Ay Şahit

By ygmurdem

283K 13.9K 3.2K

... More

Bölüm 1
Bölüm 2- ''Yıldız Masalı''
Bölüm 3- ''Cennet İpleri''
Bölüm 4- ''Kar Tanesi''
Bölüm 5- ''Ömürlük Şarkı''
Bölüm 6- ''Sırma''
Bölüm 7- ''Bezelye''
Bölüm 8- ''Çikolata''
Bölüm 9 - "Nokta"
Bölüm 10- "Oğul"
Bölüm 11- ''Oyun Arkadaşı''
Bölüm 12- ''Uçurum''
Bölüm 13- ''Tuttum Aslanım''
Bölüm 14- ''Rapunzel''
Bölüm 15- ''Buhar''
Bölüm 16- ''Ölümsüz Çiçek''
Bölüm 17- ''Kabak Çekirdeği''
Bölüm 18- ''Ben Nefes''
🌙-'' Yarım Ninni ''
Bölüm 19- ''Baba ''
Bölüm 20- ''İlahi Adalet ''
Bölüm 21- ''Ay Kız''
Bölüm 22- ''Kayıp Zaman''
Bölüm 23- ''Gizli Bank''
Bölüm 24- ''İyi ki Elizya''
🌙- ''İki Ucu Yaralı Değnek''
Bölüm 25 - ''Arkadaş''
🌙- ''Pelerinsiz Kahraman''
Bölüm 26- ''Elma Şekeri''
Bölüm 27- ''Domates Güzeli ''
Bölüm 28- ''Gece Dalgası''
Bölüm 29- ''Saklı Yara''
Bölüm 30- ''Uyurgüzel''
🌙- ''Anzer Balı''
🌙-''Kız Kulesi''
Bölüm 31- ''500''
Bölüm 32- ''Kızamık''
Bölüm 34 - ''Hak'kın Balığı''
🌙- ''Kara Kutu ''
Bölüm 35- ''Sahur Duası''
Bir Ay Doğdu Geceden🌙🎈🎂
Bölüm36- ''Rüya''
Bölüm 37- ''Sınav''
🌙-''Babamdan Miras Bayramlar''
Bölüm 38- ''Anne''
Bölüm 39- ''Evim''
Son Şeker
Sondan Bir Önce...
Bölüm 40- ''SEZON FİNALİ''
Bölüm 41- ''Mazlumun Abisi''
Bölüm 42- ''Eller Beraber! ''
Bölüm 43- ''Veda''
Bölüm 44- ''Hafıza''
Bölüm 45- ''Bordo Mavi Atlar''
Bölüm 46- ''Abimden Armağan''
Bölüm 47- ''Balım Yarası''
Bölüm 48- ''Trabzondan Gelinim Geldi ''
Bölüm 49 - ''Kavuşmak''
Bölüm 50- ''Yeniye Doğanlar''
'FİNAL'

Bölüm 33- ''Müstaklel''

3.4K 213 47
By ygmurdem


''Pembe battaniyeyle gelip, pembe gelinlikle çıkmak mümkün mü babacım? '' 🌹❤️




''Kafayı yemişsin sen. ''

Maya dakikalardır olduğu gibi Deniz'in başında, aynı öfkeli ifadeyle dikiliyordu.

''Bak bu, 1 Nisan şakalarına falan benzemez tamam mı? Ciddi bir mevzu. Deniiiz, duyuyor musun beni? ''

Deniz elindeki tahta parçalarını, talimatlarda olduğu gibi montelemeye çalışıyordu. Maya'nın ciddiyetine kapılmadan, tüm sakinliğiyle bu olayı aşmak derdindeydi.

''Duyuyorum Maya. Anladım, şaşırdın. '' dedi, gülümseyerek. ''Ama yani ne yapabilirim? Şaşırtıcı bir karar diye, evlenmekten vaz mı geçeyim? ''

''Sen bu kararı alamazsın Deniz. Ya ben seni kendimden iyi tanırım. Sen evlenmezsin. Evlenmek istemezsin ! ''

Deniz, Maya'nın yükselen sesine doğru çevirdi kafasını. Elindeki küçük tornavidayı masaya bıraktı.

''Zaten evlilik her an yapılan ya da sürekli yapılan bir şey değildir Maya. Şuana kadar evlenmedim çünkü evlenmek istemedim evet. Ama şimdi istiyorum. Balımla evlenicem. '' dedi. Cümleleri olabildiğince net, mekanik, anlaşılır olma kaygısı içindeydi. Maya'nın telaş bulanmış şaşkınlığına baktıkça, açıklamalarının hiçbirinin yeterli kalmayacağını biliyor yine de elinden geldiğince sakin sakin durumu özetlemeye çalışıyordu.

Maya ise artık hayrete düşmenin bambaşka bir halini yaşıyordu. Sevgiliyiz deseler bile şaşıracakken, evlilik kararı aldıklarını duymak başından aşağı kaynar sular boşaltmıştı. Balımın da haberi ailesine verdiğini düşünerek, Kaleli konak fırtınasını hayal etti. Çaresizce bakındı Denize. ''Balımla sevgili bile değildiniz? ''

''Evlilik için sağlık testi, kimlik bilgileri falan istiyorlar sanıyordum. Sevgililik durumunu da mı kanıtlamak gerekiyormuş? '' dedi Deniz, gıcık eden sakinliğiyle.

''Hayır ama birbirinizi sevmeniz gerekiyor ! '' Maya artık çileden çıkmış haliyle olduğu yere çöktü. Elinin altına gelen eşyaların paketleriyle kavga edercesine boğuşup, Deniz'e baktı. ''Sakinliğini anlamam o kadar mümkün değil ki şuan. Üstelik Balım da bu gece, bu haberi ailesine verdiyse her an kapımız çalabilir. ''

''Onlar değil, yarın biz çalıcaz kapılarını. '' dedi Deniz. Tornavidayı yeniden alıp, işine döndü.

Maya, duyduklarını sağduyusuyla, hoş görüsüyle, saygı duymaya çalışan hisleriyle eviriyor çeviriyor, yine de bir yere koyamıyordu.

''Ne diyeceğiz tam olarak Deniz? Kusura bakmayın rahatsız ediyoruz ama sizde gelinlik kız varmış, müsaitse bize verin mi diycez? Adamlar seni alnının çatından vursa yeri var ya. Ayarsız mısın sen? ''

''Maya, canım benim bak nolur artık. Balım da, ben de koca koca insanlarız. Okulumuzu bitirmişiz, mesleğimizi elimize almışız yani evlenmemiz kadar doğal başka ne olabilir? '' derken Mayaya doğru dönüp, huzurlu bir tebessümle kuzenini ikna etmeye koyuldu Deniz.

''Alışveriş yaparken alacağı peynirin bile kabını kırk saat okuyan, tarihine, tüketici damgasına, üretim fabrikasına bakıp ondan sonra ancak karar veren adam, iki günde evleneceği kıza karar verdi. Gerçekten çok doğal ve mantıklı bir karar, bravo. '' diyerek, sinirden gülen haliyle yeniden ayaklandı Maya. Yeni yeni alışmaya başladıkları evin salonunda dönmeye başladı.

''Balım, hayatımın sonuna kadar elini tutmak istediğim biri Maya. Bunun dışında hiçbir şey umurumda değil. O yüzden onu incelemeyeceğim tabi ki. Kalbim devreye girdi, mantığıma ihtiyacım yok. ''

Maya, Denizden ilk kez kalbine dair bir cümle duymuş olmanın şaşkınlığıyla durakladı. Yavaş yavaş yanına adımlayıp koltuğa oturdu.

''Ona aşık mı oldun yani? '' diye sordu sakince.

''Ona tutuldum. '' diyerek, memnun ifadesiyle Mayaya döndü Deniz.

''Balıma tutuldun. Onu kaybetmek istemediğin için mi hemen böyle bir karar aldın? ''

''Bu kararı Balımla birlikte aldık. Böylesinin bizim ilişkimiz için daha sağlıklı olduğunu düşünüyoruz. Üzerine çok konuştuk. Tamam belki dışarıdan bakıldığında çok hızlı bir karar gibi gelebilir. Ama bilirsin işte hız ve zaman görecelidir. ''

Deniz'in gözbebeklerindeki canlılığı izledi Maya, tebessümle. Kuzeni ilk kez duygusal bir karar alıyor ve bu kadar net bir şekilde savunuyordu. Şaşkınlığı arasında bunu nasıl da es geçmişti? Onu fark etmemek, onun sevgisi adına yaptıklarını sorgulamak, yanında olmadan onu bu süreçte yalnız bırakmak haksızlık olurdu.

''Bir gün üzüldüğünüzde, bu kararı sorgularsanız ne olacak peki? '' diye sordu Maya, son bir kez uyarmak isteyerek.

Deniz durdu. Gözlerini boşluğa dikip, düşündü. Yüzüne ufak bir telaş düştü.

