Bölüm 47- ''Balım Yarası''

2.3K 127 23
                                    


Taşların yerinden oynadığı günün ardından epey zaman geçmişti artık. Salih, istediği zaman üzerine Trabzondan uzaklaşmış, Nefesin ondan haber beklemesini rica etmişti. Salih gittikten sonra Kaleliler ilk fırsatta toplaşıp büyük sofralarını yeniden kurdular. Eltilerinden şikayetçi olan Asiye, günde iki ağrı kesicinin bile kafasının ağrısını dindiremediğini, Nefese anlata anlata bitiremiyordu. Yiğit, kardeşinden dayısının eve getirdiği kadını dinlemiş ama bir türlü anlam verememişti. Her şeye rağmen Elizya yabancıyı en azından abisine anlattığı için rahattı, babasıyla annesinin kafasını karıştırmamak için bu durumu şimdilik susuyordu. Maya, eski hayatına dönmek için çabaladıkça sanki zihni daha çok doluyor gibiydi ama yine de mücadelesinden asla vazgeçmiyordu. Deniz ise İbrahim Karadumanla beraber çıktığı seyahatte sayısız ortama girmiş, bir sürü isim tanımış ve tanınmıştı. Yavaş yavaş istediği güveni kazanıyordu. Balım onu beklerken çok sıkılıyor ve bu sıkıntısını saniyede bir attığı mesajlarla Denize hissettirmekten geri durmuyordu ama her şey şimdilik yolunda gözüküyordu. Dalgası bol hayatların, bir sonraki dalgaya kadar nefes aldıkları bir dönemdi. Herkes kendisini akışa bırakmıştı, Mustafa hariç...

Yiğit'in bizzat konağa gelip amcasına sarılması, her şeyin yolunda olduğunu göstermesi de bir şey değiştirmiyordu onun için. Gencecik yeğeninin hafızasında, geçmişlerinin acımasız bir şekilde dikildiğini görmek aklından çıkmaz olmuştu. Kahvaltı masasını toplarken sitemle konuştu Asiye;

''Mıstafa bak benim depresyonum bağa yeteyi tamam mi? Gak git kumlukda yaşa derdunu , ya da al bütün aileni ben burada yaşayayım derdumu. ''

''Asiye napayım ha? Uşaklara, toplanın gidun mu diyeyim? ''

''Ben ne diyeyim Mıstafa? Yiğide, gel emicene emicecim benum derdum kalmadı de de bi rahatlasun mu diyeyim. '' dedi Asiye makineye koymak üzere olduğu tabağı elinde sallarken. ''Uşak olmuş gencecik çocik. En deli zamanunda. E esereklenecek tapi. O gada hıyanet döndü bu evun içinde, ne olacaktı? Bu gaybana konak duvarları, her denileni yok mu edecekti? Pırak çocuk içine sindursun. Sana saygısızlık ettuğumu var? ''

Mustafa yeni doldurulmuş çayının şekerini karıştırırken iç çekti. ''Nefesin dedukleri kulağımdan gitmeyi Asiye. Bu uşak sevduğu kıza bile hiddetlendi ha o gün sormadan etmeden. Bizi ne kada saymış ki bi kere bile kalbimuzu kırmadi. Ama içine atmış belli. ''

''O da büyüyecek. O da anlayacak içine atmakla olmaduğunu. O vakit dikilir karşuna, emice ha beni bu gada kırdun der. Sen de bi rahat nefes alırsın. '' Asiye ellerini yıkadı. Mustafanın yanına oturdu. Kocasının gözlerine bakıp; ''Nefes alırsın diyırım da, o vakit geldiğinde yüreklerimize ne su serper bilemem. Gelmese daha iyi. '' dedi.

''İnsanın günahı dikilirmuş ya karşısına. Aha kanli canli, boyli posli bi delikanlı oldi, dili lalken bile dikildi karşuma. '' Elini, karısının elinin üzerine koydu. ''O gün, Osman babam ha bu mutfakta karşıma dikilup,' Kıyamette bi ana senden hesap soracak.' demişti. Yıllardur o ananın gözlerinun içine canımdan evvel bakıyorum ben. Günahum gözlerimden gitmeden. O anayı ağlattığum günleri unutamadan bakıyorum. Ama kıyametten önce, yeğenumun nefesinde sorulacak benum hesabum. ''

Balım kahvaltıya geç kaldığı için, çantasını toparlayarak aşağıya indiğinde, neşeyle günaydın demek üzereyken babasının efkarlanan sesini ve annesinin derinden yanıtlayışını duydu. Merdiven boşluğunda bekledi. Alışkın olmadığı bu hüzünlü sohbeti kaşlarını çatarak dinlemeye koyuldu.

''Allah biliyor ya Mıstafa, o uşağı çukurdan çıkarup, babamın evine götürdüğümüzde ne anasına ne babasına bi kelam etmeden köşesine çekilduğunde gözümü karartıp, seni alnının çatından vurmak istedim. '' dedikten sonra dolan gözlerine inat o günkü gibi öfkeyle baktı Asiye;

Ay ŞahitWhere stories live. Discover now