SIR MUHAFIZI-MAVİ

By TamKalgar

39.5K 3.7K 1.7K

Atmacanın karanlıkta kayboluşunu izleyen yabancı "Artık beyaz şahin için endişelenmemize gerek yok" dedikten... More

Giriş ve Bilgilendirme
HARİTA
Bölüm 1/Muhafız
Bölüm 2/Geçit Korucuları
Bölüm 3/Ulu Kral
Bölüm 4/Altın Kraliçe
Bölüm 5/Sır Muhafızı
Bölüm 6/Avcı
Bölüm 7/Huran Yaylaları
Bölüm 8/ Arkona
Bölüm 9/ Altın Kraliçe
Bölüm 10/ Yetim
Bölüm 11/ Sır Muhafızı
Bölüm 12/ Kara Prens
Bölüm 13/Kristal Taşıyıcısı
Bölüm 14-Yaver
Bölüm 16/ Demir Kral
Bölüm 17/ Akşehir
Bölüm 18/ Balay Beyin Oğlu
Bölüm 19/Çırak
Bölüm 20/Pays
Bölüm 21/ Fedaibaşı
Bölüm 22/ İmparator
Bölüm 23/ Arkona Kralı
Bölüm 24/ Huranlı
Bölüm 25/ Karaderili
Bölüm 26/ Altın Kraliçe
Bölüm 27/ Yüzbaşı
Bölüm 28/Çırak
Bölüm 29/ Dur Şehri
Bölüm 30/ Ulu Kral
Bölüm 31/ Mahkum
Bölüm 32/ Elvin
Bölüm 33/ Karaderili
Bölüm 34/ Çırak
Bölüm 35/ Kunawa
Bölüm 36/ Mahkum
Bölüm 37/ Avcı
Bölüm 38/Aybar
Bölüm 39/ Kara Prens
Bölüm 40/ Kraliçe
Bölüm 41/ İmparator
Bölüm 42/ Sır Muhafızları
Bölüm 43/ Kale Lordu
Bölüm 44/ Çırak
Bölüm 45/Demir Kral
Bölüm 46/Kara Prens
Bölüm 47/Arkona Kralı
Bölüm 48/Kara Orman
Bölüm 49/Hisar Muhafızı
Bölüm 50/Altın Kraliçe
Bölüm 51/Huran Hanı
Bölüm 52/ Tam Kalgar
Bölüm 53/Aybar
Bölüm 54/Çırak
Bölüm 55/Dur Şehri
Bölüm 56/ Altın Kraliçe
YENİ KİTAP

Bölüm 15/Kırmızı Kristal

676 64 41
By TamKalgar

Bölüm 15

KAZAL OVASI/Kırmızı Kristal

      Göz alabildiğine uzanan bozkır, çiçeklerle süslenmiş yeşil bir halı gibi önlerine serilmişti. Öte yandan sağ yanlarında mutlak bir dinginlikte salınan Kara Göl tarif edilmez bir güzellikteydi. Mavi lacivert tonlardaki su ilk defa karşılarına çıktığında Nola hayatı boyunca böyle bir manzara görmediğini düşünmüştü. Bir haftadır her gün göl kenarında ilerlemelerine rağmen, adeta büyülenen Nola ve Kejdan halen suyun muhteşem manzarasının etkisindeydiler. Özellikle bulutsuz gecelerde büyük ayın suya yansıyan görüntüsü genç kızın daha önce tasavvur dahi edemediği bir manzaraydı. Usta Muramba Diyar üzerinde bu gölden binlerce kat büyüklükte okyanuslar olduğunu söylemişti ama Nola Kara Gölün bile sonunu göremezken, kehanet ustasının bahsettiği büyüklüğü idrak edemiyordu.

      Tar kasabasında hayatlarını kurtardığından bu yana Muramba küçük ekiplerinin bir parçası olmuştu. Doğrusu adamın varlığı yolculuklarını hem kolaylaştırmış, hem de daha eğlenceli hale getirmişti. Diyarda olup bitenlerden bihaber büyüyen iki çöl çocuğu için bu çok farklı dünyayı bilen birisi paha biçilmez bir hazineydi. Usta güven veren tavırları ve bilgeliğiyle kısa sürede sadece yol arkadaşı değil, yol gösterici de olmuştu.

       Sıcak yüzünü bir gösterip bir kaybolan güneşin altında Nola, kendisi gibi günlerdir gölden gözünü alamayan Kejdan'a baktı. Tar kasabasından kaçtıktan sonra Usta Muramba iki gün boyunca hasta gencin kendine gelmesi için uğraşmıştı. Nola'nın bin bir tehlikeyi göze alıp aldığı ilaçlara hiç bilmediği şeyler katan yaşlı adam, önce Kejdan'ı sucuk gibi terletmiş, sonra da yavaş yavaş ateşini düşürmüştü. Dudağından anlamadığı bir dilde kıpırtılar eksik olmayan kâhin "Böylesine soğuk alıp üşütmüş birine hiç rastlamamıştım, bu sıcak havalarda nasıl başardınız bunu?" diye sormuştu. Şimdi üzerinde gezdikleri topraklar o kadar sıcak olmadığından, iki genç Medanlıya akşamlar enikonu soğuk gelmeye başlamıştı, özellikle de çöl sıcağına alışmış bedenleri için.

