Bölüm 23/ Arkona Kralı

497 51 27
                                    

Bölüm 23

ARKONA SARAYI/ Dalda'nın Oğlu

 

 

 

      Vakit gece yarısını geçmişti ve dışarıdan soğuk rüzgârların uğultusundan başka ses duyulmuyordu. Bahçedeki ceviz ağacının her nasılsa Sama'nın odasına kadar uzamış bir dalı rüzgârla birlikte cam pencereye çarpıp duruyordu. Ateş lambaları söndürülmüş yatak odasında kor haline gelmiş meşe kütüklerinin kızıl alevinden yayılan ışık Sama'nın yüzünü aydınlatırken tatlı bir sıcaklık veriyordu. Yeni Kralın nasırlı büyük eli son bir saattir olduğu gibi, dizininin dibine oturmuş olan Esella'nın gür saçlarını okşuyordu. Bir an gözlerini kapayan Sama buraya gelmeden önce, odalarında uyurken izlediği Aylil ve Boman'ın masum yüzlerini hatırladı. Sama bu hatırlayışla içinin titrediğini hissetti.

      Bulunduğu şu sakin geceden aylar öncesinin savaş günlerine giden Sama, Arkona'nın işgal haberini Sarin topraklarında Mittan kuvvetleriyle çarpışırken almıştı. Ordusunu savaştan çeken Sama, babasına yardım etmek için süratle ülkesine doğru yola çıkmıştı. Yaklaşık bir hafta sonra gelen haberciler Arkona'nın muhteşem başkentinin düştüğünü söylüyordu. Haberini aldığında ne babası, ne annesi, ne kardeşleri, hatta ne de şimdi saçlarını okşadığı karısı değil, sadece oğluyla kızının katledildiğini duyarım korkusu Sama'nın içini dağlamıştı.

      Gece gündüz dur durak dinlemeden yapılan yürüyüşten sonra yakılmış, yıkılmış, viraneye dönmüş Arkona'ya, bir zamanların görkemli başkentine ulaşmıştı. Sama şehrinin o halini gördükten sonra soydan gelen asaletini, prensliğini, hatta henüz giymediği tacından gelen Krallığını bir yana bırakıp, deli gibi çocuklarını aramıştı. Annesinin sadece başını bulabilmişlerdi, babasının ise çizmelerini. Kanlanmış, ezilmiş, parçalanmış binlerce bedenin, kafanın içerisinde, ne çocukları vardı, ne karısı, ne de kız kardeşleri. Cesetlerin arasında dolaşan herkesin genzini dolduran kan, kokuşmuş ceset, dağlanmış et kokuları arasında insan ne kadar umutlanabilirse, Sama da çocuklarının hayatı için o kadar umutlanabilmişti. Bel bağlanamayacak, ama bir şeylere tutunmaya yarayacak kadar bir umut. Belki de Sama'nın var olmasına muhtaç olduğu bir umut, daha fazlası değil.

       Yeni Kral Sama tüm benliğiyle harabeye dönmüş Arkona'yı kendi yıkılmışlığıyla bırakıp, o umudun peşinden dörtnala at sürmeyi ne kadar çok istemişti. Ama Sama hiçbir yere gidememişti. Babasının yokluğunu da işte ilk o zaman hissetmişti. Sanki hiç yaşlanmayacakmış, hiç düşmeyecekmiş hiç ölmeyecekmiş gibi duran Kral babası Dalda yoktu artık.

      Meğer ne kadar zayıfmışım.

      Sama'nın tüm cesareti, atılganlığı, gözü pekliği, kılıcının kuvveti, atının eşkinliği, her şeyi Kral Dalda'nın varlığıymış demek ki. Sama kendini hiç o zamanki kadar çaresiz, güçsüz, sarsak ve içi boş hissetmemişti. Buna rağmen her nasılsa, o sünepe Sama derlenip toplanmış, tüm tükenmişliğine rağmen adamlarını düzene koyup işe koşmuştu.

      Önce şehrin bir mil kuzeyine olabildiğince büyük ve derin bir çukur kazdırmıştı. Şehirden toplanan binlerce ceset, hangi cesede ait olduğunu bilemedikleri kafa, kol, bacak, velhasıl tüm organlarla birlikte çukura yan yana yatırılıp, üstleri toprakla kapatılmıştı. Derme çatma da olsa sarnıçlar, su kanalları tamir edilmiş, şehrin taş sokakları varillerce su taşınarak yıkanmıştı. Ancak üç gün sonra Sama babasının yerle bir edilmiş şehrini arkada bırakacak gücü kendinde bulabilmişti. Haberciler Tammu ordularının son hızla güneye doğru ilerlediğini söylüyorlardı. Tammu ordularının içinden geçtikleri tarlalar, bahçeler kullanılmaz hale geliyordu ama işgalciler her nasılsa, hiçbir köye, kasabaya şehre dokunmuyorlardı.

SIR MUHAFIZI-MAVİWhere stories live. Discover now