SIR MUHAFIZI-MAVİ

By TamKalgar

39.5K 3.7K 1.7K

Atmacanın karanlıkta kayboluşunu izleyen yabancı "Artık beyaz şahin için endişelenmemize gerek yok" dedikten... More

Giriş ve Bilgilendirme
HARİTA
Bölüm 1/Muhafız
Bölüm 2/Geçit Korucuları
Bölüm 3/Ulu Kral
Bölüm 4/Altın Kraliçe
Bölüm 5/Sır Muhafızı
Bölüm 6/Avcı
Bölüm 7/Huran Yaylaları
Bölüm 8/ Arkona
Bölüm 9/ Altın Kraliçe
Bölüm 10/ Yetim
Bölüm 11/ Sır Muhafızı
Bölüm 12/ Kara Prens
Bölüm 13/Kristal Taşıyıcısı
Bölüm 14-Yaver
Bölüm 15/Kırmızı Kristal
Bölüm 16/ Demir Kral
Bölüm 17/ Akşehir
Bölüm 18/ Balay Beyin Oğlu
Bölüm 19/Çırak
Bölüm 20/Pays
Bölüm 21/ Fedaibaşı
Bölüm 23/ Arkona Kralı
Bölüm 24/ Huranlı
Bölüm 25/ Karaderili
Bölüm 26/ Altın Kraliçe
Bölüm 27/ Yüzbaşı
Bölüm 28/Çırak
Bölüm 29/ Dur Şehri
Bölüm 30/ Ulu Kral
Bölüm 31/ Mahkum
Bölüm 32/ Elvin
Bölüm 33/ Karaderili
Bölüm 34/ Çırak
Bölüm 35/ Kunawa
Bölüm 36/ Mahkum
Bölüm 37/ Avcı
Bölüm 38/Aybar
Bölüm 39/ Kara Prens
Bölüm 40/ Kraliçe
Bölüm 41/ İmparator
Bölüm 42/ Sır Muhafızları
Bölüm 43/ Kale Lordu
Bölüm 44/ Çırak
Bölüm 45/Demir Kral
Bölüm 46/Kara Prens
Bölüm 47/Arkona Kralı
Bölüm 48/Kara Orman
Bölüm 49/Hisar Muhafızı
Bölüm 50/Altın Kraliçe
Bölüm 51/Huran Hanı
Bölüm 52/ Tam Kalgar
Bölüm 53/Aybar
Bölüm 54/Çırak
Bölüm 55/Dur Şehri
Bölüm 56/ Altın Kraliçe
YENİ KİTAP

Bölüm 22/ İmparator

579 51 23
By TamKalgar

Bölüm 22

HATTİLİN SARAYI/ İmparator

      İmparator Dördüncü Ketteza sonbaharın her rengi soluklaştıran kasvetli gri tonlarıyla doğan yeni günden dolayı içinde büyük bir memnuniyetsizlik hissetti. Büyük imparatorluğunun başkentine hakim, yüksek bir yar üzerine kurulmuş sarayından duran Ketteza, Çukur denizin yaklaşan fırtınayla köpürmüş dalgalı yüzeyini izledi. Sarayın üzerine inşa edildiği uçurum geçen yıldan bu yana çalışan taş ustalarının ördüğü muazzam bir duvarla kaplanmıştı. Denize bakan geniş pencerelerden görünmese de, aşağıda halen taş ustaları çalışıyordu. Baş mimarı Mezkuta bin çarpı binden fazla taş oydurmuştu ve bu taşlar birleştiğinde, devasa bir duvar üzerinde Dördüncü Ketteza'nın ihtişamlı sureti belirecekti. Birleştirilecek taşlardan oluşan suretin yüksekliği bin adımdan fazla olacaktı. Mozaik ustaları Ketteza'nın yüzündeki tüm renkleri, oyulmuş taş bloklar yerlerine yerleştirilmeden önce parçaların üzerine işliyordu. Mezkuta ve yardımcıları aylarca yapacakları eserin hesaplarıyla uğraşmışlardı. Sabır en büyük özelliği olmayan Ketteza, en çok bu planlama dönemine dayanamamıştı. Öyle ki, bir türlü başlamayan inşaat az daha Mezkuta'nın kafasının kesilmesine sebep olacaktı. Ancak Annesi buna engel olmuş, hatta Ketteza'yı sabırsızlığından dolayı kınamıştı. Mezkuta'nın sivri sakallı ince yüzü bir süre daha omuzlarının üzerinde duracaktı.

      İmparator hizmetçisinin kahvaltısını getirmesiyle düşüncelerinden sıyrıldı. Büyük bir tepside hazırlanmış balık, bıldırcın yumurtası, hurma, haşlanmış patates, eskitilmiş kaşar peynir, keçi sütü ve arpa birasından oluşan kahvaltıya şöyle bir bakan imparator, "Kahvaltı kalsın, bana talim zırhlarımı getirin, Lord Nuzak da talimgâhta hazır olsun" dedi.

      Saygılı bir şekilde eğilen sarışın hizmetçi "Emrederseniz Yüce Efendimiz" dedikten sonra kahvaltı tepsisini masaya bıraktı. Hizmetçi Lori çıkar çıkmaz imparatorun diğer hizmetçisi Si, elinde talim zırhlarıyla içeri girdi. Ketteza kızın deri zırhı bağlamasına ve çizmelerini giydirmesine izin verdi. Daha sonra duvardaki yerinde kemeriyle birlikte asılı duran kılıcı getiren Si, silahı efendisinin beline bağladı. Kızın saçlarındaki gül kokusunu içine çeken Ketteza "daha sonra" diye düşünerek talimgâha doğru gitti.

      Genç imparator gece yarısına kadar içmeyi, kadınları, annesini ve sabah gün doğmadan kalkmayı severdi. Her sabah kılıç talimi, öğleden sona da yerine göre mızrak, yerine göre ok talimi yapardı. Gün ışığının ilk üç saati Ketteza'nın kendi özüne aitti ve ancak ondan sonra imparatorluğunun meseleleriyle ilgilenirdi. Bu mahremiyeti bozmaya cesaret edebilecek tek kişi Annesi Kraliçe Azu idi. Ketteza evlenene kadar Azu imparatorluğun kraliçesiydi ve Ketteza kendine layık bir kraliçe bulduktan sonra, sevgili annesi Eski Hattilindeki sarayına gidecekti. Eski veya yeni, Başkentte aynı anda iki kraliçe bulunması Hattilin törelerine aykırıydı.

