Bölüm 40/ Kraliçe

491 52 16
                                    

Bölüm 40 AK NEHİR/ Kraliçe

      Büyük nehir gemisi akıntıya karşı ağır ağır ilerliyordu. Tüm AK Diyarı aşan bu muazzam nehir öylesine genişti ki, akıntı kürek gemileri için aşılmaz bir sorun değildi. Maaşlı kürekçilerin çektiği gemi rüzgârın da yardımıyla inanılmaz hızlara ulaşabiliyordu. Elvin başını kaldırıp geminin orta direğinde dalgalanan Vusum şehrinin turuncu renkli bayrağına baktı. Yelkenleri şişiren rüzgâr bu gece kürekçilere dinlenme imkânı vermişti. Kaptan Valan elinde koca bir fincanla geldiğinde, Elvin nehrin serin havasıyla ürperdiğini hissetti.

      "Çay ister misiniz hanımım, içinizi ısıtır."

      Valan yirmili yaşlardaydı ve her haliyle bir denizciye benziyordu. Neredeyse kıvırcık denilecek dalgalı saçları rüzgârda uçuşurken, adamın Elvin'e bakan gözleri gülümsüyor gibiydi. Açık havada geçen günlerin bronzlaştırdığı kaptanın uçarı bir gülümsemesi ve hiçbir şeye aldırmayan pervasız bir duruşu vardı. Ancak onun bu neşeli hali aldatıcıydı. Zira genç kaptan çok disiplinliydi ve en ufak bir gevşekliğe tahammülü yoktu. Hayatını sürat üzerine kurmuş olan Valan, şüphesiz nehrin en hızlı kaptanıydı. Dört günlük yolculukları boyunca yaptığı tüm zaman tahminleri tutmuştu. Elvin bunun adamda bir takıntı haline geldiğini anlamıştı. Kaptan Valan yolculuk zamanı konusunda çok titizdi ve planlanandan geride kalmayı kabul edemiyordu. Bununla birlikte genç kaptan mükemmel bir ev sahibiydi.

      Elvin bu gizli yolculuk için yanına sadece Selbine'yi ve menekşelerden iki savaşçı almıştı. Nehir için büyük olmasına karşın, deniz gemileriyle karşılaştırılamayacak kadar ufak olan Nehir Gülü'nün imkânları kısıtlıydı. Buna rağmen hem Elvin'e, hem de Selbine'ye ayrı ayrı kamara veren Valan, Kraliçe'nin rahatı için elinden geleni yapıyordu.

      Elvin "Teşekkür ederim Kaptan" diyerek kendisine sunulan çayı kabul etti. Ak Kraliçe hangi bitkiden yapıldığını bilmediği bu çayı çok sevmişti ve yolculukları boyunca favori içeceği kaptan Valan'ın özel çayı olmuştu.

      Tünek olarak seçtiği ahşap korkuluktaki uykusunu bölen Tu sert bir şekilde kanatlarını çırparak gerindi. Kızıl doğan mektup taşımadığı zamanlarda katiyetle Elvin'den ayrı kalmıyor, Kraliçe nereye giderse onunla birlikte gidiyordu. Bu yolculuğa başlamak üzere sarayından ayrıldığı gün uzaktan kendisini takip eden yırtıcı kuş, Elvin Nehir Gülü'ne biner binmez şimdi tünediği korkuluğa yerleşmişti. Her gün egzersiz mahiyetindeki kısa uçuşlarla nehir üzerinde gemiyi takip eden hayvan, fazla uzatmadan tekrar ahşap tüneğe konuyordu.

      Nehrin kıyısına kurulmuş ufak bir köyün yanından geçerken evlerden bir kaçının pencerelerinden süzülen solgun mum ışığına şahit oldular. Elvin gece yarısını çoktan geçmiş bu vakitte halen uyumamış olan insanları merak etti. Diyarın köylüleri genellikle gündüzleri bedenleriyle çalıştıklarından yorgun düşer ve erken saatlerde uyurlardı. Mum ışığı daha çok kitap ehlinin gece yoldaşıydı ve bu ücra köyde böylelerinin yaşadığını tahayyül etmek insana garip geliyordu.

      "Sabah gün ışırken Adora'ya varmış olacağız Hanımım, isterseniz biraz dinlenin."

      Valan yolculukları boyunca her gün Adora'ya ne zaman ulaşacaklarını söylemişti. Görünüşe göre birkaç saat sonra hedeflerine, Tanrı Dağı eteklerindeki kadim şehre varacaklardı. Tıpkı Kaptan Valan'ın söylediği gibi.

      "Teşekkürler Kaptan, ben biraz daha güvertede kalmak istiyorum."

      Saygıyla eğilip Elvin'i selamlayan Valan "Nasıl isterseniz Majesteleri" diyerek Kraliçenin yanından ayrıldı.

SIR MUHAFIZI-MAVİWhere stories live. Discover now