Ay Şahit

By ygmurdem

283K 13.9K 3.2K

... More

Bölüm 1
Bölüm 2- ''Yıldız Masalı''
Bölüm 3- ''Cennet İpleri''
Bölüm 4- ''Kar Tanesi''
Bölüm 5- ''Ömürlük Şarkı''
Bölüm 6- ''Sırma''
Bölüm 7- ''Bezelye''
Bölüm 8- ''Çikolata''
Bölüm 9 - "Nokta"
Bölüm 10- "Oğul"
Bölüm 11- ''Oyun Arkadaşı''
Bölüm 12- ''Uçurum''
Bölüm 13- ''Tuttum Aslanım''
Bölüm 14- ''Rapunzel''
Bölüm 15- ''Buhar''
Bölüm 16- ''Ölümsüz Çiçek''
Bölüm 17- ''Kabak Çekirdeği''
Bölüm 18- ''Ben Nefes''
🌙-'' Yarım Ninni ''
Bölüm 19- ''Baba ''
Bölüm 20- ''İlahi Adalet ''
Bölüm 21- ''Ay Kız''
Bölüm 22- ''Kayıp Zaman''
Bölüm 23- ''Gizli Bank''
Bölüm 24- ''İyi ki Elizya''
🌙- ''İki Ucu Yaralı Değnek''
Bölüm 25 - ''Arkadaş''
🌙- ''Pelerinsiz Kahraman''
Bölüm 26- ''Elma Şekeri''
Bölüm 27- ''Domates Güzeli ''
Bölüm 28- ''Gece Dalgası''
Bölüm 29- ''Saklı Yara''
Bölüm 30- ''Uyurgüzel''
🌙- ''Anzer Balı''
🌙-''Kız Kulesi''
Bölüm 31- ''500''
Bölüm 32- ''Kızamık''
Bölüm 33- ''Müstaklel''
Bölüm 34 - ''Hak'kın Balığı''
🌙- ''Kara Kutu ''
Bölüm 35- ''Sahur Duası''
Bir Ay Doğdu Geceden🌙🎈🎂
Bölüm36- ''Rüya''
🌙-''Babamdan Miras Bayramlar''
Bölüm 38- ''Anne''
Bölüm 39- ''Evim''
Son Şeker
Sondan Bir Önce...
Bölüm 40- ''SEZON FİNALİ''
Bölüm 41- ''Mazlumun Abisi''
Bölüm 42- ''Eller Beraber! ''
Bölüm 43- ''Veda''
Bölüm 44- ''Hafıza''
Bölüm 45- ''Bordo Mavi Atlar''
Bölüm 46- ''Abimden Armağan''
Bölüm 47- ''Balım Yarası''
Bölüm 48- ''Trabzondan Gelinim Geldi ''
Bölüm 49 - ''Kavuşmak''
Bölüm 50- ''Yeniye Doğanlar''
'FİNAL'

Bölüm 37- ''Sınav''

3.1K 187 88
By ygmurdem


''Sorun çıkmadı dimi Balım, yani ustayla falan? ''

Deniz boş kalan tabağına, ellerini sildiği peçeteyi buruşturup, bıraktı. Bu sırada Elizyaya kendi ayranını uzatan Balım, gülümseyerek döndü.

''Yok ya. İşte, önce usta geldi sonra...'' Balımın cümlesini ağzı dolu olmasına rağmen hızla kesen Elizya;

''Enişte, usta dedi ki bu ev çok eskiymiş. Elektrik kablolarını çok eskiden koymuşlar, yaşlanmış kablolar. Evin beyi yaptırsın dedi. Sanırım o sen oluyorsun. '' dedi.

Deniz gülerek, masanın üzerinden eğilip Elizya'nın burnunu sıktı.

''Yaptırırız denizkızı. Madem yaşlanmışlar, hemen halledelim biz o işi. ''

''Balım ablam iş çıkmasın dedi ama. '' derken Balım ablasının verdiği bardaktaki ayranı da dikti kafasına Elizya.

Balım gözlerini hemen kocaman açarak, ona çoktan bakıyor olan Denize döndü;

''Ya ben şeyden dedim öyle, hani masraf falan çıkmasın diye. '' dedi, mahcup bir edayla. ''Ama tabi ev senin, karar da senin. ''

Denizin henüz iş bulamadığını, maddi durumunun belirsizliğini bildiği için gereksiz masrafları konuşup ustayla anlaşmak istemişti.

''Aslında iyi demişsin Balım. Sonuçta evi değiştirmemiz gerekecek. Bu ev benimdi ama artık ortak bir eve ihtiyacımız var galiba. '' derken, Elizyaya dönüp göz kırptı Deniz. Girdikleri bu yolda, hayatları gibi yaşamları da değişecekti. Ve bir yaşam, önce ortak çatı altında başlardı.

Balım hiç beklemediği bu cümle karşısında biraz şaşkın biraz da kırgın bir bakışla, Denize sorar gibi baktı.

''Bu evden ayrılacak mısın? ''

''Yani küçük ya burası. İki odası var, bahçesi yok. Sizin evler gibi değil, olmaz diye düşündüm. ''

''Bahçesi olmaz olur mu Deniz, sen bu eve hiç bakmadın galiba? '' derken inanamaz gibi masadan kalktı Balım. Salonun tam ortasından açılan, boydan camlı kapıyı araladı. Küçük bir balkona açılan kapı, eskimiş menteşelerin kuvvetiyle çok yavaş aralandı. ''Şuraya bak. Bahçe işte. Yeşillik var. '' dedi neşeyle gülerek.

''Balım abla orası balkon ki. Bahçe, sitenin. '' diyerek kıkırdadı Elizya.

''Bizim balkonumuza baktığına göre, bu bahçe bizimdir. Biçeriz çimleri, bir de güzel çiçekler diktik mi tamam işte. Mis gibi olur burası. İki sandalye bir masa işimizi görür. '' derken bir yandan da dışarıdaki alanda, hayal ettiği çiçeklerin konumlarını gösteriyordu Balım.

Deniz ise masaya dayadığı kollarıyla, Balımın hayali dünyasını izlemeye koyulmuştu. Dışarıdan muhteşem çiçek kokuları geliyor, o an hoş bir melodi evin içini sarıyordu. Deniz de ansızın kendini o hayalde bulmuştu.

''Burada kalmak istiyorsun yani? '' diye sordu, mutlu bir şaşkınlıkla.

''Senin için sakıncası olmayacaksa, ben bu evi seviyorum Deniz. Büyük bir eve ihtiyacımız yok, bizim bir eve ihtiyacımız var sadece. '' diyerek masaya yeniden döndü Balım. ''Bizim evimiz olsun yeter. ''

''Benlik bir durum yok Balım ama yani ailen ne der bilemiyorum. Biricik kızlarını konaktan alıp, iki odalı eve mi getireceğim. Kızmasınlar bana. ''

''Biricik kızlarına mutluluğa şükretmeyi öğrettilerse, bu eve şükrettiğini de bilirler. ''

-

''Sonra Murat amcam yine iki laf etti, kurtardı beni tabi. Adam, 'camımı kırdın' diye az kalsın falakaya yatırıyordu beni, it herif. Kansız ya. Ulan çocuğum yani daha, ne var camını kırsam. '' diyerek, sanki o andaymış gibi anılarını anlatıyordu Yiğit. Bu sırada artık açlıktan yıkılmak üzere olan Maya, Yiğit'in koluna yatmış küçük adımlarla yolun bitmesini diliyordu.

''Ne kadar kaldı? ''

''Neye? ''

''Gideceğimiz yere işte Yiğit, nereye gidiyoruz bilmiyorum bile. Hoş ne zaman bildiysem. '' derken gözlerini devirdi Maya. Ezan okunalı yaklaşık yarım saat olmuştu. Ama sürekli yürümek, Mayayı çok fazla yormuştu.

''Bak şurada iki ev var ya, yan yana. '' diyerek parmağıyla az bir mesafe ileriyi gösterdi Yiğit. ''Şu beyaz eve gidicez. ''

''Ev mi? Hani yemekleri güzel bir yere gidecektik. ''

''İşte burası orası. Yemekler hep güzel oluyor. Kafam attığı zaman gelirim. '' derken gözünün önüne lezzetli yiyecekler gelmiş gibi keyiflendi Yiğit.

''Sen yemek yemeye başka bir eve mi geliyorsun? '' diyerek durdu Maya. ''Lokantalar var aslında bunlar için. '' derken istemeden çatıldı kaşları.

''Sana bir sır vereyim mi Maya? '' diye sorduktan sonra gülerek ''Bu eve benden daha sık geleceksin. '' dedi Yiğit. Sonra da yeniden Maya'nın elini tutup yaklaştıkları eve doğru yürüdü. Onlar henüz kapıya gelemeden, evden kırmızı çiçekli beyaz elbisesiyle, upuzun saçlı bir kız çıktı. Renkli gözlü, esmer kız kapıdan çıkıp etrafa bakındı. Yüzünde meraklı, gergin bir ifade vardı. Sanki birini yokluyormuş gibi, etrafı gözlüyordu.

Yiğit gülerek elini kaldırdı.

''Hoop çiçekçi ! '' diye seslendi.

Kız, sese korkarak döndü. Yiğit'in yüzünü görünce tebessümle el salladı.

''Hayırsız gelmiş. '' dedi.

