Ay Şahit

By ygmurdem

284K 13.9K 3.2K

... More

Bölüm 1
Bölüm 2- ''Yıldız Masalı''
Bölüm 3- ''Cennet İpleri''
Bölüm 4- ''Kar Tanesi''
Bölüm 5- ''Ömürlük Şarkı''
Bölüm 6- ''Sırma''
Bölüm 7- ''Bezelye''
Bölüm 8- ''Çikolata''
Bölüm 9 - "Nokta"
Bölüm 11- ''Oyun Arkadaşı''
Bölüm 12- ''Uçurum''
Bölüm 13- ''Tuttum Aslanım''
Bölüm 14- ''Rapunzel''
Bölüm 15- ''Buhar''
Bölüm 16- ''Ölümsüz Çiçek''
Bölüm 17- ''Kabak Çekirdeği''
Bölüm 18- ''Ben Nefes''
🌙-'' Yarım Ninni ''
Bölüm 19- ''Baba ''
Bölüm 20- ''İlahi Adalet ''
Bölüm 21- ''Ay Kız''
Bölüm 22- ''Kayıp Zaman''
Bölüm 23- ''Gizli Bank''
Bölüm 24- ''İyi ki Elizya''
🌙- ''İki Ucu Yaralı Değnek''
Bölüm 25 - ''Arkadaş''
🌙- ''Pelerinsiz Kahraman''
Bölüm 26- ''Elma Şekeri''
Bölüm 27- ''Domates Güzeli ''
Bölüm 28- ''Gece Dalgası''
Bölüm 29- ''Saklı Yara''
Bölüm 30- ''Uyurgüzel''
🌙- ''Anzer Balı''
🌙-''Kız Kulesi''
Bölüm 31- ''500''
Bölüm 32- ''Kızamık''
Bölüm 33- ''Müstaklel''
Bölüm 34 - ''Hak'kın Balığı''
🌙- ''Kara Kutu ''
Bölüm 35- ''Sahur Duası''
Bir Ay Doğdu Geceden🌙🎈🎂
Bölüm36- ''Rüya''
Bölüm 37- ''Sınav''
🌙-''Babamdan Miras Bayramlar''
Bölüm 38- ''Anne''
Bölüm 39- ''Evim''
Son Şeker
Sondan Bir Önce...
Bölüm 40- ''SEZON FİNALİ''
Bölüm 41- ''Mazlumun Abisi''
Bölüm 42- ''Eller Beraber! ''
Bölüm 43- ''Veda''
Bölüm 44- ''Hafıza''
Bölüm 45- ''Bordo Mavi Atlar''
Bölüm 46- ''Abimden Armağan''
Bölüm 47- ''Balım Yarası''
Bölüm 48- ''Trabzondan Gelinim Geldi ''
Bölüm 49 - ''Kavuşmak''
Bölüm 50- ''Yeniye Doğanlar''
'FİNAL'

Bölüm 10- "Oğul"

7K 288 51
By ygmurdem

Nefes, deniz kabuklu mavi anahtarlığının şıkırtısını durdurmak ister gibi sıkı sıkı tutarak çevirdi anahtarı. Ahşap kapı çabucak açıldığında, henüz doğmayan güneşin aydınlatmasını bekleyen karanlık evine girdi.

Elindeki çantaları terliklerin hemen yanına bıraktığında, derin bir nefes alarak merdivenden yukarı doğru uzattı kafasını. Belli ki herkes uyuyordu ama Tahir'in uyurken gelen her sese karşı ne kadar hassas olduğunu bildiğinden, hareketlenme bekledi.

Tahir uyurken sesleri analiz eder, yabancı bir tıkırtıyı anında fark eder, derin uykusundan çarçabuk uyanırdı. Nefes bekledi bekledi...Hiç kimse ayaklanmadı. Anlaşılan Nefes'in adım sesleri yabancı olmadığından Tahir rüyasındaki Nefes'inden ayrılmamayı tercih etmişti.

Nefes, yola çıkacağı için içtiği birkaç bardak, çay ve kahvenin hatırı sayılır kafeiniyle ayakta duruyordu ve hiç uykusunun gelmediğini fark edebiliyordu. Bir su almak için önce mutfağına uğradı. Üzerinde çürümek üzere kalan birkaç tane üzüm ve şeftaliyle terk edilmiş iki meyve tabağı, tabanında iki üç yudumluk süt kalan Elizyanın pembe bardağı, belli ki bir şeyler aramak uğruna yerlerinden edilmiş tencere ve tavalar karşıladı Nefes'i. Beklediğinden daha az bir dağınıklıktı bu.

Hızlı hareketlerle tezgahı toparladıktan sonra, soğuk su bardağını alıp bahçeye geçti. Küçük masaya oturdu. Memleketinin havasını soludu uzun uzun. Yukarıda uyuduklarını ve sağlıklı olduklarını bildiği ailesi, önünde elleriyle filizlendirdiği çiçekleri, domatesleri, ciğerine dolan memleket havası...Nefes o an dünyanın en huzurlu insanı olduğunu iddia etse yeriydi.

Yaklaşık yarım saat öylece oturdu. Bir süre sonra gecenin tüm sessizliğinin içinde ufak bir tıkırtı can buldu. Çarpmasın diye kapattığı mutfak kapısı aralanmış, içerinin ışığı, bahçenin cılız ışığına karışmıştı. Ve bir adam gölgesi büyüyerek yaklaştı.

Nefes ardına hiç dönmeden;

''Geç bile kaldın. Kaplan uyku da bile trip mi atıyor yoksa? '' diye sordu, gülerken.

Sonra saçlarına dolanan eli hissedip şükrederek gülümsedi.

''Kaplanı bilmem ama Kurtlar uyurken nefeslerinden bile tasarruf ederler. '' dedi Yiğit'in gülen sesi.

Nefes telaşla döndü arkasını.

''Oğlum sen miydin? Niye sessiz sessiz geliyorsun canım öyle. İnsan bi seslenir. '' dedi, kaşlarını çatarak.

Yiğit'in uykulu gözleri aniden açılmıştı. Annesinin telaşlı sitemine, gülerek karşılık verdi. Gri eşofmanının cebine ellerini koyarken;

''Yavaş Nefes kaptan, tamam sakin. Çok özlediysen ben uyandırırım bizim kaplanı. Bu kadar gerilme ya. '' derken imayla güldü.

''Eşek seni. Dalga geç anneyle tabi, fırsatını buldun ya.''

''Oyy benim güzelim gelmişte, evin mutfağının ışığı yanmışta, ev eski haline şimdiden gelmişte. '' diyerek bebek sever gibi uzandı annesine Yiğit.

Büyük kollarını, annesinin minik bedenine sardı. Bu sırada Nefes, başını oğlunun göğsüne yaslamış, mis kokulum diye sevdiği Yiğit'ini doya doya kokluyordu.

''Duyan da yıllar oldu sanıcak oğlum. Alt tarafı iki güncük yoktum. '' derken usulca geri çekildi ve yanındaki sandalyeyi oturmasını işaret edercesine oğluna doğru kaydırdı Nefes.

Yiğit sandalyeye otururken;

''Sensiz saatler bile yıl gibi Nefes kaptan. Valla uyandırmalarını bile özledim inanır mısın? ''

''Bence sen uyumayı özlüyorsun. Mümkün değil bu saatte kendi iradenle uyanman çünkü. Belli hiç uyumamışsın. '' derken göz kırptı Nefes.

''Yok ya uyudum. '' diyerek gözlerini kaçıran Yiğit'e, inanmadığını belli eder gibi güldü.

Annesini kandıramayacağını anlayınca, ellerini saçlarından geçirirken;

''Tamam uyumadım. Ama sıcak ya o uyutmadı beni. '' dedi, Yiğit.

Nefes, ciddi bir ifadeyle gözlerini oğlundan ayırdı.

''Öyle tabi. Öyle derler. '' dedi.

''Ne derler? ''

''Derler ki, kalbin tam ortasında bir kazan kaynar. Bazen kısık ateş, bazen harlı ateş. Can telaşı, kısık ateştir bi süre sonra alışırsın. Ama yâr telaşı harlı ateştir yaktıkça ayılırsın. '' derken güldüğü belli olmasın diye dudaklarını büzdü Nefes.

''Hah en çok da bunu özledim işte. 'Ben anlıyorum anlayacağımı ama sen yine de anlatmak ister misin ' temalı cümlelerin. '' diyerek minnetle baktı annesine.

Başını hafifçe oğluna doğru çevirip, tebessümle;

''Anlatmak ister misin? '' diye sordu Nefes.

Yiğit bu defa ciddi bir ifadeye bürünmüştü. Önce derin bir iç çekti. Pür dikkat onu izleyen annesinden gözlerini kaçırıp, göğe baktı. Ay bulutların arasında olduğundan net gözükmüyordu. Belki dakikalarca bekledi konuşabilmek için.

''Anlatmak değil, anlatmanı istemiştim en son. '' dedi Yiğit, mimiksiz yüzünü annesine çevirmeden.

Nefes bu cevabı almayı beklemediğinden durakladı.

''Aynı şey mi oğlum? '' dedi, kırılmış gibi titredi sesi.

Yiğit suskun kalınca;

''Hayatının tek gündemi bu mu gerçekten Yiğit? Mayayla ilgili hissettiklerini bana anlatman için, benim karşılığında istediğini yapmam gerek yani. '' derken biraz daha yükselmişti sesi.