      Lord Nuzak etrafı duvarlarla çevrili, muntazam kare şekilli bir havuzdan ibaret olan İmparatorun özel talimgâhında her zamanki zinde haliyle bekliyordu. Genç Hükümdarı görünce "Majesteleri" diyerek eğilen Nuzak otuzlu yaşlarda, uzun gür siyah saçları ve saçlarından daha gür dalgalı sakalları olan orta boylu biriydi. Savaşçıların birçoğuna göre ufak tefek sayılabilecek Nuzak bitmek bilmeyen bir enerjiye ve gözlerin takip edemediği bir hıza sahipti. Üç aydır talim yaptıkları Nuzak, talimlerinin ilk günlerinde, eğer ellerindeki kılıçlar köreltilmiş olmasaydı, imparatorun kutsal postunu üç beş dakikada bir delmiş olurdu. Ancak Ketteza iyi bir öğrenciydi ve her geçen gün rakibinin hızına biraz daha yaklaşıyordu. Bu günlerde bir saati bulan talimlerinde çoğunlukla yenişemiyorlardı. Ketteza nadiren Nuzak'ı yense de, yüzündeki alaycı gülümseme eksik olmayan adam halen imparatoruna karşı sağladığı üstünlüğünü koruyordu. Ne olursa olsun bir kaç ay sonra Nuzak'ın üstünlük günleri sona erecekti ve İmparator başka bir talim arkadaşı aramak zorunda kalacaktı. Ketteza sürekli yendiği bir adamla asla talim yapmazdı.

      Kılıç talimi sona eren genç imparator özel talimgâhından doğruca odasına çıkan uzun merdivenleri nefesi bile sıkışmadan tırmandı. Güzel hizmetkarı Si talimden önce bıraktığı haliyle imparatorun hizmeti için bekliyordu. Henüz on sekiz yaşında olan kız güneydeki şehir devletlerinden Tusba Kralının yeğenlerinden biriydi. Genç kız daha çocuk sayılabilecek bir yaştayken sarayın hizmeti için İmparatorun yeni başkentine gönderilmişti. Her ne kadar başkente Yeni Hattilin deniliyor olsa da, bu büyük liman kenti üç asırdan fazla bir süredir imparatorluğun kalbiydi. Ulu atası Shabulu'nun Lugar düzlüklerindeki büyük iç savaşta, isyan eden eyalet ordularına yenilmesiyle kadim başkent terkedilmişti. O zamanlar küçük bir balıkçı kasabası olan bu yere çekilen imparator hazırladığı tuzaklarla düşmanlarını beklemişti. Şehir devletlerinin paralı askerleri ve eyalet ordularıyla burada savaşan Shabulu, düşmanlarının tamamını kılıçtan geçirmişti. Zaferden sonra beklenmedik şekilde eyaletlerin ve şehir devletlerinin statüsünü değiştirmeyen kudretli Kral, esir ettiği asileri tek bir şartla bağışlamıştı. Her biri oğullarını ve kızlarını Shabulu'nun sarayına göndereceklerdi. Üç yüz yıldır şehir krallarının ve eyalet valilerinin çocukları babaları ölene kadar Hattilin sarayında kalıyor, varisi oldukları taht veya valilik boşaldığı zaman da kendi çocuklarını rehin bırakarak yeni kral veya vali oluyorlardı. Si gibi soylu kızlar ise Hattilin'e bağlılığın başka bir işareti olarak, İmparatorun hizmetine gönderiliyordu.

      Talim zırhlarını çıkaran Ketteza dokuma gömleğinin ter içinde olduğuna aldırmadı. Si çizmelerini çıkarırken kızın bukleli sarı saçların Ketteza'nın dizlerine dökülüyordu. Genç kızı izleyen Ketteza, "Bir gün evlendiğimde, Kraliçem olacak kadın en az Si kadar güzel olmalı" diye düşündü. Islanmış gömleğini de çıkaran imparator banyo odasına Si ile birlikte girdi. Madem bu güzel kız her şeyiyle onun hizmetindeydi, imparator da kızın her türlü hizmetinden faydalanacaktı. Doğrusu Si de bu konuda hiç şikayetçi değildi. Banyo odasının kapısını kapatan Ketteza hiç beklemeden genç kızın üzerindeki ince elbiseyi çıkardı.

*****

      Baş konsey üyesi Tiyu Ketteza kahvaltısını bitirdikten sonra geldi. Yaşlı adamın ince ve uzun bedenini altın sırmalı beyaz bir kaftan sarmalamıştı. Kamburu çıkmış sırtına rağmen baş üye oldukça uzun görünüyordu. Zamanlama konusundaki başarısı adamın yegâne yeteneği değildi ancak, Ketteza diğer yeteneklerinin yanında yaşlı tilkinin uygunsuz bir zamanda veya yerde karşına çıkmamış olmasını takdir ediyordu.

      Ketteza uzun banyosundan sonra bordo renkli ince bir cüppe giymişti. İmparatorun omuzuna düşen dalgalı saçlarının üzerinde mavi altından yapılma günlük tacı takılıydı. Artık yaz günleri geride kalmış olmasına rağmen imparator batı kasabalarındaki deri ustalarının yaptığı, boğazı baldırına kadar gelen şeritli sandaletleri giymişti. Kahvaltı masasından kalkan Ketteza geniş terasa açılan cam kapının karşısındaki koltuğuna oturdu. Yüzünde neşeli bir gülümseme ve elinde gümüş bir tepsiyle içeri giren Si, efendisine tatlı bira ikram etti. Abanozdan yapılmış mindersiz ahşap koltuğuna oturan İmparator, eliyle işaret ederek Tiyu'nun yaklaşmasını istedi. İhtiyar konsey üyesi sarsak adımlarla yaklaşırken Ketteza "Artık iyice yaşlandı" diye düşündü. Çok değil, daha bu yaz başında bile baba yadigârı yardımcısı şimdikinden çok daha canlıydı. Yıpranmış bedenine rağmen adamın zihni halen açıktı ve doğrusu genç hükümdarın hükmettiği yıllar içerisinde Baş Konsey üyesi üzerine düşeni fazlasıyla yapmıştı.