''Hayırsız diyene de bakın ya. Daha bir gün olsun tarlasından çıkmayan kız konuştu. '' diyerek son adımları da tamamladı Yiğit. Maya ise konuşulan her şeyi iyi analiz etmek için sessizce dinliyor, adımlarının Yiğit'e eşlik etmesine müsaade ediyordu.

''Tarla beklemez Yiğit Efendi. Gemi mi bu, bırakalım suyun üstünde yüzsün. '' derken gülerek, sarıldı Yiğit'e genç kız. Uzun süreli bir hasret gibi Yiğit de çok içten sarılıyordu. Geri çekildiklerinde;

''Merhaba. '' diyerek elini uzatan kıza, Maya da şüphesiz uzattı elini. Aç karnı, beyninin düşünme kabiliyetini giderek köreltiyor, aklı hep üstünde duman tüten sıcak yemeklere gidiyordu. Etrafta gördüğü her şeye, 'acaba pişirsek üstüne de tereyağı gezdirsek olur mu ki? 'sorusuna cevap olarak bakıyordu. Midesi ansızın bedeninden çıkıp, isyan edecek gibi geliyordu.

''Sevgilim Maya. '' diyerek, elini Mayanın yanağında dolaştırdı Yiğit. Oraya yıllarca yalnız gidişlerine inat, gururla söyledi.

''Oo Maya. Kader selamını verdi nihayet ha. '' diyerek büyük bir mutlulukla sarıldı genç kız, Mayaya. Yiğit, kızın söylediğini onaylar gibi salladı kafasını.

''Aleykümselam dedik şükür. '' dedi, gülerek.

Maya ne olduğunu anlamayarak gülümserken, Yiğit bu kez ona açıklar gibi;

''Maya bak bu da Neslihan. Benim en yakın arkadaşımın biricik eşi olur kendileri. '' dedi. ''İstanbulludur kendisi. Senin gibi gurbet gelini o da. ''

Maya, Yiğit'in yakın arkadaşını bile tanımıyordu ki, eşini tanıması mümkün olacaktı. Yiğit'in ailesi ve geçmişi dışında hiçbir şey bilmiyordu. Kızın gülen yüzüne bakıp, açık kapıdan evin içine doğru çevirdi bakışlarını.

''Memnun oldum Neslihan. Yemekte ne var? '' diye sordu. Cevabını beklemeden, hızlı adımlarla eve yürüdü. Artık bu işin ayıbı falan kalmamıştı. Maya ne midesine, ne de miss gibi kokulara hassaslaşan burnuna bu zulmü etmeyecekti. Tanıştığına memnun olduğu Neslihan'ın, midesini de memnun etmesini dileyecek ve sofraya oturacaktı.

-

Elizya, Balımın dizine yatmış sevdiği diziyi izlerken ,Balım da Denizi izliyordu. Daha önce hiç şahit olmadığı bir dalgınlık vardı üzerinde Deniz'in. Ellerindeki kağıtlara bakıyor, uzun uzun inceledikten sonra sıkıntıyla dizleri üzerine bırakıyor ve asla ne olduğunu anlamadığı diziye gözlerini çeviriyordu.

''Deniz? '' dedi kısık bir sesle Balım. Yanında oturan Deniz'e doğru çevirdi kafasını.

''Söyle Balım. ''

''Ya soramadım ben, ne oldu iş? '' dedikten sonra Denizin çatılan kaşlarına dikkat kesildi Balım.

''Olmadı. Ya bi mekan vardı, orayı tutayım dedim. Ne biliyim cafe falan yapılır diye düşündüm ama yok. Evde yaptığım hesap, çarşıya uymadı. '' derken elindeki kağıtları da bir yandan toparlayıp, yanındaki koltuğa bıraktı.

''Hastanelerle konuştun mu hiç? Şansımı denerim diyordun? '' Sorusunu sorarken, oldukça gergindi Balım. Konuştukları gün, Deniz doktorluk yapmak istemediğini ama şartlar onu gerektirirse ve mecbur kalırsa yapabileceğini söylemişti. Sebebini bilmediği bir duvar vardı Deniz ve mesleği arasında.

Deniz, sıkıntıyla ellerini saçlarına daldırdı. Tereddütle Elizyaya baktı. Onları duymasının doğru olmayacağını düşünüyor, konuşmaktan kaçınıyordu. Balım, Denizin tereddütünü anladığında, Elizyanın saçlarını okşayarak;

''Civciv, biz sana mısır patlatalım mı ya Deniz abinle? Baya heyecanlı dizi, iyi gider. '' diye sordu.

''Reklam olunca patlatın. Şimdi yanınızda gelemem. '' derken gözlerini ekrandan ayırmadan, omuzlarını silkti Elizya. Görev gereği, hep yanlarında kalmalıydı.

Balım, sinirle dudaklarını ısırdıktan sonra son kozunu oynamak için Elizyanın kulağına eğildi;

''Şimdi deniz feneri olma görevine mola verirsen, dedemin kümesteki çilliyi, konağa getiririm yarın. Sen bakarsın ona. Ne dersin? '' dedikten sonra sırıttı Balım. Elizya'nın buna asla hayır diyemeyeceğini biliyordu.

''Fatma teyze izin vermez ki. '' dedi Elizya, son bir direnişle.

''Ben ikna ederim onu. ''

''O zaman tamam. '' dedikten sonra ablasının dizinden kalktı Elizya. ''Yengeme söylemek yok ama. Küser sonra bana. ''

''Aramızda. '' derken Elizyayı öpüp oturduğu yerden kalktı Balım. ''Hadi Deniz, gel biz seninle mısır patlatalım. '' dedi göz kırparken.

İki üç adımda mutfağa varmış, tezgaha sırtını dayarken Denizin gelişini gözlemişti.

''Hadi anlat. Rahat rahat söyle asıl sorunumuz ne? '' diye sordu.

Deniz, Balımın üzerindeki dolaplardan birini açmak için yöneldiğinde, Balım burnuna gelen parfüm kokusu ve Denizin varlığının yakınlığıyla nefesini tuttu. Ama Deniz bu sırada mısır patlatmak için doğru tencereyi bulmuş, gayet olağan bir şekilde onu ocağa bile koymuştu.

''Adamlar bir ay sonra gelecekler Balım. İş yok. Ne ara işi bulucam da, itibarı edinicem. Plan mahvoluyor. '' derken, tencereye ince ağızlı yağdanlıkla, yağ döktü.

''Bir ay mı? '' dedi ve panikle durduğu yerde hareketlendi Balım. Denizin çok daha yakınına gelerek, kavanozlar arasından mısır dolu olanı açıp, uzattı. ''Ama daha var demiştin. Zamanımız çoktu. ''

''Öyle dedim Balım ama ihaleler yaklaşıyor. Yaz bitmeden herkes burada olacak. Bunu hesaba katmamıştım. Adamı memleketine geldiği herhangi bir anda yakalayacaktım. '' dedikten sonra kendine söver gibi içinden mırıldandı Deniz. ''Yıllardır planlıyorum ben bunu ya. Yıllardır ! Nasıl hataya düşerim Balım? Resmen sıkıştım. ''

''Evliliği hızlandırmamız gerekiyor belki de. '' diye fısıldadı Balım. Kendi kendine derin bir düşüncenin içindeydi. Zihninde bir sürü grafik yükselip alçalıyormuş gibi bir takım analizler yapıyordu. Hızlı bir karar vermeleri gerekiyordu. Denizin planı işlemezse, Balımın macerası yine kulede biterdi.

Deniz, Balımın fısıldadığı cümleyi duyup, tuzunu attığı mısırlardan ayırdığı gözlerini, düşüncelere boğulan Balıma çevirdi;

''Karadenizli bir nişanlımın olması yeterince işime yarıyor Balım, dur artık. '' dedi, öfkesini belli ederek.

''Yeterince işine yarasaydı, şimdi bunları düşünüyor olmazdık Deniz. '' derken, Denize meydan okuyan öfkeli gözlerini dikti Balım. Ellerini beline koymuştu. Tüm hırçınlığı başına toplanmış, gözleri zehirli bakmaya başlamıştı. '' Ben başladığım işi yarım bırakmam. Söz verdik, bu iş bitecek. Bu plan yan yatmayacak ! '' dedi.

Deniz de tıpkı Balım gibi tüm netliğiyle araladı dudaklarını, konuşmak istese de, karşısında ki kıvılcım gözler sesine mani oluyordu. Balım yakınlığın verdiği tuhaf gerginlikle öfkesini kapı dışarı ederken, omzuna düşen sıcaklıkla sıçradı.

''Ahhh yandım be ! ''

Mısırlar patlamaya başlamış, mutfağın her yanına saçılmışlardı. Deniz, tane tane kollarına düşen ve yakarak sıçratan mısırları kontrol altına almak için tencerenin kapağını aramaya çoktan koyulmuştu.

''Nerde bu zımbırtı ya? '' dedi bağırarak. Kapağı bulana kadar, mısırların ne kadarı tencerede kalırsa, çilli sevdasına görevini terk eden Elizya, o kadar mutlu olurdu. Ama tane tane yanan Deniz ve Balımı tam olarak ne mutlu eder, henüz ikisi de bilemiyordu.