Yiğit hızla döndü annesine;

''Ben öyle bir şey demedim. Ben seni bekledim. Mayaya çok sıcak davrandın belki anlatırsın dedim. Belki anlatırsan Maya gitmez dedim ama sen ellerinle evine kadar bıraktın kızı anne. '' derken hafifçe çattı kaşlarını.

''Maya gitmek istedi Yiğit. Ben de tek başına gitmesine razı olmadım eşlik ettim hepsi bu. ''

''En azından bi gitme deseydin. '' diye çıkıştı Yiğit.

Nefes buruk bir tebessümle;

''Ben değil oğlum, ben değil. Senin gitme demen gerekiyordu. '' dedi.

Kendi hatalı adımıyla yüzleşen Yiğit de aslında farkındaydı gitme demesi gerekenin kendisi olduğunun. Ama diyememişti işte. Maya son gecesinde bahçedeki salıncakta, kahraman olmak konusunda öyle bencil konuşunca tüm gardını yeniden kaldırmıştı. Maya kahramanlıktan anlamıyordu. Maya onu kahraman olarak istemiyordu, ne yapsaydı?

Nefes hiçbir şey söylemeden öylece döndü karşısına. Renk renk çiçeklerinde, saksılarında gezdirdi gözünü. Yiğit'in iç hesaplaşmasına mani olmak istemiyordu.

Yiğit, annesinin konuşmasını ve bu hesaplaşmanın bir an önce son bulmasını beklese de, daha fazla dayanamadı;

''Ben desem ne değişirdi ki? '' dedi, umarsız bir halde.

Nefes aniden cevapladı;

''Bilemessin. ''

''Bilemessin çünkü gitme demedin. Ve ömrün boyunca bu soruyu kendine sormaktan başka çaren yok. Sonuçta zamanı geri alamayız dimi? '' dedi, büyük bir sakinlikle, Nefes.

Yiğit pişmanlığının üzerine tuzunu, limonunu, yağını katıp kendisini servise hazır hale getiren annesine hayretle baktı.

''Sağ ol anne ya, içime su serptin. '' dedi, sitemle.

''Hiç önemli değil annecim. Sen de bu akıl, ben de böyle bol su olduktan sonra yapacağımız en iyi şey bu zaten. '' derken sandalyesinde iyice geriye yaslandı Nefes.

Yiğit söyleyecek bir şey bulamıyordu. Annesi haklıydı. Sonuçta yapmadığı bir şeyin, yapsaydı nasıl olurdusunu düşünmek için fazla geç bir zamandı. Peki Mayayı düşünmek içinde o kadar geç miydi zaman?

''Mayayla düşüncelerimiz aynı değil. '' dedi, aniden sessizliğin içine. Sanki kendi düşüncelerine karşı gizli bir savaş içindeydi.

Nefes, konuşması için oğluna suskunluğuyla cevap verince Yiğit devam etti;

''Onu sevmemden rahatsız olucakmış gibi hissediyorum. Sanki içindeki dinmeyen şefkatle, yalnızca beni kırmamak için sevgime ufak ufak karşılık verir, sonrada beni acı gerçekle yüzleştirirmiş gibi geliyor. '' dedi, sakince.

İçine taşanları damla damla annesinin kucağına akıtmanın, dayanılmaz mutluluğunu yaşıyordu.

''Korkuyorsun yani? '' diye sordu Nefes.

''Hayır ! Korkmuyorum. Ben korkmam. '' diye çıkışan Yiğit'e belli etmeden gülen Nefes;

''Korkmuyorsan sevmiyorsundur zaten. O zaman pek dert etme sen bu Maya meselesini Yiğit. '' dedi.

''O ne demek şimdi? ''

''Sevginin anlamı korkmaktır ki zaten. Kaybetmekten korkmak, üzülmesinden korkmak, heyecanlanıp her şeyi mahvetmekten korkmak, onu incitmekten korkmak, seni anlamamasından korkmak. ''

''Korkucaksak niye seviyoruz ya, bu çok saçma? ''

''Saçmalık aklın tarttığı bir şey oğlum. Kimse aklıyla sevemez. '' dedikten sonra, düşüncelere dalan oğlunun yüzünü inceledi Nefes. Sonrada devam etti;

''Yiğit. Mayaya bir şeyleri anlatmış olsaydım da giderdi oğlum. Çünkü onu buraya getiren de burada tutan da ben değildim ki. Onun hiçbir şeyden haberi yoktu. Hep yanlış yerden bakıyorsun bence. İnsanların fikirlerine bakmak, ay'a bakmaya benzemez. Ay'a nerden bakarsan bak onu görürsün. Sana cömertçe sunar kendini. Ama insanlar öyle değildir. Sen nerden bakarsan bak, yalnızca göstermek istediklerini görürsün. Gerçeği görmek için doğru bakış açısını fark etmen gerek. '' dedi.

''Doğru bakış açısı...'' diye tekrarlayan oğluna yardımcı olmak isteyerek;

''Aynen öyle. Mesela hiç, Mayaya doğru düzgün fikir sormamış olmana rağmen, niye sana itiraz etmeden buraya geldiğini düşündün mü? Ya da benim hayat hikayemden haberdar olmamasına rağmen bizimle zaman geçirirken neden bu kadar keyifli oluğunu. '' dedi.

Yiğit, annesinin geceye karışan kadife sesini dinliyor, kelimeleri teker teker seçiyor ve anladıklarını hazmetmeye çalışıyordu. Sessiz kaldı.

Nefes, kendisini dikkatle dinleyen oğluna;

''Düşünmedin. Düşünmüyorsun. Başka insanlar, nasıl bakıyorlar ilgilenmiyorsun. İstiyorsun ki her şey hep planladığın gibi olsun. İstiyorsun ki ben aklına koyduğun gibi Mayayı karşıma alıyım, iki demlik çay içerken tüm hikayemi seriyim önüne. Tamam, kabul serelim. Zaten cümle alem duymuş biz yaşarken hikayemizi. Ama aklına geliyor mu hiç, anlattıklarımızın içinde bizi gram sevmeyen Saniye Kalelinin olduğu, babanla sözlenmek üzereyken hayatlarına girdiğimiz Mercan ablanın olduğu, seni elleriyle kuyulara bırakan Mustafa Kalelinin olduğu ve tüm bu insanların şimdi bizim biricik ailemiz olduğu, bir gün tüm hikayeni önüne serecek kadar sevdiğin kızın bu ailenin içine girdiğinde onlara nasıl bakacağı. Düşünüyor musun bunları? Ben düşünüyorum. ''

Nefes giderek yükselen, kendini ifade etmek isterken gerilen sesini cümlesini bitince dinlendirmek üzere, huzura kavuşturdu. Yiğit, gözlerini kısmış tüm bunları aklının ucundan bile geçirmeyişine lanet ediyordu. Ne kadar ince düşünmüştü annesi, yine ne kadar haklıydı.

''Ben Mayaya çok güvendim. Ve onunla bir şeyler paylaşmak istedim. '' dedi Yiğit, kendini cevaplar gibi.

''Hani sen herkesle konuşuyorsun ama babama tek bir kelime bile söylemene gerek kalmıyor ya. Hani tüm ömrünü bildiğinden seni tek bir bakışınla anlıyor ya. Öyle olsun istedim. Belki hala istiyorumdur. Bir şekilde anlatıcam ona hayatımı. Bu önemli çünkü ama haklısın bu kadar ince düşünemedim anne. Kafam kalın biraz galiba. ' diyerek fısıldadı, Yiğit.

Nefes oğlunun söylediği şeyle birlikte şaşkınca döndü ona. Kocasının en sık kullandığı cümleydi bu. Aklına, aniden bir duvar dibine çöküp;

''Sen bi tek iyi ol bana yeter, sen şunu bi kalın kafana sok. '' diyen sevdiğinin, gerçekten de yıllar boyu iyi olmasıyla yetinmesi geldi. Kalın kafasına daha o gün sokmuştu Nefes, Tahir'in bu sözünü.

''İyi o zaman Yiğit Efendi. Sevdiklerinin iyi olmasıyla yetinmeyi öğren, uykuların kaçmasın. Sen bunu bi o kalın kafana sok. '' dedi, gülerek Nefes.

''Anne. '' diyerek sandalyesinden kalktı Yiğit.

Durgunluk çöken yüzü, annesinin karanlıkta bile ışık saçan yüzüyle karşı karşıyaydı. Nefes'in dizleri önüne çöktü.

''Çok garip şeyler oluyor. İçim bulanıyor. Rıza Kaptan çok yoruyor beni ondan oluyordur dimi? '' dedi, annesinin evet demesini umarak.

Nefes başını hafifçe yana yatırıp, nazikçe oğlunun saçlarını okşadı.

''Bezelye yemeye başladın ya ondan olmuştur o. '' dedi, fısıldayarak.

''Ben bir şeyi sevdiğim zaman hiç durduramıyorum ya kendimi hani. Yanlış yaparsam uyar beni olur mu? '' dedi bu kez Yiğit, ciddi bir ifadeyle.

Nefes tebessümüyle başını salladı. Yiğit artık emin ellerde olan sevda sırrı adına rahattı. Kendine itiraf edemeden, annesine itiraf etmişti ,kahraman olamadan bir bezelye canavarı olduğunu. Kendi haline güler gibi minik bir gülüş sıyrıldı dudaklarından. Sonrada usulca başını annesinin dizine yatırdı.