      "Konseyimde bu gün neler oldu Tiyu?"

      Tiyu her gün öğleden önce İmparatorun huzuruna çıkar ve konseyde konuştukları meseleleri Ketteza'ya iletirdi. Baş Üye Tiyu hangi konularda kendisi karar verip, hangi konularda imparatorun iradesine başvuracağını çok iyi biliyordu. Sırtındaki kambur nedeniyle Ketteza'ya bakmak için çenesini biraz kaldırmak zorunda kalan Tiyu, "Genellikle sizi rahatsız etmeye değmeyecek konuları tartıştık Majesteleri" dedi.

      Tiyu her zaman böyle söylerdi ancak Ketteza'yı bilgilendirmek istediği birçok konu olurdu. Güneş sevimsiz gri bulutların arkasındaki solgun bir parlaklık olarak yükselirken, kuzeyden gelen sert rüzgâr Çukur Denizi kabartıyordu. Büyük limanın güvenli sakinliğine bağlanmış gemiler rüzgârın etkisiyle hafifçe salınmakla birlikte, sanki gelen fırtınayla eğleniyorlardı. Tiyu, İmparatorunun önündeki azametli manzaraya dalmış ilgisizliğinin yanıltıcı olduğunun bilinciyle günlük raporunun ayrıntılarına girdi.

      " Hazine Bakanı, Hittar ve Zomra arasındaki ovaları sulayacak kanalların inşaatı için bu ay yüz bin İmparatorluk altını istiyor. Bu ödeneği onaylamak benim yetkilerimi aşıyor Majesteleri."

      Ketteza Baş Üye için herhangi bir harcama sınırı koymak istememişti ancak Tiyu bu konuda ısrar etmiş ve kendi harcama yetkisini bir defada yirmi bin altınla kısıtlamıştı. Tarım İmparatorluğun en önemli gelir kalemiydi ve sulanan topraklar en büyük zenginlikti. Ketteza bıkkın bir tavırla, "Her ay için yüz elli bin altına kadar, bir yıllık harcamayı onaylıyorum Tiyu, beni bununla yorma. O kanalların bir an önce bitmesi gerek" dedi

      İmparatorunu başıyla onaylayan Tiyu'nun bu hareketi, adamın yaşlılık kamburunu daha bir belirginleştirdi.

      "Bu konudaki iradenizi kâtiplere yazdırıp imzalamanız için göndereceğim Majesteleri"

      Her şey kitabına uygun olmak zorunda. Belki de bu yüzden Tiyu atmış yıldan ziyade Baş Konsey Üyesi olarak kalabilmişti. Yaşlı adam bu sorunu çözdüklerini düşünmüş olmalı ki, yeni bir meseleye geçti.

      "Majesteleri, Toprak sahipleri uzun zamandır kölelerin hizmet süresinin uzatılmasını istiyorlar. Bu sabah konseye tekrar başvurdular."

      Toprak sahipleri ve diğer asiller satın aldıkları köleleri, bedelsiz olarak on yıl süreyle hizmetlerinde tutabilirlerdi. Köleler bu on yılın sonunda özgürlükleriyle birlikte, önceden belirlenmiş münasip bir tazminat da alarak yeni hayatlarına başlarlardı. Toprak köleleri için bu bedel her yıl için üç altındı. Toprak sahibi istediği zaman kölesini azat edebilirdi ama tazminat ödemekten kurtulamazdı. On yılın sonunda kölelerin azat edilmesi zorunluydu. Özellikle toprak sahipleri on yıllık hizmet süresini az bulduklarından, bu sürenin en az on beş yıla çıkarılmasını istiyorlardı. Ketteza kısa bir süre tereddüt ettikten sonra, "On beş yıl çok fazla Tiyu, süreyi on iki yıla çıkarıyorum ancak uzatılan her yıl için beş altın ödeyecekler" diyerek bu konudaki son kararını verdi.

      Tiyu imparatorun hükmünün adil olduğunu düşünüyor olmalıydı ki, "Emredersiniz Majesteleri" diyerek diğer bir konuya geçti. Şüphesiz Baş üye bu konuyla ilgili kararını da kâtiplere yazdırıp imzalaması için Ketteza'ya gönderecekti.

      " Yumurta tüccarları üç gündür getirdikleri mallarını teslim etmiyorlar Efendim, bir haftaya kadar elimizdeki deve kuşu yumurtaları bitecek."

      İnşaat ustaları harç yapmak için yumurta akı kullanıyorlardı ve en sağlam yapılar için deve kuşu yumurtasının akından daha makbulü yoktu. Ketteza'nın sureti için deve kuşu yumurtalarının tedariki şarttı. Tüccarlar Sarin'den, Larna'dan Avna adasından ve daha pek çok yerden kervanlarla deve kuşu yumurtası getiriyordu.

      "Tüccarlar ne istiyor?"

      Soruyu sorarken cevabı bilmesine rağmen Ketteza belki başka bir şey duyarım umuduyla yaşlı adamın cevabını bekledi. Başını daha çok eğen Tiyu "Yumurtaların fiyatını bir kat arttırmamızı istiyorlar efendim" dedi. Tüccarların talebini aktarırken Tiyu'nun sırtındaki kambur sanki daha belirgin hale gelmişti.

      Sabır gerçekten Ketteza'nın en büyük özelliklerinden biri değildi.

      İçinde kabaran hiddeti bir müddet daha kontrol eden İmparator, "Peki neden fiyatı arttırmamızı istiyorlar" diye sordu.

      Bir kat daha bükülen Tiyu sessiz kalmakla yetindi. Konsey üyesinin bu konuda verebileceği makul bir cevap yoktu. Ketteza adamın sessizliği karşısında hışımla yerinden kalktı. Tüccarlar düpedüz yumurtalara olan ihtiyacını suiistimal ediyorlardı. Bu küstahlıkları için hepsinin kafasını vurdurmalıydı. Hiddetin damarındaki kanı kabarttığı o öfke halinde Ketteza kulağının içinde babasının şefkatle yumuşayan, tok sesini duyar gibi oldu. "Adalet" derdi babası "Sahip olduğun en büyük silahtır" diye nasihat ederdi. Oğlunun omzunu sıvazlayan eski imparator, "İşlerinde adil olmazsan hükmün uzun sürmez, halkına her şeyden önce adalet ver ki, sadakatlerini kazanasın" diyerek nasihatini tamamlardı

      Henüz yirmi üç yaşındaki İmparator Ketteza derin bir soluk alıp sakinleşti. Elbette tüccarlara küstahlıklarının karşılığı olan adaleti verecekti.

