ÖLÜM YILDIZI

By Svpethit

446K 22.9K 1.5K

Zaman ilerliyor. Her dakika, zihnimin kanlı rahminde bir intihar doğuyor. Şeytan gülümsüyor. Ben seyrediyorum... More

Ölüm Yıldızı
1.BÖLÜM: "YÜZLEŞME''
2.BÖLÜM: "SÖNMÜŞ RUH''
3.BÖLÜM: "ZİYARET"
4.BÖLÜM: "EV"
5.BÖLÜM: "AİLE"
6.BÖLÜM: "MİSAFİR"
7.BÖLÜM: "HAZIRLIK"
8.BÖLÜM: "OKUL"
9.BÖLÜM: "BEKLENMEYEN"
10.BÖLÜM: ''TANIŞMA''
11.BÖLÜM: ''NORMAL''
12.BÖLÜM: ''DUYGULAR''
13.BÖLÜM: ''YAĞMUR''
14.BÖLÜM: ''SEVGİLİ''
15.BÖLÜM: ''PARTİ''
16.BÖLÜM: ''ÇOBAN YILDIZI''
17.BÖLÜM: ''KAHVALTI''
18.BÖLÜM: "DÜŞÜNCE"
19.BÖLÜM: ''HASTA''
20.BÖLÜM: ''SARHOŞ''
21.BÖLÜM: ''YENİ OKUL''
22.BÖLÜM: ''YOLCULUK''
23.BÖLÜM: ''DENİZ FENERİ''
24.BÖLÜM: ''KAYIP''
25.BÖLÜM: ''EZİYET''
26.BÖLÜM: ''GEÇMİŞ''
27.BÖLÜM: "BOŞLUK"
28.BÖLÜM: ''SIRLAR''
29.BÖLÜM: ''ANLAŞILMAYAN''
30.BÖLÜM: ''KORKU''
31.BÖLÜM: ''KAPALI KUTULAR''
32.BÖLÜM: ''KARMAŞA''
33.BÖLÜM: ''CEHENNEM''
34.BÖLÜM: "UMUT"
35.BÖLÜM: "TÜKENİŞ"
36.BÖLÜM: ''SAVRULUŞ''
37.BÖLÜM: ''DİKENLİ TELLER''
39.BÖLÜM: ''TEKERRÜR''
40.BÖLÜM "MAZİ"
PS
41.BÖLÜM ''ANILAR'' PART:1
42.BÖLÜM "ANILAR" PART 2
43.BÖLÜM: ''ZİHİN YANILSAMASI''

38.BÖLÜM: ''SAKLI''

5.6K 235 16
By Svpethit

Ben, ruhuma köklerini salan bir çiçek düşlemiştim. Fakat zihnim, o çiçeğin çürümüş cesedini serdi gözlerimin önüne. Zihnim bir katil, ruhum mezarlıktı artık.

Çürümüş çiçekler...

Her birinin boynunun eğildiği zamanları hatırlıyordum.

Sokaklar, evlerine sığamayıp taşan çocuklarla dolu.

Her birinin yüzündeki gülümsemeyi seyrediyorum.

Her şeyin, sadece hayal gücümün ürünü olduğunu bilmek isterdim.

Fakat, değildi.

Yüzümde o gülümsemelerden hiç olmamıştı. Dudaklarıma asılı ipler vardı ve her bir ipin ucunda çürüyen çiçeklerimin cesetleri.

Bakışlarımı daldığı yerden çekip, Arel'i izledim bir süre. Onu izlediğimin farkında değildi çünkü Ali'yle derin bir konuşmanın içindeydi.

Kaşlarını çatışını, düşündüğü zamanlar gözlerinin ellerine odaklanmasını, bir şeylere karar verdiğinde kafasını hafifçe sallamasını izledim. Onun çözülemeyecek biri olduğunu düşünürdüm fakat, böyle düşündüğüm her bir günde, onu biraz daha keşfettiğimin farkında değildim.

Bir süre sonra ikisinin de sohbeti normalde dönmüştü. Gözlerim Arel'in üzerindeyken, o da bana çevirdi bakışlarını.

Gülümsedi, gülümsedim.

Yorgun olduğunu haykıran birer gülümsemeydi bunlar.

O sırada sandalyemin yanına bir çocuk yaklaştığında, küçük ellerini ellerime uzatmış, bana beklentiyle bakıyordu. Onu kucağıma almadan öylece bakarken, Ali kaşlarını çatmış bana bakıyordu.

''Onu kucağına almanı bekliyor.'' dediğinde, omuz silktim.

''Çok bekler o zaman.''

Ali kaşları havada bana bakarken, eğilip çocuğu kucağına aldı. Çocuk bir süre Ali'nin kucağında kaldığında, gayet huzurlu gözüküyordu. Ali onunla oynayıp, eğlenmesini sağlamıştı ve bu bana oldukça garip geliyordu. Bir çocukla iletişim kurmak zor olmalıydı. Yani, çocukluğumun ailemden uzak geçmesinin bir sebebi olmalıydı. Zordu, değil mi? Sadece, çocuklarla iletişim kurmak zordu.

''Çocukları pek sevmiyorsun anlaşılan?'' dediğinde, Arel'in de gözleri üzerimdeydi.

''Pek sayılmaz.''

''Neden?''

Yerimde dikleştim. ''Saflar, iyi niyetliler, bir şeyden asla vazgeçmiyorlar, kırılıyorlar fakat kırılmanın ne demek olduğunu bile bilmiyorlar. Bunlar tamamen aptallık.''

Kaşlarım çatılmıştı. Avucumun içine batırdığım tırnaklarımı fark ettirmeden eski haline getirdim. Ali arkasına yaslanmış bana bakıyordu. Bu sırada çocuk annesinin yanına geri dönmüştü.

''Onlar sadece çocuk.''

Sessiz kaldım. Bu sırada Arel yüzünde, neler döndüğünü bildiği hakkında bir ifade taşıyordu.

Ali ayağa kalktığında, Arel'in gözleri ona çevrilmişti.

''Ben kaçıyorum şimdi. Hazırlıkları yapayım, gece yarısı çıkarız. Ondan önce de Eftelya'yı bırakırız.'' dediğinde Arel kafasını sallamıştı.

Ali ikimize de el sallayıp terastan çıkarken, Arel bana bakıyordu.

''Ne?''

''Geçmişine olan öfkeni çocuklardan çıkartamazsın.'' dediğinde, gülümsüyordu.

''Öfkemi onlardan çıkartmıyorum. Sadece, onları sevmiyorum.''

''Kendi çocuğun olduğu zaman ne olacak?'' dediğinde, kahkahamı engelleyememiştim.

''Kendi çocuğum mu? Cidden, evlenip mutlu bir aile kuracağımı falan mı sanıyorsun?''

Arel'in yüzü gerilmişti. ''Neden olmasın?''

''Bir aile kurmak için fazla bencilim.''

Arel kafasını iki yana sallayıp, derin bir nefes aldıktan sonra yerinden kalktı. ''Gidelim hadi.''

''Nereye?''

''Alışverişe. '' dediğinde, peşinden ilerledim.

''Niye ki?''

Cevap vermeden, kolunu omzuma atıp yürümeye devam etti.

''Para harcamamıza gerek yok. Paraya ihtiyacımız var.'' dediğimde, Arel kahkaha atmıştı. Kahkahasıyla benimde yüzümde bir gülümseme oluşurken, Arel kasaya doğru ilerleyip hesabı ödemiş, tekrar kolunu omzuma atmıştı.

''Parayı dert etme. Şimdilik bir sıkıntı yok.''

''Ne zaman sıkıntı olacak?''

''Babanın hoşuna gitmeyecek şeyler yapmaya başladığım zaman. Çünkü dedemden gelen paranın kaynağı muhtemelen baban. Dedemin zengin biri olmadığının farkındaydım zaten. Sadece paraya ihtiyacım vardı ve bende sessiz kaldım.''

''Yine de,'' dedikten sonra gülümseyerek Arel'e döndüm. ''Ben alışveriş yapmayı sevmem.''

Arel, Ali'nin bıraktığı arabayı açtığında, gülümsüyordu. ''O küçük bavulla idare edebileceğini sanmıyorum, yani mecbursun. Bin hadi.''

Gözlerimi devirip, ön koltuğa bindiğimde küçük bir çocuk gibi somurtuyordum.

Arel arabayı çalıştırdığında, başımı cama yaslayıp dışarıyı izlemeye başladım. İstanbul'u hep merak ederdim. Bu yüzden Akif, bana buraya beraber taşınacağımızı ve her şeyin çok güzel olacağına dair hayallerini anlatırdı. Yüzümde bir gülümsemeyle dinlerdim onu. Bazı geceler eve gitmezdim, onunla kalırdım. Ona güveniyordum, bana zarar vermeyeceğini düşünmüştüm. Sonra tek bir an, tüm güvenimin yıkılmasına ve altında kalmama sebep olmuştu.

''Yanında kalacağın kızın adı, Şebnem. Küçüklüğünden beri tanırım, iyi kızdır. İyi anlaşırsınız.''

''Neden çocuğuna arkadaş bulmaya çalışan babalar gibi davranıyorsun?'' dedim, gülerek.

Arel'in bakışları yüzümdeki gülümsemeye kaydığında, hafifçe gülümsedi ve omuz silkti.

Büyük bir alışveriş merkezi görüş alanıma girdiğinde, Arel arabayı çoktan park etmişti. Yanağımı koltuğa yaslayıp, Arel'e baktım. ''Girmeyelim.'' dedim, sızlanarak.

Arel gülerek arabadan inip, kapımı açtığında, oflayarak arabadan indim. Bu sırada, Arel kolunu omzuma atmış, saçlarımdan öpmüştü. ''Korkma, ben yanındayım.'' derken, hala gülüyordu.

İçeriye girdiğimizde, insan kalabalığında gezdirdim gözlerimi. Etraftaki kızlara baktığımda, tekrar arabaya dönmek istemiştim. Hepsi çok bakımlıydı. Makyajları, saçları ve kıyafetleri.. Başımı eğip kendime baktım. Bir kazak, pantolon ve botlarım. Kafamı iki yana sallayıp Arel'e baktım. Az önce baktığım kızların göz ucuyla Arel'e baktığını görünce, Arel'in kolunun altından çıkıp, ellerimi montumun ceplerine yerleştirdim.

''Hadi bitirelim de gidelim.'' dediğimde, Arel tekrar kolunu omzuma atmış, ''Tam burada kalıyorsun, Çoban Yıldızı.'' demişti. Söylemesi kolaydı.

İlk kattaki bir mağazadan başladığımızda, Arel'in kolunun altından çıkmış, muhtemelen torunlarını bekleyen bir teyzenin yanına oturmuştum. Kollarımı göğsümde birleştirip, Arel'e baktığımda, bu halimle eğleniyor gibi gözüküyordu.