-

''İ-na-nıl-maz ! '' diyerek dolu bir kaşık pilavı daha sıkıştırdı ağzına Maya. ''Yedikçe yiyesim geliyor ya. ''

Yiğit, sofra bezini çektiği dizlerini, biraz daha toplayarak gülmeye başladı. Mayayı izlemekten, kendi yemeğine başlayamamıştı.

''Yavaş yavaş, boğulacaksın. Suni teneffüs yapmak zorunda kalıcam. ''

''Onu, böyle boğulmalarda yapmıyorsun ki bi kere. '' diyerek, tepsideki ekmeği koparmaya yeltendi Maya. Yüzü gülüyor, karnı doydukça yaşamak hevesi yeniden geliyordu ruhuna. Eve girdiklerinde, yer sofrası hazırdı ve Maya direkt oturup kimseyi beklemeden yemeğe koyulmuştu. O andan beri dünyanın en mutlu insanıydı çünkü yemekler en az Yiğit'in söylediği kadar güzeldi.

Yiğit, Mayaya doğru biraz daha yaklaşarak;

''Ne var canım sanki böyle boğulmalarda da yapsam. Zaten salıncakta öptürdün kendini, sakata soktuk orucu. '' diyerek güldü.

''E hala oruçlusun ki sen zaten, hiçbir şey yemedin. '' dedikten sonra kendini ayıplar gibi aniden bıraktı elindeki kaşığı Maya. ''Ayy arkadaşlarını bekliyorsun tabi sen. Ben hayvan gibi yemeye başladım. '' dedi.

Yiğit, Mayanın şiş yanaklarına bakıp, muzur gülüşünü daha da büyüttü. Tepsideki üzüm tabağına uzanıp, iki üzüm kopardı. Maya'ya yedirirken;

''Sen devam et, devam et. Yabancı yok bu evde, keyfine bak. '' dedi.

Maya, üzümlerle birlikte ağzındaki lokmayı çabucak yutup, üzerindeki sofra bezini kıvırdı.

''Yiğit biz buraya niye geldik? Yani aslında daha önce niye gelmedik diye sorsam daha iyi olur. Madem bu kadar yakın arkadaşların, beni niye getirmedin? ''

''Güzelim fırsat mı oldu ki? Hep aklımdaydı ama işte o, bu derken, atlı oldu koşturdu günler. Fırsat bulunca da hemen kaçırdım seni. '' dedikten sonra merakla onu dinleyen sevgilisine gülümsedi Yiğit.

''Güzel bir yer gibi. Dışarıya çok bakamadım açlıktan ama içerisi tam bir köy evi. Aileleriyle mi yaşıyorlar? '' diye sorarken bir yandan da evi izlemeye devam etti Maya. Küçükken hayal meyal hatırladığı, ninesinin köy evine benziyordu. İstemsiz gülümsetiyordu Mayayı.

''Yok, Cemle Neslihan ikisi kalıyorlar. Cem, benim arkadaşım işte. O buralıdır. Biz, biraz ilerideki köyde maç yapmaya gelirdik. Her hafta bi köye giderdik, her köyün bir takımı vardı biliyor musun manyak gibi oynardık. '' derken o anları düşünüp, kendi çocukluklarına güldü Yiğit.

''Hadi ya, futbol sevdalısı erkek çocuklarındansın yani? '' diye gülerken Yiğit'e, biraz önce yediği üzümlerden bu kez Maya uzattı.

''Tabi ya. Bizim köye gelecekleri zaman milli maç gibi olurdu hatta. Herkesin ailesi gelirdi, ellerinde çekirdeklerle. Bizim Kaleliler yemeği yer yemez koşup, ilk sırayı kaparlardı. Babaannemi görmen lazım, deli gibi tezahürat ederdi. Balım yazıyordu tezahüratları da, uyanık iki över beş gömerdi bizim takımı. Babaannem de yazık anlamıyor tabi ne öğretsek onu söylüyor. Biri ayağıma çelme taksa, atlar sahaya olay çıkarırdı. Amcamlar her maç sonrası sırtlarına alırlardı beni, köyün yollarını inlete inlete eve kadar şarkılar söylerdik. Annem formalar dikmişti bize. Bordo mavi ama Sürmene dalgalı nakışlarımız vardı hepimizin sırtında. '' dedikten sonra minik bir kahkaha attı Yiğit. İştahla Mayanın, ağzına tıkıştırdığı üzümlerden yiyordu. ''Ben 10 numaralı formayı kaptım hemen. Cem, bu köyün takımındaydı onların formaları falan yoktu bizim kadar artist değiller tabi. İşte turnuva yapcaz tamam mı, bütün hafta bu ilerideki köye geliyoruz. Sırılsıklam, ter içinde kalıyoruz. Eve gidiyorum azar işitiyorum. Ama nasıl umurumda değil. ''

''Bak ya. Terliyken, soğuk su da içiyordun kesin sen. '' diyip güldü Maya. Yiğit'i dinlemekten her zaman olduğu gibi müthiş bir zevk alıyor, kendini küçük Yiğit'in omzuna konmuş bir gelecek şahidi olarak görüyordu.

''İşte suyu bu evden içerdim. Yolun üstü ya, Cemin peşine takılırdım rahmetli Ayşe teyze bi Ceme, bi bana su hazırlardı. Aynı saatte ama bak, tam aynı dakikada gelir, hazırlanmış bardaklarımızı dikerdik kafamıza. '' derken gözleri doldu Yiğit'in.

''Cem'in annesi vefat mı etti? ''

''Etti. Kaybettik onu çok genç yaşta. Kanserdi, yenik düştü. Cem yatılı okudu liseyi, sonra birlikte aynı üniversiteyi kazandık ama o ziraat okudu. ''

Maya, Cemin annesinin erken vedasına içlendiğini hissettiği Yiğit'in omzuna yatırdı başını. Teselli etmek ister gibi tuttu ellerini. Bu sırada, yüksek sesle konuşarak dış kapıyı aralayan Neslihan ve Cem, büyük bir neşeyle yanlarına geldiler. Neslihan, geldiklerini haber vermek için gitmiş, geç saatlere kadar tarlada olan eşini getirmişti.

Yiğit hemen dostunu karşılamak için ayaklandı.

''Vay ağam, gelebildin nihayet. '' diyerek paçaları toprak olmuş Cem'e sarıldı.

''Ağalık mı kaldı be oğlum. Nerden çıktın sen? ''

''Kardeşimin gözü açık gitmesin. Şu ev, iki gelin görsün dedim kardeşim. '' diyen Yiğit, gözleriyle Mayayı işaret etti. Maya çoktan sofradan kalkmış, Yiğit'in yanındaki yerini almıştı.

''Yok artık lan. Neslihan yolda söyledi de inanmadım Allah canımı alsın ki. '' diyerek Mayaya inanamayan gözlerle baktı Cem.

''Oğlum iki dakikada can pazarlığı da yaptın yine ya. Almasın bi dur, çayını içelim. ''

''İçelim kardeşim. Buna çay içilir. '' dedi ve gülerek Mayaya elini uzattı Cem;

''Hoş geldin yenge. ''

-

''Yok unuttum ya. Her şeyi unuttum. Geri dön Tahir. '' diyerek direksiyonu tutan kocasının ellerine uzandı Nefes.

''Yav hayır dönmüyoruz. Artık şu güzelim hafızana zulmetme be Nefesim. Duruyor bütün bilgiler orda, sen sadece sakinleş. ''

Nefesin bir sınav günü daha gelmişti. Bugün gireceği derslerin sınavlarını da, alnının akıyla tamamlarsa nihayet mezun olacaktı. En sevdiği öğretmeninin, onunla beraber usanmadan çalışması sonucu tüm dersleri sular seller gibi zihnine kazımıştı Nefes ama her defasında yola çıktıklarında aynı heyecan oluyordu.

''Heyecanımı bastıramıyorum. '' dedi, büyük bir itiraf gibi.

''E dedim sana kopya hazırlayayım diye. Çok minik yazarım ben biliyorsun, o cep kağıtlarına yazacaktım işte. ''

''Tahiiiir. Olmaz öyle dedim işte, tamam aklımı çelme benim. '' diyerek elini, sıcak havanın buhranından kurtulmak için yelpaze yaptı kendine Nefes.

''Hala vaktin var bak, arıyım bizimkiler hazır bıraktığım kopyaları getirsinler. '' diyerek güldü Tahir.

''Ha hazırladın yani? ''

''Seni ikna ederim diye güzelim. Geçen geldiğimizde görmedin mi, kızın biri gemi kıçı ve güvertesi mesafesinde kağıt hazırlamıştı. Onunla girdi sınava. Benim karımın nesi eksik? ''

''Kopya çekemiyor olması eksik hayatım. '' diye gülerek, Tahir'e döndü Nefes; ''Beceremiyorum ben öyle gizli kapaklı kağıt açmayı falan. Elim ayağım dolanır benim. Daha aklımda, sanat için sanat ve toplum için sanat cümlelerini zor tutuyorum. ''

''Sen aklında beni tut da, geri kalan hafızana bile düşmesin ben razıyım. '' derken okul bahçesine doğru son manevrayı yaptı Tahir.

Aslında Nefesten çok daha heyecanlıydı. Ne zaman bir okul bahçesine gelip, Nefesi içeriye uğurlayacak olsa, taze bir öğrenci telaşı onu da sarıveriyordu. Her gün birlikte çalıştıkları için sanki kendi aklından tekrar etse, Nefese de yararı olacakmış gibi tüm konuları sayıklıyordu içinden.

Arabadan inip, kalabalığın gerisinde bir bank'a oturdular. Sınavın başlamasına biraz daha vardı. İçeride beklemek yerine dışarıda kalacaklardı.

Teyzenin biri panikle önlerinden geçerken, cebinden bir avuç pirinç çıkarıp kızına doğru uzattı. Yutması için sitemler ediyordu.

''Aha, üstüne su da içiriyor bak. Bi tencere pilav gömmüş kadar oldu valla garibim. '' diye güldü Tahir, Nefesin de aynı yere baktığını bilerek.

''Duyacaklar şimdi. '' derken minik kahkahasını bastırmak isteyerek, dudaklarını Tahir'in omzuna bastırdı Nefes.

''Ben kızıma pirinç okutmadım ya napsam ki? '' diyerek kolunu açıp, Nefesin heyecandan titreyen bedenini saran Tahir, elinin üstüne düşen ipek saçları da parmağının ucuyla okşuyordu.

''Okunmuş öpücük de mi yok? '' dedi Nefes, göğsüne yattığı kocasına masum bir bakış atarak.

''Ondan bol bir şey yok bak. '' derken bir yandan da sık sık öpücükleri Nefesin alnına, saçlarına, yanaklarına kondurdu Tahir. ''Zihnin, kalbin kadar açık olsun bugün nefesim. Bana öğrettiğin gibi canına oku o sınav kağıdının. '' dedi güven dolu sesiyle.

Öpücüklerin güzelliğiyle, heyecanını bir uçurtma gibi göğe doğru yollayan Nefes, huzur dolu gülüşüyle kaldırdı kafasını;

''Ben değil ki, sen öğrettin. Haritaları, şairleri, yazarları, formülleri. Benim canım öğretmenim. '' dedi. Tüm tebessümüyle birlikte Tahir'in yanağına uzanıp öptü.

''Sen beni severek öyle şeyler öğrettin ki. Bugünün öğrencisi de, öğretmeni de sensin. '' diyerek, minnet dolu bakışını, Nefesin güneşin eşlik ettiği yeşil gözlerinde gezdirdi. ''Ana sütü gibi helal sevmek bu olsa gerek. Biliyorum sanıp, yanıldıklarımı öğrettin bana. Belki en başına gittin ömrümün, yürümeyi öğrettin bana. Adam gibi konuşmayı, anlamayı, dinlemeyi. Şimdi içeride, iki dağ bayır soracaklar sana. Sonra sayılarla uğraşacaksın biraz. Kafan karışacak, telaş edeceksin. Ama hayatının en kolay sınavını vermenin neşesiyle çıkacaksın bu kapıdan. Çünkü biliyorsun, en zor sınavı Nefes kalarak verdin sen. ''

Nefes, parmak uçlarından, saç tellerine kadar varan ve savrulmamak üzere sımsıkı tutunan, efsunlu bir gücün varlığına kavuşmuş gibiydi. Tahir'in söylediği tüm sözler, heyecanını zırhlayıp yok etmiş gibiydi.

''Ben de seni seviyorum. En uslu öğrencim, en yaramaz öğretmenim benim. '' dedi gülümseyerek. Son bir öpücük verip, sınavın başladığı anons edilen kapıya doğru ilerlemeye başladı. Her adımından sonra ardına bakıp, onu daima destekleyen kocasının varlığıyla hayatının en kolay sınavına girdi.

-

Deniz, koltukta uyuyakalan Elizya'nın üzerini örtüp, gülerek oturan Balımın yanına geldi.

''Denizde boğulma, diye mi sayıkladı o? '' dedi.

''Aynen öyle dedi maalesef. Annem çocuğu doldurmuş resmen aramızdan ayrılmasın diye. '' derken gözlerini devirip, sıkıntıyla soludu Balım. ''Yani niye nişanlandık biz acaba, rahat bıraksınlar diye değil mi? Çocuğu takıyor bir de utanmadan peşimize. ''

''Nişanın hiçbir şeye çare olmayacağını biliyordun ki Balım. Evlilik için bu yüzden ısrar etmedin mi? Beni de zorla ikna etmedin mi? '' derken yalandan öfkelenmiş gibi çattı kaşlarını Deniz.

''Deniz artık şunu söylemekten vazgeçer misin lütfen. İkimizin de işine yarayacak işte. Vebalı bir şeymiş gibi bahsetme şu evlilikten. ''

''Balım bak, sen durumun ciddiyetini pek kavrayamıyorsun gibi geliyor bana. '' dedikten sonra uyuyan Elizyaya bakıp, dalmış olduğundan emin oldu Deniz. Sonra Balıma doğru biraz daha dönerek; ''Evlilik bu. İmza atacağız, medeni halimiz değişecek. Her şey bittiğinde, sıfıra dönemeyiz. Bunu biliyorsun dimi? Hayatını mahvedeceksin. Belki başka birini seveceksin, daha güvenilir bir adamı. Benimle harcamaya değer mi bu ilk heyecan? '' diye sordu. Karşısında tüm masumiyetiyle oturan ama kararlı tavrı korkutan kızın derin gözlerine uzun uzun baktı. Bu gözler aldatırdı Denizi. Bu gözler, setlerini bir çırpıda yıkardı. Bu gözler, Denize tüm planlarını yaktırırdı. Balımla evlenmek, bazı isteklerine ulaşmayı kolaylaştırsa da, canlı bir bombayla birlikte yaşamak gibiydi aynı zamanda. Çünkü Balım, Denizin zaafı olmaya başlıyordu.

Balım önce bir cevap vermek istedi. Ama sonra vazgeçti. Aniden kalktı oturduğu yerden. Masanın üzerinde duran telefonunu getirip, hızlı ve öfkeli bir şekilde ekranında dolaştırdı parmaklarını. Sonra bir anda açtığı sayfayı Denize doğru uzattı.

''Bak, bu fotoğraftakiler benim arkadaşlarım. Nasıl mutlular gördün mü? '' diye sordu.

Deniz, hepsi birbirine benzeyen ve büyük kahkahalarla gülen kızlara bakıp, anlamaz halde Balıma döndü.

''Napıyım ben elalemin mutluluğunu? Ne ilgisi var şimdi? ''

''Niye gülüyorlar, kime gülüyorlar sanıyorsun Deniz. Neyi anlamıyorsun? Balımı kurtarmak için yeni bir hayata ihtiyacım var. Yeni bir hayat için de sana. '' diyerek oturduğu yerde keskin gözlerini Denizle buluşturdu Balım.

''Çok yanlış yapıyorsun çoook. '' derken kafasını sallayıp, sehpadaki kahvesine uzandı Deniz. ''Yeni hayatı kendi başına kuracak kadar güçlü bir kızsın sen. Bana ihtiyacın yok ki. ''

''Sana ihtiyacım yok tabi ki Deniz. Sen benim biletim olacaksın. O evlilik cüzdanı benim de silahım olacak. Benim de intikamıma hizmet edecek. Seninkine edeceği gibi. ''

''Bana, şu saçma sapan kızlardan intikam alma işine girişeceğini söyleme Balım. '' diyerek güldü Deniz. Hiç inandırıcı olmayan bu eylem, onu yalnızca güldürürdü.

''Beni yıkıp geçen, o gece o odada yüzümü tanımayacak kadar ağlamama sebep olan, sonra gülüp geçen, mutsuzluğumu gözleyen ve beni kapıma gelen isimsiz yaralıya güvenecek kadar, çaresiz bırakan herkesten tabi ki intikamımı alıcam.''

-

''Ya kusura bakma lütfen. İşte böyle Yiğit yemeklerden bahsede bahsede yürütünce bizi, dayanamadım açlığa. '' dedi Maya, Neslihan'ın uzattığı çayı içerken.

Yemekleri yemişler, tanışma faslını kısmen geçip, sohbete koyulmuşlardı.

''Yemeklerimi bu kadar iştahla yiyen yeni birini daha bulmuşum, kusura mı bakacağım bir de Maya, aşk olsun. '' diyerek tepsiyi kenara bırakıp oturdu Neslihan da.

''Ya yenge sen şimdi bunları bırak da, nasıl uydun bu delinin aklına? '' diye sordu Cem, samimi gülüşüyle.

''Bilmem ki herhalde büyü yaptı bana. '' diyerek güldü Maya. Çok çabuk adapte olmuştu bulunduğu eve. O kadar samimilerdi ki. Ev küçük bir köy eviydi. Yemeği yer sofrasında yemenin, limonatayı buz gibi bakır bardakta içmenin, yün minderli sedirlerde oturmanın keyfi Mayaya çok iyi gelmişti.

''Büyüyü kim, kime yaptı tartışılır sanki ama...'' diyerek Mayaya, çapkın bakış atan Yiğit'e, cevap veren yine Cemdi;

''Kardeşim sen yine Allahın şanslı kulu olma vasfını kullanmışsın. Maya, seninle buraya kadar geldiyse bu şanstır net. Seninle kim, niye yola çıkar. '' diyerek Yiğit'in dizine vurdu.

Yeşil gözleri, kumral saçları ve daima güleç olan yüzüyle Cem, en yakın dostunun mutluluğuna eşlik etmek üzere gururla ikisini izliyordu.