      "İnşaatların ilerlemesi böyle aksilikler yüzünden aksatılamaz Tiyu, tüccarları duvara getirin, onlarla bizzat ben konuşacağım. Başka bir şey var mı?"

      Ketteza Baş üyenin çıkmasını beklerken Tiyu boğazını temizlemek üzere öksürdü. Anlaşılan konuşulması gereken başka meseleler de vardı.

      "Dün gece geç vakitlerde konuklarımız geldi Efendim, Mittan Kralı Nemril'in elçileri. Nemril'in kız kardeşi Prenses Nesesa da elçilerle birlikte."

      İmparatorun kaşları ilgiyle havaya kalktı. Geçen hafta Valin sarayından gelen bir posta güvercini Mittan'dan elçiler geldiğini haber vermişti ama pusula bir prensesten bahsetmiyordu. Sarin ve Mittan arasındaki uzun savaşlardan dolayı elçiler kuzeyden, deniz yoluyla gelmeyi tercih etmişlerdi. Bu kadar zahmetli bir yolculuğun ne amaçla yapıldığını doğrusu Ketteza da merak ediyordu.

      "Prensesin geldiğini daha önce söylemeliydiniz. Bu zamana kadar onunla ilgilenmemem kabalık oldu Tiyu, sen böyle şeyleri ihmal etmezdin hiç. Elçiler neden geldiklerini söylediler mi?

      Baş Üye ayakta durmaktan yorulmuş gibiydi. Ketteza onun sabah da konsey görüşmeleri yüzünden yorulduğunu tahmin etti. İmparator bir kere daha Tiyu hakkında "Çok yaşlandı" diye düşündü.

      Kaftanının önünde bağladığı ellerini bir miktar gevşeten konsey üyesi "Yüce Kraliçemiz Prensesle ilgileniyorlar Efendim, prensesi odasına bizzat Kraliçe Azu yerleştirdi, o konuda müsterih olunuz. Elçiler neden geldiklerini söylemediler ama Kral Nemril'in size mektup gönderdiğini biliyoruz" dedi.

      Annem hiç zaman kaybetmemiş. Kraliçe Azu son zamanlarda imparatorun artık evlenmesi gerektiğini sık sık dile getiriyordu. Bu yüzden annesinin konuk prensesle yakından ilgilenmek istemesi Ketteza'yı şaşırtmadı.

      "Akşam için hazırlık yapılsın Tiyu, konuklarımızı akşam yemeğinde kabul edeceğim. Konseyim de yemekte hazır olsun, onun dışında kimseyi istemiyorum."

      İmparatorluk Konseyinin Başkanı ve Baş Danışanı Tiyu çekildikten sonra Ketteza atının hazırlanması için emir verdi. Kara derililerin lideri Zammur her gün olduğu gibi, Efendisi odasından çıkmadan önce kapıdaki yerini almıştı. Adam Ketteza'dan bir baş uzundu ve en az elli kilo da daha ağır olmalıydı. Diğer kara derililer gibi Zammur da sadece deri bir zırh giyiyordu. Hareketlerini kısıtladığı için Sarra adasının paralı askerleri örme zırhları bile kullanmıyorlardı. Zammur emrindeki diğer adamlardan farklı olarak iki ucu keskin devasa bir balta kullanıyordu. Ketteza bu ölümcül silahı kullanabilecek başka bir insan evladı olup olmadığını merak etti. Eğer muhafızının baltayla neler yaptığını bizzat görmese Zammur'un da bu muazzam silahı kullanabileceğine inanmazdı.

      Kırk yaşlarında olan Sarralı muhafız abanoz gibi siyahtı ve diğer muhafızlar gibi saçlarını kazıyordu. Dev savaşçının kulaklarında demirden dövülmüş halka şeklinde büyük küpeler vardı. Tüm Sarralı muhafızlar deri zırhlarının altına açık yeşil tunikler giyiyorlardı. Üzerinde hiçbir rütbe işareti olmayan Zammur'u diğerlerinden ayıran tek şey sırtında taşıdığı ölümcül silahıydı.

      İmparatorun sarayı Çukur Denize bakan yüksek yarın tepesinden kademe kademe aşağı doğru iniyordu. Ana binadan ilk avluya çıkıldığında, atalarının büyük bir intizamla inşa ettirdiği başkentin geniş taş yollarla düzgün karelere bölünmüş parselleri görülüyordu. Şehrin tam ortasında İmparator Shabulu'nun ihtişamlı bir heykeli bulunuyordu. Bronzdan yapılmış heykel İmparatoru şaha kalkmış atının dizginlerini çekerken tasvir ediyordu. Yüz seksen adım yüksekliğindeki anıtsal yapının çevresinde, düzgün kesilmiş çimleri ve bin bir çeşit çiçekle bezenmiş küçük bahçeleriyle İmparatorluk parkı bulunuyordu. Yeni Hattilin şehrinde Mimarlar Loncasının bilgisi dışında tek bir çivi dahi çakılamazdı. Yapılması istenen tüm evler, dükkânlar, tapınaklar, kamu binaları, parklar velhasıl her şey Lonca tarafından önceden planlanır ve şehrin düzenine uygun şekilde inşa edilirdi. Büyük Hattilin İmparatorluğunun tüm büyük şehirlerinde örgütlenmiş olan Mimarlar loncası bulundukları şehrin inşaat düzenini sağlamakla yükümlüydü.

      Ketteza kendi şehrinde silah taşımazdı. Seyislerin hazırladığı Huran kırması kula rengi aygırı Rumi, sahibini görünce hoş sesler çıkarıp yerdeki taşları dövdü. "Geç kalmış olmalıyım Rumi sıkılmış" diye düşünen Kettezasoylu hayvanın boynunu okşadı.

