Ay Şahit

By ygmurdem

284K 13.9K 3.2K

... More

Bölüm 1
Bölüm 2- ''Yıldız Masalı''
Bölüm 3- ''Cennet İpleri''
Bölüm 4- ''Kar Tanesi''
Bölüm 5- ''Ömürlük Şarkı''
Bölüm 6- ''Sırma''
Bölüm 7- ''Bezelye''
Bölüm 8- ''Çikolata''
Bölüm 9 - "Nokta"
Bölüm 10- "Oğul"
Bölüm 11- ''Oyun Arkadaşı''
Bölüm 12- ''Uçurum''
Bölüm 13- ''Tuttum Aslanım''
Bölüm 14- ''Rapunzel''
Bölüm 15- ''Buhar''
Bölüm 16- ''Ölümsüz Çiçek''
Bölüm 17- ''Kabak Çekirdeği''
Bölüm 18- ''Ben Nefes''
🌙-'' Yarım Ninni ''
Bölüm 19- ''Baba ''
Bölüm 20- ''İlahi Adalet ''
Bölüm 21- ''Ay Kız''
Bölüm 22- ''Kayıp Zaman''
Bölüm 23- ''Gizli Bank''
Bölüm 24- ''İyi ki Elizya''
🌙- ''İki Ucu Yaralı Değnek''
Bölüm 25 - ''Arkadaş''
🌙- ''Pelerinsiz Kahraman''
Bölüm 26- ''Elma Şekeri''
Bölüm 27- ''Domates Güzeli ''
Bölüm 28- ''Gece Dalgası''
Bölüm 29- ''Saklı Yara''
Bölüm 30- ''Uyurgüzel''
🌙- ''Anzer Balı''
🌙-''Kız Kulesi''
Bölüm 31- ''500''
Bölüm 32- ''Kızamık''
Bölüm 33- ''Müstaklel''
Bölüm 34 - ''Hak'kın Balığı''
🌙- ''Kara Kutu ''
Bir Ay Doğdu Geceden🌙🎈🎂
Bölüm36- ''Rüya''
Bölüm 37- ''Sınav''
🌙-''Babamdan Miras Bayramlar''
Bölüm 38- ''Anne''
Bölüm 39- ''Evim''
Son Şeker
Sondan Bir Önce...
Bölüm 40- ''SEZON FİNALİ''
Bölüm 41- ''Mazlumun Abisi''
Bölüm 42- ''Eller Beraber! ''
Bölüm 43- ''Veda''
Bölüm 44- ''Hafıza''
Bölüm 45- ''Bordo Mavi Atlar''
Bölüm 46- ''Abimden Armağan''
Bölüm 47- ''Balım Yarası''
Bölüm 48- ''Trabzondan Gelinim Geldi ''
Bölüm 49 - ''Kavuşmak''
Bölüm 50- ''Yeniye Doğanlar''
'FİNAL'

Bölüm 35- ''Sahur Duası''

3.5K 204 53
By ygmurdem


''Mutlu hayat yoktur, mutlu anlar vardır. ''🌙



Yiğit evin kapısını açtığında, sessiz olmaya gayret ederek çıkardı ayakkabılarını. Üst kata çıkmak için yöneldiğinde, annesinin sesiyle kaldı olduğu yerde.

''Oğlum. ''

''Anne siz burada mıydınız? ''

Tahir ağzına attığı zeytinin çekirdeğini çıkartırken, Nefes de elindeki demliği gülerek tutuyordu.

''Burdayız oğlum, nereye gidicez acaba? '' diye sordu. Yiğit yanlarına doğru yürürken anahtarlığını cebine soktu;

''Konaktasınızdır sanmıştım. Balımı bıraktım da. '' dedi.

Tahir hemen yanındaki sandalyeyi çekip, oğlunun geçmesi için mesafe bıraktı.

''Dedenden çıkınca evlere geçtik aslanım. Kardeşini sen mi bıraksan hazır gelmişken ya. ''

''Nereye baba? ''

''Ya şu mavi tepe mi ne bi yer varmış ya. Çiçekler varmış garip garip. Oraya gitmek istedi de. '' derken aynı zamanda yemeğe devam ediyordu Tahir. Nefes ve Yiğit de masaya oturduğunda Nefes;

''Bizim gözümüzden uyku akıyor, Elizya hanım yukarda gezmek için hazırlanıyor. Sen uyudun mu yavrum? '' diye sordu Yiğit'in saçlarına uzanırken.

''Uyumadım ya, dolaştık öyle hep birlikte işte. Valla zaman nasıl geçmiş anlamamışım bile. '' derken gözlerini kaçırıp, masadaki kahvaltılıklara yöneldi Yiğit. Yorgun ve donuk haline rağmen bir şeyler çaktırmamaya çalışan heyecanı, annesiyle babasının dikkatini çoktan çekmişti. Tahir, Nefese göz kırpıp hiç konuşmadan Yiğit'in halini sordu. Nefes bilmiyorum der gibi dudağını büzdüğünde Elizya koşar adımlarla yanlarına geldi.

''Ben hazırıııııım. '' dedi kollarını iki yana açarak. Sonra şaşkın ve mutlu bir şekilde abisine bakıp ''Aaa abim de gelmiş. Sonunda. '' dedi.

''Size, gideceğiniz yere kadar eşlik edicem hanımefendi. '' diyerek ayaklandı Yiğit. Ağzına attığı son lokmasını da yutmaya çalışıp gülümsedi. Bu sırada Nefes, Tahire yine sadece kendilerinin anlayabileceği sessiz bir dille işaret etti. Tahir aniden ayaklandı.

''Dur oğlum dur. Kızıma ben söz verdim, ben götüreyim. Dimi babacım? ''

''Eveeeet. Abicim beni affet ama arkadaşlarım babalarıyla gelicekler. Baba olmak için çok gençsin, kimseyi kandıramayız. '' diyerek abisinin ellerini tuttu Elizya. Onunla gitmek istemediğini düşünmesin diye, en sevimli gülüşünü sürekli abisinin gözlerinde gezdiriyordu.

''Tüh, baba değiliz diye kaybettik mavi tepe gezsini ha?'' dedi ve üzülmüş gibi astı yüzünü Yiğit. Şuan ki hali için bu numarayı yapmak çok da zor olmuyordu. Vedat'ı ziyaret ettiği bütün günler gibi o gün de üzerindeki yorgunluğu atamayacakmış gibi sıkışmış hissediyordu.

''Sen de annemle gidersin ya da ımmmm Maya ablayla gidersin. Romantik salıncaklar ve dilek ağaçları varmış. Senin için oraları gözlemlerim. '' dedikten sonra abisine göz kırpıp öpücük attı Elizya.

''Yine düştü çenesi yarabbim. Hadi baban bekliyor kapıda. Koş giy ayakkabılarını. '' dedi gülerek Nefes. Kapıya kadar koşarak giden ve ayakkabılarına uzanan kızına;

''Çok koşturma, babanın görebileceği yerlerden uzaklaşma kızım tamam mı? Elizya, söz ver duyayım bakıyım? '' diye seslendi.

''Söz veriyorum anneciiiiiiiim. ''

''Aferin meleğime, hadi iyi eğlenceler. '' dedikten sonra kapanan kapıyla birlikte hala ayakta dikilen oğluna baktı Nefes;

''Yiğit, oğlum hadi güzelce yap kahvaltını. '' dedi.

Yiğit dalgın haliyle annesini duymamış, bir şeyler düşünürmüş gibi aklıyla meşguliyetine devam ediyordu.

''Oğlum? ''

''Hah anne, şey ya yemiycem ben. Uyuyayım biraz. Sonra yerim yemeği. ''

''Olur mu annecim öyle şey. Ye, sonra uyu. Aç acına uyku olmaz. '' derken lütfen der gibi eğdi başını Nefes. Yiğit annesinin güzelliğine bakıp gülümsedi. Asla hayır diyemediği tek insandı. Ayakları, üzerindeki yükü ata ata, masaya kadar taşıdı Yiğit'i.

''Ellerine sağlık annem. '' dedi, birçok duygu karışan sesiyle. Annesinin her şeyden arınmış zihnine hayranlık duyarak, bir kez daha baktı ona. Çocuklarına yemek yediren, eşini uğurlayan, sevgiyle evine sahip çıkan kadın nasıl atabilmişti bu zihin yorgunluğunu, nasıl yetişebiliyordu her şeye, sevgiyle.

''Afiyet olsun, can olsun oğluma. Bak az kalsın unutuyordum, sana çay koymadım ben. Dur bekle. '' diyerek hemen ayaklandı Nefes. Demliği alıp masaya geldiğinde, sıcak çayı dumanı tüterek bardağa akıtmaya başladı. ''Neler yaptınız bakalım? Baya eğlendiniz herhalde geç döndüğünüze göre. '' dedi gülerek. Yiğit'in derdi olup olmadığını anlamak istiyor ama bunu sorgu sualle değil normal bir sohbetle kontrol etmek istiyordu.

''Bir şeyler yedik sonra da sohbet muhabbet işte. '' derken ısrarla kaçırdı gözlerini annesinden Yiğit. Yaşanılanları anlatıp, annesini üzmeyecekti. Annesini herkes üzmüş olabilirdi ama en büyük yemini buydu Yiğit'in; bu hayatta ne olursa olsun, annesini üzmeyen tek kişi olarak kalacaktı.