Nefes, yıllar geçtikçe büyümesine rağmen sanki hep kundakta bir bebekmiş gibi hissettiği oğlunun, saçlarını okşamaya devam etti. Gözlerinde biriken ıslaklığı hissedebiliyordu.

Yiğit'i ilk kez parka götürdüklerinde de, ilk ödevini birlikte yaptıklarında da, onu ilk kez bir ağaç tepesinde yakaladıklarında da aynı yaşlar ziyaret etmişti Nefes'in gözlerini. Şimdi ilk sevdaya düşüşü için yine gelmişlerdi. Akıp, yanaklardan süzülmeye hazırlanıyorlardı. Onlara hakim olmak ister gibi başını hafifçe kaldırdı Nefes.

Derin bir iç çektikten sonra mırıldanmaya başladı;

''Oğluum adam olacaaaak. Kani deli akacak. Mertluğun destanıni, benum oğlum yazacak. Nenni uşağum nenni, oyy nennni nenni nenni. ''

Yiğit annesinin dizlerinde, kulağına çalınan ninniyle kocaman açtı gözlerini. Uzun süredir duymuyordu bu ninniyi. Annesi çok zamanlar onu bu sözlerle uykulara emanet etmişti. Ve bu ninniyi işittiği her gece Yiğit, kendini cesur bir savaşçı olarak hisseder, gururla dalardı rüyalara. Öyle ki bir süre sonra masallardan bile daha cazip hale gelmeye başlamıştı.

''Sabah sesinle olur. Yayla sesinle meşuuur. Beklee sevduğu bekle. Oğlum seni bulur. '' derken, oğlunun başına doğru eğilip, gülümsedi Nefes.

Yiğit, annesinin saçlarında gezdirdiği eline uzandı. Nazikçe tutup öptü. Sonrada gururla mırıldandı.

''Buldu. '' dedi, onaylamak isteyerek.

-

Tahir gözlerini güçlükle açıp, yastığın üzerinde yan tarafa çevirdi kafasını. Burnuna dolan mandalina çiçeği kokusu, kesinlikle bilinçaltının bir oyunu olmalıydı. Yine de emin olamayarak yanı başına dikkatle baktı.

Nefes'in saçları dağılmış, gözleri huzurla kapanmış öylece uyuyordu. Tahir içinden şükreder gibi derin bir soluk aldı. Yüzüne yayılan tebessümle, sakince parmaklarını karısının yüzünü kapatan saçlarında gezdirdi. Beyaz tenine dokunduğunda biten tüm enerjisinin yeniden dolduğunu hissediyordu.

Ne zaman geldiğini bilmediği karısının, yorgunlukla yumduğu gözlerini şimdi aceleyle açmasını istemiyordu Tahir. Üzerindeki yorganı sessizce sıyırıp, kendini yataktan çıkardı. Nefes'in açıkta kalan bacaklarını örtüp, odadan çıktığında hiddetle düğmelerini kapatmaya çalışan oğluyla karşılaştı.

''Günaydın Yiğit Efendi. '' dedi, müdahale etmeden uyanan oğluna şaşırarak. Aynı zamanda odalarının kapısını sessizce kapattı.

''Bana aymadı ama sana günaydın baba. '' derken, gözlerini gömleğinin inatçı düğmelerinden asla ayırmıyordu Yiğit.

Tahir terliklerini sürüyerek oğlunun tam karşısına geçti.

''Dur bakıyım neymiş bu düğmelerin derdi. '' derken, düğmeyi ilmeğinden geçirdi.

''Sakin ol biraz sakin. Acele edersen hiçbir işi beceremessin. '' dediğinde, Yiğit yanaklarını şişirip ofladı.

''Tuzun kuru tabi Tahir kaptan. Karın geldi ohh. Annem bir gün daha gelmese elin ayağın titrerdi ama '' diyerek bu defa kaçak bir tebessümü gönderdi babasına.

''Laflara bak laflara. Suyun çok kaynadı senin küçük miço. Alırım aklını. '' derken oğlunun ensesini tutup, başını tokuşturdu Tahir. Yiğit'in gülüşü büyüdü. Kollarını babasına sardı.

''Çıkıyorum ben. Anneme söylersin baba, kahvaltıyı orada yapıcam. '' dedi.

''İyi söylerim. Dikkat et. ''

Tahir ardından bağırdığı oğlunun, şimdi çoktan dış kapının eşiğine geldiğini biliyordu. Hızlı Yiğit, evlere sığamıyor, kendi iç sesiyle barışamıyor, aklını dağıtmak için sürekli meşguliyet arıyordu. Birkaç gün önce Rıza Kaptana sürükleyerek götürdükleri Yiğit, şimdi kahvaltısını bile orada eder olmuştu.

Yiğit kapıyı açıp, ayakkabılarına uzandığında, oflaya puflaya bağladı bağcıklarını. Kapıyı kapatmak üzereyken yüzüne yüzüne üfleyen sucuk kokusunun selamını alıyordu sanki.

''Sucuk mu lan bu? Valla sucuk. Ula Nesrin Teyze, sabahın bu saati iş yok, güç yok ne diye uyanıp sucuk yapıyorsun. İnsanı aşk acısından ayırır, baharat molasına batırırsın valla. '' diye mırıldandı, sitemle.

Mayasız geçen her gün, yemeden içmeden kesilmesi, uykularının zehir olması, aklının bir karış havada kalması gerektiği fikrine o kadar adapteydi ki Yiğit, şuan bu sınırlar içinden taşıp mutfağa girerek kendine kahvaltı hazırlamak, yasaklı eylem niteliğindeydi. Midesinin tüm gurultusuna meydan okurcasına çekti kapıyı. Bahçeden çıkmak için büyük büyük adımlar atarken, Nesrin hanımların evine de keskin bakışlar bırakıyordu.

Evden tamamen çıktığı an, aklına kulaklığı geldi. Depresyon tamlamasını eksik öğeli bırakamazdı. Kulaklığını takıp, denize efkarla bakarken arkadan yöresel dramatik bir müzik geçmesi şarttı. Bu şartlar altında aşk acısı bir yana dursun, bunalıma bile geçiş yapamazdı. Yolunu çevirip tekrar bahçelerinin büyük demir kapısını araladı.

''İlk defa şu evden vaktinde çıkıcam, kaptandan fırça yemiycem diyorum şu işe bak ya. ''

Kendine söylene söylene kapıya geldiğinde, cebine aceleyle sıkıştırdığı anahtarını çıkardı. Hiddetle çevirip, kilidi araladı. Ayakkabılarını çıkarıcak vakti yoktu ama ayakkabıyla içeri girerse annesine yakalanma ihtimali de çok korkunçtu.

''Affet beni anne. Oğlun iflah olmaz bir üşengeç. '' derken aynı anda kendini yere attı. Ayaklarını halılarla temas ettirmiyor, diz kapakları ve avuç içleri üzerinde emekleye emekleye ilerliyordu. Merdivenlere ulaşmak için biraz daha hızlandı. Mutfak kapısını geçmişti ama sanki gözüne bir şeyler takılır gibi oldu. Aynı pozisyonda, emekler gibi birkaç adım geri gitti. Mutfaktaki küçük masada, ince parmaklarıyla cam bardağı sarmalayan, gülen gözleriyle masanın üzerindeki kahvaltılıkları izleyen, bacağının üzerine kibarca bıraktığı diğer bacağını hafif hafif sallayan, kendini yenice göstermeye başlayan güneşin kumral saçları arasında dans ettiği Mayayı gördü.

Açtı. Belki de depresyonunun halüsinasyon evresindeydi. Dün gece duş alıp, açık pencerenin önünde yatmıştı, belki aklını üşütmüştü. Ya da hiçbiri değildi, Maya süper güçleriyle Yiğit'i huzursuz etmek için hayal olup evlerine sızmıştı. Yani kesinlikle bu seçeneklerden biri yaşanıyordu şuan ama hangisi? Ona göre önlem alması lazımdı Yiğit'in. Kalbinin gümbürtüsüne ve alnında biriken boncuk boncuk tere mani olmak istiyordu ama asla pozisyonunu bozmuyor, ellerini yerden kaldırmıyor, ayaklarını da yerle temas ettirmiyordu. Tam bu sırada Maya'nın beyaz yüzü Yiğit'e döndü. Önce kocaman gülümsedi sonra panik ve şaşkınlıkla elindeki bardağı masaya bırakıp, ayaklandı.

''Hıı. Yiğit napıyorsun !? '' dedi, telaşla.

Yiğit hala mevzuya ayılamayan tavrıyla, yanında dikildiğinden çok uzun gözüken Mayaya bakmak için başını yukarı kaldırdı. Baktı, baktı baktı...

''Sürünüyorum. '' dedi.

-

Nefes elbisesini giymiş, yakalarını düzeltirken, Tahir de elindeki kağıtları dikkatle okuyordu.

''Bitti diyorsun tatil? '' diyen Nefes'e doğru kaldırdı başını.

''Öyle Nefesim. Zaten tatil neyime benim. ''

''O kadar mı kötü durum ya. ''

''Yok. Murat baya iyi idare etmiş ama kumlarla ilgili sorun var. Ali de söylemişti bana. Şimdi çok detaylı şey, anlatmayı beceremem ben sana. '' diyerek kağıtları yatağın üzerine bıraktı Tahir.