''Ya ben yemek yerken pek dahil olamadım ama siz de mi çocukluk arkadaşıydınız? '' diye sordu Maya, Neslihan'a bakarak.

''Cemle Yiğit çocukluk arkadaşı, ama biz İstanbul'da tanıştık. Okulda yani. '' diyerek gülümsedi Neslihan ''Cemle şimdi evliysek sebebi Yiğittir. ''

''Dur sevgilim şimdi kızın aklı iyice karıştı. '' dedikten sonra olduğu yerden kalkıp salondaki ahşap vitrine uzandı Cem. ''Kusura bakma Maya, Yiğit bizi ilk kez birisiyle tanıştırıyor da yani yıllardır bu anı bekliyoruz. ''

''Ulan illa sokuşturcan lafı ha. '' diyen Yiğit, Cemin vitrindeki arayışına endişeyle bakıyordu. ''Ne arıyorsun sen? ''

'' Mayaya materyallerle anlatıcam arkadaşlığımızı. '' diyerek sırıttı Cem.

Maya ikisinin konuşmalarına şahitlik ettikçe, aralarındaki yakınlığı çok daha iyi anlıyordu. Yiğit onların yanındayken çok rahattı. Neslihan ve Cem çocuklarının mutluluğuna eşlik eder gibi saf bir neşe içindelerdi.

''Şimdi Mayacım, ben o yıllarda yetimhaneden çıktım. İş ararken de, arkadaşımın yanında çiçek satmaya başladım. Yani eşlik ediyordum. İş yok, güç yok. Okulu burslu kazandım ama bir şeyler de yapmam lazım. Bu sırada Cem, bizim çiçek sepetlerinin başına dikiliyor her sabah, okula girerken hep bir demet çiçek alıyor. Ben de sanıyorum ki, sevdiği bir kız var, onun yüzünü güldürüyor. '' diye anlatırken, gülerek hala bir şeyler arayan eşine baktı, Neslihan.

''Tabi hanımefendinin haberi yok ki, ben her sabah onu görerek kendi yüzümü güldürüyorum. '' diyerek yeniden oturdu yerine Cem. ''Yok valla bulamadım ya. Yiğitle benim çiçeklerle bi fotoğrafımız vardı yenge, görsen elli yıl hafızandan silemezsin. ''

''Şimdiden hafızamda canlandı Cem, sen rahat ol. '' derken güldü Maya. Ama bu incelikli hikaye fazlasıyla hoşuna gitmişti. Neslihan da, Cem de dopdolu gülüşlere sahip insanlardı. Acıları derinleştikçe, gülüşleri güzelleşenlerdendi. ''Çiçekçi kız Neslihan. Gözümün önüne bile geldi valla. Ne hoş bir hikaye bu. ''

''Yaa o hoşluğuna aldandım, erkenden evlenip geldim buralara işte. Çok acele ettik ama değdi gibi ha Cem Karaduman? '' diyerek eşine bakıp güldü Neslihan.

''Değmez olur mu ya? Memlekete dönmezdim yoksa. Bunca tarla, bahçe ellere kalırdı. ''

''Tarla bahçe muhabbeti yapmanın sırası mı şimdi? '' diyerek gülen Yiğit, kolunu açıp Mayayı sardı.

''Ay kız, bak bu Cem'e babasından bir sürü tarla kaldı. 18 yaşında zenginliğin içine düştü, ağa oldu buralara ağa. '' dedi.

''Ya hikaye giderek ilginçleşiyor, bakın ben bayılırım böyle şeylere. Ne yapsam çayları ben mi tazelesem? '' diyerek hemen ayağa kalktı Maya. Yiğit'i ilk kez bu kadar kendi halinde, bu kadar kontrolsüz görüyordu. Bu evde huzur dolduğu her halinden belliydi. Yiğit'in huzur dolduğu yer, Mayaya yuva oluyordu.

''Sana zahmet olmasın, dur ben de yardım edeyim. '' diyerek Mayanın arkasından ayaklandı Neslihan. Boş bardakları toplayıp, mutfağa geçtiler.

Her taraf bez kapaklı kavanozlarla doluydu. Neslihan çayları doldururken, Maya renkli kavanozları inceliyordu.

''Mahsullerden çok fazlalık kalıyor bazen. Reçel yapıyorum onları. '' dedi Neslihan, Mayanın merakına tebessüm ederek. ''Al istediğin kadar götürün, ferahlasın şu mutfak. ''

''Her şeyimiz doğal diyorsun yani? Aşkımız, aşımız, sohbetimiz...'' diyerek gülen Maya, evin bahçesine açılan bir kapıyı fark edip oraya doğru yürüdü. Camlı kapıdan, dışarıya baktı.

''Öyle valla. Ben buraya geldiğimden beri, Cemin üzerine kalan işlere sahip çıkmaya çalışıyoruz. Bu ev harabeydi geldiğimizde. Köylü yardım etti de adam ettik. Kimsemiz olmayınca tabi, zorlandık biraz ama o gün bugündür her şeyimiz doğaldır. Burada zaten istesen de kaçamıyorsun organik olmaktan. '' Neslihan, Mayanın etrafa bakan hayran bakışlarına eşlik etmek için çayları bırakıp, anlatmaya başladı aklına gelen her şeyi.

Maya, fısıldar gibi;

''Elizya bayılır buraya. '' dedi gülümseyerek. Kardeşi gibi yüreğinde yer eden küçük kız geldi gözlerinin önüne.

''Efendim? ''

''Ne kadar emek varsa o kadar güzelleşiyor her yer işte. Emeğinize sağlık. Burası cennet gibi. Şimdi anlıyorum, Yiğit'in bizi buraya niye getirdiğini. ''

''Maya biliyorum, arkadaşlar yeni çiftlere hep böyle şeyler söylerler ama şimdi sana söyleyeceklerimde çok ciddiyim. '' diyerek Mayaya doğru bir adım daha yaklaştı Neslihan.

''Yiğit, Cemin tek ailesi gibidir. Onların küçük ama öz bir arkadaş toplulukları var. Kimi evlendi, kimi okuyor, kimi şehir dışında derken pek buluşamazlar ama garip bir şekilde hep yan yana gibilerdir. Biri mutlu oldu mu hep birlikte kutlar, üzüldüklerinde de yasını hep birlikte tutarlar. Yiğit hep, 'kader bana bi selam verse, ben de hayatımın o güzelliğini sizle tanıştırsam' derdi. Gemi bekler gibi selam bekliyor bu denizci, der eğlenirdik. Ama şimdi onu, böyle selamını almış görünce, böyle mutlu görünce denizcinin sözü kıymete bindi. '' diyerek gülümsedi Neslihan ''Denizci seni çok bekledi Maya. Bir daha bekletmeyin birbirinizi. ''

-

''Nefes, incecik bir halhalın sarılı olduğu bileğini suya daldırıp, salladı. Ayakları suyun içindeyken, bir ileriye bir geriye sürüklüyor, tepesinde duran güneşe selam verir gibi arada başını kaldırıyordu. Mavi elbisesinin eteği suya değmezken bile, bir eliyle tutuyor ansızın gelecek bir rüzgara karşı önlemini alıyordu.

Kumlukta geçirdiği ikinci saatti. Tahir'in denizden dönmesini bekliyor ama her defasında uçsuz bucaksız bir manzarayla karşılaşıyordu. Tahir'i, dönmez olmuştu sanki. Gözleri, denizi süzerken, omzunda hissettiği elle birlikte arkasına döndü.

Mustafa, gülen yüzüyle kardeşinin yanına geçmiş, tıpkı onun gibi oturup denizi karşısına almıştı.

''Kardeşim, kardeşimin yolunu mu gözlüyor? '' dedi gülerek.

''Neden bu kadar geç kaldı abi? Söylediği saat geçeli çok oluyor. '' diyerek meraklı sesiyle, abisine döndü Nefes.

''Gelir şimdi geliiiir. Sen her gün gelecek misin buraya böyle onu söyle bana. '' derken çaktırmadan gülüyordu Nefesin tatlı telaşına Mustafa. Son zamanlarda Nefes, sıklıkla soluğu kumlukta alıyordu. Aslında kimseye söylemese de, Tahir'in geminin yüksekliğinde, masmavi denizin ortasında, çatılmış kaşları, güneş vurmuş saçları, o dimdik duruşuyla usul usul gelişini izlemeye bayılıyordu. En sevdiği manzarayı özler gibi koşuyordu kumluğa.

Yağmurluğu hafif kirlenen, yorgun ama onu görünce kocaman gülümseyen kocası, karaya adım attığı an onu sarmayı, hep ilk karşılayanı olmayı başka hiçbir şeye değişemiyordu.

''İşe mi başlasam burada acaba, gözünüze batmam? '' diye kıkırdadı Nefes.

''Du bakalım gelin hanım. Önce sınavları verun, sonra iş. '' dedikten sonra kardeşinin omzunu sıkı sıkı sarıp; ''Gerçi seni şimdi ha şu gemiye koysak, yarun kendi kendine öğrenirsin işi. '' diye güldü Mustafa.

''Öğrenene kadar, sizi kim bilir ne kadarlık zarara sokarım ama. '' diyip eliyle yere tıklatır gibi vuran Nefes ''Aman Allah korusun, ben şimdilik sadece denizciyi gözleyen gelin olayım yeter. '' dedi gülerek.