''Bu karar yüzünden üzülmemize asla izin vermeyeceğim. '' dedikten sonra usul usul bir tebessüm yeniden can buldu yüzünde.

Maya, anladım der gibi başını salladıktan sonra ''Peki teyzem? Haberi var mı? '' diye sordu. Cevabı biliyor gibiydi aslında. Deniz teyzesine haber vermiş olsaydı, aylardır aramayan teyzesi, sırf bu yüzden Mayayı aramış olurdu.

''Yok. Zaten gelemez ki biliyorsun. Babamı bırakamaz. '' dediğinde, sıkıntıyla soludu Deniz.

''Doğru...''dedi ve Denize bakıp güldü Maya. Anlamayarak ona dönen kuzenine ''Yine birbirimizin annesi babası olucaz ha? '' dedi. Birçok kez bu duruma düştükleri için alışkın ama verdiği acılı hissi yok etmek ister gibi bir gülümsemesi vardı.

''Benim küçük annem. '' derken kollarını kocaman açıp, sardı Mayayı, Deniz. Saçlarını karıştırırken bir yandan o da aynı buruk tebessümü taşıyordu.

Deniz'in göğsüne başını yaslayıp, tüm dolu duygularını birer birer saçmak ister gibi fısıldarcasına konuştu Maya.

''Hep böyle mi olacak Deniz? Hep böyle yarım mı olucaz? ''

''Yarım falan değiliz biz. Tamız, tam. Biz bize yetip neler yaptık bu zamana kadar hatırla bi bakalım. '' derken yalandan bir kızgınlık sıkıştırdı sesine Deniz.

''Neler yaptık? ''

''Yaşadık. Evimizi, okulumuzu, başa çıktığımız her şeyi birlikte yaptık. Saysak sabaha kadar bitmez. ''

''Deniz, biliyorum biz birlikte başarabiliriz ama yine de teyzemi arayıp haber vermelisin. Bu önemli bir şey. Evimizi su bastığında tek başımıza halletmeye benzemez. Senin mutluluğun, hayatını biriyle paylaşma adımın bu. Annenin bilmesi gerekir. '' derken, Deniz'in ellerini tutup, ikna etmek istercesine eğdi başını Maya.

''Böyle anlarda hep teyzemi hatırlıyorum biliyor musun? O burada olsaydı....'' diyerek durakladı Deniz. Dolan gözlerini Mayadan saklamak ister gibi başka yöne çevirdi. ''Teyzem beni anlardı. '' dedi tek bir nefeste.

Maya, annesinin gülen yüzünü yanındaymış gibi anımsayıp, huzurla yumdu gözlerini. Gözlerinin yaşlanmasına fırsat vermemek için hafifçe araladı.

''Ne derdi kestiremiyorum ama gülerek sarılırdı sana. '' derken zorlanarak gülümsedi.

Deniz, Maya'ya bakıp, güldü;

''Tıpkı şimdi senin yapacağın gibi. '' dedi.

Maya biri firar eden gözyaşını, elinin tersiyle hemen silip kafa salladı. Annesinin nur dolu gülüşü gibi içten ve şifa olması niyetiyle güldü. Kollarını olabildiğince açıp, sarıldı Denize.

Bir hissi, bir anı, sesi bile yaşıyorsa birilerinde, o kişi henüz ölmemiş demektir. Maya'nın annesi, sanki yanlarındaymış gibi kalbinin sıcağıyla yaşıyordu. Ve Maya bunu çok derinden hissediyordu.

-

Asiye, Elizya'nın kucağına yatmış ağlamaya devam ederken, Nefes bileklerini ovuyordu. Elizya'nın minik elleri, yengesinin tülbent bağlı başında dolaşıyor, sözde baş ağrısını dindirmek için uğraşıyordu.

''Bi de müstakbel diyooo ! Balım in aşağı Balım. Balım in aşağı diyeceklerim bitmedi. '' diyerek sinirle soluduktan sonra yeniden ağlamaya bıraktı kendini Asiye.

Duyduklarından sonra yaşadıkları şok tarif edemeyeceği kadar fazla olduğundan, ağlayarak, dövünerek ara ara üst kata çıkmış Balıma söylenerek kendini ifade ediyordu.

Nefes sakinleştirmek için yeltense de elindeki kolonyadan sık sık kendi boynuna da sürüyor, ferahlamaya çalışıyordu.

''Balım ablam naptı? Müsteklel ne demek anne? '' diye sordu Elizya tedirgin bakışlarıyla. Asiye'nin ağlaya ağlaya söylediği kelimeleri net duyamıyor, zaten duyduğunu da hiç anlamıyordu.

Yengesini en son böyle gördüğünde, babaannesi evde temizlik yaparken amcasının hediye ettiği yaldızlı elbiseyi toz bezi yapmıştı.

''Bir şey yok annecim, sen yengenin başını ovmaya devam et. ''

''Ayy bugünleri de mi görecektim. Yangından mal kaçırır gibi olcak şey mi? Hangi akla hizmet çalışıyii bu kız Nefes, ha ne edeyi bu ! ''

''Ablam gözünü seviyim bir dur. Helak etme kendini. Gelsinler işte tanışmış oluruz. Bir bakarız bakalım, çocuk iyi mi, değil mi? Ya hiç haber vermeden bir şey yapmaya kalksalardı, imza atsalardı daha mı iyi olacaktı ha ablam? ''

Asiye, Nefesin söyledikleriyle birden açtı gözlerini. Ciddi bir hal alıp, çevirdi kafasını;

''Ya beğenirsek uşağı? '' dedi. Bu ihtimalden korktuğunu tüm hücrelerine kadar belli ediyordu.

''Beğenirsek ne iyi işte ablam. Rahat rahat görüşür, birbirlerini tanırlar. Hemen öyle ciddiye bindirmeyiz işi. Hem belli ki Balım gizli iş yapmamak için geldi söyledi hemen. '' derken gülümsedi Nefes. Durumun ani hızını yatıştırmaya çalışıyordu. Aynı zamanda kendine de çok kızgındı. Yiğit ve Balımla hep Nefes ilgileniyordu ve böyle bir şeyi atlamış olması, Balımı fark etmemiş olması büyük bir hataydı.

''Oyy yüreğumu sızlattı bu kıız benim. '' derken bu kez çok daha sakin bir şekilde, tavana çevirdi bakışlarını Asiye.

Bu sırada açılan dış kapı ve terlik sesine döndü Nefes. Tahir, Mustafayı alıp hemen dışarı çıkartmıştı. Hava alıp, teselli edecek Nefes ablasını sakinleştirirken, o da abisinin fırtınasını dindirecekti. Onların geri döndüğünü düşündü Nefes ama gelen oğluydu.

''Hanımlar '' diyerek elindeki paketi keyifle içeriye doğru uzatan Yiğit, yengesini görünce hemen çattı kaşlarını ''Yengem noldu? '' dedi panikle.

Ama ondan çok daha panik olan kişi, kesinlikle annesiydi. Nefes hemen ayaklandı, Yiğit'in elindeki tatlı paketine uzandı.

''Yok bir şey oğlum, öyle her zamanki şeyler. Ne aldın sen bize bakıyım? Baklava mı? '' diyerek olabildiğince fazla gülümsedi.

''Aldım da yengeme noldu? ''

''Müstaklel olmuş yengem abi. '' dedi Elizya, bir hastalıktan bahsedermiş gibi dudaklarını büzdü ve eğilip dizlerinde yatan yengesine öpücük bıraktı.

''Ne olmuş? ''

Nefes panikle lafa girerek;

''Oğlum şey oldu... Ben yengenin 24'lü porselen takımını çatır çatır kırdım. Yanlışlıkla kırdım ama işte biliyorsun onlar kıymetliydi. '' dedi ve inandırıcı olmak için ifadesiyle destekledi yalanını. Çünkü biliyordu ki bu gece Yiğit bu mevzuyu öğrenirse, taş taş üstünde bırakmayacak, tüm karmaşaya bir de kendi eklenecekti.

''İki tabak için mi bu hale geldi bu kadın. '' dedikten sonra biraz sinir biraz da teselli haliyle yengesinin yanına çöktü Yiğit;

''Ya yengem tabak çanak senin köpeğin olsun ya. Söyle bana gidiyim aynısından üç tane alıyım. Değer mi akıttığın yaşa. Yapma böyle şeyler ya. '' dedi.

Asiye, Yiğit'e bakıp daha da hıçkırarak ağlamaya başladı ve hemen sarıldı yeğenine.

''Oyy benim yiğiduum oyy. '' dedi.

Nefes, dudağının içini kemirirken olayın her an patlak vermesinden korkarak ikisine bakıyordu.

''Hadi oğlum sen şey yap, kardeşini al eve geç. Bak o da korktu zaten. '' dedi, Yiğit'in omzuna dokunarak.

''Babamlar nerde, Balım nerde? '' derken olduğu yerden ayaklandı Yiğit. Bir gözü de evin içini tarıyordu. Herhangi bir ses duymak için kulak kesildi.

