Bölüm 16/ Demir Kral

600 61 23
                                    

Bölüm 16

MİTTAN/Demir Kral

      Yeşil ve gür otların arasından yer yer görünen toprak tüm ülkede olduğu gibi kırmızı renkliydi. Mittan bayrağı da zaten kırmızı ve yeşilin bu aşina dansından esinlenmişti. Demir Kral Nemril devasa bir adadan ibaret ülkesinden dışarı hiç çıkmamıştı ancak Diyarı gezen adamları başka yerlerde toprağın farklı farklı renklerde olduğunu söylüyordu.

      Toprak burada da kırmızıydı ama sanki kırmızının da en yabani tonundaydı. Derin Ormanın merkezine henüz fersahlarca yol olmasına rağmen son üç gündür ilerledikleri bu vahşi topraklarda artık hiçbir medeniyet izi yoktu. Ne Nemril'in demir insanları, ne de ormanın eski insanları sanki burada hiç yaşamamış gibiydiler. Bunun tek istisnası ise ısrarla takip ettikleri, kadim zamanlardan kalma şu dar patikaydı ve tepeden tırnağa çeliğe bürünmüş adamlar için göze tanıdık gelen tek şey de yine bu patikaydı. Yolun aşinalığına rağmen sanki ağaçlar, otlar ve hatta ara ara sesleri duyulan vahşi hayvanlar bile farklıydı.

      Nemril dönüp kendisini izleyen askerlerinin bilindik yüzlerine baktı. Yirmi dört prensliği kendisine boyun eğdirirken bu askerlerin çoğu hep yanındaydı. Gerçi hatırladığı yüzlerden bazıları artık kendisini takip eden askerleri arasında değildi. Pek çok iyi savaşçı zorlu savaşların sonunu ve Nemril'in Kral oluşunu görememişti.

      Nemril'in hükümdarlığından önceki binlerce yıl boyunca Mittan'ın başına buyruk prenslikleri tek bir bayrak altında toplanamamıştı. Babası, dedesi ve diğer ataları hep bunun mücadelesini verirken ömürlerini tüketmişlerdi. Ancak bu büyük ideali gerçekleştirmek kendisine, Soylu Nasgarber hanedanından II. Nemril'e nasip olmuştu. Aslında bakılırsa Nasgarber ailesi her zaman Mittan'ın hâkim gücü olmuştu ancak her dönemde rekabet edecek güçlü düşmanları da olmuştu.

      "Ama artık yok" diye içinden geçiren Nemril kendi kendine acı acı gülümsedi. Gerçekten artık rekabet edecek düşmanları yoktu ama efendileri vardı. Acımasızlığıyla ünlü Kral babası sağ olsaydı buna ne derdi acaba? Acı gülümsemesi yüzüne yayılan Kral "Fark etmez" diye düşünürken sanki içinden babasına cevap verdi. "Zaten benim yaptığım hiçbir şeyi beğenmezdin."

      Eğer tapınak rahiplerinin söylediği gibi babasının ruhunun huzuru kendi yaptıklarına bağlıysa, zalim ihtiyar şu anda işkence odalarında can veren sayısız kurbanından farksız durumda olmalıydı. "Umarım öyledir" diye düşünen Nemril, şimdi adam akıllı keyiflenmişti.

      Kralın yüz atlı şövalyesi ağzına kadar çelik zırhlarla dolu arabalara eşlik ediyordu. Nemril son günlerde yağmur yağmamış olmasına şükretti. Bilmedikleri bu topraklarda yükleriyle iyice ağırlaşmış arabaların yumuşak bir zeminde haddinden fazla sorun çıkarması kaçınılmazdı. Ne var ki yağmur şöyle dursun, hava olması gerektiğinden daha sıcaktı. Üstelik bu sıcaklık ormanın hava geçirmez sıkılığında dayanılmayacak bir ağırlıktaydı. Alabildiğine sık ve vahşi ağaçlar Demir Kralın daha çok bunalmasına sebep olurken "Bu lanet olası yerde kim bize saldırmayı düşünür ki" diye düşündü. Üzerinde tek bir çizik olmayan yeni miğferini başından çıkarıp eyerine asan Kral, bir parça ferahlık hissetti.

      Eskiden olsa yanında bir ordu olsa bile kendini böylesine güvende hissedemezdi elbette. Çok değil daha beş yıl öncesine kadar başkentten uzak prenslik sarayında yaşarken dahi güvende olduğu söylenemezdi. Tahta geçmek için dördüncü sırada olan bir prensin zaten pek fazla yaşama şansı yoktu. Hele ki kudretli Kral babasını hiçbir zaman memnun edemeyen bir oğul, her an kendini cellat baltasının ucunda bulabilirdi. Mittan geleneğine göre tahtına oturan yeni bir kral, ilk iş olarak krallık üzerinde hak iddia edebilecek kardeşlerini ortadan kaldırırdı. Ya da varisi hakkında emin olan bir Kral, tahta çıkmasını istemediği oğullarının ölüm fermanını bizzat kendisi verirdi. Nemril harekete geçmek konusunda biraz daha geç kalsaydı kendisi için de böyle bir ölüm emri verilmesi kaçınılmazdı.

SIR MUHAFIZI-MAVİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin