Ay Şahit

By ygmurdem

283K 13.9K 3.2K

... More

Bölüm 1
Bölüm 2- ''Yıldız Masalı''
Bölüm 3- ''Cennet İpleri''
Bölüm 4- ''Kar Tanesi''
Bölüm 5- ''Ömürlük Şarkı''
Bölüm 6- ''Sırma''
Bölüm 7- ''Bezelye''
Bölüm 8- ''Çikolata''
Bölüm 9 - "Nokta"
Bölüm 10- "Oğul"
Bölüm 11- ''Oyun Arkadaşı''
Bölüm 12- ''Uçurum''
Bölüm 13- ''Tuttum Aslanım''
Bölüm 14- ''Rapunzel''
Bölüm 15- ''Buhar''
Bölüm 16- ''Ölümsüz Çiçek''
Bölüm 17- ''Kabak Çekirdeği''
Bölüm 18- ''Ben Nefes''
🌙-'' Yarım Ninni ''
Bölüm 19- ''Baba ''
Bölüm 20- ''İlahi Adalet ''
Bölüm 21- ''Ay Kız''
Bölüm 22- ''Kayıp Zaman''
Bölüm 23- ''Gizli Bank''
Bölüm 24- ''İyi ki Elizya''
🌙- ''İki Ucu Yaralı Değnek''
Bölüm 25 - ''Arkadaş''
🌙- ''Pelerinsiz Kahraman''
Bölüm 26- ''Elma Şekeri''
Bölüm 27- ''Domates Güzeli ''
Bölüm 28- ''Gece Dalgası''
Bölüm 29- ''Saklı Yara''
Bölüm 30- ''Uyurgüzel''
🌙- ''Anzer Balı''
🌙-''Kız Kulesi''
Bölüm 31- ''500''
Bölüm 33- ''Müstaklel''
Bölüm 34 - ''Hak'kın Balığı''
🌙- ''Kara Kutu ''
Bölüm 35- ''Sahur Duası''
Bir Ay Doğdu Geceden🌙🎈🎂
Bölüm36- ''Rüya''
Bölüm 37- ''Sınav''
🌙-''Babamdan Miras Bayramlar''
Bölüm 38- ''Anne''
Bölüm 39- ''Evim''
Son Şeker
Sondan Bir Önce...
Bölüm 40- ''SEZON FİNALİ''
Bölüm 41- ''Mazlumun Abisi''
Bölüm 42- ''Eller Beraber! ''
Bölüm 43- ''Veda''
Bölüm 44- ''Hafıza''
Bölüm 45- ''Bordo Mavi Atlar''
Bölüm 46- ''Abimden Armağan''
Bölüm 47- ''Balım Yarası''
Bölüm 48- ''Trabzondan Gelinim Geldi ''
Bölüm 49 - ''Kavuşmak''
Bölüm 50- ''Yeniye Doğanlar''
'FİNAL'

Bölüm 32- ''Kızamık''

3.7K 221 71
By ygmurdem

''Benim bir sandığım var, babamdan yadigar. Birde üzerinde meleği var, geçmişimden oyalı. El değdirmedim ona, gelin olalı. ''-Nefes 🕊



Deniz, Balımın gözleri önünde işaret parmağını bir sağa bir sola doğru sürüklüyor, odağını kontrol ediyordu. Eli yine Balımın bileğinde nabzının üzerindeydi. Vücuduna bakıyor, herhangi bir şey olup olmadığını kontrol ediyordu.

''İyiyim iyiyim.'' dedi Balım, panikle ona bakan Yiğit, Maya ve Deniz'i telkin etmeye çalışarak. ''Sadece kulağım çok az duyuyor gibiydi. ''

''Olmaz böyle hastaneye gidicez. '' diyen Yiğit, olabildiğince sıkı sardığı Mayaya baktı.

Hepsi şok içindeydi. Mekana silahlı bir saldırı olmuş, kimse yaralanmamış olmasına rağmen korkunç bir telaş yaşanmıştı. Etrafa doluşan kırmızı mavi ışıklar ve neler olduğunu anlamaya çalışan polisler arasından Ali koşarak yanlarına geldi.

''İyi mi herkes? '' dedi. Kireç gibi olan yüzüyle, tek tek herkesi yokluyordu.

Maya, Ali'nin sesini duyar duymaz Yiğitten ayrılıp, ayağa kalktı. Ali'ye sarıldı ve ağlamaya başladı.

''Tamam kızım, tamam yok bir şey. Bak geldim ben, bitti tamam mı? '' diyerek sırtını sıvazladı Maya'nın Ali.

Maya sıkı sıkı tutunuyordu Ali'ye. Sanki tüm korkusu, çırpınan kalbi ancak böyle teselli oluyor gibiydi.

Deniz şaşırarak izledi gördüğü yabancı adam ve kuzenini.

''Balım sen iyi misin kızım? '' dedi Ali bir yandan da, yerde nefes nefese kalmış Balıma bakarak.

''Herifler buradan girmiş abi. Balım buradaydı. Yakınında ateş etmişler. '' dedi Yiğit, sıkıntılı ve gergin bir ifadeyle ayağa kalkarak.

Mekandan ağlayarak çıkan kızlar, tedirgin erkekler, patlayan camlardan dolayı yaralananlar polisler ve sağlık ekipleri tarafından çıkarılıyorlardı.

Deniz de ayaklanıp gelen ambulanslardan birine doğru ilerledi.

''Arkadaş kim? '' diye sordu Ali, arkasından.

Maya soruyla birlikte kafasını ağır ağır Ali'nin omzundan ayırdı.

''Deniz. Benim kuzenim. '' dedi içini çeke çeke.

''Kuzenin mi? E niye söylemedin kızım, geldiğini bilsek ağırlardık. ''

''Biz ağırladık abi. '' derken, sağlık ekipleriyle konuşan Denizi izlemeye koyuldu Yiğit. Bakışlarına parça parça kuşkular düşüyordu.

''Gidebilir miyiz artık buradan lütfen. '' dedi Balım, biraz daha yüksek çıkan sesiyle.

''Yiğit, oğlum siz şimdi buradan bir ekiple eve gidin. Üstünüzü başınızı değiştirin sonra doğru bize geliyorsunuz. Mustafa amcanlar aşağıdaki köye düğüne gitmişler, babanlar zaten ortada yok. Bu gece yalnız bırakamam sizi. '' diyerek, polis memurlarından birine işaret verdi Ali.

''Abi haber vermedin dimi kimseye bak. Telaş ederler. ''

''Oğlum senin aklın kesiyor mu böyle bir şeyi? Ortalık yangın yeri, kimin haberi olmaz bundan? Amcan iki saate kalmaz öğrenir. İşlemleri bitireyim ben gidicem konuşmaya. Hadi dediğimi yap, bize geçin. ''

Her şey çok çabuk oluyordu. Maya ve Balımın gözleri bir ara birbirlerine değdi. İkisi de ne olup bittiğini anlamayan ama deli gibi korkan kalpleriyle selamlaştılar. Bugün yaşadıkları şey belki de yıllarca unutamayacakları bir şeydi. Olup bitmişti ama bitmiş olduğu hissi hiç inandırıcı değildi.

Ali, Mayanın alnını öpüp, kızına geri döneceğini panik yapmaması gerektiğini söyledi. Maya'nın korkudan buz gibi olmuş ellerinden ayrılıp, mekana doğru ilerledi.

Maya, Ali'nin arkasından dolu gözleriyle baktı uzun uzun. Sanki yürüdükçe daha da devleşiyor, bir pelerin takıyor, bir sürü süper güç yükleniyordu Ali'ye. Ali, Maya'nın baba hissini doldurdukça, daha da kahramanlaşıyordu gözünde.

Deniz ve bir sağlık görevlisi yanlarına geldiğinde, kadın hemen Balımı kontrol etti. O da endişelenecek bir şey olmadığı kanaatini getirmişti. Ayaküstü tek tek muayene olduktan ve ifadelerini verdikten sonra hepsi birlikte, evin yolunu tuttular.

-

''Ya bir şey olsaydı? Ya yakınından sıyırıp geçmeseydi de, sana gelseydi o kurşun? ''

Yiğit olabildiğince yüksek bir sesle, dizlerini sallayarak oturan Balıma doğru eğildi. Maya elindeki pamukları, makyajını temizleyebilmek için gözlerine sürüyordu.

Deniz gergin bir şekilde cam kenarına geçmiş, dışarıyı izlemeye başlamıştı.

''Napabilirim Yiğit, benim suçum mu? '' dedi Balım, yükseltmeye bile gücünün kalmadığı sesiyle.

''Orada ne işin var senin ya? Senin bahçede ne işin var? ''

''Hava almaya çıkmıştım. ''

''Çok güzel aldın havanı Balım, çok güzel aldın. ''

Maya elindekileri sert bir şekilde masaya bırakıp ayağa kalktı.

''Yiğit yeter artık. Hepimiz çok korktuk zaten. Bir de oturup tartışacak mıyız? '' dedikten sonra Balımın yanına geçip sırtını sıvazladı. ''Ben şimdi bize çok güzel bir kahve yapıcam. Biraz sakinleşicez, toparlanıcaz sonra da bize gidicez. '' dedi gülümseyerek.

Balım güç bulmak adına, Maya'nın ellerini tuttu. Deniz birden ayırdı pencereden kafasını.

''Size? '' diye sordu, merakla.

''Yani Ali abilere. Ben onlarda kalıyorum da. '' derken yeterince açık olmak için başka bir cümle daha kurması gerekli mi diye düşündü Maya.

''Bir de Ali abiler var yani? '' dedi ellerini beline koyarak Deniz.

Yiğit her an müdahale edecekmiş gibi kararttı gözlerini.

''Anlatırım sonra. Ben kahvelerimizi getireyim. '' diyerek hemen ayaklandı Maya. Mutfağa doğru geçerken, elbisesinin eteğini aşağı doğru çekiştirdi. Birçok yerine çamur bulaşmıştı. Yiğit, o an can havliyle Mayayı olabildiğince hızlı dışarı çıkarmıştı. O kısacık anda aklından birçok şey geçti Maya'nın. Ya ölselerdi? Aklında en son ne kalacaktı?

Yiğit'in telaşlı yüzü mü, bedenini saran güçlü kolları mı, etrafın çığlıklarına inat duyduğu o tok sesi mi, yoksa birkaç dakika öncesinde burnuna kondurduğu busesi mi?

Ne kıymetliydi an dedikleri ve bir an, nasılda önemliydi veda anlarında. Aklındakileri def etmek ister gibi savurdu başını Maya. Bardaklara uzandı.

''Olacak şey değil ya. '' diyerek koltuklardan birine kendini atan Yiğit, şakaklarına eliyle ufak ufak masaj yapmaya başladı. ''Orada öyle bir şeyin olduğu ne zaman görülmüş? Bin tane güvenlik var. ''

''Çok da güvenli bir yer sayılmaz. Beş kişi dikmişler kapıya. Arka taraf hep savunmasız. '' dedi Deniz, hala sokağa bakan camın kenarındaydı.

Yiğit, ellerini çekti yüzünden. Oturduğu yerde ağır ağır Denize çevirdi kafasını.

''Nerden biliyorsun ki savunmasız olduğunu? Ne bileceksin sen? '' dedi.

''Baktım, gördüm. Adam yoktu. '' diyerek aynı şekilde Yiğit'e dönen Deniz soluklanıp '' Ya kardeşim sen bir sakin olsana. Niye her an kavga etmek ister gibi konuşuyorsun sen? Sakin sakin laf anlatamıyor musun? '' dedi.

''Ben laf anlatıyorum da sen laf anlamıyorsun. '' dedi Yiğit, inanamaz gibi gülerek.

''Şuan bir anlaşmazlığımız olmamalı. Senin de, benim de kuzenim bugün o tehlikenin içinde kaldı. '' derken Yiğit'in yanına doğru yürüdü Deniz.