''Balım uyudu, babanlar da dolaşıp gelecekler. E ama hadi oğlum dediğimi yapsana sen. ''

Yiğit başını sallayıp, kapının dışında doğru yürürken, Asiye yine söylenmeye başladı.

''Babası nasıl sığsın şimdi evlereee. '' dediğinde Nefes aniden Asiye'nin ağzını kapatıp, yalandan bir kahkaha savurdu.

''Yani eltim diye söylemiyorum, bu kadının eşyasına olan aşkı beni bitiriyor. İlahi kadın ya, nolucak iki tabak kırdıysak. Abim de dert edecek değil ya. ''

Yiğit, gözlerini kısıp annesine uzunca baktıktan sonra sakin kalmaya çalışarak derin bir nefes aldı.

''Burada bir şeyler oluyor ama hadi hayırlısı. '' dedi.

Yalan söyleyemeyen, söylediği zaman da açığa veren annesinin hali hiç hoşuna gitmemişti Yiğit'in. Yengesi tabaklarını ne kadar severse sevsin, bu yıkılış haline kolay kolay geçmez, Balım kaoslu alanı yumuşatmadan terk etmez, babası ve amcası herkes evdeyken çok acil bir şey olmadıkça çıkıp çıkıp gitmezlerdi.

''Abim gel bakalım, biz eve gidelim. '' diyerek kollarını açtı, Yiğit. Elizya, yengesi doğrulur doğrulmaz sedirin üstünde emekler gibi abisine doğru gitti.

Nefes bugünü krizsiz atlatmıştı. Peki ya yarın istemeye geldiklerinde Yiğit'in öfkesini nasıl atlatacaklardı...

-

''Bunun, tamamının çiçekli olanından 12'li set var mı acaba? '' Nefes, elinde tuttuğu beyaz, kareli tabağın çevresini işaret parmağıyla gösterip, bir yandan da raflardaki diğer çeşitlere bakıyordu. Tahir ise hem kendi hırkasını, hem Nefesinkini kucağına almış, dükkanın köşesindeki taburede oturuyordu.

Dükkanın sahibi, gülümseyerek;

''Hemen depoya bakıyorum.'' dedi.

Adam gider gitmez, oturduğu yerden kalktı Tahir. Günlerdir ev için alışveriş yapıyorlardı ve Nefes her şeyi en ince ayrıntısına kadar seçtiği için sanki hiç sonu gelmeyecekmiş gibiydi.

''Nefesim. Yani fark eder mi? Ha köşesinde olmuş ha tamamında çiçek olmuş. Aynı yemeği yiyecez üstünde. Tavuk eti koyacaksın da, dana etine mi dönüşecek? ''

Nefes, bakındığı tabak çeşitlerinden kafasını kaldırmadan;

''Tahircim fark etmez diyorsun da, köşesinde çiçek olanlardan günlük yemek takımı olarak aldık zaten. Bunlar misafirler için. '' dedi. Gözüne takılan şeyler hoşuna gittikçe gülümsüyordu.

''Bizim misafirlerimiz de günlük olucak zaten muhtemelen. O yüzden günlük tabaklar bize yeter. Hadi gidelim artık. '' diyen Tahir, bıkkınlığını sesinin her tonuyla belli ediyordu.

Nefes birden doğruldu. Kaşlarını çatıp baktı Tahire.

''Hayatım keşke bu boşvermişliğini, bahçeye oturma takımı alırken de gösterseydin. Yok ayağımızı uzatınca şöyle olsun, yok kafamız boşta kalmasın, yok efendim yer kaplamasın mangal koyarız. Kaç saat oyaladın bizi. ''

''Yalan mı Nefes. Bahçe takımı önemli. En az iki mevsimi orada geçireceğiz biz. ''

''Tamam işte, tabaklarda önemli dört mevsim bunların üstünde yemek yiyceksin. '' dedikten sonra omzunu silkerek yeniden bakınmaya geçti Nefes. Bu kez eline, üzerinde kaplan baskısı olan bir su bardağı aldı.

Çoktan tabureye doğru giden ve astığı suratıyla oturan Tahir'e bakıp, güldü.

''Şşt, bak sana bu bardaktan alırım uslu durursan. Sudan gelen kaplan olursun '' derken göz kırptı.

''Nefeees. ''

''Kızma kaplancım, alışverişimizi seveceğin hale getirmeye çalışıyorum sadeceee. ''

''Bitmiş hali, en sevdiğim hali. '' derken yakasını silkeledi Tahir.

Nefes onu güldürmek için büyük su bardağını yüzüne yaklaştırıp, camdan dolayı olduğundan daha büyük gözüken gözlerini kırpıştırdı. Bir yandan kendi gülüyor bir yandan da Tahirin dayanamayıp sırıtmalarına eşlik ediyordu. Bu sırada oynarken bardak aniden elinden kaydı.

Elinde az önce istenilen tabak takımıyla gelen dükkan sahibi, parçalanmış bardağa bakakaldı.

''Ooo çok özür dilerim ya. '' diyerek hemen olduğu yere çöken Nefesi, Tahir durdurdu.

''Dur ya tamam dur. Niye topluyorsun elinle. '' dedikten sonra adama döndü; ''Kardeş kusura bakma bunu da faturaya ekle ödeyelim. '' dedi.

Nefes çok sevdiği ve Tahir için almak istediği bardağın bin parçaya bölünmesine hüzünlü bakarken, adam;

''Sorun değil abi de bu bardaklar setliydi. Hayvan figürlü su bardağı takımıydı bu. '' dedi.

''Abi su be. Bi su içiliyor alt tarafı içinde, amma tantanasını yapıyorsunuz. Ne gibi bir takımı olabilir? El ele tutuşup sürahi mi oluyor bu bardaklar? '' dedikten sonra 'ya sabır ' der gibi kafasını göğe kaldırıp söylenmeye başladı Tahir. Nefes ise kahkahasını bastırmaya çalışıyordu.

Kaplanlı bardak, bir şekilde heba olmuştu ama geriye kalan dokuz bardak yıllarca mutfağın baş köşesinde kaldılar. Ev alışverişlerinin, en güzel hatıralarından biri olan bardaklardan su içmek de, kaç yaşına gelirse gelsin Yiğit'in en sevdiği şey oldu.

-

''İyi akşamlar Tayfun abi. Naptın ya, kapatmamışsın dükkanı? ''

Elizya, annesi ve babasının yokluğunu değerlendirmek için abisine en sevdiği çikolatayı alması konusunda baskı yapmış ve hiç şaşırtıcı olmayan bir şekilde onu ikna edebilmişti.

Yiğit geç saat olduğundan, açık market bulamayacaklarını sanırken mahallenin bakkalını açık buldular.

''Kayınvalide geldu bize. Eve geçup onlari dinleyeceğume, ha burada kafa dinlerum dedim. '' diyen gözlüklü adam, derdinden muzdarip bir şekilde Elizyanın seçtiklerini poşetledi.

''E ne diyim abi Allah kolaylık versin. ''

'' Sağolasın Yiğit. ''

Parayı ödeyen ve aldığı poşeti Elizyanın ellerine teslim eden Yiğit, bir tane sakızı kendine ayırdı ve paketini açtı.

''Eee sen ne yaptın bakalım bugün denizkızı. Hiç anlatmıyorsun. '' dedi, kardeşinin sakin yürüyüşünü izlerken.

''Sıkıcı bir gündü. Amcamlar ne zaman gelicek abi? Onlar yokken konak sıkıcı oluyor. ''

''Bilmem ki gelirler yakında herhalde. ''

''Pekiii müstaklel ne demek? '' diye sorarken en sevdiği çikolatasının paketini araladı Elizya. İştahla diş geçirdi.

''O ne kız? ''diye soran Yiğit, kardeşinin sıkılarak söylediği kelimeye güldü.

''Ya işte müstakleeel. Müstaklel kötü bir hastalık mıdır abi? ''

Elizya, bugün duyduğu her şeyi aklından geçirirken geriye kalan soru işaretlerini de abisiyle yok etmeye çalışıyordu.

''Müstaklel ne abicim anlamıyorum ki ben. '' diyip yeniden güldü Yiğit. Elizya'nın her zaman ki sorgularındandı.

''İşte Balım ablam söylemiş. Müstaklel damadın demiş. Asiye yengemin hastalığı galiba bu. Çok ağladı yazık. Ben başını ovdum anneminki gibi ama geçmedi. '' dediğinde daha bir hüzünlü halle çikolatasının paketini gelişi güzel katladı Elizya. Poşete geri attı.

''Müstakbel olmasın sakın o? '' dedi ve aniden durdu Yiğit.

''Niye olmasın? O daha mı kötü? '' diyerek şaşkınca baktı abisine Elizya ama abisi kızgın bakışını atmaya başlamıştı.