      Ahırdan ayrılıp anayola çıktıklarında Ketteza'nın yanında sadece Sarralı muhafız vardı. Zammur şehrin sınırları içerisinde İmparatorun güvenliğini tek başına sağlıyordu. Ketteza kendi kendine gülümsedi. "Başka birine ihtiyacı yok. Baltası ikimize de yeter."

       Hattilin'in büyük başkenti ihtimal Diyarın en güvenli şehriydi. İmparator "Belki Akşehir hariç" diye düşündü. Sarralılar ata binmekten hazzetmese de Zammur bu konuda bir istisnaydı ve en az Efendisi kadar iyi bir biniciydi.

      Şehrin içinden ve balıkçı pazarından geçip duvar inşaatına ulaştıklarında onları Mezkuta karşıladı.

      "Majesteleri hoş geldiniz."

      Koşarak gelen Baş Mimar İmparatorun atının dizginlerini bizzat kendisi tuttu. İmparatorluk Sarayının altındaki bin üç yüz adımlık uçurum muntazam taş duvarla kaplanmıştı. Taş duvarın üzerinde sayılamayacak kadar fazla demir kazık vardı. Taş ustalarının istenilen şekilde yonttukları bloklar hem özel bir harçla duvara yapıştırılıyor, hem de bu demirlere oturtuluyordu.  Yüzlerce taş ustasının yanı sıra, bir o kadar mozaik ustası da yontulmuş taşlar üzerinde çalışıyordu. Mozaiklenmesi gerekmeyen birinci tabaka taş blokların duvara montesi için kurulan iskelelerde de hummalı bir faaliyet vardı. Ketteza'nın her gelişinde ahşap iskele biraz daha yükselmiş oluyordu.

      Atından inen imparator, duvar şantiyesinin girişinde bekleyen yabancı giyimli adamları fark ettiğinde bunların Tiyu'nun bahsettiği yumurta tüccarları olduğunu anladı. İmparator onlarla hemen ilgilenmeyecekti.

      Ketteza âdeti olduğu üzere Mimar başıyla inşaatı gezip dünden bu yana yapılanlar hakkında bilgi aldı. Göz ucuyla Sarralı muhafızlarının yaya olarak geldiğini gören Ketteza, işçilerin arasındaki gezintisini bıraktı. Tüccarlarla konuşma vaktinin geldiğine karar veren imparator şantiye gezileri için yapılarak yekpare taştan oyulmuş tahtına oturdu.

      Zammur Tüccarları imparatorun karşısına getirip onların arkalarına geçerek beklerken, Ketteza önünde diz çökmüş haldeki adamlarla konuşmaya başladı.

      "Baş Danışmanım Tiyu getirdiğiniz deve kuşu yumurtaları için verdiğimiz ücretten memnun olmadığınızı söyledi."

      Ketteza ifadesiz bir yüzle susarak bekledi. Hiçbiri Hattilinli olmayan tüccarlar on üç taneydi. Adamların kıyafetlerinden Larnalı, Valinli, Tarlı ve Osliyalı oldukları anlaşılıyordu. İçlerinden sarı renkli, gösterişli bir cüppe giyen, orta yaşlı olan biri dizlerinin üzerinde hafifçe yükselerek söz aldı.

      "Yüce Efendimiz, deve kuşu yumurtası tedarik etmek her geçen gün zorlaşıyor. Bizler kendimizi güvence altına almak zorundayız. Uzun yollar aşıp büyük güçlüklerle uğraşarak bu yumurtaları taşıyor, size hizmet etmeye çalışıyoruz. Bunun karşılığında aldığımız ücret tatmin edici olmaktan çok uzak, adaletinize sığınıyoruz Majesteleri."

      "Adalet istiyorlar." Ketteza konuşan tüccarı dikkatli bir şekilde inceledi. Adamın Larnalılara özgü cüppesi ve belindeki işlemeli kemeri zenginliği konusunda yeterince bilgi veriyordu. Tüccarın kazınmış kafasına rağmen saçının üst kısmının döküldüğü anlaşılabiliyordu. Saçlarının tersine, adamın kahverengi sakalları gür ve güçlüydü. Belli ki diğer tüccarlar Larnalıyı kendilerine sözcü olarak seçmişti ve Larnalıların iyi pazarlık yaptığını herkes bilirdi. Tüccarı baştan aşağı süzen Ketteza adamın hesapçı gözlerini sevmedi.

      "Hattilin sizin geleceğinizin garantisini düşünemez değerli tüccarlar. Geçen yaz sizinle fiyat üzerinde anlaştık ve getireceğiniz her sağlam deve kuşu yumurtasını teslim alıp ücretini hemen ödeyeceğimizi garanti ettik. Biz halen sözümüzü tutuyoruz, sizin içinizden sözünü tutmaya devam edecek yok mu?"

      Yumurta tüccarları birbirlerine baktılar. Adamların bakışlarını kaçırmayan imparator, "Beni sınıyorlar, ne kadar koparacaklarını tahmin etmeye çalışıyorlar" diye düşündü. Tüccarların sessiz bakışmalarda kurnaz bir inatçılığın izleri vardı.

      "Yumurtalara mahkûm olduğumu biliyorlar."

       Artık Ketteza hiçbirinin eski ücretten yapılacak ödemeye razı olmayacağını düşündüğü sırada içlerinden en genç olanı kendini göstererek, dizleri üzerinde bir adım öne çıktı. İmparatorun soran bakışları arasında konuşmaya başlayan genç, "Geçen yıl adamlarınızla sözleşen benim babamdı Majesteleri" dedikten sonra, sözlerine devam etti.

      "Ne yazık ki buraya doğru yola çıkmadan önce hastalandığından, babam şimdi sizin karşınızda değil. Ben atamın verdiği söze sadığım, eski ücretten yumurtaları teslim etmeye razıyım."

      Diğer tüccarlar kızgınlıkla bu genç Avnalıya baktılar. İmparator kendi yaşlarındaki adamın tüccardan çok savaşçıya benzediğini düşündü. Diğerlerinin aksine Avnalı genç cübbe yerine pantolon, tunik ve deri zırh giymişti. Yüz ifadesini hiç değiştirmeyen Ketteza, Mimar başına dönerek "Bu adamın mallarını derhal teslim alın ve ödeme yapması için hazine bakanının memurlarına gönderin" dedi.