''Denizle anlaştınız yani sohbet muhabbet kısmına geçtiğinize göre. '' diyerek güldü Nefes.

''Konuştum onunla, helalleştik. Balım da çok mutluydu zaten hepimiz onun mutluluğuna eşlik ettik. '' dedi ve annesine dönüp ikna edici olmak için gülümsedi Yiğit.

Nefes oğlunun, ona dönen gözlerine dikkatle baktı. Gözlerinin karasının, karalandığını gördüğünde, çok daha ciddi bir ifadeyle;

''Neyin var oğlum? '' diye sordu.

Yiğit, afallamış haliyle mahcup gözlerini çekti annesinden.

''Yok bir şeyim anne. Acıkmışım işte baksana, nasıl yedim. '' dedi gülmeye çalışarak. Nefes, Yiğit'in çatalı tutan eline uzanıp;

''Ben bilmem mi canımın diğer yarısını. Bir şey demese de kalbimde hissederim. '' dedi huzur dolu sesi ve güven verici tebessümüyle.

''Anne yapmayalım. '' diyerek kısılan sesini toparlamak için hafifçe öksürdü Yiğit. Kendini duygusallığına bırakmamak için direniyordu.

''Ne yapmayalım? Konuşmayalım mı? ''

''Konuşmayalım. Anlattırma bana. Tatlı tatlı yemeğimizi yiyelim. '' Ufak ufak titreyen sesi, annesinin dizine yatıp ağlamak isteğini bastırmasından kaynaklanıyordu. Yiğit, belki de delice anlatmak isterken, sustuğu en nadir anı yaşıyordu.

''Sen bana zehir döksen, ben şerbet diye dinlerim oğlum. Bu sofra sen oturdukça, hep tatlı yemek yer zaten. Yeter ki yüzün asık kalmasın, aklın takılı kalmasın. Benim tek isteğim bu. Hadi anlat bana. '' diyerek, oğlunun saçlarını parmaklarıyla tarar gibi okşadı Nefes.

Yiğit, nefeslerine akamayan gözyaşlarını katarak döndü annesine.

''Nasıl başarıyorsun ya, nasıl? '' diye sordu inanamayarak. ''Kinsiz, nefretsiz kalmayı nasıl başarıyorsun? ''

''O nasıl sözmüş öyle. Neye kinlenecekmişim ben? ''

Yiğit, annesinin sorusuyla birlikte kafasını sallayıp, elini yüzünde gezdirdi.

''Mayayı götürdüm bugün. Şeye... oraya işte. '' dedi, belli belirsiz kelimeleriyle. Nefes şaşkınlık ve biraz da korku düşen ifadesiyle oğluna doğru eğilmiş başını, kaldırdı. Şimdi nefes almasa bile, tuttuğu nefesi bir ömür yeter gibiydi.

''Kızdı bana. Niye yaşatıyorsun bu adamı dedi. Niye unutmuyorsun dedi. Ben seçiyormuşum bu acıyı, öyle söyledi. İstesem yaşamazmışım. Yani böyle düşünmesine kızdım ama bir yandan da bakıyorum, gerçekten sadece ben istiyor gibiyim bu acıyı. Sen ve babam...'' deyip durdu. ''Öyle işte. '' dedi gülümseyerek, annesine döndü.

Aralarında dakikalarca sessizlik oldu. Nefes, elindeki çatalı tabağının boşluğunda usul usul sürükledi. Çaylar soğudu, dilimlenmiş ekmekler bayatladı. En nihayetinde Nefes güçlü bir sesle;

''Unutmadım ki. '' dedi. ''Unutsaydım, hata ederdim. Sen de unutsan, sen de hata edersin. '' derken Yiğit'in şaşırarak ona bakan gözlerine gülümsedi. ''Kötüyü de, iyiyi de yaşamak insan için. Bir saat sonra da başımıza çok kötü bir şey gelebilir. Hayat bu. Ama neden gelir? ''

''Anne biliyorum. Hep diyorsun bunu. Yaşanılanın nedeni var, sınav bu biliyorum. İsyan etmemeye çalışıyorum. Ama yeni bi hayat kuracaksam yani Mayayla, bu nasıl yapılır bilmiyorum. Nasıl arınır insan geçmişinden? ''

''Mayayla nasıl tanıştınız Yiğit? Anlatmıştın hani, o şiddet görmüş kadınları arıyordu. Senden yardım istedi. Sen de onu bana getirdin. Böyle olmuştu değil mi? '' diye sorarken, son derece huzur dolu bir ifadesi vardı Nefesin.

''Öyle oldu. '' dedi Yiğit, her şeyi baştan anımsayarak.

''Yaşadıkların olmasaydı, her şey çok başka olabilirdi. Maya'nın yaşadıkları olmasaydı, her şey yine farklı olabilirdi. Benim yaşadıklarım olmasaydı, benim için de her şey farklı olabilirdi. '' dedi Nefes, sandalyesini tamamen Yiğit'e çevirdi. ''Biz seninle en kötü anda, masallar yazmayı öğrendik. Biz bunu birlikte öğrendik. Eğer masal yazmayı bilmeseydik, gerçeklere ne kadar tahammül edebilirdik oğlum? Ya da masalları yaşarken gerçekleri de öğrenmeyi bilmeseydik, toparlanabilir miydik? '' dedi. Yiğit'in cevap vermekten kaçınan hallerini görünce yorulmayan tebessümüyle;

''Biz, bu işi seninle çok önceden başardık oğlum. Sen başardın, ben sana bakıp ayaklandım. Unutmadık ama öğrene öğrene büyüdük. Sen büyüttün beni, sen. Şimdi acı çekmeyi istediğini mi söylüyor oğlum bana? Nasıl inanayım? '' dedi.

''Yapabiliyorsam neden hep oraya gidiyorum peki anne. Neden ısrarla hatırlıyorum? ''

'' Yanlış yapmaktan korkuyorsun da ondan. Kötü olmaktan, içindeki öfkeyi kontrol edemeyip hata yapmaktan korkuyorsun. En kötü anları düşünüp, kendini yanlıştan çekiyorsun. Biraz da bizim hatamız aslında. Zamanın da bu konuların üstünü kapatmak yerine, açıp uzun uzun konuşmalıydık belki de seninle. Belki benim gibi senin de terapi görmen gerekirdi. Nasıl atladık, nasıl yalnızca biz iyileştirmeye çalıştık seni bilmiyorum. Cahilliğime ver oğlum. Düşünemedim. Biz sarılırsak, tüm yaralar geçer gider sandım. '' Nefesin mahcup ve oğlundan özür diler gibi bakan gözleri, Yiğit'in kocaman açılan kollarıyla birlikte yaşlara yuva oldu.

''Anneem. Kurban olurum ben, senin sardığın her yaraya. Çok şükür seninle gelen her şeye. '' diyerek, annesinin kendine göre çok daha küçük kalan bedenini, bir bebek sarar gibi narince sardı Yiğit. İçinde biriken her sorunun cevabı sanki oradaydı ve Yiğit unutmadığı şeylerin yük değil, 'Yiğit' olma sebebi olduğunu annesinin kuş kondurduğu omzunda daha iyi anlıyordu. Şimdi iyileşmiş, şimdi dinlenmiş, şimdi bir kez daha büyümüş gibiydi.

Nefes, oğlunun güven dolu kollarından ayrılıp, okşadı yüzünü.

''Hatırladığın da, unuttuğun da dert olmasın sana. Seni benim yiğidim yapan şeyler onlar. Sadece gönlüne gam keder düşürme yeter. Biz, hayatımızı güzelleştirdik oğlum. Bizim hayatımız bu kederi hak etmez. Yapan, yapılan, haksızlıklar, dertler, acılar tırtıl gibi ağır ağır canımıza okurken, şimdi kanat sahibi oldular renk renk güzelliklere dönüşüp uçuşuyorlar etrafımızda. Ömrü bu kadar uzun başka bir kelebek daha yok, huzurdan başka. '' dedi elleri, oğlunun saçlarında, yanaklarında, sakallarında dolaşırken.

''Sen ömür uzatırsın Nefes kaptan. '' diyerek minnetle öptü annesinin ellerini Yiğit. ''İyi ki varsın. ''

-

''Baba nolur şuraya da bakalım, noluuuuur. ''

Elizya, babasının tuttuğu elini çekiştirerek mavi çiçeklerin olduğu köşeyi işaret etti. Bağcıkları sürekli açılıyordu ve üzerlerine bastığı için sendeleyip duruyordu. Siyah tulumunun diz kapakları toz olmuş, boşta kalan elinde de topladığı tüm çiçekleri dikkatle taşıyordu.

''Kızım hepsi aynı işte, mavi. Gezdirme artık bizi bak, gel şurada oturalım da bi soluklanalım. '' diyerek durdu Tahir. Sabahtan beri kızı nereye isterse gidiyordu ama Elizya'nın sevdiği çiçekler, birbirinin aynı olan ve hemen hemen her bahçede bulacağı çiçekler gibi geliyordu. Bu gezi her ne kadar zevkli gelmese de, küçük kızının yüzünde ki ifade ömre bedeldi.