Arel kıyafetlere bakmaya başladığında, beğendiklerini omzuna atıyor ve bakmaya devam ediyordu. Bu sırada mağazadaki görevli kızlar yan yana gelmiş, Arel'i izliyorlardı. İyice somurtarak yerime sindiğimde, görevli kız Arel'in yanına yaklaşmıştı. Arel beğendiği kıyafetleri gösterip, daha sonra beni gösterdiğinde, görevli kız başını sallayıp, bütün kıyafetlerin bedenlerini kucağında toplayıp, Arel'in peşinden gitmişti. İkisi beraber bana kıyafet bakarlarken öylece bekliyordum. Bu sırada yanımdaki teyzeyle beraber kabinden çıkanların kıyafetlerini yorumluyorduk.

Kabinden bir kız giydiği uzun tulumla çıkarken, teyze gülerek arkasına yaslandı.

''Rengi gitmedi gibi, sen ne diyorsun?'' dediğinde, arkama yaslandım. ''Yılbaşı ağacına benzedi.''

Teyze bana bakıp gülümserken, ''Sen neden bakmıyorsun bir şeyler.'' dediğinde, omuz silktim. ''Sevmem ben alışveriş.''

Teyze kafasını sallarken, torunları olduğunu düşündüğüm iki kız yanımıza gelip, beğendiklerini teyzeye verirlerken, teyze ayağa kalktı. ''İyi günler, güzel kızım.'' dediğinde el salladım.

Çenemi elime yaslayıp, tekrar Arel'i izlemeye başladım. Uzun boyu, biçimli vücudu vardı. Yüz hatları keskin ve sertti. Sert yüzüne bir gülümseme yerleştirdiğinde ise vazgeçilmez oluyordu.

Bir sapık gibi izlediğimi fark edince kafamı iki yana sallayıp, ayağa kalktım. Erkek reyonuna doğru giderken, iki el tarafından omuzlarımdan tutulup, geriye döndürülmem bir olmuştu.

''Orası erkek reyonu.'' dediğinde, Arel'e baktım.

''Ee?''

Gülümseyerek, elini belime koyup kabinlere doğru ilerletti. ''Ben senin için seçtim bir şeyler.''

Kabinlerin önüne geldiğimizde, görevli kız kıyafetleri kabindeki askılara yerleştiriyordu. Gözlerim büyürken, Arel'e döndüm. ''Bunların hepsini denemeye kalkarsam, yaşlanır ve kabinde ölebilirim.''

Arel kabinlerin karşısındaki koltuğa otururken, kollarını göğsünde birleştirdi. ''Hadi, Çoban Yıldızı.''

Omuzlarım düşerken, kabine girdim. Kıyafetlerimi çıkarırken, bu sırada görevli kızın, sesini duymuştum.

''Kardeşiniz mi? Ne kadar da ilgilisiniz.'' derken, sesindeki hayranlığı görmezden gelmeye çalıştım. Ayrıca, kardeş mi?

Yüzüm asılmış bir şekilde kıyafetlere yönelirken, Arel'in sesini duymuştum.

''Kız arkadaşım.'' dediğinde, kıyafetleri bırakıp onları dinlemeye başlamıştım.

''Ah, öyle mi? Peki, bir ihtiyacınız olursa beni çağırın lütfen.'' dediğinde, gözlerimi devirip tekrar kıyafetlere baktım. beyaz, çapraz yaka bir gömlek ve altına kot pantolon giydiğimde, aynadan kendime baktım.

''Eftelya, sonsuza kadar orada kalamazsın.''

Kilidi çevirip, çıktığımda Arel sağ ayağını sol dizine atıp, arkasına yaslandı. Gözleri baştan aşağıya beni süzerken, derin bir nefes aldım.

''Beğendim, diğerlerini de dene.'' dediğinde, aynaya döndüm. ''Fazla renkliyim.''

''Tam senin ruh haline göre, bayıldım.'' derken, yüzündeki gülümsemeyi silmek istemiştim. Beni sakinleştiriyordu. Sakinleşmek istemiyordum.

Kabine girip, üzerimdekileri çıkardığımda, bu defa önü dantelli askılı bir bluz gördüğümde, onu alıp giydim. Aynaya bakmadan çıktığımda, Arel'in karşısında durup, ardından aynaya baktım.

Göğüs kısmı ön plana çıkarken, Arel'e bakıp gülümsedim. ''Bu güzel.''

''Beğenmedim, çıkar.''

''Neyini beğenmedin, gayet güzel.''

''Rengi sana göre değil.'' dediğinde, az önce söylediği şeyi söyledim. ''Ama bu beyaz. Tam benim ruh halime göre.''

Arel sessiz kalırken, gülerek kabine girdim. Zaten bende beğenmemiştim.

Arel'in seçtiği tüm kıyafetleri denemiş, en sonunda kabinden çıktığımda kendimi koltuğa atmıştım. ''İşte bu yüzden alışverişten nefret ediyorum.''

Görevli kız yanımıza geldiğinde, Arel kıza kasaya götürmesi gerekenleri gösterip, ayağa kalktı.

Erkek reyonuna ilerlediğimizde, Arel bedenlerine bakmadan hızla kıyafetleri seçip, hiçbirini denemeden tekrar kasaya ilerledi.

Kasadaki kadın önündeki kıyafet yığınına bakıp, ardından bize baktı. Cidden, çok fazla şey almıştık. Bir yıllık kıyafet ihtiyacıma eş değerdi benim için. Kadın kıyafetleri geçirirken, tekrar bir koltuğa oturup beklemeye başladım.