''Kötü değil, felaket abicim felaket. ''

-

Balım, ezanla birlikte açtı gözlerini. Odanın açık bıraktığı penceresini, rüzgar hafif hafif hareket ettiriyordu. İçine sığdırdığı tüm heyecanla birlikte kalktı yataktan. Dün geceden beri kimseyle konuşmamış, hiçbir şey düşünmemiş sadece huzurlu bir uykuya yatmıştı. Anlaşılmayı beklemiyordu. O nedenle bir şeyleri anlatmak da zoruna gitmiyordu. Yeni doğan gün, onu bir sürü sorguyla baş başa bırakacaktı. Fakat Balım ilk kez endişe taşımıyordu.

İnce hırkasını sırtına geçirip, sessiz evin içinde aşağıya indi. Kendisine bir su doldurup, oturdu mutfak masasına. Annesinin başından çıkardığı tülbent, kapağı açık kolonya şişesi ve telvesi kurumuş bir kahve fincanı vardı masada.

Gecenin, anne ve babası için zor geçtiğini biliyordu ama Balım için de son günler çok zor geçiyordu. Babaannesi döndüğünde yine aynı evlilik imalarını yapsın istemiyordu, etraftaki herkes 'ee okulda bitti şimdi ne yapıyorsun Balım? ' diye sorsunlar istemiyordu, arkadaşlarının ona bir yalancıymış, yıkılmış bir enkazmış gibi bakmalarını istemiyordu. Balım sakin, sorgusuz bir hayat istiyordu. Ağır ağır suyunu yudumlarken, ezan sesini dinleyerek ferahlattı kendini. Ama ara ara esen rüzgarla birlikte, dış kapı çok sert bir şekilde çarptı. Açık mı kalmıştı?

Telaşla kapıya doğru çıktı Balım. Çarpan kapıyı araladı. Babası eşikteki basamakta oturuyordu.

''Soğuk. İçeri gir, üşüme. '' dedi Mustafa, kızının geldiğini anlayınca. Arkası dönük olmasına rağmen, ona seslenen babasına doğru bir adım attı Balım.

''Sen de üşürsün. Oturmasana burada. '' dedi.

''Üşümem ben artık. ''

Balım, babasının sitem düşmüş sesine, tebessüm etti. Hırkasının yakalarını önünde birleştirip, basamakta boş kalan yere oturdu. Babasının dizine dokunup, yüzünü görebilecek şekilde baktı.

''Babam... Yapma böyle. Tamam özür dilerim, yanlış bir şekilde verdim haberi. Öyle birden söyledim. Ama napıyım? Biliyorsun beni, ciddi bir şey söyleyeceğim zaman direk konuya girerim. Bir de heyecanlandım tabi biraz. Tutamadım içimde. '' diyerek babası da eşlik etsin diye daha da büyüttü tebessümünü.

Mustafa ağır ağır çevirdi yorgun bakışlarını kızına. Doldurdu gözlerini. Balımın heyecanlandım demesi, hislerini açması gibi bir şeydi.

''Heyecanlandun öyle mi? '' diye sordu sakince.

Balım utanır gibi eğdi başını.

''Yani mutlu oldum. Öyle olunca da heyecan oldu tabi. '' dedi.

Mustafa, kızından bir an bile gözlerini ayırmadan onun duygularına şahitlik etmek istiyordu. Gece boyu bunu düşünmüştü. Sevda hakkındaki fikirleri, yıllarca her an sınanmış ve Mustafa birçok fikrinden acılar içinde vazgeçmek zorunda kalmıştı. Geldiği şu noktada, yalnızca kendi sevdasını bilen, başka sevdalar hakkında ne iyi, ne de kötü yorum yapmamayı tercih eden bir adam olmuştu. Kızının sevdasına bir isim verecek değildi ama kızının yanılgıları varsa onları fark etmeli, kesinliklerini desteklemeliydi.

Balım, babasının suskunluğunu fırsat bilip, devam etti.

''Baba ben demiyorum ki hemen evleneyim. Denizle görüşmek istiyorum, onunla zaman geçirmek istiyorum. Ama Deniz bunu doğru bulmuyor. Size haber vermeden, gizli kapaklı görüşmeyi içine sindiremiyor. O yüzden dedi ki, 'Baban benimle tanışsın. Beni kabul etsin öyle görelim birbirimizi. İkimiz de mahcup olmayalım ailelerimize.' dedi. Ondan hemen öyle şey ettim ben.''

Mustafa, Balımın söylediklerini dinlerken bu durum hoşuna gitmiş gibi, ifadesine olumlu anlamlar kattı. Sonra belli etmemek için çevirdi kafasını. Ağaran göğe bakarak, yarım ağız;

''Ne iş edeyi bu uşak? '' diye sordu.

Balım, babasının istediği kıvama geldiğini anlayınca, heyecanla;

''Doktor. Doktor bir uşak kendisi. '' dedi.

Mustafa şaşırarak döndü;

''Doktor? ''

''Hı hı doktor. Son işinden ayrılmış, yeni bir hastane arıyor. Durumumuza göre, nerede çalışması gerekirse orada başvurular yapacak. ''

''Alacak götürecek mi seni, başka memlekete? '' derken endişe ve korkuyla döndü bu sefer Mustafa.

''Burada iş bulursa, kalmaya razı. Ev de tutmuş zaten. ''

''Bu, Yiğidun sevduğunun kuzeniymiş he mi? ''

''He yani evet baba öyle. İzmirliler. Yıllardır da Mayayla yaşıyormuş zaten, İstanbul'da. '' diyerek kaptırmış anlatırken, arkalarına terliklerini sürüye sürüye gelen Asiye dikildi. Balım, kaşlarını çatan annesine mahcup bir bakış attı.

Asiye dakikalardır mutfaktan konuşmaları dinliyor, kızının sesinin tınısından eminliğini hissettikçe, içine sular serpiliyordu. Yine de ne olursa olsun erken bulduğu bu karar, içinde ufak bir sızıydı.

''Az kayın kenara. Benda oturacim. '' dedi ve Balımı ortada bırakacak şekilde diğer tarafa oturdu. Daracık alanda, birbirlerinin dizlerine değerek sıralanmışlardı.

''Devam et anlatmaya. '' dedi Asiye, ifadesini bozmadan.

''İşte öyle yani, Mayayı nasıl biliyorsak Deniz de öyle. '' dediğinde, ikna edebilmiş olmak umuduyla, ikisine de baktı Balım. Asiye, kollarını göğsünde bağlayıp;

''Ailesi gelecek mi? '' diye sordu.

''Dün gece mesaj attı, gelemiyorlar diye. Mayanın ailesi ve Denizin ailesi yıllar önce bir kaza geçirmişler. Maya annesini babasını kaybetmiş, Deniz'in de babası felç kalmış. Annesi yıllardır eşiyle ilgileniyormuş, zaten uzun yol yapacak gibi değiller yani. Deniz, Mayayla birlikte gelecek. ''

''Vah kimsesizim, kuzenine aile mi olacak. '' dedi Asiye, yumuşamış haliyle Mayaya dertlenerek. Hikayesi hakkında detayı ilk kez duyuyordu ve gittikçe ısındığı Mayayı şimdi daha bir sıkıca sarası geliyordu.

''Öyle olacak. '' dedi Balım da, buruk bir sesle.

''Peki yakışıklı mı? '' diye sordu Asiye aniden. ''Tipi nasul? ''

Mustafa kafasını hızlıca Asiyeye doğru çevirip çattı kaşlarını;

''E pes Asiyem pes. Biz ne derdundeyuk, sen ne derdundesun? ''

''Dert aynı dert değil mi Mıstafam? Hem ne var, kızımı yakışıklı damada vermek istiyosam?

Balım kıkırdamaya başladı. İki kolunu da kocaman açıp annesiyle babasını sardı.

''Dert falan yok. Hele bir yarın olsun, Denizle konuşun, siz de çok beğeneceksiniz eminim. Her şey çok güzel olacak. '' dedi. Önce annesinin omzundan sonra da babasının omzundan öptü. Sabah kuşları, sürüyle önlerindeki ağaca tünemişler, ara ara ötüp günün aydığını haber veriyorlardı.

''Güzel olacak. İçinde benim kizum varsa, her şey güzel olur. '' dedi Mustafa, koklayarak öptü kızının saçlarını.

Fevri davranmayacak, kızının bu heyecanını boğazına dizmeyecek,en azından Denizle tanışacaktı.

Asiye de hem eşine, hem kızına hayranlıkla bakarken bir anda telaşla doğruldu.

''Ha da bakun derdun büyüğüne! '' dedi.

''Noldu Asiyem, yine noldu? ''

''Ne giyecem ben şimdi? Nefesu aramam lazım. Haydi kalkın sizde, kalkııııın. İş çok ! ''

-

''Dedende olucak herkes. Adamı eve getirene kadar iyice hasta ederiz. Orada toplaşıcaz. ''

Nefes, Yiğit'in dolabından uygun bir gömlek seçmeye çalışırken bir yandan da Asiye'nin anlattığı gün planını aktarıyordu.