''Of baba ya, keşke abimle gelseydim. O şimdi bizi şuradaki tepelere kadar çıkarırdı. ''

''Hangi tepelere? ''

''İşte şuradaki en büyük tepeye. '' diyerek elleriyle, uzunluğu bile göze korkunç gelen tepeyi gösterdi Elizya.

''İyi ki gelmemiş abin. O tepelere çıksaydınız, bak ben nasıl kızıyordum size. '' dedikten sonra yorulmuş bedenini, yan tarafındaki banka attı Tahir. Gelirken aldıkları su şişesinin kapağını açarken; ''Gidilir miymiş canım öyle yukarılara kadar. Hem tehlikeli bi kere. '' diye söylenmeye devam etti.

Elizya babasına bakıp gülerken, bir yandan da neşeyle etrafa bakınıyordu.

''Keşke hep birlikte gelseymişiz dimi baba? Arkadaşlarım da gelmediler zaten. '' diyerek omzunu silkti. ''Niye söz verdiği zaman gelmiyor kimse. Ben söz verdik diye erkenden geldim ama. ''

''Tatil günü kızım bugün. İşleri çıkmıştır, başka yere gitmişlerdir. Sıkma sen canını. ''

''Canım sıkılıyor ama böyle. ''

''E arayalım madem annenleri. Onlar da gelsinler. '' diyerek göz kırptı kızına Tahir. Bu sırada su şişesini bırakıp, cebindeki telefonuna uzandı.

-

Balım birkaç saatlik uykunun ardından, terliklerini sürüye sürüye aşağı indi. Mustafa, düğmeleri iliklenmemiş beyaz gömleğiyle birlikte masada oturuyor, kızarmış ekmeğine dikkatle yağ sürüyordu. Asiye de tezgahta tabaklarla uğraşıyordu.

''Günaydın. '' dedi Balım, annesiyle babasına sevinçle bakarak.

''Benim gelin kızım uyanmış mıııı? '' diyerek döndü Asiye kızına doğru. Bulaşık olan ellerini hiçbir yere değdirmeden, Balıma yaklaşıp yanaklarına dolu dolu öpücükler bıraktı. Mustafa ikisini izlerken derin bir çekti;

''Gün şimdi aydı ha. '' dedi, mutlulukla.

''Hava daha bi güzel sanki bugün dimi baba? Camıma kuşlar gelmiş yine. Seslerine uyandım. '' derken sandalyesini çekip oturdu Balım. Mustafa özenerek sürdüğü ekmeği kızının tabağına bıraktı.

''Babaannenler geliyler ya, ondan bi güzelleşti buralarun havası. '' dedi Mustafa, Asiyeye bakıp gülerken.

Asiye saçlarını savurarak, Mustafaya en keskin bakışını attı;

''He Mıstafa, yer gök ananı bekliy zaten. Herkes kavuştu anana, bi toprak kavuşamadi. '' dedi.

''Asiyee ama ayıp olayı ha. ''

''Babaannemler mi geliyorlar? E daha kalırız diyordu Murat amcam, telefonda. '' derken telaşla ısırdı ekmeğini Balım. Ev halkının komple konakta olacak olmasının, Denizle ilişkilerine etkisini hesaplamaya başlamıştı. Babaannesiyle yüzleşmeye henüz hazır değildi.

''Bubaannen rüyasında görmüş bizi kızım. Rahatız ya, keyfumuz yerinde ya bi gideyim demiş. Allah bilir, İstanbulluya kız verduk o gelmeden diye kaç gün canımıza okuyacak. '' diyerek hazırladığı tabaklarla birlikte sofraya oturdu Asiye. Kaynanasının sözlerini düşünüp şimdiden hiddetlenmiş, dilim ekmekleri lokmalık koparırken öfkesini dindirmeye çalışıyordu.

''Halledecez işte Asiyem tamam. Konuşacam ben siz merak etmeyin. ''

''Etmeyuk zaten. Ne edecez? Ben damadumu seçtum. Bitmiştur. Anan bi zahmet karışmasun bize. ''

Balım, annesinin Denize aniden ısınan kanı ve sahiplenişine gülerek;

''Gözlerimi yaşartıyorsun Asiye Kaleli. Sanki daha dün gibi şu sedire yığılıp ağlanışların. '' dedikten sonra annesini taklit ederek; ''Ne demek evlenicem Balım, çabuk in aşağaaa. '' dedi ve gülmeye başladı. Mustafa da kızına eşlik ediyor, bir yandan da kahvaltısını yapmaya çalışıyordu.

''Kız anasıyım ben. Ağlarım ama damadım hayırlıysa gülerum de. Ne var bunda. ''

''Gül annem gül. Benim itirazım yok valla. '' diyen Balıma bu kez gözleri dolu dolu baktı Asiye. Sofradaki hiçbir şeye dokunmuyor yalnızca kızını izliyordu.

''Benim kızım büyüdü de, gelinliğini mi görücem ben. '' dedi, sesi giderek titrerken.

''Ama anne yapma şimdi. '' diyerek kalktı Balım masadan. Annesinin yanına gelip boynuna doladı kollarını. ''İlla ağlatacaksın yani bizi. ''

Asiye geceden beri uyumamış, yatakta bir sağına bir soluna dönmüş Mustafaya dert yanmıştı. Biricik kızları, biricik evlatlarının yepyeni bir hayatın kapısını açtığı geceydi o gece. Alyansını, yüzük parmağına takıp, yüzüne iki kişilik bir tebessüm kondurduğunda her insan başka bir hayatın kapısını aralardı. İki kişilik bir hayat. Birbirine bağlanan ve kopması çok zor olan bir hayat...

''Ağlama, ağlama ben öyle mutluluktan doldurdum gözlerimi. '' diyerek kızının, boynunda sarılan kollarını öptü Asiye.

-

''Yiğit ve Balım mutfağın ortasında kırılan vazoya bakıyorlardı. Balım panikle etrafında dönerken, Yiğit parçaları birleştirmenin yolunu düşünüyordu.

''Babaannemin namazı bitecek şimdi napıcaz? '' dedi Balım olduğu yere çökerek. ''Toplayıp atsak, annemler pazardan dönünce söylesek. O zamana kadar babaannem fark etmez belki. '' diyerek son bir umut baktı Yiğit'in yüzüne.

''Fark eder ki. Masanın tam ortasında duruyordu, nasıl fark etmesin. '' dedi Yiğit, tüm gerçekçiliğiyle.

''Off ya off. Sana kaç kere söyledim, burada oynamayalım şu topu diye. Hiç dinlemiyorsun beni Yiğit. Bittik biz. ''

''Hava soğuk Balım. Dışarıda mı oynasaydık? '' dedi Yiğit, mutfaktaki dolaplardan birine doğru yürüyerek. Geniş dolabın içindeki çekmeceyi açtı. Ev gereçlerinin olduğu kutuyu çıkarıp, içinde yapıştırıcı aramaya başladı.

''Allahtan köşedeki vazoyu kırmadık. Delirirdi. '' diyerek parçaları, kırılmadan önceki halleri gibi yan yana dizmeye çalıştı Balım. Yiğit yapıştırıcıyla yanına geldiğinde, hangi parçayı hangisiyle birleştireceklerini çok iyi biliyorlardı. Ama Saniye, topladığı seccadesiyle birlikte merdivenlerden seslenerek inmeye başladı;

''Acıktunuz mi? Sesiniz çıkmayi. ''

''Hııı geliyor. '' dedi Balım korkuyla. İkisi birden ayağa kalktılar. ''Sen git. Ben kırdım derim. ''

''Olmaz öyle. İkimiz kırdık. ''

''Yiğit hadi git. Sen geçen sefer üstlendin suçu, sıra bende. ''

''Gitmem. ''

İkisi birbirlerini, kırılmış vazonun önünde bir ileri bir geri ittirirken Saniye çoktan yanlarına gelmişti.

''Ne duraysunuz öyle dikilmiş? Haydi çekilun da, size böreklerden ısıtayum. '' diyerek güldü Saniye, yan yana durmuş torunlarına bakarak. ''Analarunuz gelince, daha güzel yemekler ederuk akşama. ''

''Çekilemeyiz babaanne. '' dedi Balım, yaramazlığı için şimdiden özür dileyen sesiyle. Yiğit artık her şeyin açığa çıkacağını fark ettiğinde, Balımın yanından uzaklaşarak kapıya doğru koştu. Onun gitmesiyle birlikte açıkta kalan olay mahalli, Saniyenin gözlerine ilişti.

''Uy vazo mu kırıldi. '' dedi, telaşla. ''E ama ben ne dedum ha? Dikkat edun demedum mi? Bu kaçıncii. Maçkadan getirtmiştum ha buni. '' diye söylene söylene kırık parçalara baktı. Balıma bakarak, daha bir sürü hayıflanma cümlesiyle konuşan Saniyeyi, Yiğit'in diğer yaramazlığı durdurdu.

Babaannesinin Balıma kızmasını daha fazla kabullenemeyen Yiğit, evin en kıymetli vazosunu da babannesine inat olsun diye, bile isteye yere attı.