Arel bana baktığında, işimizin bittiğini anlayıp yerimden kalktım. Poşetleri bagaja koyduktan sonra, arabaya bindik. Arel arabayı çalıştırdı.

Eve geldiğimizde poşetleri koltuğun yanına koyup, kendimi koltuğun üzerine atmıştım. Arel de içeri girdikten sonra, montunu koltuğun kenarına koyup, karşımdaki tekli koltuğa oturdu.

Koltukta yan dönüp, onu izlemeye başladım. Gözlerini kapatmış, başını arkaya yaslamıştı. Yorgun olduğunu görebiliyordum.

Ayağa kalkıp yanına ilerledim. ''Boynun ağrıyacak. Yatağa git hadi.''

Elimi koltuğun kenarına yaslanmış, Arel'e doğru eğilmiştim. Gözlerini araladığında, geri çekilmek istesem de belimden tutup buna engel olmuştu.

''Sende benime uyuyacaksan eğer, neden olmasın?''

''Senin boynun ağrır, benimki değil.''

Arel yerinden kalkıp, yatağa ilerlerken gülümsedim.

Onun arkasından odaya ilerlediğimde, kenara kayan yorganı düzeltip, üstünü örtecekken kolumdan tutup beni yanına çekmişti.

Kollarının arasında öylece dururken, ''Biraz uyuyalım.'' dedi, sessizce.

Gözleri kapalı dururken, yüzünü inceledim.

Bakışları, sesi, varlığı olduğum bu duruma inat gibiydi. Benim varlığım karanlığa çekilmek istenirken, onun yanında ruhum ışık alıyordu.

Zihnim tamamen kendime öfkeli olmamı isterken, onun yanında öfkeyi unutuyordum.

Yaptığım hata mıydı, bilmiyordum.

Onun yanında olmak istiyordum, bu hata olmamalıydı.

***

Çoğu zaman, donuk bakışlarımın ardında, cehennem ateşini zihnimde hissederken sadece öylece etrafıma bakıyorum.

Gece çöküyor ruhuma, gözlerimi kapattığım an yaşadığımı unutuyorum.

Ne hissettiğimi, neler olup bittiğini fark edemeden bitiriyorum günlerimi.

İnsanları görmüyor, nefes alışverişlerimin farkında olamıyorum.

Nefes aldığımın farkında değilken, bir ölüden ayırt edemiyorum kendimi.

Zihnimin tam içinde, geçmişimde ölen her bir ruhun çığlıklarıyla uyanıyorum.

Zihnimde yarattığım taşlar, birer birer ruhuma dökülüp, ağırlık yapıyorlardı.

Geçen zamanın ağırlığından yaratıyordum bu taşları.

Korkup geriye çekilmek istediğim zamanlar oluyordu, saklandığım yer ise karanlıktı.

Umutsuz bir çırpınıştı gözyaşlarım.

Umutsuz bir yalvarıştı hıçkırıklarım.

Güneş doğuyordu gökyüzüne, fakat hiçbir zaman bedenimden içeri giremiyordu gün ışığı.

İçerisi zifiri karanlık.

Doğdum, gözlerimi açtım fakat, asla büyüyemedim. Küçük bir kız çocuğuyken öğrendim yalnızlığı. Sevgiyi, dışarıdaki insanları izlerken öğrendim. Mutluluğu, saklandığım kuytu köşelerden, insanların gülümsemelerinden öğrendim. Şimdi geçmişe bakıyorum, bir yük daha biniyor çocukluğumun anılarına. Anılar, çiçeklerle döşenmiş bir zihinde değil de, küflü bir sandıkta yatıyordu.

Ayaklarıma batan taşları umursamadan yürüyorum.

Deniz kıyısına ilerliyor adımlarım.

Denizin soğuk suyunu bacaklarımda hissediyorum.

Sonsuzluk karşılıyor beni her baktığımda ufka.

Korkutuyor bu sonsuzluk. Sonsuz bir acı içinde kıvranmaktan doğan bir korku olsa gerek.

Tam sağımda, iskelenin üzerinde görüyorum babamı.

Arkamda karanlığın esir bekçisi, babama doğru koşuyorum. Her bir adımımda benden daha çok uzaklaşıyor. Gözyaşlarım tenimi yakıp geçerken, ayaklarıma batan taşlar iyice acıtmaya başlıyor.

''Baba, yalvarırım dur.''

Saçlarım rüzgarda önümü kapatıyor. Babam arkasını dönmüş giderken, yanında annemi görüyorum. Bakışlarındaki pişmanlığı yakaladığımda, son gücümle biraz daha hızlı koşuyorum.

''Bırakma beni.''

Sesler birbirine karışıyor. Gök gürültüsü, çığlıklarımı bastırıyor.

Annemin yanağında tek bir damla gözyaşı görüyorum. Arkasını dönüp öylece gidiyor.

Hızlanan yağmur ayağımın altındaki toprağı ıslatıyor. Ayaklarımı gömüldüğü topraktan kurtaramıyorum. Onlar öylece uzaklaşırken, yetişemiyorum, koşamıyorum.

Bir anda toprak ayaklarımın altından kayıyor, rüzgar şiddetleniyor ve aniden başka bir sahne canlanıyor gözümde.

Bir sabah, yatağımdan kalkıp etrafıma bakınıyorum. Büşra'yı göremeyince odadan çıkıp annemi buluyorum. Evde babamı da bulamayınca, içimdeki tarifsiz çöküntüyü göz ardı etmeye çalışıyorum.