Nefes'in elbisesinin, belinden koltuk altına kadar uzanan fermuarı açıktı. Gözüne ilişen açıklığa doğru ilerledi. Ellerini eşinin beline sardıktan sonra;

''Elbise pek kapanmak istemiyor gibi. '' dedi, gülerek.

Nefes aynada taradığı saçlarını izlerken, muzur bir gülüş bıraktı.

''Aaa fermuar nokta koymasını bilmiyor demek ki. '' dedi. Dün geceki mesajlaşmalarını hatırlayıp bu kez virgül Tahirden gelsin istiyordu.

Tahir, Nefes'in omzunda gezdirdiği dudaklarını geri çekip, baktı.

''Nefesim. '' dedi. Canını sıkan mevzuyu hatırlamıştı yeniden.

Nefes çabucak tarağı masaya bırakıp, arkasını döndü.

''Mayaya kendimden bahsettim. '' dedi, onsuz geçen her anını, anlatmak için can atarak.

Tahir bu durumdan memnun değilmiş gibi başını sallayıp, bir şey söylemek için araladı dudaklarını. Nefes elini hızlıca Tahir'in dudaklarına kapattı.

''Sadece kendimden...Başta biraz zor oldu. Ama biliyor musun? Çok iyi geldi. Çocuk Nefes'i özlemişim. Çok zaman oldu ondan bahsetmeyeli. '' derken gülümsedi.

Tahir her zaman olduğu gibi karısının ellerini ağzından ayırıp, avucunun içini öptü.

Sakin bir tonla;

''Kendini kandırma. '' dedi.

''Ben ne zaman sana içimden geçenin aksini söyledim Tahir. '' dedi Nefes, bu kez kaşlarını çatan oydu. ''Kandırmıyorum. Doğrusu bu. ''

Tahir buruk bir tebessümle sessiz kaldığında, hiddetle kendi fermuarını kapattı Nefes.

''Gerçekten çok ayıp ediyorsun. Artık bu yola girdim, anlatmadan yapamayacağımı biliyorsun. Buna rağmen arkamda olmak yerine, böyle sürekli aşılamaz bir tavır içindesin Tahir. Sen razı olmadan bir şey yapamıyorum biliyorsun. Ukde olarak mı kalıcaksın cümlelerimde. '' dedi, Nefes. Gözleri çakmak çakmak olmuş, kocasının yüzünde geziyordu.

''Anlatmak mı istiyorsun, rahatlamak mı istiyorsun gel bana anlat. Konuşamıyor muyuz biz? Birilerine yardım etmek mi istiyorsun, bu yıl bayramı beklemeyelim şimdi gidelim yardım kurumlarıyla iletişime geçelim. Ne istiyorsan söyle bana. '' derken ellerini savuruyor, bakışlarına hangi manayı konduracağını kestiremiyordu Tahir.

''Ben Mayaya yardım etmek, aynı zamanda emek emek yaşadığım günlerimi onunla paylaşmak istiyorum. Bunun neresi anlaşılmıyor Tahir? ''

''Maya konusunda ısrarcı oluşun. ''

Nefes aldığı cevapla birkaç dakika durakladı.

''Başka bir derdin var. Başka bir şey var. Dimi? '' dedi, sakince.

Tahir önce kaçırdı gözlerini, sonra derin bir nefes aldı.

''Hani Yiğit'i bu işlere karıştırmayacaktık bir daha? Yeniden hatırlamasına neden olan her şeyi yakacaktık gerekirse? Oğlum, dünyasını bana baba dediği gün olarak kabul edip yaşayacaktı? '' derken sesi ufak ufak titremeye başlamıştı.

Yiğit'in öz babası olmayışının meydanda olacak olmasından, artık değeri bile kalmamış bu gerçeğin su yüzüne çıkacak olmasından rahatsızdı. Korkuyordu.

Nefes, aniden sızı şeklinde üstüne üşüşen acıyı savurmak ister gibi bastırdı dudaklarını.

''Tahir...Bütün bunların Yiğit'in dünyasını değiştireceğini düşündüğünü söyleme bana nolur. '' dedi.

''Neden değiştirmesin ki. Koca adam oldu. Dünyası artık bizim korunaklı kollarımız dışına taşıyor. Görmüyor musun Nefes? Naparsak yapalım yetişemediğimiz zamanlar oluyor. ''

Sıkıntıyla ellerini alnında gezdirip, yeniden oturdu yatağa. Nefeste yanına oturdu.

''Onun dünyası büyüycek, bizim de kollarımız. Son nefesimize kadar yetişicez. Bazen paramparça olucaz yine de yetişicez ona. Ama onu kovalamıycaz be Tahirim. O kaçmayacak ki yakalanmaktan. Yiğit senden, benden daha unutkan geçmişine. Bilmiyorsun sanki. Çocuk kafasına sığınıp, nasıl güzel sildi her şeyi. Nasıl şaşırttı bizi. Hatırlasana. '' derken, ellerini sevdiğinin yanaklarında gezdirdi Nefes.

''O sadece hayatının her detayını, sevdiği kızla paylaşmak istiyor. Ama o kadar koca gönüllü ki, bizi de dahil ediyor. '' diye devam etti.

''Kalbini, hayatını paylaşmak istiyor. '' diye onayladı Tahir.

''Aynen öyle. Yiğit'in öğreneceği yeni bir bilgi yok ki korkalım. Öğrenecek olan Maya. Yiğit senin oğlun olarak doğdu bu dünyaya. Sen, onun minik ellerinden tut ve böyle mert bir delikanlı yap diye doğdu. O bizim oğlumuz. O bizim Yiğidimiz. Hiçbir geçmiş, hiçbir cümle, hiçbir sızı bizi bizden alamaz. Yiğidimizi, Elizyamızı kollarımız arasında koruyoruz biz, onlara hiçbir zeval uğramaz. ''

Tahir karısını tane tane dinleyip, gözlerini yumdu.

''Asıl sen bu dünyaya benim nefesim olmak için doğmuşsun be güzelim. Bak şimdi soluklandım işte. '' dedikten sonra uzanıp saçlarını öptü Nefesin.

Nefes ise Tahir'in merhamet dolu kalbinin, en güzel köşesine ev sahipliği yaptığı için bir kez daha şanslı hissetti kendini. Yıllardır her gün hissettiği gibi...

-

Yiğit apar topar ayağa kalkmış, Maya'nın gözlerine odaklanmıştı. Maya, şaşkınlığını bir türlü atamamakla birlikte Yiğit hiç konuşmadığı için tedirgindi.

''Şey ben, kahvaltı hazırlamıştım da uyanmanızı bekliyordum. Az önce bir tıkırtı oldu. Senden miydi? '' dedi, Maya.

''Hı? '' Yiğit ağzını biraz daha açmış, aklının bataryasının yanmaktan son anda sıyrılmasını diliyordu.

''Anlaşıldı. Uyanırken, algılarını yatakta bırakıp tek başına kalkıyorsun. '' dedi, Maya masaya doğru ilerlerken.

''Uyku durumun yemek yemeye müsaittir inşallah. Sucuklar soğudu çünkü. '' derken yerine oturdu. Sucuğun yerini değiştirip, kendi önünden uzaklaştırdı.

''Sucuğu sen mi yaptın? '' diye sorabilmişti dakikalar sonra Yiğit.

''Evet. ''

''Bizim mutfakta? ''

''Yok Yiğit. İstanbulda pişirip geldim. '' derken gözlerini devirdi Maya.

''Öğrendiğim iyi oldu yani. Senin gün içinde iki defa uyanman gerekiyor anlaşılan. İlk seferine denk gelince pek konuşulmuyor. '' diyerek bu kez güldü.

Yiğit sanki gece boyu buzlukta bırakılmışta, şimdi evinin içinde doğan alternatif bir güneşle çözülüyor gibiydi. Elleri kolları, parmak uçları, kalbi ve nihayet beyni yavaş yavaş çözündüğünde, erimelerine müsaade etmeden hızlıca masaya oturdu.

''Uyandım aslında. Yani uyanmıştım. Ama sen, seni, sucukla görünce. Sucukla derken. Sucuğun kokusunu alıp, sucuğu seninle görünce. Seni görünce. Sen burada olunca. '' Yiğit panikle kendini ifade etmeye çalışırken Maya;

''Yiğit lütfen sus. Bak sucuklar ağladı ağlayacaklar. Onlara bunu yapma. '' diyerek gülerken, Yiğit derin bir nefes aldı.

''Şaşırdım. '' dedi. Bu kez ciddiydi. Tek kelimeyle konuşmak daha kolay olacaktı, anlamıştı.

Maya gülümseyerek, gözlerini yumdu. Onaylar gibi salladı başını.

''Biliyorum. Gittim sanıyordun çünkü. '' dedi.

''Yok gittin sanmadım. Çünkü gittin zaten. Ama ben dönmessin sanıyordum. '' derken iğneleyici bir bakış attı Yiğit.

Git demedi diye gitmesi şart mıydı? Bu konudaki kızgınlığını atamıyordu.

''Ama döndüm. '' dedi, Maya.

Yiğit'in gözlerine biraz daha net bakıp devam etti;

''Gitmekten vazgeçerek döndüm hem de. '' dedi.

''Bütün bunları bu kadar kısa sürede yaptın öyle mi Maya? Gittin, döndün, gitmekten vazgeçerek döndün? ''

Yiğit, Mayaya karşı duvarlarını sağlam tutmak konusunda kararlıydı. Maya tüm tatlılığıyla karşısında dursa da, çok güzel şeyler söylese de çok kararlıydı. Tamam, kabul belki o kadar da çok kararlı değildi. Azıcık karar bile yeterdi. Yetmeliydi. Çünkü Yiğit bir şeylere alışıp, onlardan kopmak zorunda olma hissini unutalı epey olmuştu. Maya'nın tekrar hatırlatması ona iyi gelmiyordu.

''Bensiz geçen süre kısa sürdü diye mi bu asabiyet. '' dedi Maya, çatalını peynire saplayıp önündeki tabağa bırakırken. Biraz da tebessüm ediyordu.

''Asabi değilim ki. Konuşuyoruz işte. '' derken Yiğit, umursamaz durmaya gayret ediyordu.

''Evet konuşuyoruz nihayet uykun açıldı. '' diyerek imayla güldü Maya. Yiğit sessiz kaldığında, sucuk tavasını kaldırıp, Yiğit'in tabağına birazını ilave etti.

''Kızgınsın bana. Neden olduğunu kendin de henüz anlamış değilsin ama kızgın olman gerektiğinin farkındasın. '' dedi, sucuklarla ilgilenmeye devam ederken.

Yiğit şaşırmış, gözlerini kısmıştı. Maya'nın bu olağan tavırları arasında konuşmasını dikkatle dinliyordu. Aklını okuması, geriyordu tüm bedenini.

Zorlanarak, minik bir kahkaha attı.

''Hadi ya. Öyle miyim? Bak ben bunu bilmiyordum. Sen de güzel masallar anlatıyormuşsun Maya. '' dedi.

Maya kaşlarını kaldırdı.

''Bak yine yaptın. '' derken işaret parmağını Yiğit'in yüzüne doğru uzattı.

Yiğit telaşla;

''Ne yaptım ? '' diye sordu.

''Öfkelendin.Dizlerini titretip duruyorsun. Bu sakinleşmeye çalışan herkesin zaman zaman yaptığı bir şeydir. '' dediğinde, Yiğit titreyen dizine elini kuvvetlice bastırdı. Kaşlarını çatarak;

''Öyle refleksle olan bir şey. Sakinim ben. '' dedi.

''Güzelde ayrılmıştık aslında. Aramız iyiydi en son. Acaba ne yaptım da, senin gibi sakin bir insanı kızdırdım. '' derken, son derece sakin ve gamsızdı Maya.

Sanki Yiğit'i ısrarla gıcık etmek istiyor gibiydi. Maya da, tıpkı Yiğit gibi dik durma derdindeydi. Ama o duvar örmüyor, taşlarını sıkı sıkı tutma gayretine girmiyordu. Duvarsızlığına çağırıyordu Yiğit'i.

Onun kızgınlığı, Yiğit gitme demediği için değil, bencillik ettiği içindi. Ayrıldıktan sonra hiç aramadığı, yollara sırf kahraman olabilmek niyetiyle çıktığı içindi. Haberi dahi olmayan annesine emrivakiyle onu getirdiği için. Onu kendine böyle bağladığı için. Yalnız hayatına kocaman bir aile sokup, Mayayı bir dilim çikolatalı ekmek özlemine mağlup düşürdüğü içindi...

Maya ve Yiğit'in hayatları değişiyordu. Değişimi hissettikçe ikisi de gerilim hattının kıyısında yürüyorlardı. Bu hissettikleri her neyse, sanki bünyelerine ağır geliyor, bedenlerini yıkmak istiyor gibiydi. Ve bu hissi verdikleri için birbirlerinden nefret etmek istiyorlardı.

''Kızmadım diyorum Maya. '' dedi Yiğit, hafif çatılan kaşlarının kıyısında. İşte şimdi kızmıştı. Çatalını bir sopa gibi tutup, büyük bir güçle önündeki sucuğun orta yerine batırdı. Ağzına iki üç lokmayı arka arkaya tıkıştırıp ayaklandı. Dolu ağzıyla konuşmaya gayret ederek;

''Riv riv riv ya! İşimiz gücümüz var. Bi sus da, bi sus. '' dedi.

Masaya bıraktığı beresini hızlıca alıp, kapıya yöneldi.

Maya, Yiğit'in arkasından bakıp sinirle ağzına bir zeytin attı. Hiddetle gelen kapı sesine;

''Sanki yok bizim işimiz gücümüz. Giymiş bi de lacivert gömleği. O kocaman gözleri de ışıl ışıl parlıyor yine. Tövbe tövbe ya. Hayır yani riv riv kelimesini öğretmeden niye kullanıyorsun bana. Güzel de bi kelimeye benziyor. Gerçi ne dese güzel geliyor ama...Amaaan. Ayılmaya bayılmaya meraklı mısın Maya ? ''

Kendi kendine uzun bir muhabbete giren Mayayı bölen, cama gagasını vuran serçe oldu. Korkarak, sıçradı ve yeniden uçan serçeye baktı Maya.

''Of tamam ya sustuk işte tamam. '' dedi.

-

''Ellerine sağlık Mayacım. Kahvaltı şahaneydi. Hafta sonları dışında ilk defa uyanır uyanmaz kahvaltı yapabildim. '' derken, kahvesini yudumladı Nefes.

Hemen karşısında fincanını tabağıyla kavuşturan Maya, gülümsedi;

''Afiyet olsun. Zaten boşuna yol yaptınız, bi de yük oluyorum size. Bi kahvaltının lafı mu olur? ''

''Şu sizi bırakmıştık sanki. Nefes Abla olmuştum ben. Ne kadar genç hissettiriyordu o. '' diyerek kıkırdadı Nefes.

''Sen zaten gençsin Nefes Abla. '' derken, utanarak gülümsedi Maya.

Nefes gözlerini Maya da kısa bir süre gezdirip, tereddütle;

''Görüştünüz yani Yiğitle? '' diye sordu. Maya aniden kaldırdı başını;

''Hı hı. Öyle oldu. '' dedi, gözlerini kaçırarak.

Nefes'in gözlerinin önüne, Mayayı gören oğlunun şaşkın yüzü geldi. Az çok tahmin ediyordu tepkisini. Sürpriz olsun diye hiç belli etmemişti. Gece Mayayı mutfak kapısından sokmuş, ne olur ne olmaz diye her şeyi ince ince düşünmüştü. Maya'nın dönüşü muhteşem olmalıydı.

''Bu arada ben, otel bulmuştum ya. İyi bir oda ayarlamışlar, pazarlıkta yaptım. Ayarladım konaklama işini. '' diyerek, telefonunun ekranını açtı Maya. Konunun değişmesi şarttı. Yiğit'in aklından gitmesi yeterince zor oluyordu zaten.

Hızlıca otelin sitesini Nefes' gösterdi. Nefes dikkatle sayfayı okuyor, güvenilir bir yer olduğundan emin olmak istiyordu.

''Ne biliyim Maya, böyle hiç içime sinmiyor benim. Burada kalmaya devam et desem, anlaşılırsa birkaç güne herkes darlar seni. Başta da babannemiz. Ona da razı olamıyorum. ''

''Gerçekten sorun değil. Buraya gelme kararını kendim verdim. Telefondan da halledebilirdik bu eşlik işini, ama ısrarcı oldum. Bi de üstüne sizi zor durumda bırakmak istemiyorum zaten. Otel iyi. '' dedi Maya, Nefes'i rahatlatmak isteyerek.

Bu sırada yine mutfağın kapısı hışımla açıldı. Gelen Mercandı.

''Günaydııııın. '' diyerek kendini Nefes'in boynuna attı.

''Şükür kavuşturana ya. İki gün ayrı kaldım, doldum taştım yemin ediyorum. '' dedikten sonra kafasını masanın diğer ucuna çevirdi Mercan.

''Aaa Maya, sen gitmemiş miydin? '' dedi.

Maya tebessümle konuşmaya başlamışken Nefes;

''Gitmedi. Burada kalıcak, tatil yapıcak. '' dedi.

Mercan, aldığı haberden çok memnun gözüküyordu.

''Yaaa ne güzel düşünmüşsünüz. '' derken masada kalan son sandalyeye oturdu.

''İyi yapmışsınız ama Maya da beni sürekli hışımla şu kapıdan girerken görüyor ya. '' diye sızlanarak Nefes'e döndü.

Nefes ayaklanıp, Mercan'a kahve yapmak için tezgaha uzandı .

''Başka türlü girdiğin mi var şu eve Mercan? Ben daha önce kapıyı çaldığına hiç rastlamadım da '' dedi gülerek.

Maya, bu ikilinin tatlı sohbetine dahil olmakla, sessizce dinlemek arasında gidip geliyordu.

''Ya napıyım aceleyle geliyorum zaten. '' diyen Mercan'a yeni bir şey hatırlar gibi döndü Nefes;

''Sahi Bora nerde? ''

''Ali bakıyor işe gitmedi bugün. Ama biliyorsun acıkırsa ancak iki saat dayanır Ali. Ondan aceleyle koştum geldim. '' derken masadaki kurabiyelerden attı ağzına Mercan.

Maya gülümseyerek ikisini izlerken, masada titreyen telefonunu fark etti.

''Afedersiniz. '' diyip ayaklandı. Masadan biraz uzaklaşıp konuşmaya başladı;

''Size de, teşekkürler. Bir sorun mu oldu? ''

''...''

''Anladım. Bu akşam giriş yapmayı düşünüyorum aslında ama. ''

''....''