''Sahi ya, ben sana onu soracaktım Deniz kardeş. Maya da oradaydı ama sen maşallah böyle pek bir rahatsın. Hayırdır? Sen bizim kadar hazırlıksız yakalanmadın galiba bu saldırıya? '' diyerek göz kırptı Yiğit. Sonra oturduğu yerden kalkıp, Deniz'in tam karşına dikildi.

Bu sırada Maya elinde tepsiyle salona geldi. Balım dudaklarında gezdirdiği elini usul usul indirip, telaşlı bir konumda ikisini izlemeye başladı.

''Sen ne diyorsun ya? '' dedi Deniz, alışık olunmadık sert vurgusuyla.

''Diyorum ki bu kadar soğukkanlılık gevşeklikten mi, hainlikten mi? '' diyen Yiğit'e şaşırarak baktı Maya. Balım da aynı şaşkınlık içinde oturduğu yerden kalktı.

Deniz, sesli bir nefes alıp, dudaklarını birbirine bastırdı.

''Sabrımı ziyan ediyorsun Yiğit. '' dedi Deniz. Sakin kalmaya çalıştığı, sıklıkla yumduğu gözlerinden belli oluyordu.

''Edersem nolur lan. Ziyan edersem nolur ! '' diyerek bağırdı Yiğit.

Deniz, Yiğit'in cümlesinden sonra tek bir nefeslik bile fırsat vermeden kafa attı Yiğit'e. Balım minik bir çığlık atarken, Yiğit'in aldığı darbeden sonra yumrukla ileriye ittirdiği Deniz, Mayaya çarptı. Maya'nın elindeki tepsi yere düştü ve dört fincan, salonun ortasında paramparça olarak etrafa saçıldı. Eli yanan Maya, ne olduğunu anlayamadan, birbirlerini yakalarından tutup kapının önüne kadar sürükleyen Deniz ve Yiğit'e baktı.

Balım ayırmak için yelteniyor ama asla yakınlarına bile ulaşamıyordu.

''Ya napıyorsunuz durun nolur durun. '' diye bağırıyor ama sesini duyuramıyordu.

Maya da aynı şekilde yanlarına koştuğunda Yiğit'in kaşından, Deniz'in dudağının kenarından süzülen kanlara baktı. Gerçekten neler oluyordu ve neden oluyordu?

Dış kapıya kadar gelmişlerdi. Birbirlerine vurmayı bir an bile ihmal etmeyen ikili, artık şiddetlerinin boyutunu arttırmışlardı. Arada birbirlerine küfür savuruyor, içlerindeki öfkeyi kusuyorlardı.

''Yiğit yapma yalvarırım yapmayın artık. Deniz! ''

Maya'nın ve Balımın çaresiz sesleri aralarına girmesine rağmen artık durmaları imkansız hale gelmişti.

Yiğit en son var gücüyle kaldırdı yumruğunu, tam o sırada dış kapı dışarıdan açıldı. İçeriye telaş ve korkuyla giren Tahirle Nefes, oğullarının tanımadıkları bir çocuğun yüzüne inen yumruğunu ve korku içinde bağıran kızları gördüler.

Nefes'in elindeki çanta yere düştü. Tahir'in gözlerine tarifi pek de mümkün olmayan bir bakış hücum etti.

Yiğit, annesi ve babasını görür görmez doğruldu. Mahcubiyetinin boyutunu anlatmak belki de hiç mümkün değildi.

''Baba.'' diyebildi. Yutkundu.

-

''Baba bak vall...''

''Sus! ''

Balımla Yiğit yan yana oturmuş tedirgince Tahire bakıyorlardı. Tahir ise salonun içinde bir o yana, bir bu yana yürüyerek sakinleşmeye çalışıyordu.

Nefes, Maya ve Denizi Aliyle birlikte gönderdiklerinden beri etrafı toparlamaya çalışıyordu.

''Ben sana yanında kadın, çocuk varken, evindeyken, yuvandayken böyle şeyler yapılmayacak demedim mi Yiğit? '' dedi Tahir durup, ciddi bir şekilde Yiğit'e bakarak.

Yiğit hemen;

''Baba ama bak bilmiyorsun...'' diyerek savunmaya geçtiğinde, Tahir bağırarak;

''Dedim mi demedim mi!? '' dedi.

Yiğit mahcup bir şekilde eğdi başını. Durakladı.

''Dedin baba. ''

''O yumruk havaya kalkmadan önce, bin defa düşüneceksin dedim mi? ''

''Dedin baba. ''

''Neydi lan o zaman, az önce gördüğüm benim? ''

''Bin defa düşündüm baba. Günlerdir düşünüyorum. En son da sabrımı zorlayınca... '' diyerek diklendi Yiğit.

Balım birden mırıldandı;

''O mu zorladı, sen mi acaba? '' dedi.

Yiğit duyduğu sese anlamaz bir halde döndü. Balımla göz göze geldiklerinde, kaşlarını çattı olabildiğince.

''Noldu Balım burada, anlat amcam. '' derken karşılarındaki koltuğa oturdu Tahir. Bu sırada cam kırıklarını süpüren Nefese bakarak ''Dikkat et bak, ayağının ucunda da kaldı nefesim. '' dedi.

''Zaten Balım anlatsın baba. Balım olaya çok hakim. '' diyerek hırsını alır gibi sıktı dişlerini Yiğit.

Balım konuşmak için hazırlanırken, Yiğit'in onu kesen cümlesine hayal kırıklığıyla baktı.

''Bugün mekanda olay olunca hep birlikte buraya geldik amca. Durumu değerlendirirken Yiğit, Denize yaşanan saldırıda parmağı olabileceğinin imasında bulundu. O da işte sinirlendi. Kafa attı. Kavga ettiler. '' dedi Balım, amcasına bakarak tüm netliğiyle.

''Ne ne neee? ''

Tahir oturduğu yerden kalktığında, Nefes de elindekileri bırakıp hayretle oğluna baktı.

''Sen Mayanın kuzenine, böyle bir şey mi ima ettin? '' dedi Nefes, Yiğit'e.

''Ettim anne evet. Günlerdir etrafımızda dolanıp duruyor. Ne fışki yediği belli değil. Bugün de mekandaki tek yabancıydı, ne bilcem ben masum olduğunu. '' diyerek yükseltti sesini Yiğit.

Balım çaresizce başını salladı. Yiğit'in yersiz öfkesine bir anlam veremiyordu. Balım bile Denizden şüpheleniyor olmasına rağmen böyle bir şey düşünmüyordu. Neticede mekanda Maya da vardı, kendisi de vardı. Neden böyle bir şey yapacaktı ki bu adam?

''Lan oğlum, sen adamın kuzenini alcan, buralara getircen. Sevgili olcan, adam da senin etrafında dolaşmayacak öyle mi? Nerde buldun sen bu genişliği hıyar herif? Dolaşcak tabi.''

Tahir giderek sinirleniyor, arada Nefes'e bakarak kendini frenlemeye çalışıyordu.

Yiğit birden döndü babasına;

''Tamam o zaman. O benim kuzenimle dans edebiliyorsa, benim evime gelmeden kuzenimle muhabbet ediyorsa ben de onun etrafında dolaşabilirim. '' dedi. Yaptığı şeye yeniden hak vererek, gururla salladı kafasını.

''O ne demek? '' derken Balıma döndü Tahir.

Balım biraz önce ki tüm şaşkınlıklarını bir kenara bırakıp, kendisini bu kadar kısa sürede topun ağzına atan Yiğit'e döndü. İçinde bir şeyler parçalanmış, o parçalarda birer birer kesikler atmaya başlamışlardı kalbine.

''Amca...'' dedi Balım, yutkundu. Son bir kez baktı Yiğit'e. Gözlerinde hiçbir pişmanlık yoktu, aksine hala dindiremediği öfkesini taşıyordu. Bunun üzerine daha net bir tavırla;

''Denizle yani Mayanın kuzeniyle ben önceden karşılaştım. Mayayı aradığını bilmiyordum. Ama bir adres arıyordu, yardımcı oldum. İsmini bile bilmiyordum gerçekten. Buraya gelip Mayayla görüşünce öğrendim. Çekindim, Yiğit'e söyleyemedim. '' dedi. Sonra da daha kırgın bir sesle ''Çekinmekte ne kadar haklı olduğumu da görüyorum zaten. '' dedi.

Tahir durakladı. Ellerini saçları arasından geçirdi.

''Ya biz sizi iki gün bırakamayacak mıyız? Eşek kadar oldular, büyüdüler diyoruz. Güvenelim onlar da yaşasun biz de yaşayalum diyoruz. Ettiğiniz işe bak ya. Ettiğiniz işe bak ! '' dedi sitemle. O sırada telefonu çaldı ve hemen yanıtladı Tahir.

''Alo abi. Hı hı buradalar buradalar. Tamam dur siz yürümeyin şimdi geliyorum almaya. Tamam bekleyin. ''

Nefes şaşkınca çocuklara bakan gözlerini, Tahir'e çevirdi.

''Noldu? ''

''Abimler konağa dönmüşler, haberi alınca telaşlanmışlar tabi. Nerdeler diye soruyor. Arabaları Muratlar aldı ya, yürümesinler ben gidip alayım onları. ''

''Tamam hayatım. İstersen dönerken Elizyayı da al. Mercanlar da yeterince yoğun olacaklar zaten. '' dedi kısık bir sesle Nefes. Tahiri uğurlamak için dış kapıya doğru yöneldi.

Yengesi ve amcasının odadan çıkmalarının ardından, ayağa kalktı Balım;

''Sen ne bencil bir şey oldun böyle ya. Az önce yaptığın şey için utan kendinden utan. '' dedi.

''Ben naptım ki, olanı söyledim. '' derken koltukta arkasına yaslandı Yiğit.

''Olanı söylemek değil bu, resmen kendini haklı çıkartmak için beni öne attın. Böyle bir cümlenin nasıl yanlış anlaşılabileceğini, nasıl beni zor duruma düşüreceğini düşünmeden öne attın beni. Babamlar gelince bir tur da onlara anlat ya, hiç çekinme. ''

Nefes bağrışan Balım ve Yiğit'in yanına koşarak geldi.

''Napıyorsunuz siz yine. O kadar azar işittiniz yetmedi mi? '' dedi kızarak.

''Anne bırak Allah aşkına ya. Balım Hanım kim olduğunu bilmediğimiz adamı savunacak bana, az kaldı. Neydi babamın yanında söylediğin, hah 'o mu zorladı sen mi acaba?' Bak yaa. Adam haklı yani. '' derken Yiğit de, Balımın tam karşısına geçmek için ayağa kalktı.

Balım alay eder gibi güldü Yiğit'e.

''Demek kim olduğunu bilmediğimiz bir adam ha? ''

''Öyle değil mi? ''

''Öyle! Evet öyle! Peki sen bunu niye Mayaya sormuyorsun. 'Maya bu adam kuzenin, senin kanından ama kim bu adam? Ne iş yapar, kötü huyu var mıdır? Bak ben şüpheleniyorum.' diye niye ona sormuyorsun. Yiğit sen bu adamı niye bana soruyorsun. Ben miyim sorumlusu bu adamın ! ''

Balım kendini bile hayrete düşüren sesiyle olabildiğince bağırıyordu. Nefes ise müdahale etmeye yeltense bile, daha çok ikisinin birbirlerine kurdukları cümleleri dinlemekle meşguldü. Durumu anlamaya çalışıyordu. Burada bir şeylerin karıştığı düpedüz belliydi.

''Amaaa yok soramazsın dimi? Çünkü Maya hanım üzülür. Kuzenini sorma ona incinir, kırılır, belki seni terk eder. Ama Balıma sorabilirsin, kendi kuzenine, yıllardır aynı kaptan yemek yediğin kıza sorabilirsin bunun hesabını. Ne de olsa Balıma koymaz böyle şeyler. İstediğini ima et ya, zoruma bile gitmez merak etme sen. '' dediğinde yüzündeki alaylı gülüş giderek büyüdü. Kontrol edemediği öfkesi, reflekslerini gevşetmişti.

''Saçma sapan konuşma Balım. '' dedi Yiğit, öfkeyle.

'' İstediğin olmuyor ya, Deniz senin istediğin kadar sinirlenmedi ya, günlerdir nerden ne çıkaracağını şaşırdın. Bir şeylerden şüphelenmenin de adabı var, birilerini suçlamanın da adabı var. Sen ne ara bu kadar bencil biri oldun ya? ''

''Balım deli deli konuşma bak canımı sıkıyorsun. Ulan adamın yaptıkları mantıklı mı? Seninle görüşmesi, Mayaya gelmemesi normal mi? ''

''Değil, hiç normal değil belki. Ama bu durumun öfkesini sen her fırsatta benimle görüşmesine bağlayamazsın. Sen elin adamı için bana hesap soramazsın ! Ben Mayayı sordum mu ya? Biz, bu kız kim, bu kız iyi midir kötü müdür, hatası var mıdır diye sorduk mu? Seni, birden Mayayı buraya getirdiğin için suçlayıp durduk mu günlerce. Yenge, yaptık mı böyle bir şey? '' diyerek başını Nefese çevirdi Balım. Nefes ne diyeceğini bilmez halde duraklarken, Balım devam etti; '' Yooook biz Yiğit efendinin yaptıklarını ancak destekleriz. Bu kızı mı seviyor, tamam biz de sevelim o kızı deriz. ''

''Ben Mayayı sevdiğim için buraya getirdim, seninle tanıştırdım Balım. Sen seviyor musun o adamı ! ''

''Kaç günde ikna oldun Mayayı sevdiğine sen ya? İki günde mi? Ayrıca Denizi ben getirmedim, Deniz buraya kendi isteğiyle gelmişti. Lanet olsun ya, lanet olsun ki adamla sohbet etmek istedim ve ettim. Ne zararı oldu, ne hatası sadece sohbet ettik. Bu kadar. Sen ne ara hesap vermem gereken sığ kafalardan biri oldun? ''

Balımın sesi aralıklarla titrerken, Yiğit gözlerini kocaman açmış karşısında gözlerine hayal kırıklığıyla bakan kuzenine bakıyordu. Konuşmanın bu hale nasıl geldiğini anlayamıyordu ama Balımın kırgınlığını hissetmeye başlamıştı.

''Tamam bak bi sakin ol oturalım. '' dedi Yiğit, Balımın titreyen ellerini fark edince.

''Sen İstanbul'da okumak istiyorsun diye, orada çok mutlusun diye ben yıllardır burada senin arkanı topluyorum. Hiçte gocunmuyorum. Kardeşimin mutluluğu için her şeyi yaparım çünkü. Bir telefonunla hemen yumuşatıyorum buraları. Balım ben yine bir şeyler yaptım diyorsun, hemen üstünü örtüyorum buradan. Ve hep diyorum ki bana da olsa, Yiğit aynını yapar. Ama ne kadar yanılmışım Yiğit. Ya da büyümüşüz. Fark etmemişim. Başkalarını birbirimizden daha çok sakınacak kadar, bu kadar bencil olacak kadar büyüdün mü sen? '' derken boğazına düğümlenen bir acıyı çarçabuk yuttu Balım.

Nefes, içini döken Balıma doğru meyillendi. Boynunu hafifçe eğip, gözleriyle teselli etti.

''Tamam artık yeter bu kadar, bak bu konuşma kalp kırılmasına kadar gider. '' dedi yumuşacık sesiyle.

''Yok yenge yok. Kırılmak yok artık. Madem Yiğit büyümüş. Ben de büyürüm. Madem arkamızı kollamıyoruz artık, başımızın çaresine bakarız. '' dedi yaşlarını silerken Balım.

''Ne demek bu şimdi? '' diyerek panikle Balımın kaçan gözlerini kovaladı Yiğit.

''Ne demekse o demek. Babama bir şey açıklama, ben onunla ayrıca konuşurum. '' dedikten sonra koltuktaki şalını alıp, kapıdan çıkarken ''İyi geceler '' dedi Balım.

Yiğit, Balımın arkasından bakakalırken içine kor gibi bir his düştü. Balımın söyledikleri ve hissettiklerine sebep olmuş olmak Yiğit'i adeta yıkıp geçmişti.

-

''Yiğit, top oynamaktan yıpranmış ayakkabısının bağcıklarını hızlıca bağlayıp, kaldırdı kafasını. Takımları belirlemeye çalışan arkadaşlarına baktı gülerek. Sanki yeni maç yapmamış gibi şimdi de aşağıdaki mahalleye gidip orada yeni kurulan top sahasını ziyaret edeceklerdi.

''Yiğit hadi. '' dedi çocuklardan biri,sırılsıklam olmuş tişörtünü çıkararak. Diğerleri koştura koştura büyük çeşmeye gidiyorlar, çeşmeye varanlarda ağızlarını musluğa dayayarak kana kana su içiyorlardı.

''Geliyorum geliyorum. '' dedi Yiğit ayaklanırken.

O sırada yan taraftan akan dereye, korkuyla bakan Balımı gördü. Balım derenin kıyısına kadar geliyor, sonra ayakkabılarına sıçrayan sularla geri adım atıyordu.

Yiğit koşarak derenin kıyısına geldi. Aralarında akan suyun sesini bastırmaya çalışarak bağırdı.

''Balım napıyorsun orada? ''

Balım, Yiğit'i görünce rahatlayarak gülümsedi. Elindeki hasır sepeti hafifçe havaya kaldırdı.

''Amcamlara yemek götürücem limana. Ama geçemiyorum. '' dedi.

''Köprüden niye geçmedin? ''

''Köprünün orada Ayşeler var, ben küsüm onlarla. '' derken omzunu silkti Balım. Ayşeyle olan tartışmaları aklına gelince ekşitti yüzünü.

''Taşlara basarak gel o zaman. Bak taşlar var. '' diyerek olduğu yerde çöküp, küçük işaret parmağını derenin üzerindeki gelişi güzel kayalara uzattı Yiğit.

Balımın önü açık cırt cırtlı ayakkabıları yeniydi. Diz kapaklarına kadar çektiği beyaz çorabı, pileli kırmızı eteği ve kurdelesi büyük tokalarıyla sudan kaçmaya çalışıyordu.

''Islanırım ama. '' diyerek ağlamaklı sesiyle Yiğit'e seslendi Balım.

Evde her türlü yaramazlığı yapan, ailesine dilediğince laf yetiştiren ama dışarı çıkınca buna cesaret edemeyen çocuklardandı Balım. Hiçbir arkadaşını kırmak, dizlerini yaralamak, küçük dünyasına aksiyonlar katmak istemiyordu. Zaten evin tüm yara bere aksiyon işini Yiğit üstleniyordu.

''Bekle tamam geliyorum. '' dedi Yiğit. Gösterdiği taşlara doğru yöneldi. Yeni bağladığı ayakkabılarının tabanı ıslana ıslana yürüdü Balıma doğru.

''Arkadaşların gidiyor ama Yiğit, geç kalacaksın. '' dedi Balım, koşarak giden çocuklara bakarak.

''Gitsinler, bugünlükte oynamam ben. '' dedi Yiğit. Dilini dışarı çıkarmış gayretle taşları aşmaya çalışıyordu. Diğer uca nihayet vardığında elini uzattı Balıma.

''Korkma şimdi tutun bana. '' dedi.

Karadeniz'in akan suyunu, çıkan yosununu, havasını, nemini her şeyini ezbere biliyordu Yiğit. Henüz on yaşındaydı ama biliyordu. Babasının ilk zamanlar hayranlıkla izlediği o güçlü ayakları gibi güçlenmişti. Derelerin üzerinde yürüye, ağaçların tepesinden inmeyen, dolu dolu yaşayan bir çocuk olmuştu.

Balım sıkıca tutundu Yiğit'e. Onunla beraber adımlıyor, kayaların en kuru yerlerine basıyordu. Diğer uca geçmişlerdi. İki kardeş, yine birlikte aşmışlardı aralarından akan büyük problemi...''

-

''Küçükken de böyle yapardınız. Önce tatlı talı oynardınız sonra allaaah bi kıyamet kopardı. Biz barıştırmaya gelince de, bizi suçlu yapar birbirinize sarılırdınız. Ondan girmedim aranıza, yoksa girse miydim?''

Nefes dizine yatan Balımın saçlarını okşarken, bir yandan da sakin konuşmasıyla onu rahatlatmaya çalışıyordu.

''Yiğit, amcamların bana aldığı Legoları gizlice kendi oyuncak sepetine atardı. Sanki çok oynuyormuşum gibi benimde sinirlerim bozulurdu. Sonra anlaşır, tüm oyuncakları ortaya döker yeniden paylaşırdık. Bütün oyuncaklar birbirine karışmış olurdu. '' dedi Balım, yatağa uzattığı bacaklarını, biraz daha karnına doğru çekerken.

''Tamam işte bak. Yiğit seni üzdü, aha şimdi aşağıda ortaya döktünüz her şeyi, artık paylaşıp barışma vakti. ''

''Paylaşamayız artık yenge. Ya adam tacizci çıksa, katil çıksa sırf ben konuştum diye benim hatam mı olacak yani? Adamın, onun kuzeni olan Mayanın hiç mi suçu olmayacak? ''

''Tabi senin suçun değil kuzum tabi değil. Yiğit de öyle demek istememiştir zaten bilmiyor musun sen onu? Size zarar gelecek diye korkmuş belli ki. Korkunca böyle saçmalıyor işte, her zaman ki hali.''

Balım, yengesinin sözlerine yalnızca omzunu silkmekle yetindi. Onun da sinirleri bozuluyordu. Zaten ne yaşadığını kestiremiyordu. Bir yanda hayal kırıklığı Burak, bir yanda her seferinde nasıl olduğunu anlayamadığı şekilde tutunduğu Deniz, bir yanda hissettiği gizem, diğer bir yanda ise onu ilk defa bu kadar anlamayan kuzeni Yiğit.

Çalan kapıyla birlikte, odanın yarı açık kapısına doğru döndü Nefes.

''Geldiler herhalde. Hadi aşağı inelim de ben size güzel bir yemek hazırlıyım. Acıkmışsınızdır telaştan. Hep birlikte yeriz. '' derken Balımın, omzunu sıvazladı Nefes. Balım kalktı yengesinin dizlerinden;

''Ben gelmesem? '' dedi.

''Aaa olmaz. Herkes oturacak o sofraya. Amcan tutar getirir masaya benden söylemesi. '' diyerek kalktı Nefes. Balımın yanağına bir öpücük bırakıp gülümsedi.

''Tost yapıcam hem, en sevdiğinden. '' dedi göz kırparak. Sonra da aşağıdan sesleri gelen Asiye ve Mustafa'nın yanına indi.

-

''Görmedim diyorsun yani he aslanım? ''

Mustafa kolunun altına aldığı Yiğit'e, günün detaylarını soruyordu. Yiğit yorgun, bıkkın ve artık tükenmiş haliyle sayamadığı kadarıncı kez durumu anlatıyordu.

''Görmedim amcam valla ya. Zaten herif belli ki hasta. Ali abi bir kişi yapmış dedi. Kim tek başına gelip, öyle bir mekanı taramaya kalkar ki. ''

''Şerefsuz çok oğlum . Atmıştur kafasi, ama bi bulsunlar ben atacam onun kafasını. Benum uşaklarumun olduğu yere ateş açacak ha? ''

''Abim tamam da yeter. Yorulduk zaten kapatalum bu mevzuyu. Ali haber verir bir şey çıkarsa.'' derken ayaklandı Tahir. Sehpadaki sürahiye uzanıp, kendine büyük bir bardak su doldurdu.

''Tamam tamam bak zaten kokular da geliyi. Oy valla nasıl açum nasıl açuuuum. '' diyerek gerindi Mustafa oturduğu yerde. Konuyu anında açlığına bağlayarak değiştirmişti. Yiğit amcasına dönüp güldü.

''Düğündeymişsiniz, yemediniz mi bir şey? '' dedi Tahir de, Yiğit gibi gülerek.

''Ne yiyecez ya. Pinti İhsanın işleri işte. Oğlum oğlum diye geziyodu meydanlarda, bi kuru pasta bile dağıtmadı. ''

''İhsan amcanın oğlu mu evlendi? '' dedi şaşırarak Yiğit.

''Hele şükür evlendi. Her gün kumlukta onu dinliyorduk. Kafamuz rahatladi. Ama Tahirim bi göreceksin. Gelinun babasi bir çeşit. Adam da selam yok sabah yok. Bu İhsan bir yıla kalmaz yaşlanır ha, ben sana diyim. ''

Yiğit, amcasının düğün analizlerini dinlerken, kapanmak üzere olan gözlerini ovuşturdu. Sessizce telefonunu çıkardı. Mayayla ne durumda olduklarını merak ediyordu. Ne durumda olacaklarını tahmin bile edemiyordu. Mayaya mesaj atmaya çalıştı ama ne yazacağını da bilmiyordu. Gülüşerek konuşan babası ve amcasına döndü Yiğit. Bir şeyler yazmak için biraz daha beklese iyi olacak gibiydi.

-

''Ayaklarımun bağı gittu bağı. '' dedi Asiye, bileklerine kolonya sürerken.

''Sorma ablam sorma. Biz yoldaydık zaten, içime huzursuzluk çökmüştü ta sabahtan. Tahiri zorla çıkardım yola. Sonra Ali aradı haber verdi, nasıl geldiğimizi bilemedik. Geldiğimizde de işte dediğim gibi öyle bir manzarayla karşılaştık ki. '' derken hazırladığı diğer bir ekmeği, tost makinesine koydu Nefes.

''Kız bunlara ne oldi ? İki gün yalnız bıraktık yine birbirlerinin kuyruklarına dolanmışlar. ''

''Var bir şeyler, belli ki iki gün dolu dolu geçmiş. Ama du bakalım çözeriz. '' dedi Nefes, düşünceli düşünceli bakınırken.

''Yiğiiiiiiit. '' diye bağırdı, Asiye birden. ''Yengem bak bir buraya. ''

Salonda yengesinin sesiyle irkilen Yiğit, koşar adım gitti mutfağa.

Nefes kapıda dikilen oğluna bakıp, çattı kaşlarını.

''Oğlum bari şu yüzünü bi yıka ya. Kaşının gözünün haline bak. '' dedi sitemle solurken.

''Paşamın yüzü gözü hep güzel annesi oyy yengesi yesun yesuun. '' diyerek güldü Asiye. Yanındaki sandalyeyi çekti. ''Gel otur bakayım sen bi yanıma. '' dedi.

Yiğit zaten tamamen yönetimini kaybettiği zihnini, tüm komutlara açmıştı. Şuan ona ne denilse yapacak durumdaydı. Oturdu yengesinin yanına.

''Anlat bakıyım. '' dedi Asiye, Yiğit'in dağılan saçlarını geriye doğru tararken. ''Ne diye itiştin senin kızın kuzeniyle. ''

''Ya yenge sorma ya boşver. '' derken yeniden Denizin yüzü düştü gözünün önüne Yiğit'in.

Asiye anlatsın diye beklerken Balım pijamalarıyla geldi mutfağa. Yüzünde hüzünden daha çok donukluk vardı. Annesinin yanına koşup, sıkıca sarıldı.

Yiğit, Balımın tepkisini ölçebilmek için öylece izliyordu.

''Oy kuzularım çok mu yorulmuşlar. '' diyerek öptü Balımı Asiye.

''Aç ve uykusuzum. '' derken bebek gibi dudak büzdü Balım. Yiğitten gözlerini hususi olarak kaçırıyordu.

''Al şunu ye, annem yemeği hazırlayana kadar. '' diyerek masadaki doğranmış elmayı, Balımın önüne doğru uzatan Yiğit'e bakmadan ''Beklerim ben yengemi. '' dedi Balım.

Asiye aradaki gerginliği fark edince, çattı kaşlarını. Nefese sorar gibi baktı. Nefes ikisine attığı kaçak bakışlar arasından ablasına döndü. Bilmem der gibi büzdü dudağını.

''Yine olaya karuştunuz demek ha? '' dedi Asiye. Nabız yoklamak ister gibi ortaya lafını attı.

''Daha çok olaylar bize karışıyor yenge. Yani şu salakların yaptığı partiye bile musallat olan bir bela varmış demek. '' diyerek Balımın almadığı elma dilimlerinden birini aldı Yiğit.

''Hee belanın da işi gücü yok size geliyi. Ayrıca siz ne demeye gittunuz onların partisine? '' dedi Asiye şaşırarak. Balımın sıkıntısını az çok biliyor, sıkıntı sebebi olan kişilerinde orada olduğunu tahmin edebiliyordu.

Balım sitemle Yiğit'e baktı. Öfkesini bastırmak için tabağa uzanıp elma diliminden birini bu defa kendi isteğiyle aldı. Isırdı.

''Yiğit istedi. '' dedi annesine.

Yiğit, içeride öfkesini kusan Balıma, sakince baktı.

''Gitmesek daha çok üstüne geleceklerdi. Anlamıyorsun dimi sen bunu? Kaçıyor bizden diyip arkandan mı gülsünler istiyorsun? İstedikleri gibi evden çıkmaya çekinen bir kız mı olmak senin derdin? '' dedi.

''Ne derlerse desinler tamam mı umurumda değil. Böyle daha mı iyi oldu? Daha da rezil oldum. '' diyerek annesinin yanında oturan Yiğit'e doğru döndü Balım.

''Sen o rezilliği bana değil, güle oynaya seninle dans eden adama soracaksın. Haa gerçi onunda suçlusu ben oluyorum dimi unutmuşum. '' dedikten sonra kalktı Yiğit. ''Babamların yanına geçiyorum ben. ''

''Ben sana suçlusun mu dedim ya ! '' diyerek bağırdı Balım, umarsızca giden Yiğit'in ardından. ''Deli ediyor beni, bi halt anlamıyor. Gerizekalı bu çocuk, şuursuz. ''

Tüm konuşmayı müdahale etmeden ama panikle izleyen Asiye;

''Şşt bağırma bağırmaaa, babanlar bir şey oldu sancaklar şimdi. Adamlar zaten diken üstünde. '' dedi. ''Hem bağa bak bakıyım. Kimmuş o dans eden uşak? '' diye sordu merakla.

Nefes tezgahtaki işine devam ederken kafasını hafifçe geri çevirip gülerek;

''Yiğit'in dalaştığı çocuk işte. Maya'nın kuzeni. '' dedi.

Deniz henüz birçok kişiye gözükmeden, herkesin diline dolanmıştı. Sihirbaz gibi olduğu yeri değiştiriyor ama asla gizemi çözülemiyordu.

Nefes, Balımın olaya ne kadar duygusal yaklaştığını fark ettiğinden beri, bu durumla ilgili tüm konuşmalara yalnızca sessizliğiyle eşlik ediyordu. Ama Asiye'nin de durumu anlayabilmesi için gülerek bakışlarıyla tarif ediyordu.

''Haa o uşak. '' derken, bir'den fazla aydınlanmayı aynı anda yaşadı Asiye. Balımı konuşturmasının şuanda pek mümkün olmadığını bildiğinden, sırıtarak izledi kızının stresli halini.

''Maya gibi sessiz bir uşak değil belli ki. Bizimki pek sevmeduğuna göre? '' dedi Asiye, Balımın tepkisini ölçmek için Deniz'li muhabbetin kıyısında geziyordu.

Balım bir elini yanağına dayanak yapıp masadaki elma çekirdekleriyle oynamaya başladı.

''Sakin oluşları falan benziyor aslında. Maya gibi çok sessiz. Ama konuştuğu zamanda çok net konuşuyor. Uzun cümleler kurmuyor öyle, bir tane cümle kuruyor her şeyi anlatıyor. '' dedi.

Nefes, heyecanla elindekileri bırakıp masaya döndü. Balım ne konuştuğunun farkında olmadan konuşuyor, etrafını görmüyor yalnızca elma şekerinden geriye kalmışlar gibi masada parçalanan çekirdeklere bakıyordu. Asiye, Nefese göz kırptı.

''Eee başka neler yapıyor bu Deniz bey? '' diye sordu, sakince.

''Doktormuş. Zeki zaten, komik biraz da. Telaşsız, sakin. Ne yaptığını bilen, kimseye hesap vermeyen...'' Balım hızını alamayıp Denizi anlatırken Nefes;

''Görünmez de olabiliyor mu? '' diye sordu.

''Hıh? '' diyerek doğruldu Balım. Dakikalar sonra ilk kez baktı yengesinin yüzüne.

''Dört dörtlük bir insanmış ya, görünmez de olabiliyorsa süper güçleri falan olduğunu düşünücem. '' dedi Nefes, gülerek.

''Aman Allah korusun Nefes. Görünmez olursa Balum göremez ne ederuk ondan sonra. '' diyerek eltisine eşlik etti Asiye. Kızının bir başka yarayla günlerdir kavrulduğunu biliyor, eli erdiğince, duası değdiğince onu hafifletmeye çalışıyordu. Yeni bir yara alsın istemiyor ama hislerinin körelmemesine seviniyordu.

''Siz neyi ima etmeye çalışıyorsunuz şimdi anlamadım ben? '' dedi Balım panikle.

''İma etmiyrık kızım. Resmi ilani okıyrık. ''

''Ne ilanı anne ya, ne ilanı? Yenge sen bari bir şey söyle. '' derken kendini açıklayamama telaşıyla yengesine baktı Balım.

Nefes ciddiymiş gibi durarak;

''Doğru söylüyor kız, abla. İlan henüz resmi değil belli ki, resmi demeyelim şimdi. '' dedi. Sonra da Asiyeyle birlikte gülüştüler.

''Ya aşk olsun yenge ya. '' diyerek dudaklarını büzen Balıma yaklaştı Nefes. Balımın burnunu sıkıp;

''Yengesinin güzel kızı, aşk olsun tabi. En güzeli senin olsun. '' dedi.

''Ama yok öyle bir şey. Yok yani öyle bir şey. '' dedi ve hiddetle ayağa kalktı Balım. Bir süre önce çıkan Yiğit gibi emin adımlarla mutfağı terk ederken; ''Aşık falan değilim ben. '' dedi kendini de telkin etmek isteyerek.

-

''Ağzunuzu açıp beklemeyun haydi haydiii. '' Mustafa tatları tuzları kaçmış olan ve tek bir lokma bile yemeyen Balımla Yiğit'e bakarak söylenmeye devam ediyordu.

Çaylar koyulmuş, gece kahvaltısı hazırlanmış gülüşerek herkesin ayrı bir yerde geçirdiği günleri konuşuyorlardı.

''Havuzu da var miydi? '' dedi Asiye, az önce Nefeslerin açtığı konunun peşine takılarak.

''Yok ablam, bi bahçesi bir de parkı vardı işte o kadar. '' derken ağzındaki lokmayı yuttu Nefes. Tahir ayaklanıp ocaktaki demliği getirdi. Herkesin boşalan bardaklarına, demi oturmuş çayı doldurmaya başladı.

''Ben istemiyorum amca. '' dedi Balım, eliyle bardağının ağzını kapatırken.

''Niye amcam? Bitirmemişsin ekmeğini zaten, iç bir tane daha. '' diyerek ısrarla demliği alçakta tuttu Tahir. Balım elini usulca bardağından ayırdı, amcasını kırmamak için gülümseyerek yenilenen çayına şekerini attı.

''Prenses gününde değil. '' dedi Yiğit, sırf Balımı gıcık etmek için prenses kelimesini bastırarak.