''Ya anne nasıl müsaade edebilirsiniz ya? Hadi ben kıl oluyorum çocuğa, objektif bakamıyorum. Peki siz? Balım sana bahsetmeden iki günde, bir çocukla evlenmeye karar verdi aklın alıyor mu senin? ''

Nefes nihayet seçtiği bir gömleği, Yiğit'in üzerine tutup emin olmak için baktıktan sonra;

''Amcanla yengen razı olmuşlar oğlum. Çocuk efendi çocukmuş. Evlenmek için değil, Balımın ailesi kendisiyle tanışsın diye gelecek bu akşam. Tanışalım, görüşelim herkesin içi rahat olsun demiş. Akşama apır sapır konuşursan bak, kırarım o kafanı. Ortalığı karıştırma, dedeni de üzme. '' dedi.

Yiğit itiraz etmek üzereyken, Tahir panikle girdi odaya;

''Nefesim, bu beyaz olanı giydim ama yakası mı yamuk bunun? '' dedi ilikleyemediği gömleğine bakarak.

''Ya Tahir yatağın üstüne kaç çeşit gömlek koydum, seçe seçe onu mu seçtin? '' dedikten sonra Yiğit'in gömleğini onun eline tutuşturup, Tahir'in yanına geçti. Yakasını düzeltmeye koyuldu.

''Baba sen ne diyorsun bu işe? '' diye soran Yiğit, yeniden dağınık yatağının üzerine oturdu.

'' Ne diyim oğlum ben, amcan, yengen olur dedikten sonra. '' derken boynunu hafifçe kaldırıp, Nefes'in yakalarıyla ilgilenmesine fırsat sundu Tahir.

''Ay hala aynı şeyi konuşuyor. Oğlum sen niye bu kadar takık bir çocuk oldun ya? '' diyerek kafasını Yiğit'e doğru çevirdi Nefes. ''Giyinin artık, hadi. Hepinizi tek tek giydirmekten ben giyinemedim işte yine. '' dedi ve bu sefer yüksek gerilimiyle odadan çıkmak üzereyken, işaret parmağını savurup yeniden döndü ikisine;

''Ayrıca, o salondaki hanginizin çorabıysa gitsin alsın. Atarım o çorabı. '' dedi.

''Hangi çorap? '' diye sordu Tahir, anlamayarak.

''Hayatım, bu soruyu sormuş olmanı o kadar iyi anlıyorum ki. Her gün bir çorabını mutlaka orada bıraktığın için gayet normal bunu düşünmen. '' derken ellerini beline koydu Nefes.

Annesi ve babasının haline gülen Yiğit;

''Tamam anne alırız şimdi biz. '' dedi.

''Gülme . Sakın gülme. Her iki bank arasına çöp kutusu koymasına rağmen çöp temizletmek zorunda kalan belediye başkanları gibiyim. Evin her yerine kirli sepeti aldım, yine de arkanızı toplamak zorunda kalıyorum. '' diyerek, daha da yükseltti sesini Nefes.

Bu kez Tahir de Yiğit gibi gülmeye başladı.

''Ama kime anlatıyorum ya ben. '' diyerek odadan çıktı. Tahir oğluna göz kırpıp, Nefesi takip ettiğinde odalarına giren karısına;

''Benim güzeller güzeli karım stres mi yaptı biraz? İlk defa kız veriyoruz diye eli ayağına mı dolanıyor? '' dedi.

Yatağı toplamaya çalışan Nefese belinden sarılıp, omzuna başını koydu.

''Sorma Tahir. Yani nolucak böyle. Yiğit katır inatlı, akşama kesin maraza çıkaracak biliyorum ben oğlumu. E kuzenler, kuzenlerle olmuş, birinin evinde bir şey olsa, diğerini bağlar artık. Mayayla bari araları bozulmasa. '' diye söylendi Nefes.

''Bozulmaz. Ya bu çocuklar mantıklı çocuklar Nefes. Bulurlar bir şekilde konuşmanın yolunu. Sen kaygılanma, ben birazdan konuşurum bizimkiyle. Akşama uslu durur. ''

''İkiniz bir araya geldiğinizde pek de uslu şeyler olmuyor ama güvenelim bakalım. '' diyerek güldü Nefes. Beline dolanan ellere sarıldı. Gün için yeterli enerjiyi, sevdiği omzunda soluklanırken alıyordu.

-

''Anne yok artık ya. Kuzu çevirme falan da yapsaydık. '' dedi Balım, mutfağa girer girmez. Fatma hanım ve Asiye hazırladıkları yemekleri masaya boydan boya dizmiş, yetmemiş yenilerini hazırlamak için koşturma içinde bir oradan bir buraya gidiyorlardı.

''Misafiri iki kekle mi ağırlayacaz yani Balım ha kızım? ''

''Sadece kahveyle ağırlayacağız anne. İstemeye geliyorlar, altın gününe değil. Şunun bi farkına mı varsak acaba? Fatma Teyze bari sen yapma. ''

Balım, annesinin saatler içinde yaptığı tüm hazırlıklara hayretle bakıyordu. Bu hızla giderse, düğünü bile aradan çıkaracaktı Asiye.

''Sen bize riv riv edeceğine elbiseni giy. Ütüledum astım. '' dedi Fatma Hanım, eliyle içeriyi göstererek.

Elbiseleri, eşyaları kaptıkları gibi Osman hocanın evine gelmiş, her şeyin burada olmasını istemişlerdi. Artık yaşı ve hastalığı çok ilerleyen Osman hocanın, adım atacak hali yoktu ama ilk göz ağrısı torununun bu güzel gününe eşlik etme hakkı, elbette en çok onundu.

''Haydi giyin. Geç kalma. '' derken parmağına bulaşan kremayı tattı Asiye. ''Bu pastayı çok güzel yapıyrım he. '' dedi keyiflenerek.

''Anne tamam bak, ben giyiniyorum ama yalvarırım başka bir şey yapmayın. Ya gelecek olan bi Deniz, bi Maya zaten. Aşiret olarak gelmeyecekler ki bu insanlar.'' diyerek son bir kez ikna girişimine giren Balım, annesinin yeni bir tencere çıkardığını görünce, boşa olan çabasını da alıp içeriye geçti.

Duvara asılı, büyük boy aynasının karşısına dikildi. Elindeki mavi elbiseyi askısıyla birlikte üzerine tuttu. Okul için ilk diktiği elbiseydi bu. Dikişi yamuk, kumaşı yanlış kesilmiş ve yaptığı tüm sorunlu işlemleri kapatmak için yeniden yeniden dikmişti her yerini. Ama ilkti sonuçta. Kıymeti büyüktü. Asiye, çarşıdan özenerek aldığı, saten kumaşların arasına sarmış, kenarına da bir nazar boncuğu iliştirerek sandıkta saklıyordu.

Bugün, Balım için böylesine önemli bir günde, sandık yeniden açılmış ıhlamur kokulu saten kumaş, bağlarını çözmüştü.

Balım, sağ omzunda nazar boncuğu olan mavi elbisesini giydi. Diktiği güne göre şimdi daha zayıf olduğundan, elbise eskisinden bile iyi durmuştu üzerinde.

''Doğru olanı yapıyorsun. '' dedi aynadaki yansımasına tebessüm ederek. Saçındaki tokayı bir çırpıda çıkarıp, dağılan saçlarını elleriyle toparladı.

Odadan çıkmak için hazırlanırken, yeniden tekrar etti;

''En doğru olanı yapıyorsun. Asla pişman olmayacaksın. ''

-

''Bir de babaannemler yokken yapıyorlar bak. Niye? Balım hanım biliyor çünkü babaannemin sorun çıkaracağını ya. Ortamı sakin buldu hoop aceleyle yaptırıyor işini. '' diye söylendi Yiğit, yola dikkatle bakarken. Tahir yanında oturuyor, Nefesle Elizya da arka koltukta hazırladıkları çantalarla ilgileniyorlardı.

''Yiğit tam olarak ne zaman idrak edersin annem. Ne zamana kadar aynı meseleyi konuşucaz? '' dedi Nefes, bıkkın haliyle.

''Babaannesinin yokluğuna yakındı az önce Nefesim duymadın mı, hali hal değil. '' diyerek güldü Tahir.

''Baba bari sen yapma ya. ''

''Oğlum bak. Şimdi ne olmuştur, ne bitmiştir ben bilmem. Ama yani alın Balımı götürün demiyoruz ki, medeni medeni oturucaz, neymiş konunun aslı astarı ona bakacaz. Köstek olmaya gitmiyoruz Yiğit paşa, destek olmaya gidiyoruz destek. '' dedi Tahir, Yğit'i yatıştırmaya çalışarak.

''Balım ablam gelinlik de giyecek mi baba? '' diye sordu Elizya heyecanla. Ön koltuğa doğru eğilip, babasının omuzlarına ellerini koydu.

''Şimdi değil kızım. ''

Elizya babasıyla konuşurken, onu gülerek dinleyen Nefes, bir yandan da kızının ördüğü saçlarına, çantasından çıkardığı diğer tokaları tutturmaya çalışıyordu.