      Huran geçidine ulaşmalarından bu yana artık gizlenme gereği duymadıklarından gündüz yolculuk ediyorlardı. Geçitteki Huran garnizonun komutanı kısa bir sorgudan sonra Usta Muramba'nın kimliğini öğrenmiş ve büyük hürmet göstermişti. Konuk olarak kabul ettiği yolcuları o gece ağırlayan komutan, ertesi gün kendilerine rehberlik edecek dört Huran savaşçısıyla birlikte bu tuhaf grubu Kazalların Bey obasına yollamıştı. Nola aylardır ilk defa geceleri tasasız uyumanın keyfindeydi. Köylerinden kaçtıkları gün başlayan uzun yolculukları boyunca genç kız Huranlılar hakkında bir şeyler öğrenmek için çalışmıştı. Ancak birbirinden farklı onca insandan duyduğu çelişkili bilgiler bu uzak topluluk hakkında anlamlı bir sonuç çıkarmasını engelliyordu. Kuzey Krallığında yaşayanlar, bozkır halkı olarak tabir ettikleri Huranlıların Diyarın en gözü pek savaşçıları olduğunu söylemişlerdi. Buna karşılık Tar ülkesinin köylerde şehirlerde yaşayan ürkek insanları ise, Huranlıların talancı barbarlardan başka bir şey olmadığında hemfikirdiler. Arada sırada denk geldikleri yolcuların, tüccarların çobanların ise kimisi onların mertliğinden bahsetmiş, bazıları da acımasızlıklarından dem vurmuştu. Diyarın en kuzeyinde yaşayan bu sıra dışı halkı hiç tanımayan insanlar da vardı. Usta Muramba ise Huranlıları–veya başka bir halkı- tanımanın en iyi yolunun bizzat onlarla yaşamak olduğunu söylüyordu. Nola hüzünle andığı annesinin anlattıklarından, bin yıl önceki büyük savaşta Tammu Kralını deviren savaşçının Kuzeyli bir Huranlı olduğunu söylediği kısmı hatırlıyordu. Yine de herkes tarafından kabul edilen bir şey varsa, o da bozkır halkının savaşçılık söz konusu olduğunda rakipsiz olmalarıydı. Huranlıları tanıyan hiç kimsenin bu konuda herhangi bir şüphesi yoktu. Bozkır halkı hakkında duyduğu bunca acayip bilgiye rağmen eğer Nola'ya soran olsaydı, huzurla geçirdiği şu son hafta için bile onları sevebilirdi.

      Usta Muramba'nın kızıl atmacası Tu bugün sahibinin omuzunda seyahat etmeyi tercih ediyordu. Huran geçidine varana kadar ikizi Ta ile birlikte peşlerindeki beyaz şahini onlardan uzak tutan bu zeki kuşlar, gizlenmelerine fazlasıyla yardımcı olmuşlardı. Usta Muramba birkaç gün önce "Beyaz kuş halen peşimizde" demişti. Genç kızın bu haberle tedirginleştiğini gören yaşlı kâhin, "Merak etme sır muhafızı, Tammu fedaileri Huran topraklarına kolayına giremezler" diyerek Nola'yı rahatlatmıştı. Kehanet ustası geçitten sonra evcil atmacalardan Ta'yı güneye göndermişti. İkizi gittikten sonra yalnız kalan Tu ise çoğunlukla sahibinin omzunda kalmayı tercih ediyordu.

      Gölün içerisinden yükselen çalkantılı su sesi Nola'yı düşüncelerinden uzaklaştırdı. Onca gürültüyü çıkaran büyük, kahverengi, çift boynuzlu bir kaya balığı dingin suyun yüzünde sıçrayıp kayboldu. Genç kız balığın en az yirmi kilo olduğunu tahmin etti. Refakatçileri olan Huran savaşçıları balık tutma konusunda çok becerikliydiler. Daha geçen akşam, bunun yarısı kadar bir boynuzlu kaya balığını tutup kendi usullerince pişirmişlerdi. İlk defa büyük çöle komşu olan Kuzey Krallığında yedikleri balık etine alışmaları biraz zaman almıştı. Ancak büyük kara gölden çıkan balıklar şimdiye kadar tattıklarının en lezzetlisiydi. Nola bir yandan Kejdan için de seviniyordu. Beraber geçirdikleri aylar boyunca iyice suskunlaşan genç avcı Huran savaşçıları ile çok çabuk kaynaşmıştı. Muramba ve Nola'ya karşı saygılı bir mesafeyle yaklaşan yabancı savaşçılar da Kejdan'ı ayrı tutuyor gibiydiler. Nola'ya daha garip gelen ise, genelde insanların Mija'ya ilgi göstermelerine karşın, Huranlılar en çok Kejdan'ın silahlarıyla ilgilenmiş olmalarıydı. Özellikle Medanlı avcının şaşmaz nişancılığını gördükten sonra gösterdikleri yakınlığın yanında, Kejdan'a saygı da duymaya başlamışlardı.

      Sabah parçalı bulutlu olan gökyüzü şimdi tamamen gri bulutlarla kaplanmıştı. Huran'ın yükseltiden mahrum düzlükleri bu gri bulutlarla birleştiğinde sanki gök kubbe yere inmiş gibi bir his uyandırıyordu. Nola özlemle Medan çöllerinin her zaman mavi gökyüzünü, yakıcı güneşini, milyon yıldızlı gecelerini ve kum kokusunu hatırladı. Kendini bildiği zamanlardan bu yana ev olarak hatırladığı sıcak Medan ülkesini ihtimal bir daha hiç göremeyecekti. Belki de şimdi üzerinde yürüdüğü bu yabancı topraklar günün birinde onların yeni vatanı olacaktı.

      Havanın bulutlanmasıyla tedirginleşen Huranlılar Nola'nın ilgisini çekti. Hemen yanında atını süren Usta Muramba her zamanki gibi kendi halinde ve bir takım mırıltılar eşliğinde, içinde oldukları dünyadan kopmuş gibiydi. Nola kâhini onun bu halinin yanıltıcı olduğunu bilecek kadar tanıyordu artık. Usta Muramba her zaman çevresinde olanların farkındaydı. O yüzden konuşmaya başlamadan önce Ustayı rahatsız edeceğinden hiç endişe duymadı.

      "Huranlılar neden tedirginler Muramba?"

      Yaşlı adam kendisini ismiyle tanıtmıştı, ancak birlikte tanıdıkları herkes ona kâhin olduğu için saygı duyuyor ve ismini söylemekten çekiniyorlardı. Buna rağmen Nola başka türlü hatip edemiyordu. Usta Muramba'nın kendisine ismiyle hitap edilmesinden şikâyet ettiği de söylenemezdi aslında.

      "Yağmur onlar için endişe verici Nola, özellikle gök gürültüsü ve yıldırımlar."

      Nola yağmur ve gök gürültüsüyle Kuzey ormanlarında tanışmıştı. İlk zamanlar gökyüzünün kükremesi gibi gelen bu seslerden korksa da, bu mucizevi doğa olayına kısa sürede alışmış ve kanıksamıştı. Ancak tüm diyarda cesaretleriyle ün salmış koca koca adamların gök gürültüsünden korkuyor olması açıkça Nola'nın tuhafına gitti.

      "Bana onların yağmurdan ve yıldırımlardan korktuğunu mu söylüyorsun yani?"