''Sen gününde misin paşazade? Yüzün gözün dağılmış ama mutlusundur. '' derken olabildiğince sakin konuştu Balım.

Asiye çay bardağını tabağa bırakıp;

''Sahi bu uşak bu hale gelene kadar siz nerdeydunuz? '' diye sordu Balıma. ''Mayayla sen evde değil miydunuz? ''

''Ne yapsaydık anne, iki yumruk da biz mi yeseydik araya girip? '' derken kollarını göğsünde bağlayıp, sandalyesine yaslandı Balım.

Mustafa sessiz kalıp kızını izliyordu.

'' Doğru. Ula uşak. '' diyerek bu kez Yiğit'e döndü Asiye. ''Ne hesap vercen sen şimdi Mayaya? '' dedi. Yüzünde imalı bir gülüş vardı.

Nefes, Yiğit'in cevabını merak eder gibi durağanlaştı. Çatalını hafifçe tabağının kenarına bıraktı.

''Kavganın yolunu bulduğu gibi bulcak hesap vermenin de yolunu. '' dedi Tahir. Sıkıntıyla soludu.

''Maya anlar beni. '' dedi Yiğit, umut ettiği şeyi inanarak söylemeye çalıştı.

Balım alay eder gibi sesli bir şekilde güldü ''Biri sana böyle durduk yere kafa göz dalsa, ben kıyameti koparırdım. İyi ki Maya benim kadar çirkef değil. '' dedi ve keyifle masadaki zeytinlerden birine uzandı.

''Hee hiç etmedun sanki. Neydi o? '' diyerek ağzına kadar gelip bir türlü çıkaramadığı kelimeyi Nefes anlasın diye çırpındı Asiye.

''Mehmeti mi diycen abla? ''

''Hah. Mehmetle bir olup araba camı kırdılardı da, Mehmet suçu Yiğit'e atıp bir de güzel patakladıydı. Naptığını hatırlıyor musun o zaman? '' dedi bu kez kızına gülerek döndü Asiye.

Yiğit aniden kaşlarını çatıp;

''Mehmet beni pataklamadı bi kere. Düştüm ben. '' dedi.

''Hadi ordan len serseri. Amcan yetişti koştu sesine. '' diyerek gülen Tahir'e, omzuna kapanıp kahkahasını bastırmaya çalışan Nefes eşlik ediyordu.

''Hee ya gittuğumda yere çökmüş usul usul sövüyodu uşağa. '' derken bir kahkaha da Mustafa patlattı.

''Aman ne güzel anı ha ha ha. '' diyerek yüzünü buruşturan Yiğit'e yumuşamış bir tebessümle baktı Balım.

''Ayakkabısına at fışkısı koyup kaçan Balım hanuma soralım bakalım güzel mi anı? '' dedi ve kızına gülerek göz kırptı Mustafa.

''Mehmet, iki ay bizim evin önünden geçmiycem diye aşağı sokaktan geçiyordu kıyamam çocuğa ya. '' dedi Nefes, yeni yeni bastırdığı gülüşünün üzerine. Keyifle ekmeğinden bir lokma daha aldı.

''Oh az bile yaptım. Hep hak yiyordu hep. Yiğit kimseyi ispiyonlamıyor diye onun üzerine oynuyordu. '' derken yeniden çocuk öfkesine dönmüş gibi soludu Balım.

Yiğit minnet dolu bir tebessümle döndü Balıma. Hala tribini korumaya kararlı olan ama kuzenine asla kıyamayan Balımın tabağına, ortaya doğranmış olarak konulan haşlanmış yumurtadan birini koydu.

''Afiyet olsun bal kız. '' dedi. Barışmak için zeytin dalı uzatmak kadar önemli bir hareketti bu.

Balım usulca aldı çatalını, batırdı yumurtaya. Parçalanan lokmalardan birini aldı. Gülerek attı ağzına. Asiye ve Nefes araları yumuşadı diye gülerek izledikleri evlatlarına, içlerinden binlerce şükür savururken Mustafa konuyu hemen işe getirip, Yiğit'e döndü;

''Yiğidum yarın gel bi benum yanıma. Sana yeni gelen aleti gösterecem. Onu da öğren. Son zamanların en iyi teknolojisi diyorlar. Bizim gemulara da uyuyor. Sen hemen çözersun. '' dedi keyifle.

İş konusunda kendisinden bile çok güveniyordu yeğenine. Her şeyin hakkından geleceğini o kadar iyi biliyordu ki. Yiğit elinde büyümüştü. Çoğu sabah, sırtında kumluğa kadar götürmüş hem oyun oynatmış hem her şeyin usulünü en az babası kadar titizlikle anlatmıştı.

Gözünün önünde hep kardeşlerinin küçüklüğü canlanıyor bir nesle daha işi anlatabildiği için gururla doluyordu.

''Hadi ya bak merak ettim şimdi. Tamam o zaman amcam. Rıza kaptan pek sallamıyor şu sıralar zaten beni. İzin alır kaçarım yanına. '' dedi Yiğit, tıpkı amcası gibi heyecanlanmıştı.

Her zaman ki gibi sonu hep tatlıya bağlanan, tabaklar boşaldıkça bereketin yeniden dolduğu mutlu masaları, sohbetlerini ballandırmıştı.

-

Annesinin ve yengesinin kahkaha sesleri arasında babası ve amcasının hararetli bir şekilde anlattıkları anıları, dişlerini fırçalarken üst kattan dinliyordu Balım. Aynada kendine bakarken bir yandan da tebessüm ediyordu. Sabah olmak üzereydi . Her zamanki gibi aşağıdaki dörtlü, birbirlerini bulur bulmaz sonu gelmeyen sohbetlerine dalmışlardı.

Dişlerini fırçaladıktan sonra bitkin vücudunu, odaya taşıdı Balım. Kapıdan içeri gireceği sırada üst katta bir tıkırtı duydu. Korkuyla irkildi. Herkes aşağıdaydı. Yiğitle Elizya, odalarında çoktan uykularının en tatlı haline dalmışlardı. Yengesi yukarıdaki eşyaları havalandırmak için bir cam açmadıysa, bu gürültünün sebebi korkutucu olurdu.

Sessiz olmaya çalışarak, sesini bastıramadığı kalp atışının ritminde yürüdü üst kata. Ahşap basamakların gıcırdayan yerlerini ezbere biliyordu. Defalarca kez oynamışlardı, annelerinden gizlice çıkmışlardı yukarıya. Dikkatle attı adımlarını.

Duvara tutunarak, giderek daralan basamakları çıktı ve asma tavanın üzerinde sallanan ampulün açık olduğunu gördü. Bütün duvarlara vuran ışık, tam ortada dikilen bir adamın gölgesini sunuyordu. Bu gölge Yiğit'indi.

Korkusundan arınıp, emin adımlarla tam olarak kata çıktı Balım.

''Ya sen ne yapıyorsun burada ya. Aklım çıktı. Niye uyumadın? '' dedi baş parmağıyla damağını kaldırarak.

Yiğit de tıpkı Balım gibi korkarak döndü arkasına.

''Kızım asıl sen niye sessiz sessiz geliyorsun manyak mısın? ''

''Her yeri dağıtmışsın, her yeri. Yengem görürse o zaman kork sen. '' diyerek etrafa bakındı Balım. Çatı katında Nefesin özenle sıraladığı bütün kutular, yerlerinden oynamıştı. Tam ortada duran, Nefesin gözbebeği olan büyük çam'dan sandık, üzerindeki melek oymasıyla birlikte olduğu gibi duruyordu. Yiğit belli ki bir tek ona dokunmamıştı. Zaten ona Nefesten izinsiz dokunan kişi, daha anasının karnından doğmamıştı.

Bu katın bazı kuralları vardı. Burada bir sürü anı, naftalinli keselerle korunuyordu. Nefes buradan bir şey alacağı zaman, dualar ederek açıyordu kutuları. Elleri daha hassas, nefesi daha ürkek oluyordu. Onun dilinde; Bir ömür yatıyordu bu katta.

Katın tam ortasından dışarıya açılan küçük bir balkon vardı. İki sandalye anca sığıyordu ama epey yüksekte kaldığı için köyün manzarası buradan çok şahane gözüküyordu. Sağ ve solda iki oda vardı. Birinde Nefesin kıymetli anıları dururken diğerinde yumuşacık minderler cam boyunca sıralı duruyordu. Küçük bir kitaplık, eskimiş bir televizyon ve hemen yanında zar zor çeken bir radyo duruyordu. Çok fazla eşya olmayan odaya bazen ailecek çıkıp, yağmuru izliyorlardı. Çünkü çatıya doğru olan penceresi, yağan yağmuru en güzel gösteren yerdi.

Ve Yiğit eşyaların olduğu odada bir şeyler ararken her yeri birbirine katmıştı.

''Ne arıyorsun sen? Söyle ben bulayım da evi başımıza yıkma. '' dedi Balım, ısrarla bütün kutuların kapaklarını açan Yiğit'e.

''Albüm. '' dedi Yiğit. ''Albümleri arıyorum ama herhalde annem toprağın altına falan gömdü. Yok çünkü hiçbir yerde yok. ''

Balım şaşırarak baktı.

''Albüm mü? Maya mı istedi yoksa ama ben ona bizdekileri vermiştim. '' dedi, anlamayarak.

''Ya ne Mayası ya. Ben bakıcam. Bakamaz mıyım ben? ''

''İyi de sen nefret edersin fotoğraflardan. Deli gibi albüm mü arıyorsun yani şuan? Yiğit, sen bugün çok yoruldun bence hadi git uyu artık. '' diyerek Yiğit'in omzuna tutundu Balım. Her zamanki abla edasıyla Yiğit'i odasına yönlendirmeye çalışıyordu.

''Sen hep demiyor muydun, insan fotoğraflara, videolara bakınca sanki ordaki gibi hissediyor diyen? Tamam işte. Oradaki gibi hissetmek istiyorum bugün. '' dedi Yiğit gözlerini kaçırarak.

Balım tebessüm etti. Saatler önce bu kadar mı büyüdün dediği kardeşi, sandığı kadar büyümemişti. Yine bulduğu her fırsatta kendi geçmişine sığınan, duyguların en temizini yaşayan o küçük çocuktu. Büyümesi aslında bir o kadar zor olan ama geçmişinde kaldıkça da ne yapacağını bilemeyen Yiğitti.

''Şuradaki kutuda albümler. Çok fazlalar. '' dedi kocaman gülümseyerek, odanın en köşesindeki kutuyu gösterdi Balım. Kırmızı boyalı, iri çivili tahta kutuya uzandı Yiğit. Oldukça büyük olan kutuyu güçlükle açtığında Balımın da dediği gibi onu çok fazla albüm karşıladı. Hepsinin uçlarına birer ayraç sıkıştırılmış, üzerine de tarihler atılmıştı.

''Neden bu kadar çok? '' dedi Yiğit, şaşırarak.

''Çünkü biz kalabalık ve mutlu bir aileyiz. '' derken güldü Balım. ''Gerçi fotoğrafların hepsinde otuz iki diş sırıtmıyoruz ama bence mutluyuz. ''

''Sırıttıklarımızda da zaten, mutsuzluğumuzu gizlemeye çalışıyorduk. '' dedi ciddi tavrıyla Yiğit. ''Neyse, hangisine bakıcaz şimdi? ''

''Bakıcaz? Ben de mi bakıcam? ''

''Yapma Balım, bunlarla tek başıma başa çıkamayacağımı biliyorsun. ''

-

''Tahir'in, alarmı ısrarla çalan telefonunu susturmasının ardından, yalnızca beş dakika geçmişti. Nefes, ayaklarını yorgandan dışarı çıkarmış, bir elini Tahir'in yüzüne atmış, diğerini de yataktan aşağı sallandırmıştı. Ama sürekli bir şekilde duyulan korna sesiyle irkildi ikisi de. Tahir gözlerini açamazken, Nefes başını kaldırır kaldırmaz, yüzüne saçılan saçlarını üfleyerek gözleri önünden ayırmaya çalıştı.