''Ben büyüyünce gelinliğimi pembe alıcam. '' dedi Elizya neşeyle.

''Annecim gelinlik pembe olur mu hiç. Beyaz olur gelinlik. '' diyerek güldü Nefes.

''Herkes beyaz giyiyor ama her gelin aynı oluyor. Güzel değil ki. '' derken memnuniyetsiz bir ifadeyle astı yüzünü Elizya.

''Sen giyme gelinlik abicim. Gelinlik çirkin bir şey. '' dedi Yiğit. Zaten bir kardeşini gelin etmek üzere olmanın gerginliği vardı üzerinde.

Tahir, oğluna dönüp;

''Bak bak hallere bak. '' dedi gülerek.

''Maya ablam giyse bile mi kötü abi? '' diyen Elizya, bu kez abisinin koltuğuna doğru hareketlendi.

''Hadi buyur, cevap ver. '' dedi Nefes, gözlerini meydan okur gibi dikiz aynasına dikti. Oğlunun aniden aydınlanan yüzüne baktı.

Gelinliğin beyaz olması şart değildi belki ama giyenin sevda dolması şarttı.

-

''Asiye, büyük bir tabakla salona girdiğinde, Nefes neşeyle gülümsedi. Ablası onun için yine en güzelinden bir meyve tabağı hazırlamıştı.

''Sağ ol ablam. Ellerin dert görmesin. '' dedi, minnetle.

''Afiyet olsun ablasının kuzusu. Ye de can olsun, kan olsun benim meleğime. '' diyerek Mustafa'nın yanına oturdu Asiye.

Evin beyleri Trabzonspor maçı için nefesleri tutmuş, televizyonun karşısına geçmişlerdi. Saniye, torunu için hazırladığı sekizinci patiği örüyor, bir yandan da dün bitirdiği pembe yeleğin düğmelerini dikiyordu.

''Abi bak, ikinci yaru yengem geçecek ha bu koltuğa. Ancak öyle gol atıyoruz. '' dedi Murat, Tahir'e dönerek.

Çözdükleri bir totem vardı. Evden izledikleri maçlarda, Nefes televizyona en yakın koltuğa oturduğunda, o maçta mutlaka gol atıyorlardı.

Nefes, yangazlara bakıp güldü. Bu sırada iştahla yediği çilekleri ağzına tıkıştırmış, çiğnemeye çalışıyordu. Kızı giderek büyümüş, bedeninin içinde kocaman olmuştu. Bir eli sürekli onu okşar gibi karnında dolanıyor, bir eli de meyve tabağından ayrılmıyordu.

''Tamam da oturacak yengen. Kaç dakika kaldı? '' diye sordu Tahir ekrana bakarken.

''İki dakika sonra yarı başlayacak. '' diyen Fatih fazlasıyla heyecanlıydı. Bir gol bile atsalar, maçın kaderi değişecekti.

Asiye hallerine bakıp gülerken, Yiğitle Balımın yıkanmış çamaşırlarını katlıyordu.

''Futbolculardan çok, bizum kız yorulayi şu maç günleri he. Oynatıp duruyorsunuz eltimu. '' diyerek,' ilahi ' der gibi savurdu elini.

''Hadi yenge ya hadiii. '' dedi Murat telaşla. Maç başlamak üzereydi.

''Tamam sakin, geliyorum. '' derken aynı anda kucağındaki tabağı, önündeki sehpaya bıraktı Nefes. Artık hareket etmekte çok zorlanıyordu. Fazla ağırlaşmıştı. Göbeği adım atmasını bile engelliyor, adımı atsa bile iki dakika sonrasında yoruluyordu.

Tahir, Nefesten önce kalkıp kolundan tuttu sıkı sıkı.

''Gel bakalım Nefesim. '' dedi gülümseyerek. Bir koluna da hemen Fatih girdi.

''Yengelerin en hamile ama en şanslı olanı. '' dedi. Can havliyle totemine giden hali, fazlaca heyecanlıydı.

''Fatiiiih tamam beni yağlamana gerek yok yengecim. Koltuktan koltuğa geçiyorum alt tarafı. '' diyerek güldü Nefes.

Mustafa bu sırada Asiyeye işaret ederek, ortadaki tabaklardan birinden kurabiye istemiş, Asiye tüm cilvesiyle onu uzatınca da afiyetle yemişti. Maç, Mustafayı da sarıyordu ama gözü bir yandan da hep karısındaydı.

Nefes, tekli koltuğa oturduğunda, Tahir de karısının dizlerinden tutunarak önünde çöktü.

''Trabzonun uğuru benim karım, uğuruuu. '' dedi, Nefesin gözlerine aşkla bakarken.

Nefes, kızının başını okşarmış gibi karnında dolanan elini usulca kaldırıp kocasının yüzüne koydu. Yanağını okşarken uzun uzun baktı.

''Benim uğurum da Trabzon. '' dedi fısıltıyla.

İçinde bir hayat büyürken ve Nefes bir cana nefes olurken her geçen gün biraz daha huzura doluyordu. Evlerinin içinde hep birlikte oturup, sohbetler ederken, hiç anlamadığı bu maçı izlerken, ablasının hazırladığı meyveleri yerken, Saniye Hanımın ördüğü patikleri, daha kızı giymeden kokusunu hayal ederek koklarken, dünya bir avucuna sığıyor, o avuç da kalbinde atıyordu sanki.

''Bak gördünüz mü? İlk yarıda ki takum gitti, yerine muhteşem bir şey geldi bak baaak. ''

''Aslan yengem bee. Sen hep bu koltukta kal hep. ''

Yangazlar heyecandan yerlerinde duramıyor, ekrandan ayrılmayan gözleri her an yerlerinden çıkacakmış gibi yeşil saha üzerinde koşturan adamları izliyorlardı.

''Ula abisi hıyarlar, tamam da. Oturun aşağı. Biz göremiyruk bir şey, tünedunuz ekranun başına. '' diyerek uzattı ayağını Mustafa, ayaktaki Fatihi dürtmek isteyerek.

Nefes, yangazların neşelerini gülerek izliyordu. Kafasını ekrana çevirdi. Hızlanan oyuna heyecanla bakarken, birden ince bir sancı hissetti. Ne olduğunu anlayamadan, gözlerini karnına çevirdi. Durup, kendini dinledi. Son zamanlarda ufak tefek sancıları oluyor, sonra hemen geçiyordu. Bunun da onlardan biri olabileceğini düşünüyordu ama daha bir dakika geçmeden yeni bir sancı saplandı.

Bu kez gözlerini kocaman açtı Nefes, şok içinde;

''Geliyoor. '' dedi.

''Aynen yengem geliyor. Bak bu kesin gol. ''

''Hayır hayır geliyor. '' dedi Nefes, panikle Tahire bakarken. Sancısı giderek büyüyor katlanılmaz hale geliyordu. Bu sancı, içindeki tanıdık korkuyu tetiklemeye başlamıştı. Bunun için aylardır psikolojik tedavi görmesine rağmen, aklındaki hiçbir şeyi toparlayamıyordu.

Tahir anlamayarak çattı kaşlarını;

''Gol olsun mu istemeysun Nefesim, ee gelecek tabi. Gelsin diye bekliyoruz. '' dedi.

''Tahir! Onu mu diyorum, kızımız geliyooooor! '' derken, aynı anda sancı içinde bağırdı Nefes.

Asiye elindeki çamaşırları fırlatıp, sıçradı. Mustafa da aynı şekilde ayaklandığında, yangazlar ''Gooool '' diye bağırıp birbirlerine sarıldılar. Henüz etrafta olan bitenden haberleri yoktu. Asıl golü minik yeğenleri atmışı.

Mustafa ikisine de vurup, duruma aymalarını sağladıktan sonra Nefese baktı panikle.

Tahir, Nefesin elini tutmuş telaşla ayaklanmıştı. Nefes, tırnaklarını Tahir'in tenine geçirircesine sıkıyor, derin derin nefes almaya çalışıyordu.

''Nefesum emin misin? Önceki gün gibi yalancı şey olmasın bu. '' dedi, Tahir de, nefeslerini Nefes kadar derin alıyordu.

''Ne demek emin misin ya? Ne demek emin misiiiiiiiiiiiin geliyor diyorum ! '' dedi Nefes, yine bağırarak.

Asiye salonun ortasında ellerini iki yana açıp;

''Tamam şimdi herkes sakin olacak. Ne yapması gerektiğini herkes çok iyi biliyi. Üç kere tatbikat ettik ha bunu. '' dedi, sakin kalmaya çalışarak.

''Ben bilmiyrım. '' dedi Mustafa. Telaşı şimdiden yormuştu onu.

''Biz de bilmiyrık. '' diyen yangazlar korkuyla yengelerine baktı.

Saniye hemen Nefesin yanına koştu.

''Kizum. Derin derin nefes al. Bir şey yok sakin sakin. '' diyerek Nefesin saçlarını okşadı.