      Muramba anlayışlı bir şekilde gülümseyerek Nola'nın sözlerini düzeltti.

      "Yağmurdan değil ama yıldırımlardan evet."

      Hiçbir şey anlamayan genç kızın daha fazla açıklamaya ihtiyacı vardı.

      "Nasıl yani Muramba, bir çeşit batıl inanç mı bu?"

      Muramba aynı anlayışlı gülümsemeyle cevap verdi.

      "Hayır Nola, kesinlikle batıl inanç değil. Hiçbir yükseltinin bulunmadığı bu geniş düzlüklerde yağmura yakalanan bir insan, yıldırımların en büyük hedefidir. Göz kamaştırıcı güzelliğe sahip bu şimşekler düştükleri yer için yıkıcı etkilere sahiptir. Hele ki bu bir canlıysa, ölüm neredeyse kaçınılmaz olur."

      Nola çöl dışındaki dünya hakkında gerçekten çok az şey bildiğini bir kez daha anladı. Bütün bunlar belki de diğer insanlar için çok sıradan şeylerdi ama bundan önceki hayatları kahverengi kumlardan ibaret olan iki Medanlı gence göre gördükleri her yeni şey ayrı bir mucize gibiydi.

      Muhtemelen cilalanmış uzun piposunu keyifle içmekte olan Muramba, hatırlatmak ister gibi ekledi.

      "Ayrıca batıl inanç deyip geçme sır muhafızı, batıl gibi görünen her inancın altında, ama öyle ama böyle, iyi veya kötü mantıklı bir sebep vardır. İnsanlar hiçbir şeyi boşuna alışkanlık edinmezler."

      Usta Muramba Nola'ya annesinden kalan sırrı bilen tek yabancıydı ve iki ikiye olduklarında kıza muhafızlığını hatırlatarak hitap etmeyi alışkanlık edinmişti. Esasen hiç tanımadığı bu yabancı bildikten sonra sakladığı sırra "sır" demek ne kadar mümkündü Nola bundan emin değildi. Uğrunda annesinin kendisini feda ettiği büyük gizemi saklamak artık kendi ellerinde değildi ve sır konusunda binlerce fersah uzaklardan gelen bir adama güvenmek zorundaydı. Sağduyusu her ne şekilde öğrenmiş olursa olsun sırrı bilen bir yabancının öldürülmesi gerektiğini söylüyorsa da, içindeki başka bir güç Ustaya güvenmesini ve onun peşinden gitmesi gerektiğini öğütlüyordu. Hem zaten istese de kehanet ustasını öldürmeyi başarabileceğinden emin değildi. Usta Muramba'nın kendine has gizemli güçleri vardı.

      Yaşlı adam Nola'ya Akşehir'den ve Kraliçe Elvin'den bahsetmişti. Söylediğine göre sırrı Muramba'ya açıklayan da bizzat Kraliçe Elvin'in kendisiydi. Nola köylerinden kaçtıkları geceden sonra ne yapması gerektiği hususunda sadece Huran Diyarına gitmesi gerektiğini biliyordu. Annesi kendisini feda etmeden önce sırrın sahibine orada ulaşacağını söylemişti. Muramba da tıpkı Nola gibi sırrı ararken kendini Huran yolunda bulmuştu. Dur şehrinde ikamet eden Altın hanımların dışında olan, başka bir Akşehirli kadının izini süren Muramba, her ne arıyorsa bozkır krallığında bulacağını düşünüyordu.

      Ustanın söylediğine göre karşılaşmalarından iki gün önce Nola adamın gönlüne düşmüştü. Nola ile karşılaştıkları o Tar kasabasında hiç oyalanmadan ilerlemesi gerekirken yaşlı adam, içinde uyanan kehanet güdüleri yüzünden genç kızı beklemeye başlamıştı. Nola "Beni o sokakta nasıl buldun" diye sorduğunda yaşlı adam sadece gülümseyerek "Ben kehanet ustasıyım sır muhafızı, işim gelecekte olanları bilmek, unuttun mu?" demişti.

      Nola'nın buna itirazı yoktu ve Muramba'nın sezgileri gerçekten çok güçlüydü, yolculukları sırasında birçok kere adamın yaptığı tercihlerin ne kadar doğru olduğuna şahit olmuştu. Üstelik bunu hiç transa girmeden yapıyordu. Muramba'ya transa girip yoğunlaşmadan nasıl kehanete bulunduğunu sorduğunda, yaşlı adam kaşlarını kaldırıp dikkatlice bakmış ve "Günlük öngörüler için transa girmeye gerek yok küçük hanım, ben çömezlikten mezun olalı uzun yıllar oldu" demişti.

      "Seni bu kadar düşündüren nedir sır muhafızı?"

      Nola tedirgin bir şekilde etrafına baktı ancak artçı gelen Huranlılar onları duyamayacak kadar gerideydi. Önlerinde at süren Kejdan da diğer iki Huranlıyla hararetli bir şeyler konuşuyordu. Kızın endişesini anlayan Muramba "Merak etme bizi duyamazlar" dedi.

      Gökyüzü bulutlarla kaplanmış olsa da yağmur yağacak gibi durmuyordu. Göl tarafından gelen hafif bir esinti Nola'nın halen kısa olan kızıl saçlarının arasından süzüldü.

      Genç kız artık rüzgarın dağıtamadığı saçlarını eski bir alışkanlıkla düzeltirken "Kimi aradığını biliyor musun Usta Muramba? O'nu nasıl tanıyacaksın?" diye sordu.

      Kehanet ustası cevap vermeden önce hoş kokular yayılan piposundan bir nefes daha çektikten sonra "Ben sandığın gibi sırrın peşinde değilim muhafız kız" dedi. "Benim aradığım sırrın kendisi değil, bizatihi sahibi"

      Nola bunun ne demek olduğunu bilmiyordu, daha önce de Muramba benzer bir şey söylemişti ancak açıklama lütfunda bulunmamıştı. Nola annesinin Huran Diyarında sırrın sahibini bulacağını söylediği anı dün gibi hatırlıyordu. Belki de Muramba genç kıza yolu göstermek için karşısına çıkmıştı. Nola bu konudan bahsetmekten hep kaçınmıştı. Aslında şimdi de konuşmaktan çekiniyordu ancak buna rağmen kendini tutamayarak "Sırrın Sahibi kim Muramba?" diye sordu.