''Noluyor ya? '' dedi Tahir. Uykusunda bıraktığı kelimeleri ağzından yarım yarım dökülüyordu.

''Düğün devam mı ediyor yoksa ? '' derken kendi söylediğine korktu Nefes. İki gün önce yaptıkları düğünün yükünü hala atabilmiş değillerdi. Yorgunlardı. Bahçedeki süsleri bile henüz toparlayamamışlardı.

''Yok bu başka bir şey. Bu can sıkıcı bir şey. '' dedi Tahir yataktan güçlükle kalkarak. Oturduğu yerde perdeye uzanıp, hafifçe araladı. Bahçeye gelen kamyonetin kornası hala çalıyordu. Yengesi ve abisinin pijamalarla aşağı indiklerini görünce ayaklandı.

''Bir şeyler gelmiş. Eşya galiba. Ne sipariş etmiştik ki? '' diye söylenirken dolaptan tişört çıkardı Tahir.

Nefes de merakla doğruldu.

''Bildiğim bir şey yok. Zaten bu evle ilgili bir şeyi ben nasıl biliyim. '' dedi, üzerindeki yorganı bıkkınlıkla bedeninden sıyırırken. Terliklerini giyip, giyinen kocasını takip etti. İkisi birlikte, el ele bahçeye çıktılar. İki adam bir sürü eşya taşıyorlardı içeriye.

''Abim? Hayırdır? '' dedi Tahir, dışarı çıktıkları için güneş vuran gözlerini kısarak.

Nefes de aynı merakla Asiye'nin neşesini izliyordu. Bu sırada Osman hoca ellerini ovuşturarak kamyonetin arka tarafından yanlarına doğru geldi.

''Hah uyanmış benim kızım. '' dedi neşeyle. İçi içine sığmıyor gibiydi.

''Hoş geldin babam. '' diyerek elini öptü Nefes. ''Geleceğini bilmiyordum da, uyumuşuz bizde. '' dedi mahcup bir halde.

Osman hoca, kızının saçlarını okşayıp gülümserken, bir yandan da gelen eşyalara hafif kaşları çatık bakan Saniye Hanıma döndü.

''Kizum. Ha bunlar senin çeyizundur. Çeyizsuz gelin alduk denmesin. Kimse kaygıya düşmesun diye hemen getirdim. '' dedi.

Nefes, meraklı bakışlarını aniden kamyonete çevirdi.

''Çeyiz mi? Benim çeyizim yok ki. '' dedi.

Düğün öncesinde, hala yeterince buzlarını eritemeyen Saniye hanım tarafından, bir sürü iğnelemeye maruz kalmıştı. Asiye ablası düğün gününü anlatırken, çeyizinin taşınış anında boğazına kocaman bir yumru oturmuştu ama o anı, o anda bıraktığını sanmıştı Nefes.

''Olmaz olur mu? Arabaya sığmadı bununla getirmek zorunda kaldım, o kadar çok çeyizin var senin. '' derken gülerek Nefes'in yüzünü avuçları içine aldı Osman hoca. ''Baban senin çeyizini, çam'dan sandıklara koydu kızım. Baban seni çeyizsiz bırakır mı? '' dedi. Gözlerine dolan merhamet, şefkat ve sevgi kızına merhem olsun istiyordu.

Nefesin tüm kimsesizliği işte o an, koca bir gölgeye sığınmıştı. Gözlerinden, ondan bağımsız akan yaşlara inat güldü Nefes. Kocaman açtı kollarını ve babasını sardı. Yüreğindeki sevginin büyüklüğünü, etmek istediği teşekkürün en saf halini ancak böyle anlatabilirdi. Tahir karısının tarifsiz sevincini, babasına bir kez daha kavuşuşunu izlerken huzurla doldu. O bir yarasından tutsa, ailesi diğer yarasını sarmaya koyuluyordu. İşte böyle anlar, dertleri biraz daha çekilir kılıyordu.

Nefes'in minnet gözyaşları, babasının omzuna silinirken kamyonetten aşağı üzerinde koca bir melek oyması olan büyük sandık indi. Adamların ellerinde usul usul süzüldü sevdiğinin evinin eşiğinden. Gelin olmuştu Nefes. Duvağını ağır ağır kaldırıp alnından öpen bir kocası, babasının dualarla dizdiği bir çeyizi olan, mutlu bir gelin...''

-

Balım son albümün de kapağını kapattığında, gözlerini ovuşturdu.

''Uyuyalım artık, işe gideceksin. '' dedi, duygu yoğunluğundan iyice yorgun düşmüş Yiğit'e bakarak.

''Balım. Kırgın değilsin dimi bana? '' diye sordu Yiğit. Balıma olabildiğince dönmüş, affetmesi için en sevimli bakışını takınmıştı.

''Kırgın değil, kızgın. '' dedi Balım, gülümseyerek. ''Kızdım sana sadece. ''

''Yalan söyleme. Kırılmışsın sen. Kırılmasan öyle konuşmazsın. Sen de başka bir hal var. '' derken Balıma ciddi bir cevap almak ister gibi baktı Yiğit.

''Uykum var Yiğit. Saldırıya uğradık, ölümden döndük. Yeterli mi? '' diyerek gülmeye devam etti Balım. Çok fazla sorguya maruz kalıyordu, içindeki sorguyu tamamlayıp tamamlamadığını henüz anlayamadan neye cevap verecekti ki?

''Yetmez. Bunlar bizi hiçbir zaman bu hale getirmedi. Seni ilk kez böyle görüyorum. ''

''Nasıl? ''

''Karışmış. '' diyen Yiğit'e suçüstü yakalanmış gibi endişeyle baktı Balım. Durakladı.

''Balım, karışık olduğunu biliyorum. Bundan kaçtığını da biliyorum. Ne yalan söyleyeyim, ben de kaç istedim. Daha yeni bir kırgınlığın varken, seni her şey daha çabuk kırar sandım. Korumak mı demeli, savunmak mı, korkmak mı demeli bilemiyorum işte. Aşağıda sığ kafalar gibi mi oldun deyince sen, kendime geldim. Çok mu üstüne geldim senin? '' dedi Yiğit, tüm dürüstlüğüyle.

''Eh biraz öyle oldu. Ben seni anlıyorum, neyi neden yaptığını görebiliyorum ama ben de göreyim istiyorum Yiğit. '' dedikten sonra daha da rahatlamış bir halde devam etti Balım. ''Yani istiyorum ki ben kendim fark ediyim. Kendim sorgulayayım. Birileri beni sorguladıkça, bana ait olmayan soruların cevaplarını ararken buluyorum kendimi. Ben kendi cevabımı aramak istiyorum. '' dedi.

Yiğit, Balımı doğru anlayabilmek için dikkatle dinliyordu. Bu sırada söylediklerine haklılık payı çıkaracak bir sürü an sıralanıyordu. Balım adına karar verilen, ondan hep istenilen cevaplar alınan anlar... Yiğit illa ki bir taşkınlık yaparken, Balım ne kadar istese de çekinir, herkesin suyuna giderdi. Balım evin fedakar çiçeği, Yiğit asi dalgasıydı.

''Peki sorguların arasında Deniz de var mı? '' diye sordu Yiğit, Balıma yardımcı olmak ister gibi. ''Çekinmeden konuşalım madem. Açık açık sorgula kendini. Söz veriyorum müdahale etmiycem. ''

Tıpkı küçükken yaptıkları gibi sessizce çatı katına çıkan ve oturup saatlerce konuşan Yiğitle Balım, ilk kez düşüyorlardı bu sorguya. Büyüdükçe yeni yeni sorular sorduklarını biliyorlardı. Cevapları öğrenmek için mutlaka birbirlerini destekliyorlardı ama bu ilkti.

''Önce ben sana bir soru sorabilir miyim? '' dedi Balım. Kararlı bir ifadesi vardı.

''Tabi sor. ''

''Sen Mayaya aşık mısın? ''

Yiğit, alaycı bir gülümsemeyle baktı Balıma.

''Soru mu bu? Doğru söyle, Mayaya mı kızdın sen bugün? Onun üzerine oynuyor gibisin. '' dedi.

''Saçmalama Yiğit, Mayayı çok seviyorum. Kızgın falan da değilim. Gayet basit bir şey sordum, Mayaya aşık mısın? ''

''Aşığım evet. '' dedi Yiğit. İlk kez bu şekilde itiraf etmiş gibi tereddütlüydü.

''Peki hangi sorgunun sonunda buna karar verdin. Yani Mayayı gördüğünde ne düşündün de ona aşık olduğunu anladın? '' Balım bu sorusunda aslında kendi cevabını arıyordu. Aşkın ne olduğunu sorguluyordu.

Yiğit bunu hiç düşünmemişti. Mayaya ne zaman aşık olduğunu, her şeyin nasıl geliştiğini bilmiyordu. Seviyordu ama bambaşka seviyordu. İçi, bütün duygularını Mayayla bölüşür gibiydi. Paylaşmak, sarılmak, şefkat, fedakarlık, minnet, hayranlık bunlar Yiğit için sevdalanmak demekti. Ama Mayaylayken daha da ötesine gidip tarifi olmayan duygular sahibi oluyordu.

''Yani ne biliyim, gördüm aşık oldum. Gözleri, hali, tavrı etkiledi beni. Sonra da işte tanıştıkça onsuz olamam gibi hissetmeye başladım. Öyle yani. Tarifi olmaz ki böyle bir şeyin, zamanı da olmaz. Oluverir. '' dedi.

''Kızamık olmak gibi mi mesela? '' diye sordu Balım merakla.

''Kızamık mı? ''

''Evet, hani bir sabah kalkıyorsun, bir bakıyorsun her yerin benek benek. Hiç fark etmiyorsun ama birden oluyor ya. Ve herkes kızamık çıkarıyor illa ki. Derlermiş ya; ölsen bile çıkar o kızamık diye. Can bedenden çıksa bile, illa birilerine uğruyor bu aşk dedikleri. ''

Anlatırken bir yandan da gülümsüyordu Balım. Aklı hiç ermiyordu bu aşk meselesine. Herkes bir kulp bulup öve öve bitiremiyordu aşkını. Herkesin aşkı çok güzeldi, ayakları yerden kesiyordu peki bu kadar acıyı kim, neden çekiyordu o zaman?

''Valla benim kızamık konusunda tek bildiğim şey, bana senin bulaştırdığın. Sen kızamık çıkarırken dedemde kalıcam diye inat etmiştim, bulaşmıştı bana da. En çok da ben kaşınmıştım anasını satıyım ya. Sen şerbetleri mutlu mutlu içiyordun. '' diyerek o an ki kaşıntısına bir kez daha sitem etti Yiğit.

''Bana nerden bulaşmıştı acaba? '' dedi Balım, ciddi ciddi düşünerek.

''Bitli Selma'dan bulaşmıştır. O seviyordu böyle kendi aksiyonuna herkesi dahil etmeyi. Nasıl bitlemişti ama tüm sınıfı. '' derken bir taraftan da kahkaha atıyordu Yiğit. Stresleri konuştukça dinmiş, eskiye gittikçe keyiflenmişlerdi.

''Off hatırlatma ya. Annem, annesiyle kavga etmişti hatırlıyor musun? Öğretmen zor ayırmıştı. ''

''Asiye reis'in okuldaki fırtınasını bence herkes hatırlar. Unutulacak gibi değildi çünkü. ''

Annesinin o günkü halini, formalarını, pembe sırt çantasını gözü önüne getirdi Balım, buruk bir tebessümle eşlik etti anılarına. Sonra içine tuhaf bir huzur düştü. Bir rahatlama, bir emin olma hali.