''Anne. Korkuyorum. '' dedi Nefes. Acısı telaşla karışmış, tarifsiz bir panik yaratmıştı.

''Korkma tutayrum ellerini. Sakın korkma. ''

Tahir, annesi Nefesin yanına gelir gelmez üst kata çıkmış arabanın anahtarını aramaya koyulmuştu.

''Ula tekerine sıçtığumun arabası. Kapını kilitleyen ellerimi kırayım. '' diye söylene söylene çekmeceleri karıştırdı. Anahtarı asla çekmeceye koymayacağını, muhtemelen pantolonunun cebinde olduğunu bildiği halde panik hali mantıklı düşünmesine izin vermiyordu.

Nefes'in az önce akşamüzeri uykusundan kalktığı ve battaniyesi yerlere saçılan yatağın etrafında turladı. ''Nerde bu '' diye diye yatağın altına kadar baktı. Sonra pantolonu nihayet ilişti gözüne. Heyecandan kontrolü kaybeden elleri, anahtarı buldu. Odadan çıkmak için koşarken bu sefer, battaniyeye takılıp sendeledi.

Bu sırada Asiye hem Nefesi, hem de ondan çok sancı çeken Kaleli erkeklerini sakinleştirmeye çalışıyordu.

''Mıstafa. Sen git Tahiri bul nereye gittu o. Onu bul, arabayı çalıştır haydi! '' dedi, hızlıca komutunu vererek.

''Araba nedu? '' derken Asiyeye doğru bir adım yaklaştı Mustafa.

''Dört tane tekerliği olan şey var ya, kapıda durayi Mıstafa onu diyırım yaa. ''

Herkesin yaşadığı akıl tutulmasına karşı sakin kalmaya çalışan Asiye, koşarak salondan çıkan kocasının ardından, yangazlara döndü.

''Bağa bakun yangazlar. Uşaklar yukarda. Onları, anamı, yengenuzun doğum çantasini alıp arkamuzdan gelin. Burası size emanet! '' dedi.

Yangazlar aynı anda, aynı hızda kafalarını sallayıp, üst kata Yiğitle Balımın yanına çıktılar.

''Elticum bak geldi o güzel gün ha? Az daha sık dişini. Şimdi gidecez, kuzumuzu alıp dönecez. '' dedi Nefesin yanına çöküp Asiye.

Nefes, annesinin talimatlarıyla derin derin nefesler alıyor, çıkmak için sabırsızlanan kızını sakinleştirmek ister gibi karnını okşuyordu.

''Her şey güzel olucak. '' dedi kendini de teselli eder gibi.

''Hem de o kadar güzel olacak kii. '' diyen Asiye, ellerini öptü Nefesin.

Bütün korkularını biliyorlardı. Yaşadıklarını, hissettiklerini... Telaşının büyüklüğünü tahmin edebiliyorlardı. Asiye de, Saniye de ellerini sıkı sıkı tutup ayağa kaldırdılar Nefesi. Tahir yukarıda yaşadığı bin belaya rağmen korku dolu telaşıyla yanlarına geldi.

''Nefesim, geldim geldim nefesim. '' dedi, ellerinin arasına aldı nefesinin yüzünü. Alnına bir sürü öpücük bıraktıktan sonra, tek bir hamlede kucakladı.

Nefes ellerini Tahir'in boynuna sarıp, ağlayarak fısıldadı;

''Ona bir şey olursa...'' dedi küçük bir hıçkırıkla beraber.

''Şşşt... Meleğimize, annesinin ne kadar güçlü olduğunu göster Nefesim. '' Tüm korkusunu kendisine saklayıp, cesaret dolu sesini sundu Nefese, Tahir.

''Güçlü kalamazsam. '' derken başını çaresizce, her zaman ki yuvası olan Tahir'in köprücük kemiklerine yatırdı Nefes.

''Nefesinin kesildiği yerde, ben nefes olucam sana. Bebeğimizi, diktiğin o pembe battaniyeyle getiricez yuvamıza. ''

Tahir'in sözlerini dinledikçe, sancısı daha çekilir olan Nefes, kuvvetli bir nefes alıp tüm korkularını süpürdü aklından. Sabrını en çok hak edenler, evlatlarıydı. Evladı için son bir kez sıktı dişini, bu tarifsiz acıya...''

-

''Dedeem. '' diyerek girdi odaya Balım.

Osman hoca, başucundaki radyoda çalan türküye, mırıldanarak eşlik ediyordu. Torununun sesini duyar duymaz döndü.

''Ah Bal kizum. '' dedi, yüzünde güller açarak.

Balım, hızlı hızlı gitti dedesinin yanına. Hemen yattı dizlerine.

''Çok heyecanlıyım. '' dedi, içi içine sığmazmış gibi soluklandı.

Her zaman ki gibi, dedesinin sakinliğinde huzur bulmaya ihtiyacı vardı. Bu evin her köşesinden, ona seslenen çocukluğuna sarılmaya ihtiyacı vardı.

Osman hoca elini Balımın saçlarında gezdirirken türküyü mırıldanmaya devam etti. Sanki tesellisini böyle verir gibi usul usul sevdi torununu.

Balım yumdu gözlerini. Yorulmayan ama nerde durduğunu kestiremeyen ruhunu, arındırır gibi öylece dedesinin yaşlı sesini dinledi. Yarısı açık perdeden, dışarının güneşi ikisini de bir gölgeden uzak aydınlatıyordu.

''Hata'ya göz göre göre gitmek, günah mıdır dede? '' diye sordu Balım gözlerini açmadan.

''İnsan yüreğune değmeyen hataya koşmaz ki. Yüreğun de hatasi olmaz. '' derken, radyonun düğmesini çevirip kıstı türkünün sesini.

Balım yavaşça kalktı dedesinin dizlerinden. Tam karşısına oturdu.

''Düşersem dede... Düşersem ve kaldıracak kimse olmazsa sen tutarsın dimi beni? Ne olursa olsun tutarsın. '' dedi. Dedesinin gözlerinde, umutlu bir ışıltı belirene kadar korkarak izledi onu.

Osman hoca, gücü kalmayan kollarını torununa doğru uzattı. Yanaklarını okşadı Balımın. Sonra da ufak ufak dolan gözlerini, gözlerinde gezdirip;

''Dualarım hep tutacak ellerini. '' dedi.

-

Herkes toplaşmış misafirleri bekliyordu. Günün karanlığı çöktüğünden perdeler kapandı, ışıklar yandı ve aile, salonda Osman hocanın etrafına dizildi. Kadınlar hala mutfakta hazırlık yapıyor ve ufak ufak olabilecek ihtimalleri değerlendiriyorlardı. Asiye damadını hayal ediyor, iyi biri çıksın diye içinden bolca dua ediyordu.

Balım ise Yiğit'in söylene söylene masadaki poğaçalardan yiyişine gözcülük ediyordu.

''Yeme artık şunları şapur şupur ya. '' dedi, sitemle.

''Zaten kendimi zor tutuyorum, karnım da aç mı kalsın. '' derken kaşlarını çatıp, elindeki poğaçayı tek lokmada attı ağzına Yiğit.

Geldiklerinden beri herkesin etrafında dolaşıyor, her şeye bir kusur buluyor, sıkıntısını çekinmeden dile getiriyordu Yiğit. Olanları kabullenmek istemiyor oluşu ve şaşkınlığı Balımın mutlu hallerini görünce biraz olsun dinse de, dilini tutamıyordu.

''Yiğit bak, son kez söylüyorum geldiklerinde sorun çıkarma yalvarıyorum. '' dedi telaşla Balım.

''Tamam Balım da tamam. Yettu da. On bin defa söylediniz bana bunu, bugün. Napıyım, bir şey yapmayacağıma inandırmak için kapının eşiğinde 'enişte enişte' diye mi bekliyim adamı. '' diyerek, yemek için hazırlandığı tatlı kurabiyelerden birini aldığı gibi, hiddetle tabağa bıraktı.

''Çok özür dilerim, haklısın tamam bir daha söylemeyeceğim. '' dedi ve derin bir nefes aldı Balım. Yiğit'in deli yanının ne zaman, ne yapacağını kestiremedikleri için Balımın bugüne dair tek telaşı buydu.

''Bu üstündeki senin ilk diktiğin elbise değil mi? '' diye sordu Yiğit, elbiseyi hatırlayarak.

Balım, şaşırarak güldü Yiğit'e.

''Nerden bildin? ''

''Bunu diktiğin hafta, hiç susmayan dikiş makinenin sesi aklımdan çıkmıyor. '' diyerek yüzünü buruşturdu Yiğit.

''Öküzsün Yiğit ya, gerçekten. İnsan bir güzel olmuşsun falan der. '' derken sinirle Yiğit'in yediği kurabiyelerden birini ağzına attı Balım. Herkesin sandığından çok daha gergindi.

''Umarım şanslı olduğu kadar, adamdır bu Deniz efendi. Ona dünya güzeli bir kız teslim edicez. '' diyerek gülümsedi Yiğit.