      Küçük kafile Kara Göl kıyısındaki bozkır patikasında ilerlerken avlanan martıların kulakları tırmalayan çığlıkları duyuldu. Muramba, beyaz çilleri olan gri renkli atının üzerinde dönerek yanındaki Nola'ya baktı. Genç kız adamın yüz ifadesinden ne düşündüğünü anlamaya çalıştı ancak kâhinin bilge yüzünü okumak imkânsızdı.

      "Sır sahibini senin bildiğini düşünüyordum muhafız, kristali teslim edeceğin kişi O."

      Nola dudağını ısırdı, belki de gerçekten bilmesi gerekiyordu ama sonuçta O daha küçük bir kızdan başka bir şey değildi. Üstelik nerdeyse üç aydır süren kovalamaca yüzünden doğru düzgün düşünecek zamanı da olmamıştı. Bildiği tek şey kendisinin ve Kejdan'ın canını kurtarmak zorunda olduğuydu. Nola'yı dikkatle izleyen Muramba "Pekâlâ" diyerek anlatmaya başladı:

      "Kraliçe Elvin üç kristale ait her şeyi zaten bana açıkladı. Kristaller sadece birer mücevherden ibaret değil, onların birçok özelliği var. Ancak temel işlevleri birer anahtar olmaları. Mavi kristal bir makinayı çalıştırıyor, İlk altın insanlar o makinaya gök gemisi adını vermişler, uçan bir gemi, atalarımızın diyara o gemi ile geldikleri rivayet edilir. Büyük savaştan sonra Tammu orduları Gök Gemisini Batı Diyara götürdüler. Ancak bugüne kadar Tammu'nun kara bilgeleri bile onu çalıştırmayı başaramadılar, zira mavi kristali taşıyan sır muhafızını hiçbir zaman bulamadılar."

      Nola duydukları karşısında hayrete düşmüştü. Annesiyle bu konuları konuşmak için yeterli zamanları olmamıştı ama kim bilir belki annesi de bu kadarını bilmiyordu. Usta Muramba'nın piposundan çıkan dumanlar hafif rüzgârla dağılırken adam anlatmaya devam etti.

      "Senin taşıdığın kırmızı kristale gelince muhafız kız, dehşet silahları denilen çok güçlü silahların anahtarıdır. Bu silahların gücünü bizim hayal etmemiz bile imkânsız. Sadece bir tanesi koca bir şehri yok etmeye yeten bu silahlardan kaç tane olduğunu bilmiyorum ama boynunda taşıdığın taş olmadan hiçbiri kullanılamaz. Ne yazık ki dehşet silahları da Tammu orduları tarafından diğer birçok şey gibi kara diyara taşındı."

      Efendisiyle seyahat etmekten sıkılmış, ya da kim bilir açıkmış olan Tu, geniş kanatlarını çırparak bozkırın ötelerine doğru süzüldü. Muramba'nın davudi sesiyle anlattığı hikâyenin akıcılığına kapılan Nola avcı kuşun ani kanatlanışıyla irkildi. Muramba genç kızın boş bulunuşuna gülümserken, sözlerine devam etti.

      "Tammu'nun becerikli fedaileri bin yıldır bu kristallerin peşinde olmalarına rağmen hünerleri hiçbirini ele geçirmeye yetmedi. Ancak kırmızı veya mavi kristali ele geçirseler bile, siyah kristal olmadan onları kullanamazlar. Siyah kristal diğer iki kristalin de anahtarıdır. Siz üç sır muhafızı, sırrı bu güne kadar başarıyla korudunuz, ancak şimdi seni buldular. Aslında bu da beklenen bir şey çünkü bin yıldır sakladığınız sırrın sonu da gelmekte. Muhafızlar kristalleri, gelmesi beklenen kurtarıcı için sakladılar, Diyarın büyük kehanetinde bahsedilen, altın soydan gelen mavi gözlü çocuk için. Beklenen çocuk doğalı neredeyse on yedi yıl oldu. Sırrın, kristallerin ve Akşehir tahtının sahibi O'dur. Elbette benim aradığım da O'dur muhafız kız."

      Her mevsim yeşil Huran bozkırı bu sıradan güz gününde bir başka güzeldi. Yedi kişilik küçük grup ilerlerken Muramba artık susmuştu, kâhinin susmasıyla gelen sessizlik sanki tüm düzlüğü kaplamıştı. Kehanet ustası suskunluğundan kendi dünyasına dönerken, Nola da az önce öğrendiklerini hazmetmeye çalışıyordu. Bir şekilde Muramba'dan duyduklarıyla taşıdığı sırrın anlamına vakıf olan genç kız, diğer yandan yüzleştiği gerçeklerin omuzlarına yüklediği sorumlulukla ezildiğini hissetti. Usta Muramba kehanetle beklenen çocuğun bu sonsuz bozkırda yaşadığına mı inanıyordu? Anlattıklarına bakılırsa öyleydi.

      Çölün parlak güneşine alışmış olan Medanlı kız için güneşi görememek bir parça hüzün demekti. Bulutlu gökyüzü sanki akşamı hızlandırmış gibiydi. Rehberleri olan savaşçılar bu sabah konak yerlerinde ayrılmadan önce iki günlük yolları kaldığını söylemişti. Elli adım kadar önlerinde ilerleyen Kejdan ve iki savaşçının durmasıyla Nola beklenmedik bir şeyler olduğunu anladı. Genç kızın tahminine göre daha bir saat kadar ilerlemeliydiler.

      Öndeki gruba yaklaştıklarında Nola onların neden durduğunu anladı. Karşılarından, bir ok atımı mesafeden, on kadar Huran savaşçısı geliyordu. Kendilerine eşlik eden adamların saygılı bekleyişlerine bakılırsa gelenler önemli birileri olmalıydı. Atlılar iyice yaklaştıklarında her birinin terkisinde irice bir yaban keçisinin yakalanıp bağlanmış olduğunu gördü. Hayvanlar canlıydı ve korkudan belermiş gözleriyle etrafa bakınıyorlardı. Savaşçıların lideri yanındaki yardımcısı olduğu belli iri adama Huran dilinde bir şeyler söyledi. İri Huranlının gür sesiyle verdiği birkaç kısa komut, diğer savaşçıların hızlı hareketlerle kamp hazırlığına başlamalarına neden oldu. Yakalanmış hayvanlar atlardan indirilip çözülürken, Nola'nın bugüne kadar görmediği türde bir köpek çözülen keçileri hemen himayesine aldı. Hayvanlar bu yeni efendilerine uysalca itaat ederken, az önceki ürkekliklerinden sıyrılıp gür çimlerde yayılmaya başladılar.