''Balııım kaç ! '' diye bağırdı gülerek. Balım kuzeninin yaptığına şaşırsa da hiç vakit kaybetmeden koşmaya başladı. İkisi birlikte konak kapısından çıkıp, gizli yerlerine doğru giderlerken, Saniye;

''Ula uşak, ula uşaaaaak. '' diye diye çaresizce paramparça olmuş onlarca porselen parçayla baş başa kaldı. ''

-

''Geldiler geldileeer. ''

Yiğit, arabayı tam da babasıyla kardeşinin oturduğu bankın önüne çektiğinde, Elizya mutlulukla sıçradı olduğu yerde. Nefes hemen arabadan inip, elindeki poşetleri Tahire doğru uzattı.

''Kızımın gözleri yollarda mı kalmış ya. '' diyerek yanına koşan kızına sarılıp, saçlarının arasından öptü Nefes.

''Burası çok sıkıcı anne. İpekler de gelmediler. Babam aradı İhsan amcaları, başka bir yere gitmişler. Söz vermişlerdi. ''

Elizya her zaman ki gibi annesini görür görmez, ayrı kaldıkları birkaç saat içinde olan her şeyi, sitemleriyle birlikte dökülüyordu.

''Olsun meleğim. Bir daha ki hafta gelirsiniz İpekle de. Hem bak ben bir sürü şey getirdim, şimdi oturucaz piknik yapıcaz. ''

Nefes kızıyla konuşurken, Tahirle Yiğit, arabadakileri çıkartıp bankın üzerine bıraktılar. Birçok aile burada piknik yapıyor, kimisi sadece etraftaki parklarda, çiçeklerin arasında dolaşıyor, bazıları da yalnızca fotoğraf çekilip yürüyüşlerine devam ediyorlardı. Nefes başını hafifçe göğe kaldırıp, oksijenin fazla olduğunu hissettiği temiz havayı içine çekti.

''Abimi gezdireyim mi ben biraz? '' dedi Elizya, müthiş bir teklif sunmuş gibi gururlanarak.

''Azıcık oturayım be denizkızı. '' diyerek olduğu yere çöktü Yiğit. Tahir, Nefesin elini tutup, koyduğu minderlerden birine doğru ilerlemesine yardımcı oldu.

''Abicim nolursun. '' dedi ve oturan abisinin omzuna başını yasladı Elizya. Evdeki herkesi, nasıl ikna edebileceğini çok iyi biliyordu.

Tahir kızının hallerini izleyip gülerken, ciddi kalmaya çalışarak;

''Tepelere çıkmak yok ama buradan izliyorum bak. '' dedi.

''Tepeye çıkamayız zaten baba çünkü abim senden daha çok yaşlanmış baksana. Oturduğu yerden bile kalkamıyor. Dede gibi olmuş. '' diyerek saçlarını yengesi gibi savurup, yürüyüş yoluna doğru ilerledi Elizya.

Yiğit şaşırıp, gülen annesiyle babasına bakarak;

''Hallere bak ya. '' dedi. Ve birden ayaklanıp, yürüyen kardeşini aniden sırtına aldı.

''Ya abiiiii. '' diyerek kıkırdayan Elizya, abisi yürümeye devam ederken annesiyle babasına el salladı.

''Yine ne yaptı, ne etti ikna etti abisini şuna bak ya. '' derken gülerek evlatlarının gidişini izledi Nefes. Aldığı temiz havadan, çok daha temiz hisler doğuran çocukları en büyük ferahlığıydı.

''Annesinin sütünden bulaştı herhalde bu ikna yeteneği. '' diyerek güldü Tahir. Gölgesinde oturdukları ağacın kökünde filizlenen bir gelinciği koparıp, Nefesin kulağının arkasına sıkıştırdı. Karısının sağ şakağından öpüp, kulağına fısıldadı;

''Yine bi geldin, buraların en güzel manzarası olduğuna ikna oldum. ''

''Yine bi baktın, geldiğime şükrettim. '' Gözleriyle öptü sevdiği adamın gözbebeklerini Nefes.

Tahir, karısının yanına oturup kolunu Nefes göğsüne yatabilsin diye kaldırdı. ''Gel bakalım, neler yaptınız anlat. '' dedi.

Nefes, Tahirin göğsüne doğru sokulduğunda, Yiğitle konuşmalarını yeniden hatırlayarak durağanlaştı.

''Geçmişe takılmış yine. Bu sefer, Mayayla birlikteymiş. Kafası karışıyor işte. '' dedi.

''İşte bundan bahsetmiştim Nefes. Böyle olur diye istememiştim anlatmanı. '' diyerek sıkıntıyla soludu Tahir.

''Ne ilgisi var Tahir. Yiğit'in gönlü başka birine de düşse, hayatını birleştirmek istese illa ki anlatması gerekecek bu hikayeyi. Sevdiği kızdan mı saklayacak geçmişini. Saklı gizli olur mu sevdada? ''

''Olmaz Nefesim ama ne bileyim. Biz bu kadar uğraştık öfkesi dinsin diye, sanki şimdi yeniden tazelenecekmiş gibi geliyor, endişe ediyorum. '' derken çenesini, Nefes'in başına yasladı Tahir. Düşünceli bir halde karşılarındaki yüksek ağaçların, kımıldamayan yapraklarını izliyordu.

''Yavaş yavaş atıyor üstünden. İki yıl önce nasıldı? Zor tutuyorduk. Daha çok etkileniyordu. Hem şimdi aşması için daha fazla sebebi var. Maya var. Denizle Balım hep yanlarında olacaklar. Arkadaşlarına güvenemiyorduk ama şimdi oğlumuzun yanında hep güvendiğimiz insanlar olucak. Okul da başlıyor hem. Kafası dağılacak. '' diyerek tüm tesellisini Tahirle de paylaştı Nefes.

''Doğru. Yeni bir hayat telaşı, eskisinden uzaklaştıracak onu. Bir de şu herifi memleketten gönderebilseydim. '' dedi öfke dolu sesiyle Tahir. Nefes, Tahirin sözleriyle birlikte usulca geri çekilip, baktı kocasının gözlerine.

''Söz verdin bana, karışmayacaksın. Biz bulaşmıycaz artık. Nerde, ne yapıyorsa yapıyor. '' dedi, telaşla.

''Nefes, böyle de olmuyor ama baksana. Yiğit her fırsatta orada. Daha çok etkileniyor. Bulucam burada durmasına sebep olan insanı. Bulup, götürmesi için ikna edicem. İllaki bir yolu vardır. ''

''Bir yolu varsa da, o yol bizi bağlamaz Tahir. Yeniden mi çekilelim istiyorsun? Hasta bakıcıyla haberleşiyoruz zaten. Yiğit gittiğinde haberimiz oluyor. Her şey kontrolümüz altında. Yiğit aşana kadar onu rahat bırakıcaz. Böyle böyle yok edecek yarasını. Bunları konuştuk. Lütfen bi delilik yapma. '' derken ellerini, Tahir'in yüzünde usul usul gezdirdi Nefes. Sakin ve kontrollü tavrı, Tahir'in deli dalgasını dindirmeye yetiyordu.

''Haklısın konuştuk. Ben yine öyle kaptırdım gidiyorum işte. Bakma sen bana güzelim. Sakinleşirim şimdi. '' diyerek gülümsedi Tahir.

Nefes tutmasa, şimdiye kadar yapmayı hayal ettiklerinin haddi hesabı yoktu. O şerefsizle aynı memlekette solumak, üstelik o memleketinde kendi memleketi olması kanına dokunuyordu Tahirin. Ama o topraklar, o deniz, o hava şahitti ki memleketi yaşamayı hak eden Tahirdi. Öyle de oldu. Şimdi Tahir, delikanlı olmuş oğluyla, küçük meleğiyle, güzeller güzeli karısıyla göklere uzanan ağaçların gölgesinde oturup, hayallerini yaşarken o, kesik soluklarıyla yalnızca beyaz bir tavanı izleyebiliyordu. İşte bunu düşünmek bile Tahiri sakinleştirmeye yetiyordu.

''Eee ne yapıyoruz bakalım, var mı bir plan? '' dedi Nefes, neşeyle.

''Valla kağıt helva aldım, kuruyemişlerimiz var. Kayısı da aldım, aşağıda teyzenin biri sermiş sergileri. '' derken bir yandan da masanın üzerindeki paketleri gösterdi Tahir.

''Kağıt helva mı? Ayyy ne zamandır yemiyoruz Tahir ya. Uzatsana, çocuklar gelene kadar biraz yiyelim. '' dedi ve çocuk heyecanıyla doğruldu Nefes. Tahir'in paketi açışını, kağıt helvayı ortadan ikiye bölüşünü neşeyle izledi. Tahir kopardığı bir parça helvayı, nazikçe uzattı karısına. Bu sırada Elizyanın, mutluluğu dağlar ardından bile anlaşılacak gülüşünün sesi çalındı kulaklarına.

Direksiyonunda bir sürü uçuşan kurdele olan kırmızı bisikleti Yiğit sürüyor, önünde oturan kardeşi de şarkı söyleyerek abisine yön gösteriyordu. Yiğit pedallara hızlı hızlı bastığında, Elizya düşecek gibi oluyor kahkahalarını büyütüyordu.

''Aaa bisiklet mi bulmuş onlar? '' dedi Nefes, şaşırarak Tahir'e dönüp.