''Yiğit. '' dedi, canlı sesiyle. ''Evet Denizi sorguluyorum. Ama ona aşık değilim. Sorgulama sebebim, çok farklı olması. Bana bakmıyorken bile, beni dinliyormuş gibi olması. Hiçbir şey anlatmazken bile çok şey anlatmış gibi hissediyor olmam. Kaybettiğimi sandığım şeylerin, aslında sandığım gibi olmadıklarını fark etmemi sağlaması. Ve tüm kayıplarımı yok etmesi. Sebebim bu. ''

Yiğit biraz şaşkın, çokça tedirgin baktı Balıma.

''Ne kadar zaman geçirdiniz de bu kadar sebebe sahip oldun sen? '' diye sordu.

''Çok az zaman geçirdik. Çok azdan bile daha az. Ama bir his var içimde. Onunlayken bu hissi sık sık yaşatıyorum. ''

''Hangi his? Aşk gibi mi? '' Sorusunu korkarak sordu Yiğit. Böyle bir itirafa hiç hazır değildi. Kardeşini, tanımadığı ve güvenmediği bir adamla paylaşmaya hazır değildi.

''Hayır, aşktan başka bir duygu var. Adını bilmiyorum, adını niye koymamışlar onu da bilmiyorum. Hem bence çok daha güzel. Çok tatlı yiyip üstüne su içmek, kışlıklardan yazlıklara geçmek, diyet yapıp tartıya çıktığında beş kilo verdiğini görmek gibi. Bunun bi adı olmalı. '' derken içi sıcacık oldu Balımın. Serin bir deniz esintisi gibi ürperdi. Kokusunu içine çeker gibi derince bir nefes aldı. ''Aşk için insan kendinden vazgeçebiliyor. Ama bence bahsettiğim bu duygu için yeni hayaller bile kurulabilir. Gücünü düşünsene, seni senden almıyor, sana hayaller veriyor. Bu müthiş bir şey. Bu duygunun adını aşk sanarak onu kirlettiğimizi düşünüyorum. ''

Yiğit, ne diyeceğini bilmiyordu. Balımın sözleri bir yandan kendini sorgulatıyor bir yandan da o adı konmayan hissi düşünüyordu. Ne gerçekçi bir histi bu böyle. Hem gerçek, hem yüreğe dokunan... Bu kadar mı hassas, bu kadar mı gerçek seviyordu Balım, Denizi.

-

Tam dört gün geçti. Kavgalı gürültülü, kırıklı döküklü o gecenin ardından dört koca gün... Yiğit tekne ve gemi arasında gidip gelirken, Maya Mercanla birlikte gezmeye, yemek yapmayı öğrenmeye devam etti. Ara sıra mesajlaştılar, bazen dayanamayıp aradı Yiğit, Mayayı. Ama hep bir durgunluk vardı aralarında. Sebebini bilmedikleri, kestiremedikleri bir durgunluk.

Balım ise bir yandan evde annesine yardım ederken, bir yandan da ağzını aramaya çalışan arkadaşlarını geçiştirmek için yeni yeni bahaneler üretiyordu. Fakat hiçbir şey işe yaramıyordu. Denizle söyledikleri yalandan ve bir daha da yan yana görünmemelerinin ardından, Balım adeta yalancı konumuna düşmüştü. Acısını bastıramayıp oyunlar oynayan bir ergen gibiydi herkesin gözünde. Sürekli psikolojik bir şiddetin içinde gibi hissediyordu kendisini. Arkadaşlarının hepsi, hep aynı mevzunun üzerine konuşuyorlardı. Ve muhtemelen Balımın, Burak yüzünden olan acısının asla dinmeyeceğini, böyle yıkılmış olarak kalacağını düşünüyorlardı. Annesine her şeyi anlattı Balım çünkü babasının kulağına illa ki dedikodular gelecekti. Tüm bu telaş yetmezmiş gibi bir de görücü meselesi çıkmıştı. Köyde bir ailenin, askerliğini yapmış ve sözde çok çok iyi iş sahibi olan çocuğuna istiyorlardı Balımı. Haber gönderdiler. Mustafa o an reddetti ama ağırlamak zorunda kaldılar. Balım tüm bunları yaşarken, kendini boğulacak gibi hissediyordu. Sanki tüm yaşanılanlar, kalbinin kırmızı çizgisi üzerinde tepiniyor gibiydi.

Ve Deniz... Ali ve Mercanla tanışan ve tıpkı Maya gibi onları çok seven Deniz, yük olmamak için kısa sürede geçici olarak bir ev bulmuş, Mayanın dönüşünü orada beklemeye karar vermişti. Ali evi bulmasında çok yardımcı olmuştu. Denizin muhabbetini, tavrını, karakterini çok beğenmiş, onu da Maya gibi evlat olarak görmüştü.

Saldırganın kim olduğu bulunmuş, gerekli cezanın hükmünü giymişti. Böylelikle Yiğit'in büyük bir özür borcu doğmuş, Balım'ın ise günlerdir adını koyamadığı özlemi dallanıp budaklanmıştı.

Neler olduğunu hiçbiri bilemese de bu dört günde, dört kalbin içinde tarifsiz birer his ufak ufak filizlenmişti. Meyvesini toplamaya az kalan bu olgun hisler, canlarına yetiyordu.

Balım, o sabah uzun bir aradan sonra Mayayı aradı. Denizden haber almak mıydı niyeti bilmiyordu ama artık tam anlamıyla tek arkadaşı Mayaydı. Onunla iki dakika konuşmak bile rahatlamasına yetiyordu. Konuşma sırasında Deniz'in ev meselesini öğrenince, büyük bir mücadelenin ardından kendini orada buldu. O denizin kıyısında...

Balım, beyaz ahşap kapıyı tıklatırken telaşla etrafa bakındı. Elinde dikkatle tuttuğu kaplara göz gezdiriyor sonra yine arkasından geçen yola şüpheyle bakıyordu.

Deniz, koluna kıstırdığı su ısıtıcı ve boynuna attığı kablosuyla açtı kapıyı.

''Balım? '' dedi şaşırarak.

Balım, Deniz'in haline bakıp önce duraksadı sonra neşeli bir gülüş yayıldı yüzüne.

''Rahatsız etmedim inşallah? '' dedi, tüm nezaketiyle.

''Yok hayır hayır. Gelsene. '' dedikten sonra durdu Deniz ''Yani tabi sorun olmazsa. ''

Birilerinin Balımı, evine girerken görmesi ne derece bir sorun yaratırdı artık kestiremiyordu Deniz. Bu nedenle temkinli davranmak konusunda bir takım kararlar almıştı.

''Kapıda kalırsam daha çok dikkat çekicem. '' derken gülümsedi ve Denizi aşıp içeri girdi Balım.

Salonda etrafa saçılmış kutular, parçalar halinde duran eşyalar ve temizlik malzemeleri vardı. Balım bir süre etrafı inceledikten sonra şaşkınlığını gizleyemeden;

''Ne kadar çok eşya almışsın böyle. '' dedi.

Deniz boynunda sallanan fişi fark edince çarçabuk ayırdı kendinden kucağındaki su ısıtıcısını.

''Zaten eski ev sahibinin birçok eşyası duruyordu, ben de birkaç bir şey alınca tabi... Geçsene ayakta kaldın. '' diyerek üzerinde hiçbir eşya olmayan ve tek temiz kalan koltuğu gösterdi Deniz.

Balım elinde tuttuğu kapları, Denize uzattı.

''Annemler yolladı. Taşınıyorsun ya adettendir bizde. Bu meşguliyet içinde yemek yapamazsın diye komşular hazırlar yemeği. '' diyerek gülümsedi.

Deniz, dudağının kenarına bir anda, kontrolsüzce düşen tebessümüyle uzandı Balımın ellerine. Havanın sıcağına rağmen buz gibi olan eller, nasıl olduysa ısıtıvermişti Denizi.

''Ellerinize sağlık ya. Dışarıdan söylerim bir şeyler diye düşünmüştüm. '' derken, gözlerini bir anda kendisinden kaçıran Balımı rahatsız etmemek için mutfağa doğru ilerledi. Kapları bırakıp geri döndü.

Balım bu sırada gösterdiği yere oturmuş, yanında montelenmeyi bekleyen abajurun paketine bakıyordu.

''Baya da iş var burada. Maya gelmeyecek mi yardıma? ''

''Sabah buradaydı ben gönderdim. Hallederim ben ya kendim. '' dedi Deniz. Ellerini kollarını nereye koyacağını bilmiyordu. Dört gündür birbirlerini görmüyorlar, konuşmuyorlar, herhangi bir çıkmaza girmiyorlardı. Ama her nedense bilinmez, ikisinde de büyük bir muallak vardı. Bir yanları görüşmeyi dilerken bir yanları ayrılık için an bekliyor gibiydi.

''Anladım. O zaman kalkayım ben. İşinden alıkoymayayım seni. '' diyerek yüzünde kendine ait olup olmadığını kendinin bile anlamadığı bir gülümsemeyle kalktı Balım. Kapıya doğru yöneldi.

Deniz saniyeler içinde kendisiyle cebelleşip;

''Rapunzel. '' dedi, durdurmak isteyerek.

Balım sanki bu sesi beklermiş gibi durdu.

''Yani Balım demek istedim. '' diyerek düzeltti kendisini Deniz.

''Bir şey mi oldu? ''

''Aslında oldu. Yani bir sürü şey oldu ve hepsi de seni çok üzdü. '' derken sıkıntıyla ensesini kaşıdı Deniz.

Balım merakla dinliyordu her bir kelimesini.

''Ben çok özür dilerim. Geç kaldığımı biliyorum ama umarım kabul edersin. ''

''Özür mü? Niçin?... Deniz yani Yiğitle olan kavgaysa mesele, özür dilemesi gereken benim aslında. '' dedi Balım telaşla kendisini açıklamaya çalışarak.

''Hayır hayır. Her ne olursa olsun arkadaşlarına bizimle ilgili yalan söylememem gerekirdi. Herkesin içinde seni dansa kaldırarak belki de zor durumda bıraktım. Tamamen aptallık. Mayaya senin sayende ulaşabilecekken seni bir kez daha o bank'a davet ettim. Biraz mantıklı bakınca kendime çok kızdım, yani ne desen haklısın ama şey oldu galiba. '' dedikten sonra yutkundu Deniz. Balımın ışıldayan gözbebeklerine baktı.

Konuşması için yalvarır gibi bakıyordu Balım. Yanıtlamadan, bölmeden öylece dinliyordu.

''Böyle bıcır bıcır hallerin, tatlı enerjin, yabancısı olup kafasını kırdığın adama bile gösterdiğin merhamet, doğru yolu bulmam için ısrarla yardım edişin... Çok iyi geldin Balım. Seni kaybetmek istemedim. ''

Balım bir çırpıda Denizin dilinden dökülenlere hayranlıkla tebessüm etti.

''Vaoov çok, çok açık oldu. '' dedi.

''Baya açık konuştum dimi ya, benim içinde bir ilk. '' diyerek gülüşüne eşlik etti Deniz. Bir yandan da tedirgin bir hisle Balımın bir şeyler söylemesini bekliyordu.

''Sana eşlik etsem iyi olur. Ben de açık konuşayım. '' deyip derin bir nefes aldı Balım. ''Otogarda söylediklerinde haklıydın. Cesaretim olsaydı, sana en başında kim olduğunu sorardım. O bank'a oturmayı reddederdim. İsmini söylemek istediğinde durdurmazdım seni. Ama seni tanımak değil de, tanımadan sana gelmekti benim cesaretim. Ben ilk defa, sana geldim. '' dedi.

Gözlerini asla Denizden kaçırmıyordu. Kelimelerini söylerken çekinmiyor ama hafif heyecanlı titremeyi parmak uçlarına kadar hissediyordu.

''Beni herkes dinler. Ailem, arkadaşlarım. Ama sanki ömrüm boyunca kimse dinlememiş gibi konuşmak istedim seninle. Sonrasında bana nasıl döner diye düşünmek zorunda olmayayım, kelimelerim bir yabancıya yüklensin gitsin istedim. Ama gitmedi. '' dedikten sonra güldü Balım.