      Nola artık yeni gelen grubu yeterince iyi görebiliyordu. Savaşçıların biri dışında hepsi yirmi yaşından ufak olmalıydı. Liderleri olduğu her halinden belli olan Genç savaşçı da on sekiz yaşından büyük değildi. Hatta savaşçının sağlam cüssesi ve kuvvetli bedeni böylesine gelişkin görünmeseydi, Nola onun Kejdan'la yaşıt olduğunu düşünebilirdi. Savaşçıların lideri hafif dalgalı, uzun, kömür karası saçlarıyla diğer Huranlılardan farksızdı. Ancak hiçbir bozkır insanında görmediği derin mavi gözleriyle de arkadaşlarından ayrılıyordu. Nola genç görünümüne rağmen, Huranlının böylesine saygı görmesinden, onun sıradan bir komutan olmadığını anladı. Geçitten bu yana Nola'ya ve grubuna eşlik eden savaşçılar, aynı saygıda Huran subayına açıklamalarda bulunduktan sonra genç adam onlara doğru yaklaştı. Komutanın yedeğinde Nola'nın görmediği güzellikte yağız bir aygır vardı ve cins aygır geniş burun deliklerinden soluyarak sahibini izliyordu. Medanlılara üç adım kalana kadar yaklaşan savaşçı halen atlarının üzerinde olan Nola ve Muramba'yı selamlayarak "Kazal'ın Bey Obasına hoş geldiniz" dedi.

      Genç kız o ana kadar Muramba'nın tuhaf halini fark etmemişti. Kehanet ustası hipnotize olmuş gibi bu parlak savaşçıyı izliyordu. Yaşlı adam ancak Huranlının selamıyla toparlanır gibi oldu. Nola yeni gelen Huranlının altın lisanı bu kadar düzgün konuşmasına şaşırırken, "Belki de Huranlılar sanıldığı kadar barbar değildir" diye düşündü.

      Nola ve grubunu selamla karşılayan genç savaşçı yeniden konuşacakken, sebepsiz yere durdu. Sanki bir şey dinler gibi dikkat kesilen Huranlı, eyerine asılmış beyaz renkli bir yayı alıp süratle kirişini kurdu. Eyerin diğer tarafından sarkan deri sadaktan özenle bir ok seçen genç savaşçı, sertliği her halinden belli yayı çekerek gökyüzünde belirsiz bir noktaya nişan aldı. Neler olduğunu anlamak ister gibi yayın doğrultulduğu noktaya bakan Nola, gri bulutlardan başka hiçbir şey göremedi. Diğer Huranlılar komutanlarının hedef gözetmesiyle derin bir sessizliğe büründüğünden Nola hafifçe esen rüzgârın bile sesini duyabiliyordu sanki. Adamın esintiyle dalgalanan saçları göz alıcıydı. Genç kızın kısa mı uzun mu olduğuna karar veremediği bir andan sonra Huranlı yayını bıraktı. Süratle gökyüzüne yükselen ok bir göz açımı kadar sürede semada kayboldu. Tüm Huranlılar ve atışı yapan genç savaşçı ısrarla okun kaybolduğu noktaya bakıyordu. Nihayet bir an sonra aşağıdan bakınca ne olduğu anlaşılamayan bir şekil besbelli düşerek yere doğru çakıldı. Ne olduğu belirsiz hedefin yere çakılmasıyla sanki bu anı kollarcasına tetikte bekleyen çoban köpeği, ok gibi yerinden fırlayarak vurulan şeyin başına koştu. Yere çakılmış şekli dikkatle ağzına alan köpek, efendisinin vurduğu avı yine onun ayaklarına bıraktı.

      Nola aylardır kendilerini izleyen büyük beyaz şahini ilk defa etiyle kanıyla görüyordu. Tahmininden çok daha iri olan kuşun harikulade güzellikteki tüyleri yer yer kızıl kana bulanmıştı. Huranlı genç komutanın az önce sadağından seçtiği ok, avcı kuşu tam boynundan vurmuş görünüyordu. Aldığı darbenin etkisiyle beyaz şahinin boynu kırılmış, çarpık bir şekil almıştı. Ancak kuşun boynunun kırılmasına okun mu, yoksa düştüğü bozkır zemininin mi neden olduğunu anlaşılmıyordu. Nola, şahinin şimdi bile açık olan gözlerinin canlıymışçasına bakan keskinliğinden ürperdi. Başını kaldırıp Kejdan'a bakan kız, Medanlının gözlerindeki hayranlığı rahatlıkla okuyabiliyordu. Huranlının kuşu böyle avlaması Kejdan'ı çok etkilemiş olmalıydı. Çöllerin en maharetli avcısı olan Kejdan da yolculuk boyunca birkaç defa şahini avlamak istemişti. Ancak fedailerin casus kuşu ok mesafesine girmek şöyle dursun, Nola'ya görünmemişti bile.

      "Tammu'nun ak şahini"

      Huranlının iri yarı yardımcısı tükürür gibi söylemişti bunu. Anlaşılan Tammulular ve onlara ait şeyler, Diyarın ötesindeki bu topraklarda pek de hoş etkiler uyandırmıyordu. Bu düşünce Nola'nın kendini mutlu hissetmesine neden olmuştu. Genç kız Huranlılar hakkında yol boyu duyduğu şeyleri bir kez daha aklından geçirdi. Bozkır insanları vahşi veya barbar olabilirlerdi belki ancak halen Akşehir'e bağlı olduklarına dair şüphe yoktu.

      Genç Huranlı sanki hiçbir şey olmamış gibi selamlamasının devamını getirerek, "Ben Kazal Boyunun Bey Obasından, Koru Beyin komutanlarından Yüzbaşı Aybar. Yiğitler sizin Bey Obamıza gittiğini söyledi, yolun kalanında size biz eşlik edeceğiz" dedi.

      Nihayet artık eskisi gibi toparlanmış olan Muramba Aybar'ın açıklamasına karşılık " Bize şeref verirsiniz Yüzbaşı" diyerek teşekkür etti.