      Avnalı Tüccar'ın oğlu saygıyla eğilerek, kervanını inşaat alanına getirmek üzere yanlarından ayrıldı.

      Dürüstlüklerini kanıtlamak üzere onlara bir şans daha vereceğim.

      İmparator ayağa kalkarak, tek tek tüccarların hep daha fazlasını arzulayan gözlerine baktı.

      "Ben halen size verdiğim ücretin adil olduğunu düşünüyorum. Bildiğim kadarıyla deve kuşu çiftlikleri eskiden olduğu kadar verimli ve yollar kervanlar için güvenli. O yüzden ücret arttırma talebinizi kabul edemem. Eski fiyattan ödemeyi kabul edenler mallarını teslim edebilir, diğerleri mallarını başka yerlere satsınlar. Malını başka yere götüreceklere kararımı bekledikleri üç günün konaklama masrafları ödenecek."

      Tüccarlar tekrar birbirlerine baktılar, imparatorun boyun eğmeyeceğini anlamışlardı, blöfleri tutmamıştı. İçlerinden Avnalı gence küfürler ettiler. Ketteza'nın soran gözlerine karşı hepsi tek tek eski fiyattan ödemeyi kabul edeceklerini söylediler. Yalnızca bir tanesi söz aldı.

      "Majestelerinden özür dilerim, ancak ben Osliya'dan geliyorum ve yol masraflarım diğerlerinden çok daha fazla. Sizin ödediğiniz ücreti kabul edersem, elde edeceğim kar bu zahmetli yol için pek az olacak. Akşehir'de yumurtaların daha iyi para ettiğini duydum, müsaadenizle ben dönmek istiyorum, Akşehir dönüş yoluma yakın."

      Adamın sözleri makuldü ve gözlerinde hesaplar yoktu, ancak bu fiyatı daha önceden bilmiyor muydu?

      "Daha önceden nasıl kar ediyordun bizden?"

      İmparatorun kendisiyle ilgilenmesinden olsa gerek, adam biraz şaşırmış halde cevap verdi.

      " Ben Hattilin'e ilk defa geliyorum Efendimiz."

      Dürüstlük ve adalet

       Ketteza başıyla Zammur'a işaret verdi. Zammur gür sesiyle emrindeki muhafızlara kendi dilinde "Yakalayın" diye emir verdi. Tüccarların şaşkın ve endişeli bakışları altında, muhafızlar Osliyalı dışındaki tüm tüccarları yakalayıp, ellerini demir kelepçelerle bağladılar. Büyük bir dehşete kapılan tüccarlar, anlamsız sesler çıkararak yalvarmaya başladılar.

      "Susun!" diye bağırdı Ketteza.

      Artık sabahtan bu yana içinde tutmaya çalıştığı öfkesini serbest bırakmıştı. İmparatorun gözlerinde öfke, iğrenme ve acımasızlık vardı. Tüccarların her biri bunu gördüler ve daha büyük bir korkuyla sustular.

      "Sizler sözünüzden dönmekle kalmadınız! Bana, Diyarın en büyük hükümdarına şantaj yaptınız. Mallarınıza olan ihtiyacımdan, adıma yapılan bu büyük esere olan düşkünlüğümden faydalanmaya kalktınız!"

      Her biri birer öfke yıldırımı olan sözlerini ardı ardına sıralayan Ketteza, içini boşaltmış olmanın sakinleşmesinde konuşmasına devam etti.

      "Cesaretinize hayranım ancak hiç kimse benim karşımda küstahlaşamaz, hele ki bana şantaj yapamaz. Aç gözlülüğünüz sonunuz olacak."

      Zammur'a dönen İmparator "Hepsinin kellesini vurun ve teslim aldığınız malların ücretini yardımcılarına ödeyin" dedi. Dehşet içindeki adamlara bakan Ketteza, "Ben halen anlaşmamıza uyuyorum" diyerek taş tahttan kalktı.

      Ketteza, yumurtaları teslim etmeyip, izin isteyen Osliyalı tüccara doğru yürürken, diğer tüccarlar henüz yontulmamış taş blokların üzerine yatırıldılar. On bir açgözlü tüccar için, on bir geniş ağızlı balta havaya kalktı. Bir an sonra on bir kafa, bedenlerinden ayrılmış halde yere yuvarlandılar.

      Osliyalı tüccar az önce olanlardan, en az diğerleri kadar dehşet duymuş gibiydi. "Her kim benden adalet isterse, istediği alır" diye içinden geçiren Ketteza, artık öfkeli değildi. Tüccarların başsız gövdelerinden akan kan, sanki tüm öfkesini de yıkayıp götürmüştü.

      Bir adım gerisindeki Mimar Başına dönerek, Osliyalı tüccarı işaret eden imparator, "Bu adamın yumurtalarını, diğerlerine verilen ücretin iki katından satın al Mezkuta, ne zaman mal getirirse her defasında diğerlerine ödediği ücretin iki katını öde" dedi.

      Mimar Başı Mezkuta "Emredersiniz Majesteleri" derken, Osliyalı tüccar hiç cevap veremedi.

      Artık tatmin olmuş halde atına binen Ketteza, yüzlerce işçinin durmaksızın çalışmaya devam ettiği inşaata baktıktan sonra, limana doğru at sürdü. Sarayına dönmeden önce biraz daha şehrini gezmek istiyordu.

*****

      Ketteza Mittan elçilerini yemekten hemen önce kabul etmişti. Nemril elçi olarak kız kardeşini ve dayısını göndermişti. Nemril'in dayısı Lord Gula atmış yaşlarındaydı ve savaşçılık günleri geride kalmış olsa da, yeterince heybetli görünüyordu. Mittan Kralı dayısına elçilik göreviyle ilgili hemen hiçbir bilgi vermemişti. Lord Gula sadece kralının iyi dileklerini getirmişti. Prenses Nesesa'nın ise iyi dileklerin yanında, bir de mektubu vardı. Mektup Ketteza'ya sunulurken Lord Gula'nın yaşadığı şaşkınlık doğrusu görülmeye değerdi. Anlaşılan ihtiyar dayı yeğenlerinin planlarından haberdar değildi.