''Daha neler bulmuştur onlar şimdi. Anlaşıldı bugün buradayız. '' diyen Tahir, hemen telefonunu çıkarıp çocuklarının fotoğrafını çekti.

Kırmızı bir bisiklet, mutlu iki çocuk ve ömürlerinin her dakikasını bir mucize gibi kıymetli yaşayan anne babaları, dünyanın en mutlu karesini doldurmuştu.

-

''Bak yorulduysan dönelim nefesim. ''

''İyiyim Tahir, daha iyiyim. Merak etme. ''

Nefes, mide bulantılarının arttığı şu günlerde, kendisini sık sık dışarıya atıyor, elindeki tuzlu çubuk krakerle midesini yatıştırmaya çalışıyordu. Tahir, Nefesinin ellerinden sıkı sıkı tutup onu genellikle deniz kenarına getiriyordu.

''Ablam bozulmuş mudur bana Tahir? Kadın o kadar özenerek yaptı yemeği, benim bi kusmadığım kaldı resmen. '' derken üzüntüyle durdu Nefes.

Nefesle Tahir, hamileliğin bu zor sürecinde sıklıkla konağa geliyorlar, evlerine daha az uğruyorlardı. Asiye de bunun şerefine, en güzel yaptığı yemeği, bütün gün uğraşarak hazırlamış ve ev ahalisinin yemesini sabırsızlıkla beklemişti. Ama Nefes aldığı bir lokmadan sonra daha fazla devam edemeyerek, sofradan kalkmak zorunda kaldı.

''Ya saçmalama. En iyi o anlar seni. O da bi anne, aynı şeyleri yaşamıştır illaki. Ben çok hatırlamıyorum o zamanları ama. '' diyerek teselli etmek isteyerek, Nefesi kolunun altına aldı Tahir. Yürümeye devam ederlerken, Nefes;

''Yine de ayıp oldu ya. Yemeği beğenmemişim gibi oldu. Bir de daha açıklama yapmadan evden çıktık. Olmadı sanki yani. '' dedi.

''Nefesim. Bak stres yapıyorsun sonra iyice bulanıyor miden. Sakinleş diye çıktık, temiz hava alalım diye çıktık. Bebeğimiz biraz rahatlasın diye çıktık. Düşünme artık bir şey ya. ''

''Tamam tamam haklısın, düşünmüyorum. Sildim her şeyi. Deniz, sen, ben, şuan uykusuna dalmış olan oğlumuz ve bebeğimiz varız. '' diyerek neşeyle baktı Tahir'e Nefes. Bir eli varlığına yeni yeni alıştığı bebeğinin üzerindeydi. Hamilelik hissine alışması çok kolay olmuyordu. Daha önce de bedeninde bir can büyümüş olmasına rağmen sanki bambaşka bir hisse düşmüş gibiydi. Yiğit, Nefes için yeniden yaşamak demekti. Yaşamaktan vazgeçerken yeniden umuda dönmek demekti. Bir arkadaşı doğurmak demekti. Ama şimdi kendi umutlu canı içinde, bir can büyüyordu. Elinde kelepçe değil, Saniye Hanımın hediye ettiği zümrüt bileklik takılıydı. Gözleri ağlamaktan değil, hamileliğin verdiği uykudan kapanıyordu. Midesi açlıktan değil, aşerdiği ve yemeğe gayret ettiği onca şeyden sonra bulanıyordu. Anneliğin de her halini yaşıyordu Nefes, daha şimdiden.

''Dün gece bir rüya gördüm. '' dedi Tahir, gülümseyerek.

''Yaa, ne gördün? '' Çok sık rüya görmediğini bildiği kocasını, merakla dinlemeye koyuldu Nefes.

''Bir ağaç var böyle baya büyük. Canlı, gösterişli bir ağaç. Meyvesi yok gibiydi ama gözümü aldı güzelliği. Ayaklarımda bir şey yok, kumlu bir yolda yürüyorum. Birden, yolun ortasına kocaman bir kuş konuyor. Ama nasıl güzel Nefes, bir görsen. Bembeyaz kanatları var. Gözümün önünde kanatlanıyor, denize konuyor, su içiyor denizin üstünden. Ona böyle hayran hayran bakarken ellerimde bir sıcaklık hissediyorum. Bir kız çocuğu tutunuyor elime. Saçları böyle bukle bukle, gözleri kocaman. '' Rüyasını anlatırken, yeniden yaşıyormuş gibi güzelliğiyle nefesi kesildi Tahir'in. Hayatında büyülendiği nadir şeylerdenmiş gibi gözlerine hayranlık çöktü.

''Ne kadar güzelmiş bu rüya. Sanki şey gibi, yani haberci gibi. '' dedi sevincini gizlemeye çalışarak Nefes. Elini usulca karnına koydu. ''Kızımız müjdelenmiş gibi sana. ''

''Çok güzel bir kızdı. Bir kızımız olsa, ona bakarken büyülenirim ya ben. Hayat basit gelir gözüme. Rüyaları yaşatır bana. '' diyerek parıldayan gözleriyle Nefese baktı Tahir.

''Sağlıklı olsun, kucağımıza sağ salim alalım istiyorum sadece ama benim de içimden kızımız olacakmış gibi bir his geçiyor. Çekiniyorum da söylemeye. Yani anneyim sonuçta, kız olsun erkek olsun diyemem ki. Sağlıklı olsun, kaderi güzel olsun bize yeter. '' derken biraz daha sokuldu Tahir'in göğsüne Nefes. Tahir'in kollarında gezinen elleri, bedenini ısıtırken hayalleri de ruhunu ısıtıyordu.

''Amiin Nefesim amiiin. Kucağımıza bi gelsin de, başka bir şey istemem. '' diyen Tahir, uzakta ellerini ısıtmaya çalışarak, elindeki kovayı taşıyan adama baktı. Bir elinde kağıt helva paketi sallayan adam, etrafta alıcı bulmaya çalışıyordu.

''Kağıt helva alıyım mı sana? '' diye sordu Nefese.

''Gerçekten mi? Alır mıyız? '' dedi Nefes, neşeyle. Uzun zamandır bir şey yemiyordu ve bu son zamanların Nefesi için hiç alışılmış bir şey değildi.

''Alırız tabi ya. '' diyerek adama işaret verdi Tahir. Kısa sürede yanlarına gelen kahverengi paltolu adam, Tahir'in fazladan verdiği parayı cebine sıkıştırıp, kağıt helvaların olduğu kovayı Nefese doğru uzattı.

Nefes, içi içine sığmayarak olabildiğince çok paketi eline aldı. Birini aceleyle açarken, diğerlerini Tahir'in kucağına tutuşturdu. Gece boyu, eve dönene kadar hepsini teker teker yemiş, arada bir böldüğü parçaları da Tahir'in ağzına tıkıştırmıştı. Çilekli, kakaolu, sade kağıt helvalar, renkli hayallerine hoş bir tat bırakmıştı. ''

-

Maya odasını toparlayıp salona döndüğünde, açık televizyondaki reklamları heyecanla izleyen Borayı gördü.

''Bora, ablacım anneler nerde? '' diye sordu yanına çökerken.

''Off yapıyo baba, of yapıyo. '' dedi Bora, ellerini birbirine çarpıp Mayaya durumu anlatmaya çalışarak.

''Of mu yapıyor? Off ne ki acaba? '' diyerek güldü Maya. Etrafa bakınmaya başladı. Mutfak, çamaşır odası, balkon bomboştu. Evde hiç ses yoktu. Terliklerini giyip, bahçeye çıktı. Bir yerlere vuruluyormuş gibi sert sopa sesleri geliyordu ve Maya sese doğru endişeyle ilerlemeye başladı. İlerledikçe daha da şiddetlenen ses, Mayayı giderek korkutuyordu. Arka bahçeye doğru son bir hamlede döndüğünde, gördüğü manzara şok olmasına yetti. Önce kaskatı kalan vücudu gevşedi sonra da yüzündeki şaşkınlık kocaman bir gülüşe dönüştü. Bahçe duvarına asılan halıya, bir yandan Ali, bir yandan da Mercan vuruyordu. Tüm tozunu havaya karıştıran zavallı halı, sopalanarak temizleniyordu.

''Tost makinesi çalışmadan olur mu ya? İyice abarttın tasarruf işini. '' diyen Mercan, cümlesi bitince güçlü bir darbeyi indirdi halıya.

''Her sabah tost yememiz şart mı yani? Omlet yap. Ocak kullan, bak gaz problem değil. Tost makinesi çok yakıyor işte. '' dedikten sonra biten cümlesiyle birlikte, Ali de sopayı olabildiğince güçlü vurdu halıya.

Her cümlelerinden sonra nokta koyar gibi halıya vuruyor, bu sırada da birbirlerine içlerini döküyorlardı. Maya ikisini de izlerken, huzurla gülümsedi.

''Oldu olacak ışıkları da kapatıp, mum yakalım. Loş ortamda Karagözle Hacivat oynatalım Ali? ''

''Şahane fikir. Hem Ramazan da geldi bak. Bunu yapabiliriz. '' diyerek güldü Ali. Sopayı yere bırakıp; ''Hacivat ben olayım, her lafımı başıma kak. Güle oynaya çıkıyım sahneden. '' dedi. Yavaşça yaklaştı Mercana. Karısının temizlik yaparken yorulan ellerine öpücükler bıraktı.