      Aybar Muramba'nın teşekkürüne başıyla onaylayarak cevap verdikten sonra, önüne bırakılmış kuşun boynundaki okunu çekmek için eğildi. O anda Nola kalbinin yerinden çıkacakmış gibi çarptığını hissetti. Huranlının yere eğilmesiyle dokuma gömleğinin yakası açılmış ve boynundaki gümüş zincirle, zincirin ucundaki siyah taşı açığa çıkarmıştı. Yüzbaşının boynundaki taş, Nola'nın hiç de yabancısı olmadığı, siyah bir kristalden başka bir şey değildi. Genç kızın boynundaki kızıl kristalin tıpatıp aynısı olan, siyah bir kristal.

      Kısa bir an süren şaşkınlığını gizleyen Nola, göz ucuyla kâhine baktı. Usta Muramba da tıpkı Nola gibi Aybar'ın boynunda sallanan kolyeye dikkat kesilmişti. Şüphesiz yaşlı kâhin de kristallerin en önemlisi olan siyah kristali bulduklarının farkındaydı. Bu gizemli Huran subayı ya bir sır muhafızıydı, ya da bir muhafız katili.

      Nola Aybar'ın, ne kendi şaşkınlığını, ne de Usta Muramba'nın susuşunu fark etmeyişine sevindi. Kehanet ustasının kaç yaşında olduğu anlaşılmayan yüzü de şaşkınlığından arınmış, o her zamanki istemediğine sır vermez haline dönmüştü. Nola şu an Muramba'nın ne düşündüğünü bilmeyi çok isterdi. Ancak Nola bile artık bundan sonra Muramba'nın yüzünden bir şey okuyamazdı.

      Olan bitenden habersiz haldeki Aybar şöyle bir etrafına bakındıktan sonra "Burası gece konaklamak için uygundur" dedi. "Yarın gün doğmadan yola çıkıp, akşam olmadan Koru Beyimizin obasına varırız" diye de ekledi.

      Aybar'ın kısa açıklamasından sonra Huranlılar gece için kamplarını kurmaya başladılar. Güneş bulutların arkasında alçalırken sanki günün tüm sıcaklığını da beraberinde götürmüştü. Nola ürperdiğini hissetti. Kuzeyin bozkırları sıcak Medan çöllerine çok uzaktı. Huranlı savaşçılardan iri olanı, az ileride kendi hallerinde otlayan keçilerden seçtiği birini hemen oracıkta boğazlayıp yüzmeye başladı. Bir diğer Huranlı ise taşlarla çevirdiği büyük ocakta ateş yakmakla meşguldü. Çoban köpeğinin gözetimindeki diğer yaban keçileri sanki yaklaşan karanlıktan korunmak istercesine tımarları yapılmakta olan atlara sokuldular. Akşam tüm hızıyla bozkırın üzerine çökerken küçük grup bulutlu bahar gecesini karşılamak için tüm hazırlıklarını tamamlamış gibiydi.

      Az ileride Komutan Aybar Kejdan'la sohbet ediyordu. Genç kız iki gencin garip bir şekilde birbirlerine benzediklerini düşündü. İkisi de yaşlarından daha olgun görünüyordu, belki de Aybar gerçek yaşının serpilmesindeydi ama içinden bir his öyle olmadığını söylüyordu. Gençlerin omuzlara kadar düşen siyah saçları aynı dalgaların salınmasındaydı. İkisinin de ırklarına aykırı mavi gözleri aynı derinlikte bakıyordu. Hatta yüz hatları bile biraz zorlamayla birbirine benzetilebilirdi. Tartışmasız ikisinin de okçuluk ve avcılık gibi özel yetenekleri vardı. Yine de bu benzerliklerine karşın aynı zamanda farklıydılar. Kejdan'ın içine kapanık yapısına rağmen Aybar'ın kendine güveni ve adamları üzerindeki gücü yabancı gözler için bile yeterince açıktı. Aybar'ın geniş omuzlarına ve sağlam yapısına göre, Kejdan daha ince, ama en az bir karış daha uzundu. Ayrıca Medanlı'nın çöl güneşine aşina teni Aybar'dan bir ton daha esmerdi. Nola onların hararetli konuşmalarına bakarak bu kadar çabuk kaynaşmalarına kendince şaştı.

      "Savaşçıların ortak dilleri silahlardır sır muhafızı, onları böylesine tez yakınlaştıran da bu."

      Usta Muramba kadim Medan dilinde konuşuncaya kadar adamın bağdaş kurup yanına oturduğunu fark etmemişti. Kâhin cüppesinin içinden çıkardığı piposunu doldururken göz ucuyla da iki genci izleyen Nola'yı gözlüyordu. Muramba özenle tütünü yerleştirdikten sonra "Sanırım genç komutanla ortak bir yanınız var" dedi.

      Usta Muramba da kendisi gibi Aybar'ın boynundaki kolyenin kayıp kristallerden biri olduğunu düşünüyordu. Kehanet ustası nihayet yaktığı piposundan bir nefes çekti ve "Diyarın bu gözlerden uzak ucunda bir sır muhafızına rastlamak kimin aklına gelirdi ki?" dedi.

      Nola kristali buldukları konusunda Muramba ile aynı fikirde olmakla birlikte Huranlı savaşçıya yeteri kadar güven duyamıyordu. İçinde olduğu bu güvensizlikle "Onun bir sır muhafızı olduğundan nasıl emin olabilirsiniz ki?" diye sordu. Muramba'nın anlayışlı gülümsemesi adamın kendi güven sorununu aştığını gösterse de Nola için yeterli değildi.

      "Pek çok yerde söylendiği gibi, Huranlılar vahşi barbarlardan başka bir şey değilse pekâlâ o kristali gasp etmiş olabilir."

      Muramba'nın gülümsemesine şimdi keyifli bir kahkaha eklenmişti. Nola kâhinin doksan mı, yüz mü bilemediği yaşı kadar dolu kahkahasına kapılmaktan kendini alamadı. Kehanet Ustasının her şeyine nüfuz etmiş olan görmüş geçirmişliği yüzünden yaptığı hiçbir şey üstünde sırıtmıyor, bilakis çevresindekileri de kolayca kavrıyordu. Muramba gözüyle Huranlıyı işaret ederek "Bunu en kolay bizzat Yüzbaşı Aybar'a sorarak öğrenebiliriz değil mi?" diye sordu.