       Ketteza mektubu tek başına okumuştu. Nemril ona ittifak öneriyordu. "Sen ve ben" diyordu Demir Kral, "İki kardeşin torunlarıyız."

      Bu doğruydu. Ulu atası Shabulu, Mittan Kralı'nın oğluydu. Tahtın en küçük varisi olan Shabulu ülkesini terk etmiş ve Hattilin'e yerleşmişti. Kardeşi 1.Nemril Mittan Kralı olurken, Shabulu yıllarca Hattilin Kralına hizmet etmiş ve ordu komutanlığına kadar yükselmişti.

      "Biz iki Kuzen, sen doğuda ben batıda Diyarı yönetelim. Ulu atan Shabulu haksızlığa karşı gelip zalimlere başkaldırmıştı, biz de seninle bu düzeni değiştirelim."

      Shabulu'nun otuz beş yıl sadakatle hizmet ettiği Kralı Abduzu öldükten sonra, yeni kral Shabulu'yu azletmiş ve Hattilin'den sürmüştü. Kendisine yapılan bu haksızlığı kabul edemeyen Shabulu isyan ederek genç kralı üst üste iki savaşta bozguna uğratıp öldürmüştü. Ketteza mektubu okumaya devam etti.

      Demir Kral mektubunda yaptıklarını anlatıyordu. Nemril Korlan'la ittifak halindeydi, Tar Kralına haberciler göndermişti. Osliya ile müttefikti. Korlan tüm batı denizlerine hakim olmuştu ve Prens Solhan Arkona topraklarında bir kale işgal etmişti.  Durumu böylece özetleyen Nemril, Ketteza'ya da ittifak teklifinde bulunuyordu.

      "Baharda Korlan'la birlikte Arkona, Akdiyar ve Sarin'i işgale başlayacağız. Akşehir'in saflarında sadece Sarin ve Arkona kaldı. Gel bu düzeni birlikte değiştirelim, sen de bize katıl."

      Mittan ve Tammu'nun gücü hafife alınamazdı. Saflarını henüz kesinleştirmemiş olan ülkeler çok da önemli değildi. Sözüm ona, Larna'nın böyle büyük bir savaşa etkisi olmazdı. Valin de önemli bir askeri güç değildi ve Hattilin'le birlikte hareket edecekti. Diyarı etkileyen büyük bir savaş olacaksa, savaşın sonucunu Büyük Hattilin İmparatorluğu belirleyecekti. Ketteza damarlarında akan kanın hızlandığını hissetti.

      "Sözümün güvencesi olarak kız kardeşimi sana gönderiyorum. Onunla evlenirsen birlikteliğimiz mühürlenir, soyumuz tekrar birleşir."

      Ketteza yemek masasında, hemen yanında oturan Prenses Nesasa'ya baktı. İmparator onun en fazla yirmi yaşında olduğuna karar verdi. Nemril'in mektubunu verdikten sonra prenses ve Lord Gula akşam yemeği için hazırlanmak üzere odalarına çekilmişti. Bunlar yaklaşık beş saat önceydi. Bütün akşam sarayın zengin sofrasından yemişler ve neredeyse sarhoş olacak kadar içmişlerdi Nesasa Kraliçe Azu ile çok iyi anlaşmıştı. Ketteza bir kez daha genç kıza baktı. Prenses uzun boylu ve güçlüydü. Uzun kızıl saçları kıvırcığa yakın dalgalardaydı. Si gibi tatlı bir yüze sahip değildi ancak, yeterince güzeldi. İmparatorun kendisine baktığını fark eden kız, gülümseyerek Ketteza'ya doğru eğildi.

      "Bir kadeh daha şarap ister misiniz Majesteleri"

      Ketteza'nın içine çektiği nefeste Nesesa'nın hoş kokusu vardı. Kıza cevap vermeden önce boşalan kadehini uzatan İmparator "Size zahmet olacak Prenses" dedi. Bütün gece imparatorun şarabını Nemril'in kız kardeşi doldurmuştu ve bunu yapmak sanki dünyanın en eğlenceli işiymiş gibi mutlu bir gülümseme kızın yüzüne yayılıyordu.

      Kadehi doldururken iyice imparatora yaklaşan Prenses "Bana Nesa diyebilirsiniz Majesteleri" dedi. Kendini kızın cazibesine bırakan Ketteza "Öyle olsun" diye içinden geçirdi.

      Gece ilerlemiş ve akşam yemeğinin resmiyeti yerini şarabın rahat neşesine bırakmıştı. Lord Gula içtiği şarapların etkisiyle sızmak üzereyken, Surna'nın dillere destan dansçı kızları sahneye çıktılar. Lord Gula ince bedenli genç kızların kıvrak dansıyla bir süre daha uykuya dirense de sonunda dayanamayarak masanın üzerine yığıldı. Prensesi ve Gula'yı getiren muhafız birliğinin komutanı ayağa kalkarak "Majesteleri, bize izin verirse Lordumuzu yatağına götürelim" dedi.

      Ketteza başıyla onaylayarak adamın gitmesine izin verirken İmparatorluk konseyinin üyeleri de kalkmak için izin istediler.

      Gün boyu esen rüzgârlar şimdi dışarda büyük bir fırtınaya dönüşmüştü. İmparatorluk Sarayının iyi ısıtılmış büyük salonundaki ziyafet sona ermek üzereydi ancak Ketteza için henüz vakit erkendi. Boşalan masalara rağmen müziğin canlı nağmeleri salonun duvarlarında yankılanmaya devam ediyordu. Mutfak hizmetlileri varlıklarını hissettirmeyen bir ustalıkla boşalan tabakları topladıktan sonra, mevsimin son yaz meyveleriyle doldurulmuş tepsileri masaya taşıdılar.

      Bütün gece şarabını dolduran Nesa, bu sefer de Ketteza'nın meyve tabağını kendi elleriyle hazırladı.

      Prensesin her nasılsa asaletine halel getirmeyen işvesine ve tüm güzelliğine rağmen, hayat boyu yaşayacağın kadın hangisi diye sorsalar, Ketteza düşünmeden Si'yi seçerdi. Ancak annesi ona yatağına alacağı kadını değil, kraliçesi olacak kadını soracaktı. Aklından geçenleri okuyormuşçasına bir an İmparatora bakan prenses "Ağabeyim Kral Nemril'e ne cevap vereceksiniz Majesteleri? Benimle evlenecek misiniz?" diye sordu.