''Temizlik mi var ya? '' diyerek kendini belli etti Maya. Gülerek yanlarına doğru yürüdü.

''Gel kızım gel. Bu Mercan ablan beni silah zoruyla temizliğin içine attı. '' diyerek şikayetçi haliyle güldü Mayaya Ali.

''İyi bir temizlik ikilisi olmuşsunuz ama. '' derken Mercana sarıldı Maya. Yanağına öpücük bırakıp;

''Ben de yardım edeyim. '' dedi.

''Yok kuzum bitirdik zaten. Öyle bir havalansınlar diye dışarı attık halıları. Gece misafirler gelecek ya. '' dedi Mercan, sarılan Maya'nın kollarını sıvazlarken.

''Misafir mi var? ''

''Ah biz sana söylemedik mi yoksa? Bu yıl ilk sahuru bizim evde yapıcaz. Herkes gelecek gece. '' derken neşelendi Mercan. ''İftarı da konakta yaparız, o hiç şaşmaz. ''

''Bilmiyordum ben ama çok iyi olmuş. Herkes bir arada olucak yani? ''

''Eee Ramazan bu, hep birlikte karşılanır. Ayrı gayrı olmaz. Tek ocak kaynar, berekete birlikte el açılır. '' dedikten sonra aynı mutlulukla duvarda asılı olan halıya uzandı Ali. ''Hadi şunları yerleştirelim de, sonra alışverişe çıkalım hep birlikte. Listenizi yaparsınız. ''

Maya, Ramazanın tadının bu yıl çok başka olacağını biliyordu. Bereketi, lezzeti, kalabalığın huzurunu sonsuz şükürle karşılayacaktı. Ailesiyle, sevdikleriyle, yeni hayatıyla hoş geldin diyecekti Ramazana. Belki de herkesten çok, tahmin edilemeyecek kadar çok mutluydu.

-

''Nefes bak görüyorum, iki hamle ileri gittin. Dört geldi, altı oynuyorsun. ''

''Tahir mızıkçılık yapmasana, dört oynadım işte. ''

''Görsel hafızam iyidir benim bak biliyorsun, ezberimde pulun durduğu yer. Numara yapma bana. ''

''Off tamam be al geldim iki tane geri, al. ''

Tahirle Nefes tavla oynuyorlar, yanı başlarında demlenen semaverden de sıcak sıcak çaylarını yudumluyorlardı. Hava hafif hafif karardıkça, etrafta mangal yakanların sayısı artıyordu.

''Hadi at zarı, hazırım. '' diyerek gözlerini yumdu Nefes.

''Hazır olduğuna eminim zaten, bu dördüncü yenilişin olacak. Mars olarak kapatacaksın piknik sezonunu Nefes Kaptan. '' derken sırıtarak salladı zarları Tahir.

''Hiç acıman yok ki, zalimsin. '' diyen Nefese gülerek attı zarları Tahir. İstediği şekilde gelmemişti sayılar.

''Zalimliğim karıma değil bak görüyorsun dimi? Senin için böyle attım bak. '' dedi.

''Atamadım diyemiyor da. ''

Tahirle Nefes tavlaya dalmış, eğlenirlerken, Elizya gözlerinin altına sürdüğü siyah boya, kafasına taktığı abisinin kasketli şapkası ve elindeki su şişesiyle annesiyle babasının oturduğu banka yaklaştı. Ağacın arkasına saklanıp, diğer ağaca yaslanmış abisine işaret gönderdi. Yiğit de sinsi gülüşüyle, kapaklarını deldikleri su şişesini tuttu. Eliyle bir, iki, üç diye sayarak kardeşine komut verdi. Elizya, abisi onaylayıp, kapağındaki deliklerden su sıçrayan pet şişesini annesiyle babasına tuttu.

''Serinleme servisiiiiiiiiiiiii ! '' diye bağırdı gülerek.

Nefes, aniden soğuk su dökülen başını eğdi telaşla. Tahir olduğu yerden sıçrayıp kızına doğru koşmaya başladı.

''Gel buraya gel kaçmaaaaaa. '' dedi gülerek.

Yiğit, kardeşinin peşine düşen babasının ensesine şişedeki suyu döktü;

''Kardeşime bulaşmayacaktın yaşlı kaplan. '' dedi sesini olduğundan daha fazla kalınlaştırarak.

''Ula şimdi bittuuuuuun ! '' dedi bu kez Tahir, aniden arkasını dönerek boyunca oğlunu bacaklarından tutup, güreşir gibi yere yatırdı. Bu sırada, masadaki başka bir pet şişesini alan Nefes, küçük kızının peşindeydi.

''Baba bak karizman çizilir. Tuş ederim seni. '' dedi Yiğit, gülüşlerinin arasından. Üstünde durup, ensesinden tutan babasının gülen yüzüne bakarak, meydan okudu.

''Et ula, et gücün yetiyorsa. '' diyen Tahir, oğlunun bedenini yeşillikler arasında yuvarlıyor, bu sırada mutlu kahkahalar atıyordu. Yiğit yalandan bir telaşla bağırdı;

''Anneee yetiş, oğlunu yuvarlıyorlar anneeeee. '' dedi. Tahir daha da fazla gülmeye başladığında, Elizya da annesiyle birlikte abisinin yanına koştu.

''Geldim abi korkma. '' dedi, babasına kaşlarını çatarak. Elinde kalan son su şişesiyle birlikte, babasının kucağına atladı. Yüzüne bütün suyu püskürtüp, kıkırdamaya başladı. Yiğit de bu boşlukta annesini kucakladı;

''Kaplan, karın elimde. Almak istiyorsan acilen bir mangal yakman lazım. Acıktuk. '' dedi gülerek. Nefes oğlunun boynuna tutunmuş, her an düşecekler diye engebeli yerden çıkması için komut veriyordu;

''Oğlum şimdi düşücez bak. '' derken güldü.

''Düşürmem annem ben seni. Babam mangalı yakana kadar, sen böyle duracaksın. Keyfine bak. ''

''Bugün bari kaçarım bu mangal işinden diyordum, yine beni can evimden vurdun. '' dedi Tahir olduğu yerden kalkarken. Elizya, abisiyle annesine gülmeye devam ediyordu. ''Bekle beni sevdiğim, çıraları tutuşturayım hemen geliyorum. '' diyerek göz kırptı Nefese, Tahir.

Çıralar tutuşacak, bir ateş yanacak ve tatlı yemekleri pişip sofraları can bulacaktı. Ama can, çoktan hepsinin yüzündeki gülümsemede ruh bulmaya başlamıştı.

-

Yemeklerini yedikten sonra Asiye'nin telefonuyla birlikte konaktan en taze haberleri aldı Nefes. İstanbul yolcuları geri dönmüşlerdi ve acil durum sirenleri çalmaya başladı. Hiç vakit kaybetmeden yola çıktılar.

''Abimin arabasıyla gidecektim ben. Ladese girdik, tavuk kemiğini kopardık biz. Arabada rahat rahat yenerdim onu. '' dedi Elizya, sitemle.

''Kızım ne ladesi şimdi, eve gidince yaparsın. Abin arabayı yıkatıp gelicek. Oyalanmadan geçelim biz konağa. Ayrıca o ellerini de temizle, ıslak mendille. '' diyerek arka koltuğa doğru döndü Nefes.

''Amcamlar da gelmişler dimi? ''

''Gelmişler annecim. '' dedikten sonra önemli bir şeyi söyler gibi ciddileştirdi sesini Nefes; ''Elizya bak, babaanneye Deniz abinle Balım ablanı söylemek yok tamam mı? Yengelerle, ablan söylemeden biz ağzımızı açmayacağız. Anlaştık mı? ''

''Neyi? Kurdele taktığımızı mı? E ama yüzükleri görürler ki. ''

''Görmezler babacım, sen şimdilik bir şey söyleme yeter. '' dedi Tahir, dikiz aynasından kızına bakarak.

''Sır mı yani? ''

''Sır''

''Babaannemin tansiyonunu düşürecek bir sır mı? '' diye sordu bu kez gülerek Elizya.

''Aynen öyle annecim. ''

''Peki Melis yengem doğurmuş mudur? ''

''Kızım öyle hemen çocuk mu doğar. Daha zamanı var onun.'' diyerek başını sallayan Nefes, kızının ardı arkası kesilmeyen sorularına ufak bir tebessüm bıraktı.

''Ama altı aylık hamile. Asiye yengem bize, siz altı aylıksınız diyo hep. Bebekler altı aylıkken doğuyor bence. '' diyen Elizyaya, Tahirle Nefes aynı anda güldüler. Nefes, doğrusunu anlatmak niyetiyle, arka koltukta ki kızına döndü;

''O, siz acele ediyorsunuz diye öyle söylüyor şaka yapıyor size yengen. Biraz daha sabret, bebeği sevmeye az kaldı. '' dedi.

