Bölüm 46/Kara Prens

461 56 11
                                    

Bölüm 46 ARKONA DÜZLÜKLERİ/ Kara Prens

      Arkona'nın baharla yeşermiş düzlükleri binlerce Tammu askerinin geçidine tanıklık ediyordu. Solhan cins atı Günışığı'nın üzerinde geriye doğru dönüp tüm kış boyunca hazırlanmış ordusuna baktı. Yarısı atlı altmış bin savaşçı, lacivert üniformaları içerisinde büyük bir disiplinle Billas Kralını takip ediyorlardı. Arkona'nın bahara uyanmış çimleri gür demetlerden oluşan bir halı gibi yerleri kaplamıştı ancak geceler halen soğuktu. Sabaha karşı yağan kırağı, koyu yeşil çimleri yaşlı bir adamın ağarmış saçları gibi beyazlatmıştı. Sabah güneşinin değdiği yerlerde kırağı büyük su damlalarına dönüşürken, henüz gölge olan yerler aynı buzsu beyazlıkta duruyordu.

      Kral Solhan ordunun en önünde ilerliyordu ve hemen yanında aynı zamanda baş danışmanı olan dayısı Ziaba vardı. Kuzlo'nun keşif erlerinin çeşitli yerlerden gönderdikleri raporlar Sama'nın da kendilerine doğru geldiği bilgisini doğruluyordu. Solhan için bu hiç de şaşırtıcı bir durum değildi. Arkona'nın sert kışında bahar için hazırlanan sadece kendisi değildi.

      Solhan son zamanlarda daha bir sık aşina olduğu yalnızlık duygusunu iliklerine kadar tekrar hissetti. Üç ay önce babası Ulu Kral Korlan kendisine bir krallık ve ülke verene kadar, Solhan kendini hep Tammu düzeninin ayrılmaz bir parçası olarak görmüştü. Böylesi bir dışlanmışlığa yabancıydı. Ancak ne olduysa babası onu artık kendi düzeni içinde görmüyordu.

      Kral Korlan bununla kalmamış, çok geçmeden Nemril'in kız kardeşlerinden biriyle evlenmişti. Batıdan gelen haberlere göre Tammu'nun yeni kraliçesi hemen hamile kalmıştı ve Buz Kalesinin Kara Bilgeleri, Korlan'a yeni bir erkek evlat müjdesi vermişlerdi.

      Billas'ın genç Kralı, babasının artık neden onu başka bir ülkenin kralı ilan ettiğini biliyordu. Taht için kavga etmesi muhtemel, İskillerin eski kanından gelen bir veliaht istenmiyordu. Bu karar babasının mı yoksa Kara Bilgelerin miydi Solhan bundan emin değildi. Ancak Ulu Kralların soyunun demir insanlarla birleşerek devam etmesine karar verildiği aşikârdı. Bu yüzden Tammu'dan uzaklaştırılan Solhan'ın payına da Billas düşmüştü.

      "Sus payı"

      Genç Prens dudağında beliren acı bir gülümsemeyle "Acaba gerçekten burası bana verildi mi?" diye düşünmekten kendini alamadı.

      İşin esasına bakıldığında, Arkona'nın bu zorlu topraklarında tutunmak tamamen Solhan'ın becerisine bağlıydı. Elinde otuz bin kadar köylü ve neredeyse altmış bini bulan savaşçı vardı. Geçen yıl elli bin savaşçıyla Büyük Kral Dalda'nın ordularını iki defa yenmiş ve şehrini ele geçirmişti. Ancak o ordu usta komutanların emrine verilmiş, babasının en gözde birliklerinden oluşuyordu. Şimdiki gibi çoğu savaş görmemiş acemilerden değil.

      Ulu Kral sözünü tutmuş, mektubunda bildirdiği sayıda asker yollamıştı ve Solhan itiraf etmeliydi ki babası göndereceği askerlerin niteliği konusunda hiçbir söz vermemişti.

      Ancak bir avantajı da yok değildi. Üç ayda yepyeni bir şehir inşa eden halkı, kanlarını ve canlarını Solhan için feda etmeye dünden razıydı. Askerlerin büyük kısmı ve halkının tamamı Sabar yerlilerinden oluşuyordu ve eski insanların İskil soyu yeni Krallarına koparılmaz bağlarla bağlıydılar. Tüm kırgınlığına rağmen Solhan, dayısının da ısrarıyla babasına teşekkür eden bir mektup yazmış ve kendisine katılmak isteyen Sabar halkının denizleri aşaması için izin verilmesini istemişti.

      Ziaba özenle mühürlediği mektubu beyaz şahinin ayağına yerleştirirken "Bu bizim kurtuluşumuz olacak Solhan" demişti.

      Bire bir oldukları zamanlarda Ziaba yeğenine eskiden olduğu gibi ismiyle hitap ediyor ve sanki annesi Pulepa'dan emanet olan sevgisini genç yeğeninden esirgemiyordu.

SIR MUHAFIZI-MAVİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin