Bölüm 42/ Sır Muhafızları

565 58 33
                                    

Bölüm 42

KARA ORMAN/ Sır Muhafızları

      Ulu ağaçların altındaki rahat patika, yaprakların arasından süzülen ışığın güçlenmesiyle daha belirgin bir hale gelmişti. Kara ormanın bu kısmında, insanoğlunun sessiz adımları tüm canlılar tarafından kanıksanmış gibiydi.

      Orman bu insanları kendinden kabul ediyor, hiç yadırgamıyor.

       Ağaçlarda yaşayan sincaplar, kuşlar, kurumuş dalları koklayan ceylanlar ve olmadık yerlerde önlerinden zıplayan iri tavşanlar, tek sıra halinde ilerleyen orman insanlarından ve onların misafirlerinden hiç etkilenmemiş gibiydiler. Yoğun yaprakların altında duyulan kuş sesleri, kendine özgü bir müzik gibi hiç kesilmeksizin devam ediyordu. Aybar en önde, Prenses Mivava ile birlikte yürüyordu. Boyu Huranlıdan kısa olmayan kızın her hareketinde, kendine duyduğu güvenin rahatlığı vardı. Hemen yanında yürümekte olan Mivava sık sık Aybar'a bakıp gülümsüyordu. Bir orman kızının bu kadar güler yüzlü olacağı kimin aklına gelirdi ki?

      "Gelmez elbet, onları hiç tanımıyoruz ki."

      Günün ilk ışıklarıyla aydınlanmış olan ormanda ilerleyen patika, daha önce onlarcasına rastladıkları başka bir su birikintisinin önüne uzanıyordu. Mivava burada dinlenmeleri gerektiğini söyleyerek grubu durdurdu. Orman insanlarının bedenlerinin üst kısmında koyu renkli kürk pelerinlerden başka kıyafet yoktu. Savaşçılardan farklı olarak, sadece prenses göğüslerini ancak örten deri bir kıyafet giymişti. Kıyafetlerdeki deri işçiliğindeki ustalık göz kamaştırıyordu, keza adamların sırtlarında taşıdığı dev kılıçlar da öyleydi.

      "Acıkmış olmalısınız Aybar Bey, biraz beklerseniz size yemek sunabiliriz."

      Kızın kısa bir talimatıyla adamlardan üçü ormanın içinde kaybolurken, başka birisi etraftaki kuru dal parçalarını toplamaya başladı. Eski insanlar ağaçların arasında inanılmaz bir hızla kaybolabiliyorlardı. Onları bir kere gözden kaybettikten sonra da, kendileri istemedikçe görmek imkânsız gibiydi.

      Toplanan kuru dallar ve ağaçlarla ateş yakıldığında, ormanın koyu gölgeli derinliğinde kaybolan adamlar ellerinde ganimetleri ile geri döndüler. Kızıl kürklü tavşanlar, hiç de ufak sayılmayacak sincaplar ve bir kaç iri kuş grubun sabah yemeği olacaktı. Aybar onların bu kadar kısa sürede nasıl avlanabildiklerini anlayamıyordu. Bilenmiş av bıçaklarını maharetle kullanan becerikli eller, avlanan hayvanları zaman geçirmeden ateşin üzerine konulacak hale getirdi. Aybar'ın şaşkınlığına gülen Mivava "Orman Tanrısı bize karşı lütufkârdır, onun hayvanları önümüzden kaçmaz, dilediğimiz kadarını avlayabiliriz, gerekenden fazlasını avlayarak onun sunduğu nimetlere nankörlük yapmayız" dedi.

      Orman insanlarına rastladıklarından buyana pek sesini çıkarmayan Usta Muramba, piposundan çektiği derin nefesi bıraktıktan sonra Tam Kalgar'ın atını gösterdi.

      "Hislerim bana bu atın sahibini bulabileceğini söylüyor, ama bizi takip edenlerin ellerine geçmesini de istemem, tamamen güvende miyiz Prenses?"

      Eski insanların güzel prensesi gülerek Muramba'ya cevap verdi.

      "Onlar ormanda kayboldular ve gece ağaçların heybeti gönüllerine korku saldı. Bizim bölgemizden çıktılar büyük usta, ağaçsız toprakların üzerindeler, Aybar Beyin obasına doğru gidiyorlar."

      Kızın değişik telaffuzu ve bazı cümleleri yarım bırakması, ona daha sevimli bir hava katıyordu. Aybar orman insanlarının her hallerinde şaşılacak bir sadeliğin duruluğunu görebiliyordu. Muramba, Tam Kalgar'ın güngörmüş aygırı Titemki'nin kulaklarına bir şeyler mırıldanıp hayvanın yelelerini okşadı.

SIR MUHAFIZI-MAVİWhere stories live. Discover now