Bölüm 5/Sır Muhafızı

949 121 101
                                    

 

Bölüm 5

HURAN/ Sır Muhafızı

 

 

Bir yıl sonrası, 1055 baharı

 

      Huran'a geç gelen bahar, geçen yıldan serin olsa da, sona ermekte olan gün yaz aylarının en sıcak zamanlarından çalınmış gibiydi. Felya Kazal ovasının yemyeşil düzlüklerinde at koşturan yeniyetmelere özenerek baktı. Elinde olmadan karnındaki büyük şişliği okşayan genç kadın, kocası Balay'ın doğuma yetişip yetişemeyeceğini düşündü. Obanın erkekleri ilk çocuklarının oğlan olmasını isterlerdi ve bir zamanların Valin Prensesi olan Felya, Balay'a bir erkek evlat verecekti.

      Artık gözlerinin alıştığı Huran kıyafetleri içerisindeki Nelis, hiç eksilmeyen neşesiyle büyük çadırlarından dışarı çıkarak, akşam yemeği için önceden kekik, karabiber ve zeytinyağıyla terbiye edilmiş kuzu etlerini hazırlamaya başladı. Felya geçen bir yılda iyice büyüyüp güzelleşen genç kızın Balay Beyin Kazal'daki obasına geldiklerinden bu yana çok daha mutlu olduğunun farkındaydı.

      Kazal boyunun Bey Obası, deniz büyüklüğündeki Kara gölün muhteşem manzaralı kıyısına, gölle aynı adı taşıyan vahşi ormandan güvenli bir mesafede kurulmuş, Huran'ın en büyük obasıydı. Balayın insanları Tanrının cömertliğinin delili olan bu topraklarda avcılık yaparken, düzlüklerde kendiliğinden yetişen siyah buğdaydan yaptıkları ekmekleri kutsal sayarlardı. Yaz aylarından kilden yaptıkları büyük kapların içinde toprağa gömdükleri buğdayları, av hayvanları ile dolu büyük ormanı, sayıyla ifade edilemeyecek kadar bereketli sürüleri ve her mevsim oba halkına taze balık sunan Kara Göl'ün lütfu sayesinde, Bey Obasında yaşayanlar zorlu kış aylarında bile açlık bilmezdi. Gençler av işleri ile meşgulken, yaşlılar göl kıyısındaki zeytinliklerin, çeşitli meyve ağaçlarıyla nadir yetişen karabiber ağaçlarının bakımını yapardı.

       Gözü halen yeni yetmelerin neşeli at sürüşünde olan Felya, farkında olmadığı bir alışkanlıkla boynundaki değerli emanetine dokundu. Bozkır halkı siyah Huran taşını kutsal sayıp, bu taştan yapılan mücevherleri çok yaygın olarak kullandığından, Felya'nın taşıdığı kristal bu topraklarda hiç olmadığı kadar sıradan bir mücevherdi. Son bir yıldır birlikte yaşadığı, diyarın entrikalarından ve hesaplarından nasibini almamış bu saf topluluk sır muhafızına bugüne kadar bilmediği bir güven hissi tattırmıştı.

      Karnındaki güçlü oğlan son zamanlarda sıkça yaptığı gibi tekmeleyince, Felya akşamın çökmekte olduğu şimdiki dünyasına geri döndü. Obanın insana ihtiyaç duymayan zeki çoban köpekleri, otlaklarından dönüp göl kenarında susuzluklarını gideren büyük sürüye mağrur oturuşlarını pekiştiren mutlak sessizlikleri ile hükmediyorlardı. Yaramaz kuzuların yerinde duramayan tez canlılıklarının aksine, köpekler sürünün sulanmasını büyük bir sabırla beklediler.

      Güneşin son ışıkları da uçsuz bucaksız bozkırın üzerinden çekilmeye başlarken, henüz serinlemeyen hava halen rahatsız edecek kadar sıcaktı. Midesi bulanır gibi olan genç kadının kasıklarına bıçak saplanırcasına bir ağrı girdiyse de Felya'nın acısı uzun sürmedi.

      Nelis hanımının yüzündeki anlık ıstırap ifadesini fark etmeden hazırladığı etleri pişirmeye başlamıştı. Közlenmiş ateşte kızaran etin nefis kokusu, dudaklarındaki tuzlu susuzluğa rağmen Felya'nın açlığını hissetmesine sebep oldu.

      Henüz doğmamış oğlu karnını tekrar tekmelerken, eski Valin Prensesi kocasını düşündü. Her yıl yaz başlamadan, yüksek yaylalara çıkan bozkır halkının huzuru için, Kazal Boyunun yiğitleri geçidin güvenliğini sağlar, hatta Tar ovalarının içlerine kadar sokularak akınlar düzenlerdi. Düğünlerinden bir hafta sonra obalarının ve Kazalların lideri Sagu Bey ölmüş, henüz yirmi bir yaşındaki Balay bu büyük topluluğun yeni Beyi olmuştu. Çadırlarının biraz ilerisinde kaygısızca otlanan beyaz kısrağı Naz'a gözü ilişen Felya, kocasıyla Cagan Han'a bağlılıklarını sunmak için Dur şehrine yaptıkları yolculuğu hatırladı. O zamanlar vahşi Huran atını yaylalardaki doğal sürüsünden seçip evcilleştireli henüz on gün olmamıştı.

SIR MUHAFIZI-MAVİWhere stories live. Discover now