      Muramba'nın işaret ettiği yerde Huran Subayı Kejdan'ın ejderha kemiğinden ve dişinden yapılma silahlarını inceliyor, Medanlı da hevesle malzemeleri hakkında bilgi veriyordu.

      Akşamla birlikte artan esinti güneşin batışıyla kendisini iyice hissettirmeye başlamıştı. Huran semalarına biriken bulutlar akşam esintisiyle dağılmış, göz kırpmaya başlayan parlak yıldızlar ortaya çıkmıştı. Yakılan büyük ateşin üzerinde pişmeye başlayan taze etler cızırdamaya başlarken, etten yayılan cazip kokular Nola'nın sabırsızlanmasına sebep oluyordu.

      Nola giderek kararan gökyüzünde belirginleşen yıldızları görebilmekten mutlu olduğunu hissetti. Kamp kurma işlerini bitiren diğer savaşçılar  da yavaş yavaş ateş başındaki yerlerini almaya başladılar.

      Komutan Aybar Kejdan'ı kendi eliyle sol yanına oturtarak Usta Muramba'yı ve Nola'yı da sağ tarafına aldı. Savaşçılardan birinin avladığı iri balık kızartılan etlerden önce önlerine konmuştu. Çok uzaklardan bir baykuşun kendine özgü ötüşü duyuldu. Medanlılar çöl baykuşlarını kutsal sayar, büyük hürmet duyarlardı. Yolculukları sırasında Usta Muramba'nın çuvalına işlenmiş baykuş resmini fark etmiş ve sorduğunda Kehanet loncasının sembolünün beyaz baykuş olduğunu öğrenmişti.

      Önlerinde yanmakta olan ateşin aydınlattığı Huran akşamında yemeklerini yerken Yüzbaşı Aybar Usta Muramba'ya döndü.

      "Evinizden çok uzaktasınız Usta Muramba, sizi diyarın bu uzak köşesine getiren nedir?"

      Usta Muramba Aybar'ın sorusuna hemen cevap vermedi. Ağzındaki sulu eti çiğneyen kâhin, Nola'nın çokça aşina olduğu hoşgörülü bakışlarıyla Aybar'a gülümsedi. Nola Kuzey Krallığında yolculara soru sorulmayışını hatırladı. Muramba'nın cevabı uzayınca, Yüzbaşı Aybar'ın sanki yüzü kızarırken, mesafeli sesi ilk defa alçakgönüllü bir telaşın endişesinde çıktı.

      "Affedersiniz Usta, amacım sizin yolculuğunuzu sorgulamak değildi, belki size yardımım olur diye düşündüm. Huran yabancıların sıkça ziyaret ettiği bir yer değildir."

      Genç subayın ilk karşılaştıkları andaki mağrur ifadesi yanında, bu yüzünü kızartan mahcubiyeti Nola için tam bir sürpriz olmuştu. Uzak Medan diyarında büyümüş sır muhafızı ilk defa Aybar'a karşı içinin ısındığını hissetti.

      Usta Muramba'nın gülümsemesi,Aybar'ın utanmış özrüyle tüm yüzüne yayıldı.

      "Et gerçekten çok leziz Yüzbaşı Aybar, bozkırın size bir hediyesi olmalı."

      Önündeki kemiği temizlenmiş kızarmış etten bir lokma daha alan Muramba, Aybar'ı daha fazla bekletmedi.

      "Bizimle ilgilenmenizden büyük memnuniyet duydum Aybar Bey, lütfen endişelenmeyin, bizi sorguladığınızı hiç düşünmedim zaten."

      Huranlı gözle görülür bir şekilde rahatlarken Muramba devam etti.

      "Ben çok eski bir ailenin izlerini sürüyorum. Altın soydan gelen ama Altın hanımlarla bağları koptuğundan resmi kayıtlarda adları geçmeyen bir aile."

      Akşam henüz yeni olmasına rağmen Huranlı savaşçılardan ikisi ateşten uzakta nöbet tutmaya başlamışlardı. Baykuşların dışında, kurt mu, çakal mı olduğu belli olmayan bir hayvanın uluması bozkır gecelerinin tekinsizliği konusunda yolcuları uyarır gibiydi. Ancak Huranlılar bozkırın gerçek efendileriydi ve vahşi hayvanlar bu sert tabiatlı insanlar için en son endişe edilecek şeyler olmalıydı.

      Aybar dikkatle Usta Muramba'yı dinlerken Nola genç komutanın hafifçe gerildiğini hissetti. Belki de Nola'nın böyle hissetmesine sebep olan şey Huran subayının yüzüne yansıyan garip gölge oyunlarıydı. Nola Aybar'ın yüzüne daha büyük bir dikkatle bakmasına rağmen genç Huranlının ifadesinden pek bir anlam çıkaramadı.

      Muramba susunca konuşma gereği hisseden Aybar, "Bu aradığınız aileyi tanımamıza yarayacak ipuçları var mı acaba?" diye sordu.

      Az önce etini sıyırdığı kaburgayı elinde çeviren Muramba, Aybar'ın sorusuna karşılık, "Aslında ailenin son ferdini arıyoruz Yüzbaşı" dedi. Kehanet ustası kaburgayı çok sevmiş olmalıydı ki, hiç eti kalmamış kemiği bırakıp başka birini eline aldı.

      "Öğrenebildiğim kadarıyla kendisi kaybolan bir Valin prensesi, on sekiz yıl kadar önce, ikiz aylar henüz kızıla bürünmemişken Tar Krallığının veliaht prensi ile evlenmek üzere Valin'den ayrılmış."

      Usta Muramba konuşurken Nola göz ucuyla Aybar'ı gözlüyordu. Huran komutanı yaşlı adama bakmadan onun anlattıklarını dinlerken önündeki yemekle sanki laf olsun diye ilgilenir gibiydi.

      "Ancak yolda ne olduysa, prenses hiçbir zaman Kraliyet Sarayına ulaşamamış, Tar Ovalarında kaybolmuş. Tar kaynaklarında bu gizemli prensesle ilgili hiçbir şey bulamadım. Yalnız garip bir ayrıntı var. Prensesin kaybolduğu dönemde ünlü Kraliyet Muhafızları büyük kayıplar verdikleri çatışmalara girmişler. Bu durum çok rastlanan bir şey değil, çünkü Tar İmparatorları değerli muhafızlarını savaşlarda bile cepheye sürmezler. Bu seçme askerleri sadece kendi kişisel güvenliği için kullanırlar."