''Peki çok teşekkürler. İyi günler. ''

Maya tereddütlü bir ifadeyle telefonunu kapatırken, Mercan meraklı gözlerini hiç ayırmadan onu izliyordu. Nefes arada Mercanın bakışlarına denk geldikçe, 'gözlerini çek' der gibi kaşlarını oynatıyor, ama Mercan hiç oralı olmuyordu.

Maya telefonu kapatır kapatmaz;

''Kim? '' diye sordu Mercan.

''Otelden. Bugün biraz yoğunmuş da ne zaman giriş yapacağımı soruyorlar. '' derken memnuniyetsiz bir ifadeyle oturdu sandalyeye Maya. Sanki yıllarca hasret kaldığı evine gelmiş, şimdide gereksiz bir güç tarafından evinden gidiyordu. Gitmesi şart mıydı?

''Ne oteli? '' derken kaşları çatıldı Mercan'ın.

Nefes, Mercan için hazırladığı kahveyi masaya bırakırken;

''Maya bu yaz burada tatil yapıcak. Onun için bir otel ayarlamış kendine. Biz de sen gelmeden önce onu konuşuyorduk tam. '' dedi. Maya buruk bir tebessümle onayladı Nefes'i.

''Ula siz manyak mısınız. En yakın otel bile kaç dakika sürer buraya. El gibi göndercez mi kızı? '' derken büyük bir hayret içindeydi Mercan.

Mayayı dostu Nefesten çat pat birkaç cümleyle dinlemişti. Tanıma fırsatı bile olmamıştı. Ama Yiğit getirdiyse, bi bildiği vardı. Yiğit getirdiyse en değerli misafirdi. Yiğit getirdiyse baş tacı edilmeliydi Mercan için.

''Burada kalsın istiyorum ben de ama Mercan, biliyorsun yani Saniye annenin gazabından Mayayı ben bile koruyamam. Birkaç güne kalmaz ortalığı ayağa kaldırır. Kendimizi çocukların düğününü organize ederken buluruz. '' diyen Nefes'e önce bir kahkaha sonrada aniden gelen idrakla eşlik etti mercan.

''Doğru dedin onu. E ne etsek acaba. Böylede olmaz ki otel falan. ''

Maya bu iki kadının kendileriyle alakalı konuşmalarını dinlemesine dinliyordu ama aklı tek bir cümlede takılmıştı. Çocukların düğünleri. O çocuklar öznesine dahil olmak, Mayayı bir eve dahil olmak gibi mucizevi mutluluklara sürüklüyordu. O da bu evin kızı gibiydi şimdi. Sabah kahvaltı masasını kendi başına kurabiliyor, Yiğit'i lacivert gömleği ve asabiyetine rağmen evden uğurlayabiliyor, sonrada Yiğit'in annesiyle karşılıklı kahve içebiliyordu. Bunun ne büyük bir nimet olduğunun farkındaydı. Farkında olmak büyük bir yük olmaya başlamıştı.

''Aaa bizim yıkıklığa gitse? '' dedi, Mercan gözlerini kocaman açıp.

''Saçmalama Mercan. Duvarlar, elektrik, su bitik halde bilmiyor musun sen? Daha iki hafta önce gittik. '' derken gözlerini devirdi Nefes.

''Olsun bizimkilere yaptırırız. O zamana kadar idare ederiz olmaz mı? ''

Mercan fikrinde kararlıydı. Annesi ve babasının adeta büyük bir yenilginin ardından, süpürülür gibi çıkartıldıkları ev bomboştu yıllardır.

O evin terk edildiği günün ardından, bitanecik kardeşi Nazar da gitmişti. Nazar yıllarca babası yüzünden bastırdığı hayallerini nihayete kavuşturmak için hiç vakit kaybetmemişti. Hemşireliği asla istemediğini, sevemediğini, 'sırf kızım ne de güzel iş yaptı, kız kısmı öğretmen olur, hemşire olur başka işe bulaşmaz' diyorlar diye bu mesleği seçtiğini biliyordu. Bunun farkındaydı ama hep kamufle etmeye çalışmıştı. Tüm çabalarına rağmen üzerindeki baskı ansızın kalktığında, susturduklarıyla yüzleşti Nazar. Hemen eşyalarını toplayıp, ardında ne bıraktığına bakmadan önüne çıkan ilk fırsatta terk etti memleketini. Pilot olmak için, uçmak için, hep çatmak zorunda bırakıldığı kaşlarını değil, artık kanatlarını müdafaa etmek istediği için gitti...Ardında bıraktıklarına, kalbinin yarısına yenilmeden gitti. O aşk acısını, hayal kırıklığına tercih etmedi. Nazar savaşmayı ilk defa kendisi için seçti.

Mercan bi başına kalmıştı. Koca evde bir başına. Sessiz duvarlar, gözüne mide bulandırıcı bir eskilikle gülümseyen eşyalar, içinde attığı her adımda düştüğü boşluklar...Uzunca bir süre tüm bu hislerle savaşmış, yeri geldiğinde kendini Nefes'in omuzlarında bulmuştu. Ama sığındığı bir liman daha vardı. Ali...

Baba ocağını delicesine terk etmek isterken bile dayandı Mercan. Güçlü olduğu gerçeğiyle yüzleştiği zamanlardı. Gücünü hissetmek, sabrını fark etmek iyi hissettirmişti. Aşkına, dostluklarına, kazandığı güvenine, gururuna, sevgisine sıkı sıkı tutundu. Ve o nefret ettiği ama sahip çıktığı baba ocağından, beyaz duvağıyla ayrıldı.

Artık baba ocağı yıllar yılı öksüz, bomboş duvarlı duruyordu. Mercan çoğu zaman pazar dönüşü, yolu oraya çıkmasına rağmen yolunu değiştiriyor, ellerinde poşetlerle uzun uzun yürüyordu. İnsanın doğduğu eve yabancı olması pek hoş değildi ama eğer o insan, bu dünyaya iki defa doğduysa bunun pek de kıymeti yoktu. Mercan, Nefesle birlikte sanki yeniden doğmuştu, yirmili yaşlarında. Hayatı şimdi bambaşkaydı. Minnet duymuyordu baba ocağına.

Şimdi yıkık diye bahsederek bir başkasına yuva olmasını dilemişti ansızın.

''Olmaz Mercan bir sürü iş çıkar. Kız zaten bir ay kadar kalıcak, yorarız. '' derken umursuzca kaldırdı başını Nefes.

Maya'nın içi kuş misali çırpınıyor. Veda etmeyeceğini bile bile ince bir veda telaşı sarıyordu bedenini. Kalkıp memleketler boyu yol yapmış ve sırf kalbi öyle istiyor diye yeşiller diyarına gelmişti. Ama şimdide kalbi hep aynı çatı altına sığmak istiyordu. Maya kalbinin arsızlaştığını fark ediyor, ama bu arsız istekler bir yandan da çok hoşuna gidiyordu.

''Tamam tamam sen karışma benim işime ben yaptım planı. '' derken neşeyle kahvesinden bir yudum alıp, mavi gözlerini Maya'nın yüzünde gezdirdi. Sonra kocaman bir gülüşle, sanki karşıdan okşadı saçlarını.

''Ne planıymış o? '' diye sordu Nefes, şaşkınca.

''Ali bizim yıkıklığı tadilata sokuyor. Maya da bugün burada kalıyor, yarın bize geliyor. Orası hallolana kadar bizimle kalıyor. Hem sizden uzaklaşmıyor, hem bana yoldaş oluyor, hem de memlekete kapı açıyor. Nasıl plan? '' derken gururla kıstı gözlerini Mercan.

Nefes'in, ansızın ayağa kalkıp alkışlar eşliğinde kendisini tebrik etmesini sonrada birkaç konfeti patlamasını bekliyordu ama kaşları giderek çatılan Nefes açısından işler pek parlak gözükmüyordu.

Maya da Mercanla birlikte heyecan ve şaşkınlıkla Nefes'e çevirdi kafasını.

''Ya ben bıktım sizden bak cidden bıktım. Siz de hiç sormak, teklif etmek, fikir almak yok mu ya bin defa söyledim. Bi yerlerde kalacak olan Maya. Plan yaparken ona sorucaksınız, sonra plan yapıcaksınız. '' derken cümleleri fazlasıyla sert bir tonda vurguluyordu Nefes. Yine en hassas noktasına parmak basılmıştı.

Mercan gözlerini devirip, derin bir iç çekti;

''Uyy yine delendin ha tamam. Maya kızım. '' diyerek döndü Mayaya;

''Ne diyorsun bu fikrime. Boraya bakarken zorlanıyorum evde de çok sıkılıyorum, aha bu huysuzun yanına gelip duruyorum zaten. Bana yoldaş olursun. Kimsenin de sesi çıkmaz. Tabi biz de yakışıklı bir Yiğit yok ama idare edersin artık. '' derken muzur bir gülüşü de serbest bıraktı.

Maya gülerek dinledi Mercanı.

''Ben rahatsızlık vermiyim size. Uzun kalıcam baya. Öyle misafirlik olmaz ki. '' derken, ellerini iki yana açtı Maya.

Onun burada bir eve ihtiyacı vardı. Ne Nefeslerle, ne Mercanlarla o kadar uzun kalabilirdi.

''Delinin zoruna bak ya. '' diyip sinirli bakışlarla Nefes' baktı Mercan.

''Misafir diyo duydun mu? '' dedi.