O gün, babamla Büşra'nın beraber şehir dışına çıktıklarını öğreniyorum.

Beni almadan gitmişlerdi.

Sessiz kaldım, on üç yaşındaydım. Bunlar için fazla büyüktüm, değil mi? Kendime bunu söylemeliydim.

Beni uyandırmamışlardı.

Ağlamadım.

Birkaç gün sonra eve döndüklerinde, sessizce neler yaptıklarını dinledim. Tıpkı kendime tembihlediğim gibi. Bir dahakine benimle gideceğini söyledim kendime. Beni de alacağını düşündüm, benimle de gülüp eğleneceğini.

Dışarıdan kendi çocukluğumu izlerken, gülümsememin ardındaki hayal kırıklığını gördüm.

Küçük bir kız çocuğunun, kendi sessizliğinde boğuluşunu izledim.

***

Çocukken gökyüzüne bakmak korkuturdu beni. Sanki gökyüzü, ardındaki demir parmaklıkları saklayan bir çarşaf gibiydi. Parmaklıkların arkasında, ölü bedenlerin ruhlarının çığlıklarını duyduğumu sanırdım. İçeriye girmek için yalvardıklarını fakat giremediklerini...

Çocuk aklı mı demeliyim, zihnimin erken yaşta başladığı oyunları mı?

Yine de, buna rağmen gökyüzüne bakmaktan vazgeçmezdim. Duyduğum çığlıkları dinlemeye devam ederdim. Bir süre sonra bu bana huzur vermeye başlamıştı. Bazen kendi ruhumun çığlıklarından kaçmak için başka ruhlarınkine sığınıyordum.

Bu büyük bir ironiydi. Zihnimden kaçıp, yine kendi zihnimin oyunlarında çare arıyor olmak.

Şimdiyse, yine gökyüzüne sığınıyorum.

Saat on bire gelirken, Arel'in telefonunun çalmasıyla sesi takip edip salondaki sehpanın üzerinden telefonu aldım. Ali arıyordu.

Tekrar odaya döneceğim sırada arama sonlanmıştı.

Adımlarımı odaya yönlendirip, yatağın yanına ayak ucumda yaklaştım.

Arel kollarını yastığa sarmış, uyuyordu. Dudakları hafif aralanmışken küçük bir çocuğa benzediğini düşündüm. Saçları birbirine karışmıştı. Yatağın yanında, dizlerimin üzerine oturup parmaklarımı hafifçe saçlarını dokundurdum.

Önüne gelen saçlarını arkaya itip, parmak uçlarımı sakallarında gezdirdim.

Ona ne zaman bu kadar bağlandığımı bilmiyordum.

Bana sevmeyi öğretiyordu, sevilmeyi öğretiyordu.

Her şeye rağmen, tüm bu olanlar beni korkutuyordu.

Gözlerini hafifçe aralarken, elimi yanağından çekmeden öylece ona baktım. Yan yatarak, yanağını avuç içime yaslarken o da beni izliyordu.

Gözlerini, gözlerimden çekmeden gülümsediğinde, elime çarpan nefes alışverişlerini hissetmiştim.

Derin bir nefes alıp elimi çekerken, telefonunu uzattım. ''Ali aradı.''

Kafasını sallayıp yerinde doğrulurken, uykulu bakışlarıyla telefonuna baktı. ''Gece yarısı çıkacaktık yola. Sen bavulunu hazırla istersen.'' dediğinde, kafamı sallayıp ayağa kalktım.

Hiç tanımadığım insanların evinde kalmak biraz can sıkıcı bir durumdu fakat Arel'in de başka seçeneğinin olmadığının farkındaydım. Yanından ayrılmamı istemiyordu fakat oraya gittiğinde ne olacağını da bilmiyordu. Bu yüzden sessiz kalıp, onun planlarına uyuyordum.

Yeni aldığımız kıyafetlerden birkaç tanesini alıp bavula yerleştirdikten sonra, bavulu salona götürüp koltuğa koydum. Bu sırada Arel, balkonda sigara içiyordu. Çok fazla sigara içmediğini biliyordum. Bu yüzden de sigara içtiği zamanlar, düşünceli olduğunu anlayabiliyordum.

Yanına ilerleyip, dirseklerimi balkon demirlerine yasladım.

''Neden canın sıkkın?'' dediğimde, bana dönerek gülümsedi.

''Bir sorun yok.''

Arel koluyla başımı sarıp, göğsüne yasladığında kendimi uzaklaştırmaya çalıştım.

''Konuyu kapatmaya çalışıyorsun.''

''Hayır, sadece sana sarılıyorum.''

En sonunda kurtulamayacağımı anladığımda çırpınışlarımdan vazgeçip, kollarımı iki yanımda serbest bıraktım. Arel boşta olan kollarımı tutup belime sardığında, gülümsedim.

Biten sigarasını küllükte söndürdükten sonra, son bir kez saçlarımdan öpüp geriye çekildi.

''Hadi gidelim.''

Kafamı sallayıp, arkasından ilerledim. Bavulumu alıp, omzuna atarken bende ışıkları kapatmıştım. Arel kapıyı kilitlediğinde, ayakkabılarımı giymeyi bitirmiştim. Apartmandan dışarıya çıktığımızda, Ali kapının önündeki merdivende oturmuş bizi bekliyordu.

Yanından geçerken, ona bakmadan konuştum. ''Dilencilere benziyorsun.''