İçindeki sonsuz huzurun kaynağı belki deniz, belki denizciydi. Ama giderek alıştığı bu his, Nefese bir takım şeyler düşündürüyordu.

Mesela hislerin, bir bedende ne kadar kalabildiklerini sıklıkla düşünür olmuştu. Vadesi dolacak bir hissi yaşamak telaşı, Nefesi huzursuz ediyordu. Huzuru sonsuz olsun istiyordu. Denizler kadar sonsuz olsun. Bir kere bulduğu huzuru, bir daha asla kaybetmesin. Bu mümkün olsun istiyordu, olmuyorsa mümkün kılmak istiyordu.

''Zarara mı sokacaksın sen bizi? Hadi ordan. '' diyerek kaşlarını çattı Mustafa. ''Sen ne yapsan, ne etsen batıramazsın bizi. Ancak çıkarırsın bataktan. Yengen de, sen de bereketisiniz evimizin. '' dedi.

İşleri zora girdiğinde bile eşlerinin desteklerini daima hisseden Kaleli erkekleri, bereketleri gibi şükürle minnet ediyorlardı sevdiklerine. Nefesle Asiye'nin kontrol etmek zorunda kaldıkları her şeyi, başardıklarını, çabaladıklarını fark ediyorlardı. Eş desteği, dünyadaki birçok şeyden daha kıymetliydi.

Nefes gülümseyerek, abisinin sözlerine teşekkür ederken, Kaleli 1 denizin üzerinde süzülerek görünür olmaya başladı.

Taptaze, sanki yeniden doğmuş gibi ama aynı zamanda hep varmış gibi olan o his de, suyun dalgasıyla birlikte ulaştı Nefese. İşte bunu seviyordu. Adını koyamadığı bu duyguya hayrandı. Sevdiği geliyordu. Denizci geliyordu, keskin bakışlarıyla.

''Geldi seninki. '' diyerek güldü Mustafa.

Nefes, çocuk telaşıyla hemen toparladı ayaklarını, kalktı oturduğu yerden. Ayakkabılarını eline alıp, geminin yanaşacağı yere doğru yürümeye başladığında, aniden durdu.

''Ha abi, akşama her şeyi hazırladım. Ablamı alıp, kaçabilirsiniz. Gününüz güzel geçsin. '' diyerek son kez selamladı abisini. Mustafayla Asiye'nin evlilik yıldönümüydü ve sürprizleri beceremeyen Mustafa için organizasyonları Nefes yapıyordu. O günü de kusursuz ayarlamış, ablası ve abisini mutlu edebilmek için kendi saf mutluluğundan katmıştı Nefes.

''Eyvallah güzel kardeşim benim. ''diyerek el salladı Mustafa. ''Hadi koş kooooş. '' dedi.

Nefes, sudan çıkan ve her adımında kuru zeminde iz bırakan ayaklarıyla sevdiğine koştu.

Karşılayan olmuştu bekleyenini. Ve bekleyeni olmuştu, hep karşılayanın...''

-

Nihayet günü bitirip, arabalarına ulaşan Maya ve Yiğit yüzlerinde dinlenmiş bir gülümsemeyi ağırlıyorlardı.

''Nasıl? İyi geçti günümüz dimi? '' diyerek, sakince yolu izleyen Mayaya döndü Yiğit.

''Çok iyiydi. Sohbet beni garip bir şekilde dinlendirdi. Babaannemin evine çok benzettim evi. '' dedi ve güldü Maya. ''Resmen zamanlar arası yolculuk yapmaktan başım dönüyor, burada geçirdiğimiz her gün. ''

''Yoruyor mu seni bu yolculuk, Ay kız? ''

''Yoo hayır. Yorulmuyorum. '' dedikten sonra durup, yutkundu Maya. Yola bakan Yiğit'e kaçak bakışlarıyla eşlik etti.

''Emin değilmişsin gibi geldi bana. '' derken direksiyondaki bir elini, Mayaya uzatıp, elini tuttu Yiğit.

''Rüya gördüm gece. Annemi gördüm. Tuhaftı. '' diyerek savurdu kafasını Maya. Her boşluğunda aklına gelen rüyası, basit bir bilinçaltı meselesiydi ve neden huzursuz ettiğine anlam veremiyordu.

''Nasıl tuhaf? ''

''Kazayı gördüm Yiğit. O kadar saçma ki. Kazaya dair hiçbir şey bilmiyorum. Neden görmüş olabilirim? Acaba, farkında olmadan zamanında, o anı çok mu hayal ettim. Bilinçaltıma mı yerleşti. Şimdi rahatlayınca, onu mu çıkarıyorum meydana. Düşünüyorum, bir sebep bulamıyorum. '' dedi ve aklındaki her şeyi Yiğit'in de fikrini almak üzere döktü ortaya Maya.

''Olabilir, neden olmasın. Yani bu konuda benim bilgim yok, tecrübelerim de pek iç açıcı değil. '' diyerek, yaklaşmakta olan ağır duyguyu, yok etmeye çalıştı, gülümsedi Yiğit.

''Tecrübeler derken yani gördüğün rüyalardan mı bahsediyorsun? ''

''Yok. Gördüğüm, rüya görenlerden bahsediyorum. '' diyen Yiğit, gülerek Mayaya döndü. ''Annem... Annem çok kabus görürdü. Travmatik bir şeydi onunki. İlk zamanlar çok ağırdı. '' dedikten sonra derin bir nefes alıp ''Bir gece mesela, biz dedemin evindeyiz. Annemle yatmıştık koyun koyuna, hatırlıyorum. Kokusuyla dalmıştım uykuya. Sonra gözlerimi bi gürültüyle açtım. Annem ağlıyor, bağırıyor ama gözleri kapalı. Elleri kulaklarında. Duymamak için kapatıyor ama arada büzüyor bedenini, kendini bir şeylerden korur gibi. Uykuda ama acı içinde. Babam oturmuş başına. Canı gidiyor, annemin öyle geçirdiği her saniye. Dokunamıyor. Uyandıracak ama nasıl? Nefes hadi diyor, nolur hadi uyan diyor. Ama annemi, her neredeyse almak o kadar kolay değil. '' derken direksiyona belli bir ritimle vurarak, anın etkisini azaltmaya çalışıyordu.

Maya, yoldaki ışıklandırmaların eşlik ettiği cümlelere, endişeyle kulak kesilip;

''Korkutmamak için mi dokunmuyor? Ürkütmemek için...'' dedi.

''Ya nasıldı biliyor musun Maya? Annem, babam için kar tanesi gibiydi işte. Dokunsa eritecek, sarsa eritecekti sanki. Yalnızca bakıp, güzelliğine dalıyordu. İstediği yere konsun, dilediği gibi yağsın diye ona yaşanacak baharlar getiriyordu. Buzlanmış kar tanesini, baharlarda yaşatacaktı kararlıydı. Ama önce o kabusları aşmaları gerekti. Sonrasında ne yaptılar bilmiyorum, ben bir tek o geceyi biliyorum. ''

''Nasıl uyandı Nefes abla? ''

''Uyanmadı. '' dedikten sonra huzurla gülümsedi Yiğit. ''Babam aldı beni kucağına, korkmayayım diye sakinleştirdi beni. Sonra annemin koynuna bıraktı yine. Her zaman olduğu gibi...'' diyip durdu. Mayaya dönüp; ''Birimizin yetemediği yerde, diğeri sardı kar tanesini. Annem ona sarıldığım an çıktı kabustan. Belki tatlı bir rüyaya daldı, belki uykusu rahata erdi bilmiyorum ama benim rüyam işte o an başlamıştı, o gece. Babamın elini tutuyordu bir elim, bir elim annemde. İkisinin ortasında, dedemin evinde, huzurla uykuya dalıyorum. Tarifini nasıl yapabilirim ki. ''

''Kabusların yetersiz kaldığı bir sevgi. '' diye mırıldandı Maya, tebessümle.

''Her şey yetersizdi. Bir biz yeterdik, her şeye. Babam gidecek diye aklım çıkıyordu, uyanıp uyanıp kontrol ediyordum. Öyle sıkı sıkıya tutuyordum ki, gitmeye yeltenmesin istiyordum. Çok güzel bir gölge bulmuştum. Annemle babamın gölgesiydi bu. Ay'ın bıraktığı bir gölgeydi. '' dedi Yiğit, Ay kızına bakarak. ''Keşke dün gece ben de sana gölge olabilseydim Maya. Ama sana söz, bundan sonra kabuslarına da, rüyalarına da ben eşlik edicem. Bak görürsün. ''

Maya aldığı sözün kıymetini biliyor, sözü veren adama her daim güveniyordu.

''Rüyaları yaşayacağız. '' dedi, tüm inancıyla. ''Yaşatacağız. ''

-

''Murat bilgisayarın ekranına, yengesinin zorlamaları sonucu on ikinci kez şifreyi yazdı. Ama sonuç bulunamıyordu.

''Yenge tamam artık da, belli olmayacak demek ki. Yarın bakarız. ''

''Olacak Murat. Bugün dediler. Sınav sonuçları bugün açıklanıyor. '' diyerek, ekrana heyecanla bakmaya devam etti Nefes.

Lise mezuniyeti için son çıkış burasıydı. Çok inanıyor ama bir yandan da deli gibi korkuyordu.