Nefes gülümseyerek Mayaya döndü;

''Merak etme Mayacım, Mercan ablan misafirden nefret eder. Seni misafir olarak görseydi asla evine çağırmazdı. '' dedi, güldü.

Nefes, sadece Mayanın kararını bekliyordu. Aslında bu fikir hoşuna gitmişti. Böylelikle Mayayla rahat görüşebilir, onu aynı zamanda koruyabilir, aklı kalmadan uyuyabilirdi.

Maya sessizliğini korurken, tüm ihtimalleri değerlendiriyordu. Onu merakla bekleyen iki kadına gülümseyerek baktıktan sonra;

''Peki o zaman. Yani biraz kalıyım sizde, sonra bir çaresine bakalım. Belki bi ev falan bulurum kendime. '' dedi mahçup bir ifadeyle.

''Ha şöyle kızım ya. '' derken kahvesini alıp biraz daha ardına yaslandı Mercan, keyiflenmişti.

Maya doğru bir karar verip vermediğini tartmak için Nefes'e baktı. Nefes gözünü kırpıp tebessüm ettiğinde, onayını almıştı.

-

''Miçoo. Yemekler nereyedur? ''

Rıza Kaptan ayaklarını küçük tabureye uzatmış, teknede otururken, Yiğit tuttukları balıklardan bir kaçını pişirmekle meşguldü.

''Üçüncü elim çıksın diye dua ediyorum kaptan. O çıksın hemen yetiştircem yemeğini. '' derken, tavaya bakarak göz devirdi Yiğit.

''Ula sen bağa laf mı sokaysun. ''

''Estağfurullah kaptan ne haddime. Ben yalnızca iki elim oluşuna sitemliyim, yanlış anlama. ''

Bir yandan sitemiyle karışık, yorgunluğunu dile getirirken, bir yandan da balıkların pişmeyen yüzlerini çevirmekle meşguldü.

''Sanki ne ettun? Elunde fırça leyla gibi dolaniysun. Ha burlar hep ıslak kalmuş. Kayıp düşeceğum, rahat edecusun değil mi?'' derken tek kaşını kaldıran kaptan, Yiğit'in sabrını sınamak için bilhassa özenli davranıyor, tepkilerini ölçüyordu.

Tahirle Nefese söz verdiği gibi onun her şeye rağmen sorumluluklarına sarıldığını görmek istiyordu.

''İnsaf be Rıza Reis insaf. 7 kere sildim yer ağladı be ağladı. Yeter artık silme diye dile geldi. '' diyerek tavayla birlikte Kaptanın yanına geldi Yiğit.

Ortaya koydukları bir başka tabureyi masa niyetine kullanıyorlardı. Sıcak tavayı özenle bir kumaş parçasının üzerine bırakıp, eskimiş çizikli bir tabağa balıkları yağından süzdürerek bıraktı.

''Sen onu bunu bırak da aşırı güzel balıklarımın tadına bak. '' diyerek gururla güldü Yiğit.

Rıza Kaptan balığın miss gibi kokusunu içine çekip, sonrada sıcak olmasına rağmen ufak bir parça kopararak ağzına attı. Gerçekten çok lezzetliydi ama anlık olarak yüzünü buruşturdu kaptan.

''Nerden senun paluğun oluyomuş. Karadenuzun palığı ha bunlar. '' dedi.

Yiğit iştahla balığın etlerini ayırıp, yutarken;

''Bak şu sendeki huysuzluk başka kimseye yakışmaz ha kaptan. Sana ayrı bi karizma katıyor. '' dedi. Yavaş yavaş Rıza kaptanla başa çıkmayı öğreniyordu.

''Ben huysuz, sen huylu eyle mi? Ha de bakayum bağa, senin huyun nedur? '' diye sordu kaptan, gözlerini Yiğit'inkilerle buluşturmadan.

Yiğit soruya şaşırmıştı ama Kaptanın bu kadar uzun cümleleri ilk defa araya suskunluklar katmadan söylemesi daha büyük şaşkınlıktı.

''Huyum mu ne? Bilmem ki. '' derken bir yandan da düşünüyordu. O düşünürken Rıza Kaptan beğenmediğim dediği balığını kılçığından ayırmakla meşguldü.

''Mesela uyurum. Uyku huydur yani bende. Ha bi de akşam yemeğinde mutlaka tabağımı bitiririm, yetmez bir tabak daha yerim bak bu da güzel huylarım arasındadır. '' derken güldü Yiğit.

Rıza Kaptan lokmasını yutup;

''Huyun kurusun senun. '' dedi.

''Amin reis amin. Şu karnımı bi doyurıyım da sonra ne kuruyorsa kurusun. ''

Reis bıyıkları altından Yiğit'e çaktırmadan güldükten sonra ciddiyetini korumak için yeniden çattı kaşlarını.

''Ha bu balığı göriy musun? Küçücüktür. Gezer durur sen ondan büyüksün diye yakalayıverursun. Canundan edersun oni. Bide güzel pişirursun. '' diye tane tane anlatan Reisi, Yiğit;

''Ohh mis gibi. '' diyerek böldü.

Reis başını savurup, konuşmaya devam etti;

''Ama bak. Pişmuş etundan ha bu kılçığını zor ayırursun. Ölse bile omurgasını ayırmak zordur. '' derken, kılçığı boylu boyunca çıkarıp, tabağın yanına bıraktı.

''Huy çıkmaz, can çıkmadan. Ama omurga yaşarken görülecek iş. O omurga sağlam olacak. Avlasalar da, pişirseler de teslim olmayacak omurgan. '' dedi.

Yiğit, Kaptanını konuşurken hayretle dinliyordu. Ne olmuştu da konuşur olmuştu bilmiyordu ama çok güzel konuştuğu bir gerçekti. Yamuk oturduğunu fark edip, doğruldu Yiğit. Ama burada ki omurganın, oturmasıyla ilgili olmadığını biliyordu. Karakterle ilgiliydi. Rıza Kaptanı onaylar gibi başını salladı.

Kaptan hiçbir şey söylemeden yemeğine devam etti.

-

''Şimdi de bu parçayı sağ tarafa oturtmamız gerek. ''

Yiğitle sabah yaptıkları kısa konuşmadan beri dağılan aklını toparlayamayan Maya, Elizya'nın yapbozuyla toparlamaya gayret ediyordu.

''Olmaz Maya Abla. Oraya koyarsak kızın gözleri yanlış yerde olucak.Şuradaki pastaya bakması gerek '' diyerek yapboz tabanında tamamlamış oldukları pastayı gösterdi, Elizya.

Maya aniden dönüp;

''Belki kızın canı oraya bakmak istemiyor Allah Allah ya. Şu tarafa bakıversin, aklı karışmasın. '' dedi hafif sitemle.

Elizya anlamayan gözlerle Mayayı izliyor, bir yandan da onun söylediği gibi parçalarla mücadele ediyordu.

''Ama olmuyor işte bak. Yerleri burası değil. '' diyerek bildiği yere koydu parçayı Elizya.

Maya ise istediği parçanın, istediği gibi şekil almamasından ötürü sinirliydi.

''Yeri neresi o da bilmiyor ki. '' diye mırıldandı.

Mırıltıyı duyan Elizya, ciddiyetle Mayaya dönüp;

''Bence sen yapbozdan pek anlamıyorsun Maya Abla. İstersen sana daha az parçalı olanlardan veriyim alıştırma yaparsın. '' dedi. Sonrada gözlerini devirerek;

''Hayır anlamıyorum ki nesini çözemiyorsunuz. Abim de her zaman böyle kalıyor. Bu hiç eğlenceli değil. '' dedi.

Elizyanın bıcır bıcır hallerini gülerek izledi Maya. Onun çok zeki bir kız olduğunu daha ilk tanıştıklarında anlamıştı. Bu ailede herkes birbirinden farklıydı ama hepsi bir yandan da aynıydı.

Maya ellerini Elizyanın saçlarında gezdirip;

''İdare et artık bizi fıstığım ya. Biz de böyle geç öğreniyoruz işte. '' dedi. Gülümseyen Elizya, aniden yanındaki sandalyede ona şefkatle bakan Mayanın göğsüne yatırdı başını.

Bu idare etmekten biraz daha ileri gitmek istediğini, onu çok sevdiğini söyleme şekliydi.

Maya bu beklemediği hamleyle önce ufak bir şaşkınlık yaşadı sonrada Elizyanın saçları arasına bir öpücük bıraktı.

-

''Mayaaaa ''

Nefes evin içinde Mayaya seslense de, sesini bir türlü duyuramıyordu. Üst kattaki odaların tamamını gezmiş, ama kimseyi bulamamıştı. Elizyanın da olmadığını fark ettiğinde, aklına direk bahçe geldi. Dikkatli ve hızlı adımlarla bahçeye çıktı Nefes.

Kızı ve Maya küçük masanın üzerinde gülerek, hatta bazen ufak kahkahalar atarak oyun oynuyorlardı. Maya'nın dinmeyen enerjisini de, kurtulamadığı acılarını da, çeliştiği sorularını da tüm çıplaklığıyla görmüştü Nefes. Bu yüzden ona bu kadar güveniyor, onu bu kadar benimsiyordu.

''Kızlarım buradaymııış. '' dedi gülerek yanlarına yürürken.

İkisi de başını kaldırıp, Nefes'e güldüler. Elizya sandalyesinden hızlıca kalkıp;

''Anneee bak. Bitirmek üzereyiz. '' dedi. Annesine kadar koşmuş, ellerine tutunmuş, onu masaya doğru sürüklüyordu.