''Geçerken bir iki lira bir şeyler atsaydın o zaman.''

''Üzgünüm, bende beş parasızım.'' dediğimde, ''Helal be!'' diyerek, elini yumruk yapıp bana doğru uzattığında beklentiyle gözlerimin içine bakıyordu. Hareketsiz kaldığımda, ikimizde hala birbirimize bakıyorduk. Gülmemek için kendimi tutarken, elini yavaşça indirdi. ''İyi be.''

Arkasından gülerken Arel yanıma yaklaşıp, cüzdanından kredi kartı çıkardı. ''Ben yokken, bir şeye ihtiyacın olursa diye.'' dediğinde, omuz silktim. ''Olmaz.''

Geriye dönüp gidecekken, Arel kolumdan tutup, kredi kartını avucuma koydu. ''Olursa diye.'' dedikten sonra gülümseyip, arabaya doğru ilerledi.

Ön koltuğa ilerleyip, Arel'in arabayı çalıştırmasını izledim. Yine başımı cama yaslarken, dışarıyı izliyordum.

''Bu arada,'' Ali'nin sesini duymamla soluma dönecekken, ortadan çıkan kafasıyla yerimde sıçramıştım. ''Kardeşim, Şebnem. Arada evden falan kaçar, ona göz kulak olursun değil mi? Tabii ki olursun, teşekkürler.''

Kaşlarım havada Arel'e bakarken gülüyordu.

''Evden mi kaçıyor?''

Ali geriye yaslandı. ''Aynen. Pek uzağa gidemiyor gerçi.'' dedikten sonra güldü. ''Mesela ben, kaçıp Antalya'ya gitmiştim onun yaşındayken. Şebnem'in mahalleden çıkamadan yakalandığı günler var.''

''Kaçmak isterse ne yapacağım?''

''Kaçma, diyebilirsin.''

''Ve o da tamam o zaman, kaçmıyorum diyerek vazgeçecek, öyle mi?''

Arel kahkaha atarken, Ali aynı ciddiyetle devam etti. ''Senin yeteneklerine bırakıyorum.''

''Haberin olsun diye söylüyorum,'' dedikten sonra arkama dönerek ona baktım. ''Bende evden kaçtım.''

''Şey o zaman takılın kafanıza göre, ya da beraber kaçın.''

Arel araya girdi. ''Öyle bir şey yapmayacaklar.''

''Konu hangi ara buraya geldi?''

Ali omuz silkip, sessizliğine büründüğünde Arel bana döndü. Aynı zamanda arada yola bakıyordu.

''Ben ciddiyim, evde kalacaksınız.''

''Sadece şaka yapıyordum.'' dediğimde, tam olarak ikna olmasa da kafasını sallayıp tekrar bakışlarını yola çevirmişti.

Beyaz renkteki bir apartmanın önünde durduğumuzda, arabadan inmeden önce etrafıma bakındım. Sessiz ve huzurlu bir mahalleye benziyordu. Kapıyı açıp indiğimde, bavulum Arel'in elindeydi.

İlk olarak apartmana bakıp, sonra bana döndü. ''Buradan sonrasını tek başına gideceksin.'' dedi.

''Neden?''

''Ailesi, Şebnem'in arkadaşı olarak biliyor seni.'' dediğinde, kafamı salladım. Arel bavulu yere koyup, kollarını bedenime sardı. Saçlarımı hafifçe öptükten sonra yavaşça geriye çekildi.

''Korkma, tamam mı? Çabuk döneceğim.''

''Korkmuyorum.'' dedim, sessizce fakat, aslında korkuyordum. Bu bilinmezlik yine hayatımı dolduruyordu.

Arel geriye çekilirken bavulu yerden alıp bana uzattı. Bavulu alırken aklıma gelen soruyla Ali'ye döndüm.

''Peki neden Şebnem'de kalıyorum?''

''Birkaç gün tatil yapmak istedin.'' dedi Ali omuz silkip. Başımı salladım.

Tekrar Arel'e döndüm. ''Dikkat et.''

Arel kafasını sallarken, Ali'ye bakıp hafifçe gülümsedim. ''Dikkat edin.'' dediğimde, ''Her zaman.'' diyerek sırıtmıştı.

Arkamı dönüp, apartmana doğru ilerleyecekken tekrar onlara döndüm. ''Hangi zili çalacağım?''

''Mehmet Ata.'' Kafamı sallayıp, apartmana yöneldim. Zillere bakıp, ismi bulduğumda tereddüt etmeden çaldım. Kapı açıldığında arkama baktım. Arel hala bekliyordu. Kararsızlığını gözlerinden görebiliyordum Gülümseyip el salladığımda, kafasını sallayıp arabaya bindi. Apartmandan içeriye girip, açık olan bir kapı görene kadar merdivenlerden yukarıya ilerledim. Üçüncü katta kızıl saçlı bir kız görünce, yavaş adımlarla kapıya doğru ilerledim.

''Şebnem?''

Gülümseyerek elini uzattı. ''Evet benim, sende Eftelya olmalısın. Memnun oldum.''

Elini sıkıp, bende hafifçe gülümsedim. ''Bende memnun oldum.''

''İçeriye gel.'' derken, hala yüzünde bir gülümseme vardı. Cana yakın birine benziyordu.

O an, o kapıdan içeriye girdiğimde daha önce karşılaşmadığım sıcak bir hava karşılamıştı beni. Aitlik ve güven duygusu veren bir sıcaklık. Evin içinden televizyon sesi geliyordu, birilerinin kahkahasını duyuyordum.

