '' diyerek bebek sever gibi uzandı annesine Yiğit.

Büyük kollarını, annesinin minik bedenine sardı. Bu sırada Nefes, başını oğlunun göğsüne yaslamış, mis kokulum diye sevdiği Yiğit'ini doya doya kokluyordu.

''Duyan da yıllar oldu sanıcak oğlum. Alt tarafı iki güncük yoktum. '' derken usulca geri çekildi ve yanındaki sandalyeyi oturmasını işaret edercesine oğluna doğru kaydırdı Nefes.

Yiğit sandalyeye otururken;

''Sensiz saatler bile yıl gibi Nefes kaptan. Valla uyandırmalarını bile özledim inanır mısın? ''

Ay ŞahitWo Geschichten leben. Entdecke jetzt