Tahir, Yiğit'in paramparça olmuş kumandalı arabasını tamir etmek için uğraşırken, ailenin diğer üyeleri bahçede oturuyorlardı.

''Aha. '' dedi Murat heyecanla. ''Yenge dur yüklendi galiba. Bak son dakika geçmişler. ''

''Sonunda. Hadi aç. Geçmiş miyim? Geçmiş miyim Murat? ''

''Yenge dur da. Bakıyrım işte. ''

''Nefesim bi sakinleş, her şekilde alıcaz o sonucu. '' diyerek güldü Tahir, masanın ucunda heyecandan bembeyaz kalan karısına.

Yiğit arabasının kopan tekerleğini babasının yüzüne yaklaştırıp;

''Babaaa bunu unuttun. '' dedi.

''Haydaaa. E kapattık ya oğlum arabayı, niye söylemiyorsun. ''

''Baba ya koskoca tekerliği mi unuttun? '' diyerek güldü Yiğit.

''Ula serseri sen niye söylemiyorsun? Güleceğine söylesene, babana. Çırak diye yanumuza aldık bi de iyi mi? '' dedi ve oğlunun saçlarını karıştırdı Tahir. Bu sırada aralarına Nefesin sevinç dolu nidaları karıştı.

''Yaptım! Yaptııım! Başardım!!! '' diyerek zıplıyor, arada ellerini göğe kaldırıp bir şükür mırıldanıyordu.

Tahir aniden kalktı ayağa, sandalyesi yere düştü.

''Tamam mı? Geçtik mi? '' dedi Nefesin gözlerine bakarak.

''Geçmişsiniz abi valla hem de hepsi tam puan neredeyse, matematik hariç. O dersi de senin kaynattığını biliyoruz çok şükür. '' dedi Murat gülerek. Ailenin geri kalanını haberdar etmek için bahçeye doğru ilerledi.

''Aslan karım benim bee. '' diyerek kucakladı Nefesi Tahir. Oldukları yerde dönerlerken, Yiğit elindeki tekerlekle birlikte ikisini alkışlıyor, annesiyle babasının haline gülüyordu.

Nefes, yüzünü sarıldığı Tahir'in omzuna kapatıp, mutluluk yaşları dökmeye başladı. Belki önemli bir şey değildi, belki herkes için küçük bir adımdı. Ama Nefes için birçok kırılma demekti. Ağlarken, içi yanarken okuduğu satırlar demekti. Tahirle buldukları en sessiz anlar demekti. Silahtan, şiddetten, kötü kalplerden başka düşünebildiği şeyler demekti. Nefes demekti. Çaba demekti. Başarmanın mutluluğu ve ferahlığıyla tatlı tatlı yaşlar akıtırken, Tahir kucağından indirdi Nefesi. Bu sefer Yiğit koşarak geldi yanlarına;

''Bu okul benimkinden çabuk bitti. Napıcaz şimdi? '' diye sordu ciddi bir ifadeyle. Annesiyle aynı anda çalışma saatleri yapmak, Yiğit'i çok mutlu ediyordu.

''Dur bakalım oğlum, daha anneni mezun etmedik. '' diyerek bu kez oğlunu kucağına aldı Tahir. Nefes, anlamayarak Tahire bakıp, güldü.

''Bitti diyorum Tahir. Ne demek mezun edemedik? '' diye sordu.

''Gel sen benimle, gel. '' dedi ve Nefesin elini tutup, evden çıktı Tahir. Bahçeye geldiklerinde, masada oturan kimse yoktu.

Nefes, ''E herkes nereye gitmiş? '' derken etrafa bakındı. Herkesin bahçede oturup tatlılarını yediklerini biliyordu. Dakikalar içinde nereye kaybolmuş olabilirlerdi. Soruları ve merakıyla etrafı gözetlerken, bir anda arkalarından gelen ayak seslerine döndüler.

Yangazlar, Asiye, Mustafa, Balım kafalarına kep takmış yanlarına geliyorlardı.

''Bu neee? '' dedi Nefes, gülerek. İnanamaz halde bakıyordu hepsine. ''Yok artık ! '' derken Tahir'e döndü. Gözlerindeki 'her şey yolunda. ' bakışına tebessüm etti.

''Yengecim seni şöyle kürsüye alalım. '' diyerek elini tuttu Nefesin, Murat. Kapıdaki basamağa doğru yürütüp, yengesinin kafasına da ayarladıkları kepi taktı. Fatih de, çocukların hazırladığı ve üzerinde pastel boyayla sadece 'mezuniyet belgesi' yazan kağıdı uzattı. Kırmızı kurdeleli kağıda bakıp, bir kahkaha daha attı Nefes.

''Ya siz ne çatlaksınız ya. '' dedi, kafasındaki kepi düzeltmeye çalışarak.

Tüm aile aynı anda alkış kopardığında, Asiye;

''Haydi elticum konuşmanı yap artık. Atalum şunları ha böyle havaya. '' dedi neşeyle. Çok heyecanlıydı, yerinde duramıyordu.

Mustafa ise gülmesine rağmen, dimdik duruyor, takım elbisesine eşlik eden kepi bir türlü kafasına oturtamıyordu.

''Peki. '' dedi Nefes, telaşla. Ne konuşacağını bilmiyordu. Ne diyeceğini kendi bile kestiremiyordu. Gözleri bir ara kenarda öylece bekleyen Saniye Hanıma takıldı. Yüzünde ufak bir tebessüm ararken buldu kendini. Mutluluğuna şahitlik etmesini mi bekliyordu bilmiyordu ama bu kadını gülerken görmeyi deli gibi istediğini biliyordu Nefes.

Toparlandı. Kocasının ve biricik oğlunun gözlerine baktı. Gülümsedi.

''Hepinize çok teşekkür ederim. Yani bir gülüşünüzle bile beni dünyanın en mutlu insanı yapabiliyorsunuz. Şimdi bu yaptığınız beni nasıl mutlu etti, siz hesap edin. İyi ki varsınız. Özellikle buradan, matematik derslerini hep bir bahaneyle kaynatan ama tarih ve coğrafya konusunda çok gaddar olan, ikinci sınavlardan sonra ödül olarak bana kalemini hediye eden öğretmenime teşekkür etmek istiyorum. '' diyerek elini Tahir'e doğru uzattı. Herkes gülerek alkışlıyor, Tahir kendine ıslık çalıyordu.

''Sonra minik sınıf arkadaşım Yiğit'e teşekkür etmek istiyorum. Benim güzel arkadaşım. '' dedikten sonra oğluna öpücük atan Nefese, elleriyle kalp yaptı Yiğit.

''Zihin açması için, gazetelerde gördüğü önerileri uygulayan, hep en doğrusu için bilgilendiren ablam ve sınav günleri tekerleğimiz patlayınca jet hızıyla gelen abime de teşekkürlerimi borç bilirim. ''

''E gı bize de mi teşekkür. Ay ağlatacak ha illa beni bu. '' diyerek Nefesin yanına koşup sarıldı Asiye.

''Yangazlarııım. Siz olmasanız ne yaparım. Kepler sizin fikriniz eminim. '' derken ellerini kep' e uzattı Nefes. ''E atalım hadi madem. ''

''Hadiiii. Ben sayıyorum. '' diyen Fatih bağırarak üçten geriye doğru saydı. Bir'e geldiklerinde Kaleli konağın bahçesinde, havalandı kepler. Alkışlar, ıslıklar kocaman bir kalabalığa bedel olmuştu. Konağın çiçeği Nefes Kaleli mezun olmuştu.

''Kayıtlara geçsin diye söylüyorum; Yengem mezun ! '' diyerek fotoğraflarını çekmek için telefonu kaldırdı Murat. Hepsi birlikte gülerek poz verdiler ve bir güzel an'ı daha ölümsüzleştirdiler. ''

-

Gece Yiğit, Mayayı da eve getirdi. Zaten Mercanların gittiğini bildiği için Nefes, Mayaya mesaj atmış, 'mutlaka bize gel. ' demişti. Eve döndüklerinde, sahur saatini terasta bekleyen Nefes, Mayayı yanına çağırıp, kendine yaptığı kahveden ikram etti. Herkes tatlı uykusundayken, ikisi yine uzun bir sohbete tutuşmuşlardı. Sahur vaktinde Maya dayanamamış uyuyakalmış, Yiğit de zaten uykusundan hiç uyanamamıştı. Ama sabah olduğunda, kırılırcasına çalan kapı, herkesin uykusunu yenilgiye uğratmıştı.

Tahir koşarak, indi aşağıya. Kapıyı hiddetle açtı. Bağırmak üzereyken karşısında yeğenini gördü.

''Balım? Kızım ne bu kapı çalmak ya. Evi başımıza yıkmaya mı niyet ettin? ''

''Aaa amcacığım. Sen işe gitmedin mi ya? '' diyerek mahcup bir halde eğdi başını Balım. ''Şey benim biraz acelem var da. Maya buradaymış. ''

''Hey Allahım ya. Sen bu çocuklara akıl fikir ver ya. Geç içeri. Kim var, kim yok bilmiyorum ben. Benim uykum var, bi onu biliyorum. '' dedikten sonra içeriye geçen yeğenine, son bir bakış atıp, agresif adımlarla yukarı çıktı Tahir.