Adım attıkça sıcaklık yayıldı, ruhumun donmuş olan kısımlarının şaşkın olduğunun farkındaydım. Daha önce kendi evime girdiğimde bu sıcaklıkla karşılaşmamıştım, bununla yeni tanışıyordum.

Bakışlarımı Şebnem'e çevirdim.

''Ailemle tanıştırayım seni.'' dediğinde, kafamı sallayıp bavulumu kapının yanında bıraktım.

Geniş salona girdiğimizde anne ve babasının sarılmış televizyon izliyor olduğunu gördüm.

Derin bir nefes al, Eftelya.

Gülümseyerek kızlarına baktılar.

Gözlerindeki şefkati gördüm, sevgiyi gördüm.

O an hıçkırarak ağlamak istedim, kaçmak istedim.

Yaptığım tek şey ise gülümseyip, yanlarına gitmek oldu.

''Merhaba! Hoş geldin, kızım.''

''Beni kabul ettiğiniz için teşekkür ederim.''

''Hiç önemli değil.'' dedi, babası. ''Kendi evinde gibi hisset lütfen.''

Gülümsedim. ''Teşekkür ederim.''

''Nerede yaşıyordun sen?''

''İzmir. Küçük bir tatil yapmak istedim. Üstelik Şebnem'i de görmek istiyordum.'' dediğimde anlayışla kafalarını salladılar.

Şebnem araya girip, ikisini de öptü. ''Neyse, biz yukarı çıkalım. Eftelya yorgundur zaten. Görüşürüz!'' dedi, sırıtarak.

''İyi geceler.'' dedikten sonra arkamı dönüp, kapının yanından bavulumu aldım.

Şebnem'in odasına girdiğimizde, ne yapacağımı bilemez halde odanın ortasında dikiliyordum. Şebnem bana bakıp gülümsedi. ''Lütfen kendi evinde gibi hisset, rahat ol.''

''Elimde değil.'' dedim, bende gülerken.

Şebnem bavulumu alıp, yere koyduktan sonra yatağına oturup bağdaş kurdu.

''Bir an önce hikayeni dinlemek istiyorum.'' dedi, heyecanla.

''Ne hikayesi?''

''Buraya nasıl geldin, Arel ile nasıl tanıştın, ağabeyimi nereden tanıyorsun, çok fazla soru var.'' dedi, gülerek.

O an her şeyi anlatabilirdim fakat anlatmadım. Eğer kendi durumumu anlatırsam, Arel'in babasıyla ilgili olan hikayeyi de öğrenmiş olacaktı. Bilip bilmediğini bilmiyordum, bu yüzden kendim bir şeyler uydurdum.

''Ailemle iyi anlaşamıyordum, bende Arel ile beraber yaşamaya karar verdim, ailem pek umursamadı. Sorun da çıkmadı haliyle.''

''Bu kadar mı?'' dediğinde, yüzü düşmüştü.

Gülerek, omuz silktim.

Bu sırada çalışma masasının yanında duran sandalyeye oturmuştum. Ben etrafı incelerken, Şebnem tekrar konuştu.

''Okul ne olacak peki?''

Derin bir nefes aldım. ''Açıktan devam ederim sanırım.''

''Anladım.'' dedikten sonra yüzü tekrar güldü.

O sırada, kapının çalınmasıyla ikimizde o tarafa döndük. Şebnem'in babası gülen yüzüyle kapıdan başını uzattı.

''Biz yatıyoruz, kızım. Siz de uykusuz kalmayın, iyi geceler.''

Şebnem ayağa kalkıp babasının yanına giderek, yanağından öptü. Gülümsedim. ''İyi geceler.''

Bu ev bana eksik kalan anılarımı hatırlatıyordu.

Bu ev benim için işkence gibiydi.

Babamın bir kez olsun yanağımdan öptüğünü hatırlamak istedim.

Gülümsediğini, sevgiyle baktığını düşünüp gülümsemek istedim fakat bu bana daha çok acı verdi.

Annemin babamın gözünün içine bakmasını ve babamın davranışlarına göre bana nasıl davranması gerektiğini tarttığını hatırladım. Annemin bakışlarında her şeyi görebiliyordum. Babamdan vazgeçemiyordu. O da benim gibi, ondan bir sevgi bekliyordu. Aramızda ki tek fark, benim vazgeçmiş, annemin ise asla vazgeçemiyor oluşuydu.

Babam benden uzak duruyordu ve annem, uzak durması gerektiğini düşünüyordu.

Gözlerim yanmaya başladığında, odadaki küçük balkona çıktım.

Zihnim çığlık çığlığa bağırıyordu.

Anılar kurşun gibi saplanıyordu ruhuma.

Ellerimi saçlarımın arasından geçirdim. ''Sikeyim!''

Dişlerimi birbirine bastırdım. Bu uzun süredir olmamıştı. Uzun süredir bu kadar öfkeli hissetmiyordum. Önceden hatıralar sadece canımı yakardı, şimdiyse öfkem yakıp geçiyordu bedenimi.

Başımı gökyüzüne kaldırdım.

''İyi misin?''

Şebnem'in sesini duyduğumda derin bir nefes alıp ona döndüm. ''Evet, evet iyiyim.''

''Ben duş alıp geleceğim, sen keyfine bak.'' dediğinde kafamı salladım.

Odadan çıktığında çantamın yanına ilerledim. Küçük gözdeki ilaç kutularını alıp, yatağa oturdum.