Deniz de katılır gibi salladı başını.

''Gitsem çok daha iyi olurdu değil mi? Karışıklıktan başka bir şey getirmedim sana. '' dedi sonrasında duraklatan bir buruklukla.

''Belki de iyi olan kalmandır Deniz. Belki de bu kez karışmak, iyi olandır. Ben kötü hissetmiyorum. ''

Balım sebebini bilmediği yorgunluğunu, yine sebebini bilmediği bir rahatlıkla omuzlarından damla damla akıtır gibiydi. Sesi olduğundan daha çabasız, tavrı her zamankinden daha netti.

''Ben de kötü hissetmeni hiç istemiyorum Rapunzel. '' dedi Deniz, Balıma bir adım daha yaklaşarak.

''Konağa geldiğinde, seni yaraladığımda yani, çok berbat bir gece geçiriyordum. Ömrümün en büyük hayal kırıklığına sarılıp uyumak üzere olduğum bir geceydi. O günden beri, ben hiç Balım gibi hissedemiyorum. Ve bir daha da asla öyle hissedemeyeceğimi biliyorum. Sadece... Sadece şunu anlamıyorum; Bir şeyleri değiştiren sen miydin yoksa hayal kırıklarım mı? ''

Deniz'in gizemi, sakladıkları umurunda değildi Balımın. Şu sıralar cevabına en çok güvendiği kişi oydu. Hala yabancı oluşları, Denizin dürüst tavırları, kırılmanın da artık mümkün olmadığını düşünüyor olması Balımı birçok cevap için Deniz'in yanına sürüklüyordu.

''Çok yanlış bir günde gelmişim. Doğru anı bulsaydım, bir şeyleri değiştiren ben olurdum belki. Ama sanırım sen değişiyorsun Rapunzel. '' diyerek gülümsedi Deniz.

Balımın kafasının karışık olduğunu, sıkıntıyla sorgulayan yüzünden anlayabiliyordu.

''Ama endişelenme. Ne kadar değişirsen değiş en fazla o kuleden çıkarsın Rapunzel. Camdan bakıp beklediğin şeyleri kovalarsın. Sence bu kötü bir şey mi olur? ''

Balım telaşla salladı başını;

''Kuleden çıkmak istemiyorum. Kulenin dışındaki her şeyden nefret ediyorum. Dayanamıyorum. '' dedi.

Deniz, Balımın omzundan tutup koltukları işaret etti. Sessiz bir davet içinde, ilk kez bu kadar çok tebessüm salınmıştı aralarında. Balım koltuğa oturduğunda, taburelerden birini önüne çekip oturdu Deniz.

''Seninle bir sırrımı paylaşsam güvenir misin bana? '' diye sordu.

Balım heyecanla açtı, az önce delicesine sitem inmiş gözlerini.

''Sır mı? '' dedi ve yutkundu.

''Evet sır. Bana güvenirsen kuleden çıkar mısın? '' diye sordu bu kez Deniz. Balımın gülümsemesini dileyerek, hiç olmadığı kadar gülümsüyordu.

''Sırrına bağlı. '' dedi Balım omzunu silkerken.

Deniz gülmeye başladı. ''Sen çok fenasın Rapunzel çook. '' dedi.

''Eee anlatmayacak mısın? ''

-

''Buraya bir daha gelmeyiz sanmıştım. '' dedi Maya. Yiğit'in elini sıkıca tutarken, uçurumun sesini bastırmaya çalışarak yüksek sesle konuştu. ''Korkularımı yendim. Senin de bu uçurum dışında dertlerini paylaşacağın biri var arık. Burayı daha fazla deşmeyiz sanmıştım. ''

Yiğit, Mayayı dinliyor ama gözlerini uçurumdan ayırmıyordu. Bilerek getirmişti Mayayı buraya. Burada konuşmak istemişti.

''Ben de öyle sanıyordum. Ama buradayız işte. '' dedi Yiğit. Soğuk bir rüzgar usul usul çalınıyordu kelimelerine.

Maya, son zamanlarda yeterince konuşamadıkları Yiğit'e uzun bir süre sonra özlemle bakarken, bir yandan da huzursuz edici bir kuşkuya kapılıyordu. Yiğit gözlerini Mayadan hep kaçırıyordu.

''Neden buradayız peki? '' diye sordu, tedirgince.

''O gün, Balımla albümlere baktık. Bir sürü fotoğrafa değdi ellerim. Böyle içime sıcak sıcak acılar düştü. Ama üstlerine gitmeye çalıştım Maya. Sana söylediğim gibi yaptım. Hani burada yüksekten korkma, uçurumdan korkma diye, o korkuların üstüne sürükledim ya seni. Aynen öyle yaptım işte. '' diyerek yavaşça Mayaya döndü Yiğit. Gülümsedi. Bir burukluk vardı gülüşünde.

Maya endişeyle, sesi titreyen Yiğit'i dinliyordu.

''Bir fotoğraf takıldı gözüme. Çok güzel bir fotoğraf. Annemle babam teknedeler. Annemin saçlarını rüzgar almış, uçuşuyor. Daha gür ama saçları, daha canlı. Zaten küçükken ellerimi daldırıp kokusu sinsin diye, saç tellerinin arasında oyalanırdım. Buklelerini omuzlarına atardı. Her sarıldığımda mutlaka oynardım onlarla. ''

Annesinden bahsederken bir mucizeyi anlatır gibi aydınlanıyordu Yiğit'in yüzü. Canlanıyordu sesi ama hafif bir keder zorluyordu cümlelerini.

''Öyle işte mutlu mutlu gülüyor. Babam da dümeni tutmuş ama gözü denizde değil. Annemi izliyor. Sanki annem bir şey anlatıyormuş gibi dinliyor annemi. Babam hep sessizliğini dinledi annemin. Konuşmaları kolay olmadı, bağırdıklarını duymak da herkese nasip olmadı. Ama biliyor musun Maya, bazı sesler hiç ummadığın yerlere saklanıp seninle gelirler. O fotoğrafı duydum. O fotoğraftan kulağıma sesler geldi. Ve hatta şuan bile duyuyorum onları. Yeniden, aynı buruklukla. ''

Yiğit'in göz kenarlarına bir ıslaklık düşerken, göz pınarları kızarmıştı. Maya ise neden bu konuya girdiklerini anlayamasa bile, Yiğit'in içini dökmeye ihtiyaç duyduğunu hissediyordu. Dahası, anlattığı o fotoğraf karesini yaşamış kadar canlı bir şekilde gözünün önünde görebiliyordu.

''Bazı anıların sesi gür çıkarmış zaten. O da öyle bir anmış demek ki. '' dedi gülümserken. Parmak uçlarında uzanıp, Yiğit'in yanağına öpücük kondurdu.

''Her anın, her duygunun başka başka adı var belki de. Onları tanıyınca ancak anlayabiliyorsun. Albüme bakarken bunu fark ettim. Tanışmak istemediğim anları hala anlamıyorum. '' diyerek çattı kaşlarını Yiğit.

''Tanışmak istediklerin önemli bizim için. Diğerleri kendi boşluğunda yuvarlanabilir. '' derken omzunu silken Maya, Yiğit'i rahatlatmak istiyordu.

''Annemle babamın arasındaki şeye imkansızlık dediler. Ama bak, artık öyle değiller. İki çocukları, çiçekli bahçeleri, büyük bir evleri, mutlu uykuları var. '' diyen Yiğit'e mutlulukla onay veriyordu Maya. Sonra Yiğit durdu. Gözlerini Mayaya çevirdi. Her zamankinden çok daha net baktı.

''Biz, aramızdaki bu şeye ne diyoruz Maya ? '' diye sordu.

''Anlamadım. Nasıl, ne diyoruz? ''

''Duygularına bir isim verebiliyor musun, bugün burada duran Maya ve Yiğitle tanışmak isteyecek misin ileride, bir albüm sayfasında denk geldiğinde? '' diye sordu Yiğit.

Maya kıstı gözlerini. Anlamaya, duyduklarına bir anlam yüklemeye çalışıyordu. Yutkundu. Yiğit'in rengi daha da meydana çıkan gözlerine baktı. Tutunmayı bir an bile ihmal etmediği ellerini daha sıkı sardı;

''Biz, ikimiz bu anımızı da, yaşayacağımız diğer anları da tanıyor olucaz Yiğit. Ve o albüm sayfasına birlikte denk gelicez. Sen bana söz verdin. Sen bana, birlikte korkacağımıza tam da burada söz verdin. Beni, yalnız başına fotoğraflara bakacak kadar kimsesiz bırakamazsın artık. Ben sana korkularımı anlattım, artık benim en büyük korkum sensizlik. '' dedi.

Yiğit, Balımın günler önce sorduğu aşık mısın sorusuna şimdi çok daha net bir cevap verebilirdi. Yiğit yalnızca aşık değildi. Yiğit, Maya'nın kalbine sarılmış bir kalpti. Ritimleri birbirine çarptıkça, yaşamaya daha da heveslenen iki kalp, tüm duyguları taşıyabilirdi....

-

Balım konağın kapısına geldiğinde, onu uzaktan izleyen Denize son bir kez el salladı. Teşekkür eder gibi eğdi başını. Deniz'in buruk ama memnun tebessümüne eşlik etti. Sonra hemen anahtarını cebinden çıkarıp, araladı evin kapısını. Yengesi ve amcasının ayakkabıları vardı kapıda. Elizya her zamanki gibi kendi ayakkabısını dolabın üzerine bırakmıştı.

Gülerek gitti sohbet eden ailesinin yanına Balım.

''İyi akşamlar Kaleliler. '' dedi, neşeyle.

''İyi akşamlar kizum nereyesun sen bu saattir? '' diye sordu Mustafa.

''Bir arkadaşlaydım baba. '' diyen Balıma anladım der gibi başını salladı Mustafa. Ama Balım devam etti. ''Denizleydim. '' dedi. Söylemesi gereken şeyler vardı ve bunu oyalamak istemiyordu.

Masadaki herkes aynı anda döndüler Balıma. Tahir bu ismi daha önce de duyduğu için şaşkınca baktı yeğenine. Asiye ve Nefes endişeyle Balımın cesaretini sorguluyorlardı.

''Deniz kimdur? '' diye sordu Mustafa. Herkesin şaşkın suratına bakıp, kızına döndü.

''Deniz şey babacım ımm hayırlısıysa müstakbel damadın. '' dedi Balım. Biraz tedirgin ama kendinden beklemediği kadar cesur bir tavrı vardı.

Mustafa aniden ayağa kalktı. Balıma doğru birkaç adım attı. Hepsi birden ayaklanırken, Asiye olduğu yerde kalakalmıştı.

''Nedu neduuu? ''

''Baba. Müsaden varsa, Deniz beni istemeye gelicek yarın. '' dedi Balım bir çırpıda.

Nefes, evdeki en soğukkanlı kişi olmasına rağmen olduğu yere attı kendini. Asiyeye bakıyor, ne diyip de teselli edeceğini kestiremiyordu. Herkesin dili tutulmuş gibiydi. Ama Balım ısrarla gülümsüyordu. Çünkü ilk defa, aldığı karardan çok emindi. 

Continue Reading

You'll Also Like

12.1M 589K 87
18 yaşında genç bir kızın yolu çıkmaz bir sokakta hiç kesişmemesi gereken bir adamla kesişti. Adam hayata ve mavi renge küskündü. Genç kızla beraber...
164K 18.5K 40
jeon jungkook en yakın arkadaşının amcasına aşık olmuştu.
102K 6.4K 36
Malfoy ve Black iki ezeli rakip ve birbirlerinden nefret eden iki küçük çocuktur. Black'in 4. Sınıfta Harry'nin yerine arayıcı olmasından sonra Malfo...
125K 22K 17
oğlum sadece en sevdiği oyuncakları kırıyor. ben onun yok ettiği kumdan kalelerin kralıyım omegaverse, etl texting