      Aybar elbette Tar ülkesi ve orduları ile ilgili en az Muramba kadar bilgili olmalıydı. Yaşlı adamdan öğrendiğine göre Huranlılar yaşadıkları bu çağda hiç olmadıkları kadar güçlüydüler ve tüm Tar ülkesini kendilerine bağlamışlardı. Usta Muramba şimdi de şişlere dizilmiş etinden yerken anlatmaya devam etti.

      "Valin kaynakları ise prensesin bir Huran saldırısında kaybolduğunu söylüyor. Maiyetinden sadece birkaç kişi Valin'e geri dönmüş, ancak onlar da Prensese ne olduğunu bilmiyorlar."

      Komutan Aybar artık önündeki yemeği bırakmış ve ateşten biraz daha geri çekilmişti. Huranlıların çoğu da yemeklerini bitirmişti. Askerlerden biri metal bir çanak içerisinde kaynayan suya turuncu renkli, minik, kurutulmuş çiçekler attı. Kaynayan suda kendini bırakan çiçeklerden, yumuşak ve hoş kokular yükseldi. Aybar Usta Muramba'ya döndü.

      "Siz de Prensesin Huran'da olduğunu düşünüyorsunuz öyle mi?"

      Muramba başını sallayarak onayladı. Kehanet ustası da yemeğini bitirmiş, diğerleri gibi ateşten biraz geriye çekilerek oturmuştu. Yolculukları boyunca alışkanlıklarını öğrendiği yaşlı adam için yemekten sonra pipo içmek en büyük zevklerden biriydi. Nitekim elini zemini kaplayan gür çimlere silen adam, kuşağından piposunu çıkarıp yaktı. Muramba yemekten önce piposunu bu keyif anı için hazırlamış olmalıydı.

      "Evet Komutan Aybar, Prensesin Huranlılar arasında olduğunu düşünüyorum. Yaz öncesinde geçidin güvenliğini Kazal boyu sağladığından, Prenses de Kazal obalarından birinde olabilir, ancak kim bilir hangisinde?"

      Muramba sözlerini en babacan gülümsemesiyle tamamlarken dünyanın en önemli işiymiş gibi piposuna odaklandı. Aybar hafif kısılmış gözlerle sanki tartar gibi Muramba'ya bakıyordu. Kısa bir sessizlikten sonra konuşan Aybar, "Prensesin adını biliyor musunuz Usta Muramba?" diye sordu.

      Kehanet Ustası "Ah elbette" diyerek soruyu cevapladıktan sonra "Prensesin adı Felya" dedi.

      Söylenen isme tepkisiz kalan tek Huranlı Aybar'dı. Diğer savaşçılar ismi duyduklarında, her ne yapıyorlarsa durup Usta Muramba'ya baktılar. O bir andan sonra savaşçılar tekrar eski uğraşlarına dönerken, Nola Muramba'nın doğru iz üzerinde olduğunu anladı.

      Huranlıların bitki çayı hazır olmalıydı ki çayla ilgilenen savaşçı demlenen içeceği çelik bardaklara doldurup, ilk önce Nola'dan başlayarak konuklara ve kafilenin kalanına ikram etti. Aybar kendisine sunulan bardağı almadı. Nola şimdi ateş başında, bozkır komutanın göründüğünden daha genç olduğunu düşünüyordu.

      "Aradığınız Prenses ne yazık ki artık sağ değil Usta Muramba, uzun yıllar önce, son Tar baskınında öldü."

      Muramba Aybar'ın sözlerine cevap vermeyip bekledi, Nola yaşlı adamı tanımıyor olsa bu konuda hiç heyecanlanmadığını, hatta aldırmadığını söyleyebilirdi. Ancak yaşlı adam kayıtsız görüntüsüne rağmen o çok sevdiği piposunu elinde öylece tutuyor, içmeyi aklına bile getiremiyordu. Komutan Aybar kazara piposunu içine çekerken konuşmuş olsaydı, Nola kehanet ustasının piposunu içtiğini bile fark etmeden öylece kalacağından emindi.

      "Siz kendisini tanır mıydınız Komutan Aybar?"

      Muramba'nın sorduğu sorunun cevabını bildiği konusunda Nola'nın şüphesi yoktu. Yaşlı adam sadece emin olmak istiyordu.

      Nitekim Huranlı "Prenses Felya benim annemdi" diyerek adamın zaten tahmin ettiği şeyi doğruladı.

      Biraz özlem, biraz hüzünle iç çeken Aybar "Ancak ben doğarken öldüğü için hiç tanıma şansım olmadı" dedi.

      Aldığı bu haberle sarsılan Muramba, gerçek bir teessürle "Kaybınız için çok üzgünüm Komutan Aybar" dedi.

      Genç Huranlı Kehanet Ustasının samimi üzüntüsünü fark etmiş ve bu fark edişle anlık hüznünden sıyrılmıştı.

       "Teşekkür ederim Usta" diyen Aybar, neden sonra, aklına başka bir şey gelmiş gibi tekrar Muramba'ya dönerek konuşmaya devam etti.

       "Aradığınız kayıp soydan geriye kalan tek kişi benim Usta Muramba, beni neden arıyorsunuz?"

Continue Reading

You'll Also Like

24.4K 318 21
Şahsıma kurulan şeytani bir kumpas sebebiyle ayak kölesi oldum. Bu durumdan nasıl kurtulacağım (Şantaj Kölesi hikayesinin 2.sezonudur. 35 bölümden de...
61K 6.6K 40
Hepimiz Pamuk Prenses masalını okuduk, peki ya üvey annesinin?
99.4K 4K 32
Bir berdel hikayesidir.. Havin sevdiğinden ayrılırken nerden bile bilirdi evleneceği adamın kuzeni olduğunu herşeyden habersiz berdeli kabul etmişti...
13.5K 1.3K 25
#1-Sihirligüçler/İhanet intikamı doğurur derler. Hele ki ihanet bir krallıkta zehirli köklerini salmışsa. On sekiz yıl önce Floga Krallığı'nda kral...