Sahiden iyi miydim? Gün yüzüne çıkan öfkem bana eski halimi hatırlatıyordu. İyileşebilir miydim? Herkes gibi öfkemi kontrol altına alabilir miydim?

Kutuyu elimde çevirip duruyordum.

Üstüme bulaşan çamuru görmek istemiyordum. Hiçbir sorun yoktu. Olmayacaktı. İlaç kutusunu tekrar çantaya atıp, balkona çıktım. Küçük kilimin üzerine oturup, başımı balkon demirlerine yasladım.

Sönen bir ruh tekrar alev alamaz.

Zihnimde yankılanan Kıvanç'ın sesiyle, yerimde dikleştim.

Başımı dizlerime yaslayıp, gelen gözyaşlarımı bu defa engellemedim.

''Sus, yalvarırım sus.''

Kaç defa bunu yaptım, hatırlamıyorum. Zihnimin susması için yalvardığım, ağladığım çok gece vardı. Susmamıştı, susmayacaktı.

Başımı kaldırdığımda, pencerenin kenarında bir kibrit kutusu ve sigara paketi gördüm. Uzanıp kibrit kutusunu aldıktan sonra tekrar arkama yaslandım.

Kibrit kutusundan bir tane kibrit çıkarıp yaktım. Ellerim benden bağımsız hareket ediyordu. Dışarıdaki dünya durmuş gibiydi, hiçbir şey hareket etmiyordu. Sadece karanlığın ortasında yanan bir ateş vardı.

Kızıllığın ortasında küçük bir kız çocuğu gördüm.

Ağlayarak babasına koşuyor, bacağına sarılıyor.

Sert bakışlar belirdi birden.

Ateş yükseldi, bir oda belirdi. İçeride, tek başına oturuyor.

İnsanlar canlanıyor, kalabalık netleşiyor. Ortalarında aynı kız çocuğu. Kayıp, ürkek..

Tüm sesler susuyor, etraf sessizliğe bürünüyor.

Acıyı hissediyorum.

Daha sonra, bir çift ürkek göz daha görüyorum.

Kıvanç..

Çığlık çığlığa bağırıyor, her şey karmakarışık.

Aynı kız çocuğu tekrar gözüküyor, bir köşeye saklanmış. Tüm bu karmaşanın içinde sadece izliyor. Başını kaldırıyor ve o gözlerin içinde saf korkuyu görebiliyorum.

''Eftelya!''

Ateş söndü, görüntüler kayboldu.

''Eftelya, ne yapıyorsun sen?''

Başımı kaldırıp, Şebnem'e baktım. Gözlerindeki korku beni gerçek hayata döndürdü.

''Efendim?'' dedim, sessizce.

''Elin!''

Bakışlarımı ondan ayırıp elime çevirdim. Bu sırada yüzümün buruşması eş zamanlıydı. Elimi yakmıştım.

Toparlanıp, Şebnem'e döndüm. ''İyiyim, küçük bir kaza. Merak etme.''

''Küçük bir kaza mı? Ateşi eline tutuyordun!''

Şebnem ayağa kalkıp, kalkmama yardım etti. Odaya geçtiğimizde, hala endişeyle bana bakıyordu.

''Merak etme, iyiyim.''

''Bekle, sargı bezi falan getireyim.''

Kafamı sallayıp, sandalyeye oturdum. Geri döndüğünde elinde krem ve sargı bezi vardı.

Avuç içime baktım. Kıpkırmızıydı.

Şebnem kremi sürerken, sessiz kaldı. Bu benim için iyiydi. Yapabileceğim bir açıklamam yoktu. Son olarak sargı bezini sardığında, elimi kucağıma koydum. ''Teşekkür ederim.'' dediğimde, kafasını salladı.

''Sormayacağım?'' dediğinde gülümseyip kafamı salladım. Bu sırada hala bornozuyla duruyordu.

''Giyin hadi, üşüteceksin.'' dedim, gülerek.

Şebnem kafasını sallayıp, başka bir odaya geçerken, ayağa kalkıp aynanın önünde durdum. Kanlanmış gözlerime baktım.

Ve o an, bir saniyeliğine yüzümün arkasına saklanan şeytanı görmüştüm.

Bunu görmeyeli uzun zaman oluyordu.

Zihnime sızan, yüzümün arkasında saklanan o şeytan.

İpleri eline alan ve geceleri yalvardığım o şey.

Aylar olmuştu.

Continue Reading

You'll Also Like

325K 28.2K 17
Sertçe yutkundum ve kısık çıkan sesimle "Çok acıyor mu?" diye sordum. "Evet ama senin ölmüş olman daha çok acıtıyordu." dedi. Gözlerimin dolmasına en...
2.2M 135K 60
pabucumun bayboyu Ayşen: Ama senin gibi tiplerden hoşlanmam. Ayşen: Senin gibi tipler dediğim. Ayşen: Kötü çocuk gibi takılan. Ayşen: Zeki ve çalışk...
1.3M 48.5K 52
DİKKAT: ÖĞRETMEN ÖĞRENCİ KURGUSUDUR +18 VARDIR RAHATSIZ OLACAK OKUMASIN. Defne çocuk ruhlu biridir. Bir akşam canının sıkıntısı ile anonim bir uygul...
5.9M 193K 98
Karan Haznedaroğlu. 27 yıldır her istediğini elde eden, sadece adıyla bile bütün kapıları açabilecek bir adam. Şimdi her şeyden çok istediği bir şey...