Kuzeninin yaptığı şeyi hiç onaylamıyordu. İçine sinmeyen, onu huzursuz eden çok şey vardı. Ama ne olursa olsun, onun mutluluklarına eşlik etmek, onunla birlikte bu heyecanın da üstesinden gelmek boynunun borcuydu.

Balım, Yiğit'e teşekkür eder gibi gülümsedi. Bu sırada içeriye çay servisi yapan Asiye, koşturarak geldi yanlarına.

''Geldiler geldiler. '' dedi ve neşeli ama oldukça panik halini belli ederek kapının eşiğine yürüdü.

Mustafa elleri cebinde ağır adımlarla Asiyenin yanına yürüdüğünde, Balım için sanki her şey ağır çekime girmişti. Anne ve babasını izledi uzun uzun. Yüzlerinde ki heyecanı, hemen belli etmek istemedikleri o ufak mutlulukları, kızlarının atacağı adım için olan haklı kaygılarını...Alabildiği kadar büyük bir nefes alıp, yutkundu. Her şey çok güzel olacak diye fısıldadı son bir kez daha.

''Mıstafa konuştuğumuz gibi iyice terletin uşağı. Kızımızı almayu kolay sanmasun. '' dedi Asiye, Nefesin kapıyı açmak üzere olan elini tutarak.

''Haydee Asiyem haydee. '' diyerek gözlerini belertti Mustafa.

Nefes ikisine de gülerek açtı kapıyı. Neşeyle ''hoş geldiniz. '' dedi.

Önce Maya girdi içeri. Nefese sıkıca sarılıp, tokalaştı herkesle. Sonra gözleri Yiğit'i buldu. Haberi aldıklarından beri mesajlaşıyorlar, birbirlerini sakinleştirmeye çalışıyorlardı ama nihayetinde ikisi de kuzenleri için bugün, oradalardı.

''Aaaaa siz de mi geldiniz? '' dedi Nefes, giderek büyüyen mutluluğuyla Mercan ve Aliye bakıyordu. Ali'nin sırtına binen Bora, kalabalığı görünce alkış yaparak kıkırdadı.

''Bizsiz merasim mi olur? '' diyerek güldü Mercan. Elindeki poşetten Boranın ev ayakkabılarını çıkarıp içeri girdi.

Maya, haberi verip, Deniz için Balımı isteyeceğini söyleyince, kimseyi boynu bükük bırakmamak için harekete geçmişlerdi. Maya'nın manevi ailesi sayılırlardı. Hiçbir aile, evlatlarını böyle günlerde yalnız bırakmamalıydı. Kızlarının peşine takılıp, Denizi oğulları sayıp bu güzel ana destek vermek için vakit kaybetmeden gelmişlerdi.

En son Deniz girdi içeri. Elinde bir demet papatya, büyük bir kırmızı kutuda da çikolata vardı. Mahcup ama kendinden emin, dimdik duruşuyla adımını attı.

''İyi akşamlar. '' dedi Asiye ve Mustafayı gözleriyle selamlayarak.

Asiye, Denizi görünce fısıltı şeklinde;

''Hey maşallah. '' dedi, güldü. Sonra da Mustafaya doğru eğilerek;

''İkiletme uşağı. Tatlı tatlı konuş. '' dedi.

Az önceki tüm fikirleri çöp olmuş, Denize sadece iki saniyede kanı ısınmıştı. Çok yakışıklı ve çok düzgün bulduğu Denizin bakışları, kızını bulduğunda huzurla baktı Asiye. Bunu görmeden içi rahat etmeyecekti. Kızına gözünün bebeği gibi bakan, genç adam için içinden samimi bir şükür geçirdi.

Mercan, Boranın ayakkabılarını giydirmek için kenara geçtiğinde;

''Ali mi isteyecek kızı Mercan? '' dedi Nefes gülerek. Ali'nin özel günlere karşı olan coşkusu ve heyecanı yıllar geçse de bitmiyordu. O heyecanla konuları toparlayamıyor, an hiç bitmesin istediğinden uzattıkça uzatıyordu.

Mercan da olabildiğince sessiz bir şekilde;

''İnşallah hepimize yetecek kadar yatacak yer vardır Nefes. Bu merasim sabah kahvaltısında anca biter çünkü. '' dedi.

İkisi de gülüşerek, diğerleri gibi salona doğru geçtiler.

Balım herkesin selamlaşmasını, yerleşmesini büyük bir sabır ve tarifsiz bir telaşla bekliyordu. Dizlerinin bağı yavaş yavaş çözülmeye başlasa da, dik durmak konusunda en az Deniz kadar başarılı olmalıydı. Babası ve amcası içeri geçtiğinde, Asiye kaş göz işareti yaparak Denizle Balımı kapının önünde yalnız bıraktı. İkisine de keskin bakan Yiğit'i, ite kak soktu salona.

Deniz, Balıma bakıp tebessüm ederek, ellerini ona doğru uzattı.

''Doğru seçmiş miyim? Söylediklerini almaya çalıştım. '' diye sordu çiçek ve çikolatayı göstererek.

Balım, güldü. Heyecanı her zaman olduğu gibi Deniz'in sesiyle birlikte parçalara ayrılıyor ve dinginliğe kavuşuyordu.

''Harika. '' dedi. Denizin elinden aldı onları. ''Babamın sevdiği çikolata ve annemin en sevdiği çiçekler. ''

Deniz, Balımın güzelliğine, akça yüzüne, pembe yanaklarına, kıyamayarak baktı. Aralarında oluşan küçük sessizliği yok etmek ister gibi;

''Emin misin Balım? '' diye sordu.

''Eminim Deniz, bugün babamın kararı çok olumlu olacak. Dedim ya, ön konuşmayı harika yaptım. Seni, şimdiden sevdiğine eminim. Konuştuğumuz gibi benimle, onların haberi olmadan görüşmeyi içine sindiremediğini falan söyledim. Artık gözlerinde çok efendi bir damat adayısın. '' dedi gülerek Balım. Deniz'in üzerinde şahane duran takımına, hafif şekillendirdiği saçlarına, yine bir sürü anlam doldurduğu o derin gözlerine bakmamaya ve ciddi kalmaya çalışıyordu.

''Onu demiyorum Balım. Evlenmek konusunda ciddi misin diyorum? '' dedi Deniz, bu kez çok daha net bir ifadeyle.

''Sana bu teklifi yapan benim. Daha ne kadar ciddi olabilirim Deniz. '' dedikten sonra duraklayıp, kafasını hafifçe odaya doğru eğdi Balım. Henüz herkes selamlaşma aşamasındaydı. ''Sen beni uyardın. Artık bir sorumluluğun yok bu kararım üzerinde. Ben istediğim için yapıyoruz. Suçlu hissetme kendini. '' dedi.

''Öyle diyorsun ama bu planı bu şekilde yaşatmamız şart değildi. '' diyerek sıkıntıyla soludu Deniz. Balımın verdiği karar sanki ikisinin de boyunu aşacak kadar büyüktü ve Deniz her ne kadar plana uymaya çalışsa da, ufak bir endişe onu kemiriyordu.

Balım yalandan çattı kaşlarını. Çikolatayla çiçeği masaya bırakıp;

''Ne nazlandın ya. Alt tarafı evleneceksin benimle. Halıya sarıp mı kaçırayım seni? '' dedi.

Deniz, Balımın net tavrına bakıp, inanamaz bir halde gülümsedi.

''Endişe edici hal uyandırıyorsun Rapunzel. ''

''Doktor Bey, fazla titiz davrandınız. Reçeteyi yazsanız mı artık? '' diyerek tek kaşını kaldırdı Balım. İçeriyi gösterip, artık gitmeleri gerektiğini vurguladı.

Deniz ve Balım, yabancısı oldukları hayata, verdikleri acemi karar ve fazla düşünülmemiş bir planla adım atıyorlardı. İkisinin de ayakları salonun eşiğinden geçtiğinde, henüz bilmeseler de, her şey eskisi gibi olma ihtimalini çoktan kaybetmişti. 

Continue Reading

You'll Also Like

395K 36.2K 32
Kore'nin nesillerdir düşman olan iki sürüsü; Kim'ler ve Jeon'lar aynı davete katılır. Beklemedikleri şey ise attığı yumruk ile ruh eşi oldukları orta...
102K 6.4K 36
Malfoy ve Black iki ezeli rakip ve birbirlerinden nefret eden iki küçük çocuktur. Black'in 4. Sınıfta Harry'nin yerine arayıcı olmasından sonra Malfo...
415K 41.9K 61
Taehyung iki yıllık ilişkisini ayakta tutmaya o kadar odaklanmıştı ki yanı başındaki gerçek aşkını fark edememişti bile. |omegaverse| |omegatae&alfak...
22.8K 4K 12
"Başka birine aşık olmaktansa, fazlasıyla senin olmakla meşgulüm." "Bebeğim, ikimiz de biliyoruz."