      Ketteza bu konuda Annesine danışmasına hiç gerek olmadığının farkındaydı, Hattilin'in büyük kraliçesi Nesa'yı çoktan kabul etmişti. Öte yandan Nesa ile evlenmek Akşehir'e isyan etmek anlamına geliyordu. Hattilin Başkentinin Altın Kadını Valya şimdiden Akşehir'e güvercinler göndermiş olmalıydı.

      Eğer prensesi geri gönderirse Nemril ve Korlan'ı reddetmiş olacaktı ve bu onların istila planları için büyük bir darbe olurdu. Nemril Ketteza'ya bütün doğuyu vaat ediyordu, Larna'yı, Tar'ın bağlılığını ve Huran yaylalarını. Korlan ve Nemril ise Akşehir ve Arkona'yı paylaşacaklardı. Ketteza batının iki kralının çaresizliğini görebiliyordu. "Bana muhtaçlar."

      Bütün gece boyunca ilk defa gülümseyen İmparator, heyecanla cevap bekleyen Nesa'ya döndü. Kız halen soran gözlerle kendisine bakıyordu. Ketteza prensesin güçlü ellerini tutarak, "Elbette sizinle evleneceğim Prenses, elbette benim ikinci karım olmayı kabul ederseniz" dedi.

      Nesa'dan çok annesi şaşırmışa benziyordu ve prensesin soran gözlerine karşılık, Kraliçe Azu'nun gözlerinde kızgınlık vardı. Yüzündeki gülümseme silinen Nesa, güçlükle yutkunurken "Ama Majesteleri, sizin karınız yok ki" dedi.

      Halen kızın pürüzsüz cildini avuçlarında hisseden Ketteza daha çok gülümsedi. Anlaşılan genç prenses Hattilin yasalarını hiç bilmiyordu. Bir Hattilin İmparatoru dört resmi eş seçebilirdi ve seçtiği eş ile evlenirken kadının kaçıncı eş olduğu ilan edilirdi. Bu sıra evlenme sırası değil, bir statü sırasıydı. İlk evlenilen eş her zaman birinci eş ilan edilmezdi. Bir kadının birinci eş olarak ilan edilmesi ondan doğacak çocukların Hattilin tahtının öncelikli varisleri olacağı anlamına gelirdi. Prenslerin taht sırası yaşlarına veya yeteneklerine göre değil, annelerin sırasına göre belirlenirdi. Ayrıca sadece birinci eşin adı tüm İmparatorluk yazışmalarında İmparatorun adıyla birlikte yazılırdı.

      Yarı şaşkın yarı küskün gözlerle kendisine bakan Nesa'ya daha sıcak bir gülümseme bahşeden Ketteza, "Haklısını prenses, henüz bir karım yok ama, uygun bir zamanda olacak" dedi.

      Kraliçe Azu görünen bir hiddetle ayağa kalktı. Annesinin elleri titriyordu. Ketteza doğrusu Ana Kraliçenin şaşıracağını biliyordu ama onun böylesine kedinden geçmiş bir öfkeye kapılmasını beklemiyordu.

      "Annemi bu kadar kızdıran şey ne olabilir ki?"

      Nesa'nın orda olmasına bile aldırmayan Kraliçe Azu, "Si önemsiz bir aileden gelen küçük bir çocuk, Onu birinci eş ilan edemezsin, o kızın mayasında kraliçelik yok" dedi.

      Şaşırma sırası kendisine gelen Ketteza, önce bir an durduktan sonra, deli bir neşenin getirdiği gür kahkahasını tutamadı. Sen o küçük kızı bir de benim yatağımda görmelisin Anne.

      Eğer prenses yanlarında olmasaydı Ketteza şüphesiz aklından geçenleri böylece annesine söylerdi. Ancak bu sözler ne yapacağını bilemez haldeki misafir prensese karşı büyük bir kabalık olurdu. Evet, Si'ye olan düşkünlüğünü inkâr edemezdi ama onu hiçbir zaman kraliçesi olarak düşünmemişti.

      "Seni bu kadar sinirlendiren şey bu muydu Anne?"

      Ketteza kraliçenin bir şey diyemeyecek kadar sinirli olduğunu görebiliyordu. Zaten Annesinden bir cevap da beklemiyordu.

      "Si ile evlenmeyi asla düşünmedim, bu nerden aklına geldi ki böyle? Tatlı bir kız doğru ve hakkını yemeyeyim bana en iyi şekilde hizmet etti. Bu sabah ona da söyledim, buradaki günleri sona erdi. Gelecek hafta Si ailesinin yanına dönecek zaten."

      Ketteza sustuğunda halen Nesa'nın elleri avuçlarındaydı. Annesinin "Öyleyse kim?" diyen bakışlarına karşın, imparator daha fazla sessiz kalamadı. Artık konuk prensesin elini bırakan Ketteza, "Diyar üzerinde yaşayan tek bir kadın benim birinci eşim olabilir Anne, başka hiç kimse değil. Fakat o kadın ne Prenses Nesesa, ne de hizmetçim Si" dedi.

      Ketteza bundan başka açıklama yapmazken, Nesa'nın soran gözleri Kraliçe Azu'da vücut bulmuş gibiydi.    

Continue Reading

You'll Also Like

62.5K 4.1K 35
|Hera'nın Kızı'nın ikinci kitabıdır.| Onun gözleri denizlerden daha mavi. Onun saçları güneşten daha sarı. Onun teni incilerden daha parlak. O, Apoll...
4.2K 5 1
İlk yaratılandan sonra yüzyıllardır doğan fakat kuyruklarında hiçbir zaman kavuşamayan Bölge Efendileri, sonuncu doğan Marise Hilal ile yeni dönemine...
78.5K 321 19
Tecavüz,şiddet,taciz ve sex içerir.Bu bir sexting eseridir.
23.2K 7K 49
《TAMAMLANDI》 Arbor Krallığının Prensesi Nympha'yı bekleyen iki zorlu savaş vardı. Biri dengeleri alt üst eden karanlık bir güce karşı, diğeri ise kal...