''Tamam bekliycem. Balım ablamın sırrını da söylemiycem. Hemen yukarıdaki odalara kaçıp, abimi lades etmek için bir şeyler düşünücem. Gerisini siz halledin. '' dedi ve camını açtı Elizya. Omzunu silkip, elini hafifçe camdan dışarı çıkardı. Arabanın hızıyla oluşan rüzgar, saçlarını tararken çok eğleniyordu.

Nefesle Tahir ise Kaleli konağın yeni krizine kendilerini hazırlamaya çalışıyorlardı.

-

''İnme falan mı indi acaba? Üç dakikayı geçtik çünkü. '' dedi Balım, Yiğit'e doğru fısıldayarak.

''Yok, bence idrakı zor olduğu için beyin kodlamaya çalışıyor duyduklarını. '' derken, şok içinde öylece duran babaannesini izledi Yiğit.

Herkes toplaşıp, kucaklaştıktan sonra Asiye fazla vakit kaybetmeden Denizden bahsetmişti.

''Biz de tanışalım bak bu uşakla. '' diyerek Balıma göz kırptı Fatih amcası gülerek.

''Tanışırsınız amca. Bugün Mercan ablalarda olucaz ya. Deniz de gelicek. ''dedi Balım, sevinçle. Amcaları mutluluğunu sorgusuz sualsiz paylaşmışlardı.

'' Taze damat, klasik sorulu, kazık sınava doğru geliyor amca. Bi mutluluk geldi bana. '' dedi Yiğit, sırıtarak.

Muratla Fatih, Yiğit'e gülerlerken Balım bir anda çattı kaşlarını;

''Ne demek o şimdi? '' diye sordu.

''Yav ne demekse ne demek, sen babaannemle ilgilensene acil durum paketi hazırlamadın mı? '' derken etrafa bakındı Yiğit. Böyle ciddi haberler verileceği zaman, yaşı artık iyice ilerleyen Saniye Kaleli için tüm ilaçlar, kolonyalar, ayranlar hazır bekliyordu masada.

''Hazırladım tabi ki, annemin komutunu bekliyorum. '' diyerek annesini işaret etti Balım. Asiye, hazır sessiz kalmışken Saniyeye içini döküyordu.

''Ama tam bir İstanbullu anne uşak biliy mısın? Böyle bi dik duruşu var tam bağa layuk damat. Yakışıkli da aynı zamanda. '' diyerek güldü Asiye. İstanbullu alerjisi olan Saniyeye, üzerine basa basa memleket belirtiyordu.

''Anaa. Konuşsana bak telaşlandurma bizi. '' diyerek annesinin omzunu dürttü Mustafa. Bu sırada Nefes, elindeki çamaşır sepetiyle aşağı indi. ''Abla topladım örtüleri de, annem hala mı böyle oturuyor ya. Bir şey olmasın kadına? '' dedi panikle, oturanlara bakarak. Elizya da annesinin peşinden aşağı indi. Etrafın sessizliğini, ablasıyla abisinin ayakta dikilişlerini, amcalarının muzur gülüşlerini inceleyip babaannesine doğru ilerledi.

''Babaannem sırrı mı öğrendi anne? '' dedi sessizliğin içinde yüksek sesle.

''Evet annecim öyle oldu. '' derken gülümsedi Nefes.

Elizya bu duruma üzülmüş gibi astı yüzünü. Babaannesinin yanında oturan babasına yaklaşıp, dizine oturdu. Saniyenin yüzüne dokunup;

''Babaannecim üzülme. Sen yoktun ama ben senin için kurdeleyi sakladım. '' dedi ve cebinden kesilmiş, uçları tiftiklenmiş kurdele parçasını çıkarıp, babaannesinin avucuna bıraktı. ''Zaten düğün değildi ki. Garip bir şey nişan. Ben çok sevemedim. '' diyerek teselli verdi.

Muratla Fatih birbirlerine yaslanmış, yeğenlerinin laflarına gülerken, Saniye usul usul çevirdi kafasını Elizyaya. Nefes elindeki sepeti bıraktı, Asiye merakla bakındı.

''Sevdun mi sen enişteni? '' diye sordu Saniye, Elizyaya keskin bakarken.

''Enişte mi? Deniz abi benim eniştem mi oldu yani? Daha evli değiller ki. '' diyerek şaşırdı Elizya.

''Olsun, yüzük takılmuş artuk enişten olayi. Sevdun mi? ''

Elizya cevap vermeden önce Balım ablasına baktı. Balım, kafasını sallayıp gülümsedi Elizyaya.

''İyi birisi bence. Babaanne sen, büyüklerinin elini öpen, küçüklerinin başını okşayan insanlar iyidir demiştin ya. Deniz abi bunları yapıyor. '' dedikten sonra ''bi de...'' diyerek durdu. Babasına, amcalarına ve abisine bakıp çekinir gibi fısıltıyla babaannesinin kulağına eğildi; ''Balım ablamı görünce çok güzel gülüyor. Seven insanlar gibi gülüyor. '' dedi.

Saniye, içi rahatlarmış gibi döndü Balıma. Torununun heyecan ve merakla tepkisini beklediğini biliyordu. Usulca uzattı elini Balıma doğru, öpmesi için.

''Çağırıyor, çağırıyor. '' dedi Yiğit, Balımı dürterek.

''Hayal değil dimi Yiğit? '' diyen Balım, cevabı beklemeden babaannesinin önünde çöktü. Ellerini öptü.

''Gelsin de bi göreyim. Sonra konuşalım. '' dedi Saniye, Balıma tebessüm ederek. Ama oğluna ve gelinine hala çok kırgındı. Onsuz, kız istenmiş, yüzük takılmış ve söz verilmişti.

''Sizle de hesabum bitmedi. Siz dua edin yeğeninize. '' diyerek çattı kaşlarını Saniye. Mustafa, Elizya'nın saçlarını okşayıp;

''Biz onun hep duacısıyız zaten. Amcasının gülü o gülü. '' dedi.

''Diğer yeğeninizi diyırım ben. ''

''Yiğit? Bizden önce mi konuştun lan sen nenenle. '' dedi sorar gibi bakarak Yiğit'e döndü Mustafa.

''Yok amca, ayıptır söylemesi ben o saatlerde mangal başı keyfi yapıyordum valla. Suçsuzum. '' diyerek ellerini teslim olur gibi havaya kaldırdı, Yiğit.

''E o zaman kime dua edecez ana. Ne diyısın ya? ''

''Mıstafa bana bi ayma geldi. Korkayrım ben Mıstafa. '' diyerek Mustafa'nın eline tutundu Asiye. Az sonra duyacaklarını tahmin ediyor gibiydi. Nefes merakla Tahir'e bakarken, Berrak oturduğu yerden kalktı.

''Şey... Biz bebek bekliyoruz da. Annem onu söylüyor. '' dedi mahcup haliyle.

''Gerçekten miiii? '' Nefes aldığı müjdenin mutluluğuyla hemen sarıldı Berrağa. Geldiklerinde kargaşadan soramamıştı neden geri döndüklerini. Ramazan için gelmişlerdir diye tahmin etmişti ama böyle bir haberi hiç beklemiyordu.

Tahir ve Mustafa da, Fatihin üzerine atlayıp kardeşlerini kollarının üzerinde havaya kaldırarak zıplatmaya başladılar. Murat gür sesiyle tezahüratlar ediyordu. ''Aslan baba oleeeey, aslan baba oleeey. '' Bu kez, Asiye az önce Saniyenin kalktığı sedire oturup, dua eder gibi kaldırdı başını;

''Allahım, beni eltilerimin gebelikleriyle sınama rabbim. İkinci nazlı eltiyi kaldıramayacak bu Asiye kulun. Beni at bu konaktan. '' dedi.

-

Mercan, bahçedeki masayı kontrol ederken, koltukta uyuyakalan kocasını görüp, ayakta heyecanla bekleyen Denize seslendi.

''Deniz oğlum, bi dürtsene Ali abini. ''

''Emin misiniz ya, kızmasın sonra. '' diyerek tereddütle döndü Mercana, Deniz. Bu sırada Maya, yeni ısıtılan yemek tenceresini dikkatle masaya getirdi. Esnemesine rağmen, uykusu açılsın diye mutfağa her gittiğinde, kahvesinden yudumluyordu.

Mercan ayağındaki terliği çıkarıp, Aliye doğru fırlattı. Ali birden sıçradı olduğu yerde;

''Nolduu, noldu silahlılar mı? '' diyerek etrafa bakınmaya başladı.

''Evet silahlılar Ali. Senin uykunu hafifletmek için gelmişler, akın akıııın. '' dedi ellerini beline koyarak Mercan.

Deniz gülerek ikisini izliyordu. Saatler öncesinden, alışveriş yaparak gelmiş, hazırlıklara yardımcı olmaya çalışmıştı. O da Maya gibi kalabalık bir sofra için ne gerekir bilemediğinden, aklına gelen her şeyi almıştı. Balımla son konuşmalarından bu yana, içinde daha hassas davranmak konusunda, bastıramadığı bir dürtü vardı. Ve o dürtü, şuanda hiç olmadığı kadar heyecanlanmasına sebep oluyordu. Neşesi zil çalana kadar sürdü...

''Geldiler mi? '' dedi birden kendine bile çok yabancı olan telaşıyla.