''İnanamıyoruuum. Çok güzel bir şey olucak bu. Odana mı assak napsak? '' derken, pastaya bakan minik bir kız çocuğu resimli yapboz'a baktı Nefes.

''Eveeet. '' diyerek sevinçle zıplayan Elizya bir süre sonra yeniden sandalyesine oturup ciddiyetle işine odaklandı.

Bu sırada her zaman ki naif ve mahçup ifadesiyle ayaklandı Maya.

''Şey ben sizin işleriniz var diye Elizyayla oyalanıyordum.'' dedi.

''İyi yapmışsın Maya. Ben de çok yalnız bıraktım sıkıldın mı ki diyordum. Gittik geldik ya bir sürü iş birikmiş evde. Ancak halledebildim. '' dedi Nefes, Mayanın kolunu sıvazlarken.

''Yardım edeceğim bir şey varsa söyleyin nolur. Ben böyle çok huzursuz hissediyorum. ''

''Yardımı birazdan edersin. Gidelim mi? '' dedi Nefes, heyecanla.

Maya şaşırmış bir halde Nefes'e bakıyor ama bu şaşkınlığı da belli etmemeye çalışıyordu.

''Nereye ki? '' diye sordu gülümseyerek.

Nefes önce gözlerini kıstı sonrada büyük bir heyecanla kesilen soluğu arasından;

''Memleketimin kalbine. '' dedi.

-

Arabadan indiklerinden beri bir ördek yavrusu edasıyla ufak ufak Nefes'i takip ediyordu Maya. Buraya neden geldiklerini hala bilmiyordu.

Son kayanın da üstüne çıktıklarında dümdüz ilerledi Nefes. Denize en yakın yere adım atıp durdu;

''İşte geldik. '' dedi.

Parka getirilmiş bir kız çocuğu gibi neşeden gözlerinin bebekleri parlamaya başlamıştı.

''Burayı çok seviyorsunuz. '' derken Nefes'in ışıltılı gözlerine memnuniyetle baktı Maya. Durumu anlamaya çalışıyordu.

''Çoook. '' diyerek kayalardan birine oturdu Nefes.

Rüzgar her zaman olduğu gibi orada daha bir hızlı esiyordu. Dalgalar Maya ve Nefesi selamlamak ister gibi şaha kalktılar. Maya, dalga gürültüsüne karışan rüzgarın ezgisiyle, sesini duyuramayacağını anlamıştı. Hemen Nefesin yanına kıvrıldı.

''Neden? '' diye sordu denizi aşkla izleyen Nefes'e.

Nefes başını çevirince;

''Yani neden bu kadar çok seviyorsunuz burayı? Sizi tanıdığımdan beri hiç bu kadar heyecanlı görmemiştim. '' dedi.

''İşte bunu anlatmak için buraya geldik. '' dedikten sonra derin bir soluk aldı Nefes.

Maya sakince cebindeki minik defterini, büktüğü dizleri üzerine bıraktı.

''Nerde kalmıştık? '' diye sordu Nefes, gözlerini denizden ayırmadan.

Maya aniden;

''Sarayda '' dedi.

Sanki asırlardır bu anı bekliyor gibiydi. Bu mekan değişikliğiyle birlikte giderek Nefes'in geçmişini oturup izliyor gibi hissediyordu. Tüyleri ürperdi.

''Sarayda...Bülbülü koydukları altın kafeste. '' diye mırıldandı Nefes.

''Her şey çok acılıydı. Nefes almak bile. Etim morarıyor, bedenim sık sık kana bulanıyor, kemiklerim kaynayacak yerlerini şaşıracak kadar çok kırılıyordu. İstemedikçe, direndikçe ucu bucağı olmayan bir acı seline doğru bırakılıyordum sanki. İlk zamanlar geçicek sandım. Kurtulucam gibi geliyordu. Ama zamanlar geçti, acılar geçmedi.

Çocuk Nefes'in ellerini bırakmak istemedim. Gözlerim altın yaldızlı avizeleri izlerken, ruhum şeker kamışlarını unutsun istemedim. Kanım aksın ama zaman akmasın istedim. Geçmesin istedim yaşayabileceğim yıllar...Ama ne isteyip, ne istemediğimin hiçbir hükmü yoktu. Ellerim, kollarım nasıl bağlıysa, özgürlüğüm de demir kelepçelerle bağlanmıştı. Abimle babam kapının önünde 'güvenlik '' için birer koruma olarak dikilirken, ben içeride güven duyamamaktan kurumuş bir halde, bilmem kaçıncı baygınlığımı yaşıyordum. Galiba en çok da bu acıtıyordu Maya.

Doğarken bize verilen bazı sermayeler var. Aile gibi, yaşam şartları gibi. Hayata onlarla başlıyorsun. Ya yatırım yapıp zenginliğe ulaşıyorsun, ya riskler alıp batıyorsun. Benim bu kararı vericek gücüm bile olmadı. Bana verilen sermaye su gibi ölümüme aktı. Canım yandı. Bağırdım, çığlık attım. Sel niyetine gözyaşları döktüm. Ama babam, dönüp de o kapıyı çalmadı. Kap kapara takım elbiseleri içinde, başımın üstündeki siyah bulutlar dilediğince yağabilsin diye güneşimi gölgeledi. Çok yandım. Çok dövündüm ama bedenim çelikleşti sanki. Kalbim kurudu. Duygularım çekildi içimden. Öylece atan nabız ve alınan solukla kalakaldım. ''

Durmaksızın hatta gözlerini kırpmaksızın denizin dalgalarına eşlik eder gibi ayaklanan ruhunu, konuşarak dizginliyordu Nefes.

Maya boğazına ilmek ilmek örülen acı ve vicdan duygusunu ne yutabiliyor, ne de çıkarabiliyordu. Kalem tutan elleri aciz kalmıştı sanki. Nefes'e bakmaya cesaret edemiyordu. Sadece sustu.

''Sonra bir gün, çok garip bir şey oldu. Uyandıktan sonra içimde bir yaşam hevesi hissettim. Aynaya baktığımda tenimin öz haline dair bir şey göremiyordum, ayakta duramıyordum, açtım. Ama yaşamak istiyordum sanki. '' derken içine derin bir neşe saplandı ve Nefes'in gözleri yeniden ışıldamaya başladı. Maya bu değişimi hayretle izliyordu.

''Tahir Abi mi geldi o gün?'' dedi merakla.

Çünkü bunca acıyı ancak aşk durdurur diye düşünüyordu.

''Hayır. O çok çooook sonra geldi. 8 yıl sonra geldi. Ama bana 8 ömür daha verdi. '' derken gözlerini yumup, başını göğe doğru kaldırdı Nefes. Şükreder gibi öylece durdu. Sonrada;

''O heves bana ait olamazdı. Yaşamak isteyen ben olamazdım. Öyle düşünüyordum yani. Yaşamak istemek, benim fikrim değilmiş gibiydi. Öyle de oldu. Meğer bedenimin içinde bir can daha yaşamak için çırpınıyormuş. '' dedi Nefes, tüm duruluğu yaşatan yüzünü, Mayaya çevirdi.

Maya her kelimeyi dikkatle yazıyordu. Cümleyi bitirdi.

''Bir can daha? '' diye sordu Maya sakince.

Aklından herhangi bir teori geçiremeyecek kadar sersemlemişti. Her şeyi bir anda anlatmak Nefes için ne kadar zorsa, dinlemekte Maya için o kadar zordu işte.

''Yiğit. '' dedi, fısıldar gibi Nefes.

Ağlamamak için kendini sıkıyordu. Mucizesi yeniden gözlerinin önündeydi. Onun mert oğlu, işte böyle annesine yaşam getirerek gelmişti.

Maya öylece Nefes'e bakıyordu. Sol gözünden süzülen yaşı fark edemeyecek kadar kitlemişti kendini. Aklından Yiğit ve ailesi geçti. O güzel aile...Sonra birden peş peşe gelen görüntülerde Yiğit'in masumiyetini seçti Maya. Uzun uzun bilinçaltındaki resmi izledi.

Şiddetin, insanlık dışı olayların, bitmişliğin, yitirilmişliğin içine doğan bir bebekti Yiğit. Belki de hiç büyümemeliydi. Büyüdükçe, öğrendikçe, anladıkça acıyı paylaşmak, acıyı hazmetmek zorunda kalmıştı. Acı, Yiğit'e hiç yakışmıyordu ki.

Maya'nın zihninde şuan bir çok şey vardı ama netliğe kavuşabilen tek şey, daima etkilendiği, kader oyalı masum gözlere sahip Yiğitti. Nasıl dönebilecekti bu halden bilmiyordu. Yiğit'e nasıl davranacaktı bundan sonra?


Continue Reading

You'll Also Like

15K 2.1K 50
arda, hoşlandığı çocuğa açılmak için abisinin arkadaşı ferdi'den yardım istiyor. [slowburn] [yarı texting]
24K 2.2K 47
Eğlenmek için yazıyorum, eğlenmek isteyenleri hikâyeme bekliyorum🖤
10K 704 14
"Çocuklar ikinizi de üzmek istemem ama ev sahibi sadece evli çift arıyor üzgünüm."
112K 6.1K 33
civciv: sarma mı yaptin gercekten __ #galatasaray 'da 1. 01.08.24 #barışalper 1. #yunusakgün 1. #millitakımlar 1. __ başlama tarihi 19.08.23 bitirm...