Balım, dudaklarını ısırıp amcasının haklı siteminin geçmesini bekliyordu. Tahir merdivenlerden çıkarken bile homurdanıyor, aynı telaşla daha yeni inebilen Nefese durumu özetliyordu.

Uykulu gözlerle inen Nefesi, Maya takip etti. Ama asla gözlerini açamıyorlardı.

''Kız noldu bu saatte? '' diye sordu Nefes, sabahlığının kuşağını bağlamaya çalışırken.

''Yengecim, bana Maya lazım da. Biraz şey çalmışım kapıyı sanırım... sert. Özür dilerim. '' diyerek sevimli bakışıyla, yengesinin yanağına öpücük kondurdu Balım. ''Ayıptır söylemesi annemden kaçıyorum da. Peşime takılmasın diye uçarak çıktım. Telaş ettim biraz. ''

''Ne diye kaçıyorsun? ''

''Ya sürekli kontrol etmeye başladı. Sanki kocaya kaçıcam ha. '' dedikten sonra Mayayla, Nefesin bakışlarına bakıp;

''Nee? Tamam müstakbel bir kocaya sahip olabilirim ama kaçacak olsam nişan yapmam sonuçta. '' dedi. ''Ay aman Maya hadi ya. Giyin gel bekliyorum. Çok işimiz var. '' diyerek ellerini birbirine vurdu Balım.

Fazlasıyla heyecanlıydı. Deniz dün akşam, ev için dilediği gibi alışveriş yapabileceğini söylemişti. Sonuçta artık nerede kalacaklarına da karar vermişlerdi. Gerçekliği tartışılacak bir evlilikti evet ama sonuçta herkesi ağırlayacakları bir evleri olacaktı. Balımın el atması gerekiyordu.

Annesinin, bu eşya işini öğrendiğinde, ne kadar müdahale edeceğini bildiği için, alışverişe Mayayla çıkmak istedi. Bu yüzden gözünü açar açmaz, soluğu biricik arkadaşının yanında aldı.

''Ne işimiz var Balım ya, sabah sabah? '' diye soran Mayaya, merdiven tırabzanlarına kafasını koyan Yiğit eşlik etti;

''Aynen ne işiymiş o? Söyle ben de biliyim. '' dedi. Gözleri kapalıyken, ciddiye alınmayı beklemesi bile, uykusuzluğunun eseriydi.

''Sen ne karışıyorsun ya ordan? Sanane, seni mi götürüyorum. '' diyerek gözlerini devirdi Balım.

Maya ellerini havaya kaldırıp;

''Tamam tamam geliyorum ben hemen. Kavgaya başlamayın sakın bi de bununla uğraşmayalım sabah sabah. '' dedi. Hızlı adımlarla yukarı çıkarken, Yiğit'i de dürttü;

''Yiğit merdivende uyuma bari! ''

''On beş dakika daha Mayaaa. ''

-

''Balım dur sakin ol. '' diyerek güldü Maya. Balımın sıkı sıkıya tuttuğu elleriyle odadan odaya sürükleniyordu. Evin her köşesini geziyorlardı ve bu sırada Balım almak istediği eşyaların yerlerini tarif ederek, Mayanın fikrini almaya çalışıyordu. Ev için alışverişe çıkmadan önce liste hazırlıyorlardı.

Hep heyecan dolu olduğunu bildiği dostunun bu halleri, Mayayı sebepsiz mutluluğa taşıyordu. O kadar sahici bir sevinçti ki bu, en gaddar kalpli insan bile, bir nebze olsun tebessüm edebilirdi.

''Yemek masasını da büyütelim dimi Maya? Kalabalık bir aileyiz biz, nasıl sığacağız bu masaya. '' derken sıkıntıya düşmüş gibi salonda duran küçük yemek masasını izledi Balım.

''Yenisini alırız, tamam. Ama önce ölçelim bunu, sipariş verelim. '' diyerek sandalyelerden birine oturup, ahşap masada parmaklarını dolaştırdı Maya. Eve çok daha alıcı gözle bakmaya başlamıştı. Yeni evli bir çiftin, ilk göz ağrısıydı bu ev.

''Masa örtüsü de alır mıyız, rengarenk ! '' dedi ve kollarını kocaman açıp, olduğu yerde zıpladı Balım. ''Hala inanamıyorum Maya. Benim bi evim olacak. Sıfırdan, yeniden her şeyini yapabilicem ya. Mucize gibi değil mi? ''

''Seni böyle mutlu görmek çok güzel Balım ya. Valla bak, sen hep gül. Benim içim açılıyor. ''

''Birlikte gülücez. Hatta o kadar gülücez ki Yiğitle Deniz bile ayrılmaz ikili olacak. '' derken kendi de inanamayarak güldü Balım.

''Bu yaşanırsa, herhalde dünyanın sonu geldi diyebiliriz. '' dedi Maya, Balımın kahkahalarına eşlik ederek.

Balım bir anda durup, ciddi bir ifadeyle baktı Maya'nın gülen gözlerine. Yanındaki sandalyeyi kaydırıp oturdu.

''Maya biliyor musun, bana doğum günümde verdiğin o bileklik galiba şimdi tesir ediyor. Bana çok uğurlu geldin. Ben o bilekliği Yiğit'e verdim gerçi, seni çok özlüyor diye.'' derken kendine güldü. ''Ama sen hep yanımdaydın. Yine yanımdasın. Şunu bilmeni istiyorum; Benim Yiğitten sonra sonsuz güvendiğim ilk dostumsun. ''

Maya, dolan gözleriyle baktı Balıma. Aynı hisleri paylaştığı dostuna gülümsedi.

''Hayatın, bana aklı başındayken sunduğu kız kardeşimsin benim Balım. Bazı şanslar doğuştan, bazıları sonradan uğrarmış insana. '' dedi, titreyen sesiyle.

''Ay amma duygusala bağladık ha. Güya bugün benim en mutlu günlerimden ilki, ama biz neredeyse ağlayacağız. Hadi görümce hanım, toparlan da çıkalım artık. '' diyerek aniden ayaklandı Balım.

''Ben hazırım ama şu listeyi unutma sen. İçerideydi. '' diyen Maya da kalktı oturduğu yerden. Balım, Maya'nın hatırlattığı listeyi almak için odaya doğru yürürken, bir anda büyük bir gürültü koptu evin içinde. Maya'nın yaslandığı duvarın sıvası, gürültüyle birlikte paramparça oldu, şiddetli bir güç Mayayı yere doğru savurdu.

Parçalanan duvar, sıçrayan eşyalar ve çıkan yangın ortalığı dumanlar halinde görünmez kılıyordu. Ne olduğunu anlamadan kendilerini yerde bulan Maya ve Balım, gözlerini açamayacak kadar çok sisin içindelerdi. Kapkara bir bulut, ikisinin de gözlerinin önünden geçiyordu.

Bir patlama oldu. Neden ve nasıl olduğu bilinmeyen bu patlama, ilk göz ağrısı evi, paramparça ederek, iki kız kardeşi de bu parçaların arasına savurdu. Her şeyi, geri dönülmez hale getirme gücü olan alevler ise çoktan çevrelerini aşılmaz hale getirerek, küle kavuşmak üzerelerdi.

Maya, etrafı hala görebiliyor, aldığı nefesleri gürültülü bir şekilde duyuyordu. Yangının hissettirdiği sıcaklık, boğazına bir el olup yapışmış gibiydi. Aydınlık ev, bir anda cehennem yeri olmuştu. Kafasını çeviren, yardım arayan ama kılını bile kımıldatamayan Maya, sağ taraflarında aleve bulanmış olarak sallanan tahta parçasını gördü. Balımın gözleri kapalıydı. Maya ise çaresiz... Tıpkı rüyasında, annesinin buruk acısı gibi bir acı çöktü bedenine. Devrilmiş bir arabada gibiydi şimdi. Gözleri açıktı ama bu hiçbir şeyi düzeltmeye yetmiyordu. Kendinde bulduğu son bir güçle, Balımın kollarından asılarak, onu da kendiyle birlikte sürüklemeye çalıştı. Tahta parçası düşmeden, oldukları yerden uzaklaşmaları gerekiyordu. Ama nereye kadar uzaklaşacaklardı, hangi yanan tahta parçasına kadar kaçacaklardı? Mayaya nefes alıyor olmak bile ağır gelmeye başlamıştı, çünkü soluduğu hava isten ibaretti.

Annesi gibi, en yakınına sarıldı sıkı sıkı. Onu da, kendiyle beraber çaresizliğinden kurtarmak isteyerek... Balımı olanca gücüyle çekip, gücünün bittiği yerde üzerine kapaklanarak bıraktı bedenini. Şimdi düşen tahta da, en kötü ihtimalle kendi bedenini yakardı.  

Continue Reading

You'll Also Like

164K 18.5K 40
jeon jungkook en yakın arkadaşının amcasına aşık olmuştu.
52.8K 2.5K 15
"kurtarıcısına aşık kız... klişe hikaye." "komşu kızına platonik aşık çocuk mu söylüyor bunu?" ya da asi'nin şebnem'in kızı olarak doğup büyüdüğü ve...
395K 36.2K 32
Kore'nin nesillerdir düşman olan iki sürüsü; Kim'ler ve Jeon'lar aynı davete katılır. Beklemedikleri şey ise attığı yumruk ile ruh eşi oldukları orta...
2.5M 215K 33
okumayın for vanilla baby