''Geldi müstakbel eşin ve ailesi. Derin bir nefes al. '' diyerek kuzeninin omzuna vurdu Maya. Sırıtarak kapıya doğru gitti.

Ali uykulu bedenini zor kaldırırken, Mercan uzunluğunu kestiremediği masanın başından anca ayrılırken, evin biricik kızı Maya, koşarak kapıyı açtı. Kapıdan neredeyse yola kadar sıra olmuş Kaleli ailesini, en içten gülüşüyle karşıladı.

''Hoş geldiniiiiz. '' dediğinde içeriye ilk giren Saniye oldu. Mayaya doğru elini uzatıp, öpmesi gerektiği sinyalini göze sokmak derdindeydi. Maya afallayıp, Saniyenin elini öptü. Ardından Mustafa ve Asiye büyük, iki tepsi taşıyarak Mayayı en sevecen tebessümleriyle selamladılar. Tahir, sırtında çoktan uyumuş olan Elizyayı taşıyor, Nefes de kızının ayakkabılarını ve kırmızı düğmeli çantasını tutuyordu. Maya'yı öpüp, ardında duran Mercan'a;

''Nereye yatıralım bizimkini? '' diye sordu.

''Maya'nın odasına alalım istersen, orada rahat uyuyor biliyorsun. '' diyerek hemen odaya doğru yöneldi Mercan. Maya gelenleri karşılamaya devam ederken, uykusu tüm bilincini kapamak üzere olan Balımı, sıkı sıkı tutmuş yürütmeye çalışan Yiğit geldi eşiğe;

''Ay kız. '' dedi, neşeyle. Ali'nin yangazlarla konuşuyor oluşunun verdiği fırsatla; ''Kapıyı senin açışlarını çok seviyorum ya. Bizim evin kapısını da açsan keşke. '' dedi.

Maya, etrafa telaşla bakıp;

''Her zaman böyle 'Ay kız' diyerek gireceksen içeri, ben bütün kapıları açarım. '' dedi ve en masum bakışıyla Yiğit'i yanaklarından öptü. Bu sırada hala Yiğit'e tutunan Balım homurdandı;

''Henüz uyumadım ve benim yanımda bu cümleleri ediyor olmanız çok ayıp. Daha fazla uykum geldi. '' dedi.

''Haaa bak iyi hatırlattın, benim uyku açmam gerekiyordu dimi? '' diyerek meydan okur gibi kafa salladı Yiğit.

Balımdan önce kuşkuya düşen Maya, Yiğit'in cin gibi açılan gözlerine bakıp;

''Ne hatırladın Yiğit? '' diye sordu.

''Damaaaat. Taze damat nerde? '' diyerek evin içine doğru bağırdı Yiğit. Balım fal taşı gibi açılan gözleriyle, tutunduğu Yiğit'e doğru döndü.

''Napıyorsun ya? ''

Deniz, Asiyeyle selamlaşmış ve onun komutuyla birlikte direkt mutfağa geçerek, gelen tepsileri dizme işine yardıma girişmişti. Asiye bilerek Saniyeyle tanışmadan önce, damadına ön bilgi vermek için ona iş yaptırıyordu ama Yiğit'in sesiyle birlikte mutfaktan koşarak çıktı Deniz.

''Yiğit hayırdır ne oldu? '' dedi, panikle.

''Ya karpuz getirdik de, sana zahmet bi el atsan onlara. '' diyerek Deniz'in omzuna dokundu Yiğit. Kapının dışını, bahçeyi işaret ediyordu gözleriyle. Maya durumu anlamaya çalışırken, Balım kızgın bakışlarını çoktan Yiğit'e çevirdi. Çünkü kapıda tam altı adet büyük, ağır karpuz vardı. Ve muhtemelen Yiğit'in derdi hepsini Denize taşıtmaktı. Sadece karpuz taşıyacak olsa iyiydi, Balım anlamıştı ki bugün bahsedilen klasik sorulu, zor sınav Deniz için an itibariyle başlamıştı. Kaleli ailesinin ilk damadı olacak olan Deniz, kim bilir daha kaç sınava girecekti?

-

''Anne sahur yapıcam. '' diye mırıldandı Elizya, Nefes başının altındaki yastığı düzeltmeye çalışırken.

''Bebeğim ama uyku akıyor gözlerinden bak. Yarın yaparsın olur mu? '' dedikten sonra öptü kızını Nefes. Tahir odanın kapısında telefonla konuşuyordu. Gemideki miçolar için hazırladıkları sahur ve iftar yemeğini organize etmeye çalışıyordu.

''Ama sahur, ilk sahur bu. '' diye huysuzlanmaya devam etti Elizya.

''Ağzını oynatamıyorsun kızım, pipetle mi yediricem ben sana. Sen şimdi uyu birazcık sonra gelir yersin. Bu nasıl fikir? '' diye sorup, kızının uykulu çabasına güldü Nefes.

''İyiiiii fikir ama ya uyanamazsam?'' diyen Elizya, gözlerini elleriyle açmaya çalışıyordu. Israrla kapanıyor olmalarına çok sinirleniyor, ağlayacakmış gibi mırıldanıyordu.

''O zaman sen de duanla sahur yaparsın. '' dedi Nefes, yataktaki kızının yanına yarı uzanarak.

''O nasıl bir şey? ''

''Oruç tutanlar için, Ramazan için dua ederek uyursan çok güzel bir sahur yapmış sayılırsın. Şimdi gözlerinle direnme, yum gözlerini. İçinden sahur duanı et. En lezzetli sahur seninki olucak meleğim. Allah kabul etsin. '' diyerek kızının alnını öptü Nefes. Pamuk gibi saçlarını tel tel okşayarak, kızının masumiyetini izledi.

Tahir'in telefon konuşması bittiğinde, gülerek tuttu Nefesin elini. Uyuduğunu düşündükleri kızlarını rahatsız etmemek için, sakin adımlarla odadan ayrıldılar. Elizya ise içinden sahurunu dualara dizmeye başladı;

''Allahım, benim uykum çok tatlıdır. Asiye yengemin baklavasından, Mercan ablamın kurabiyesinden, annemin vişneli şerbetinden bile tatlıdır. Dayanamıyorum, uykum geliyor beni affet. Dedem, 'hayal etmek, yaşamanın yarısıdır hatta biraz daha fazlasıdır. ' diyor. Bence o haklıdır. Şimdi, o televizyon da gördüğüm, çok zayıf ve aç olan çocuk arkadaşlarımın, dolu tabaklarda yemek yediklerini hayal ediyorum. Onlara, evlerde pişen tencerelerden birer tabak götüren bir süper kahraman gibi hayal ediyorum kendimi. Sokağın başındaki Maviş, Pamuk, Kara, Dost ve duvardaki ekmek kırıntılarına gelen serçelerin bütün bir yıl boyunca, su ve yemek bulabildiklerini de hayal ediyorum. Karşı evdeki Asuman teyzenin oğlu Kerem abi askerde, döndüğünü ve Asuman teyzenin artık ağlamadığını hayal ediyorum. Dedemle, babaannemi biraz daha gençleşmiş hayal ediyorum çünkü önceden daha hızlı konuşuyor ve daha güzel gülüyorlardı. Abim Rıza Reisin pek mutlu olamadığını söylüyor, onu da mutlu hayal ediyorum. Rıfat amca işler kesat dedi babama geçen gün, çok üzgündü, eve pek ekmek götüremiyormuş. Onu da eve üç ekmek, bir pideyle giderken hayal ediyorum. Annemle babamı çok mutlu hayal ediyorum, her zamanki gibi. Abimi gülerken hayal ediyorum çünkü benim abimin gülüşü çok güzel. Bi de Maya ablayla ikisini bizim evimizde hayal ediyorum. Balım ablam gibi evlenmeye kalkarlarsa bile, abim yine bizimle yaşasın diye. Bütün ailemi, sevdiklerimi, bugün bu evde olan herkesi, hep birlikte hayal ediyorum. Biz birlikteyken sanki hava hep sıcak oluyor çünkü. Yemekler daha tatlı oluyor, uykumdan bile tatlı. Ben her şeyi çok güzel hayal ediyorum Allahım, lütfen güzel şeyler yaşayalım. Kimse aç kalmasın, kimse kimseyi kırmasın, insanlar yalnız başlarına ağlamasınlar, gülmesinler. Birlikte ve kalabalık olsunlar. Herkes sevmeyi bilsin. Ve ayrıca ayıp olmazsa, abimi de lades etmeyi hayal ettim birazcık. Bu çok önemli değil ama kafama takılan bir şey. Ramazan hoş gelsin, iyi geceler Allahım amin. ''

Continue Reading

You'll Also Like

24.7K 1.6K 24
"Beşiktaşlı mısın?" dedi gülerek. Bu sefer samimi bir gülümseme vermiştim ben de. "Nereden anladın?" dedim. "Bir gözlerin parladı gibi oldu." dedi. "...
94.9K 5K 61
"Komşum ünlü bir futbolcu. Fazla yakışıklı ve bunun da fazlasıyla farkında. Üstelik inatçı keçinin teki, tam anlamıyla gıcık ve çekilmez biri. Başta...
25.4K 2.7K 14
ve zamanı gelince herkes çabasından vazgeçer.
110K 12.8K 33
değişiyorsun, dayanamıyorum