heyoooooo:) kısacık ama söz perşembeye bir bölüm daha gelecek:)
işte yeni bölüm karşınızda. biraz agresiflik biraz hayal kırıklığı biraz ihanet biraz üzüntü ve bolcana aşk var :)))
bölümü okuduğunuzda rüzgara küfür etmeyi unutmayın ben yazarken bol bol ettim:)))
keyifli okumalar. seviliyorsunuz çokça.... öpücükler.... sibel
RÜZGAR......
rüzgar..... diye mırıldandı. yanımdaydı çırılçıplak koynumdaydı. ayaklarını bacaklarımın arasına sokmuş kedi gibi bana sokulmuştu.
kaç aylardır ayrıydık hatırlamıyordum ama sonunda kavuşmuştuk.
dershaneden döndüğümde onu evimin kapısında bulmuştum. hiç konuşmamış soru sormamış hesap almaya vermeye çalışmamış sadece birbirmize dokunmuş tatmış kokumuzu doyasıya içimize çekmiştik.
zeynel amca rusyaya sevgilisinin yanına gitmişti. aylardır birbirmize olan hasretimizi sabaha kadar sevişerek gidermiştik.
ve şimdi kollarımdaydı. başını göğsüme yaslamış ellerini belime sarmıştı. benimde bir elim onun saçlarında bir elimde mükemmel kalçalarındaydı.
aşık olduğum saçlarında gezdirdim parmaklarımı gözlerimi açmak istemiyordum.
''rüzgar okul'' dediğinde gülümsedim ve ellerimi saçlarının arasına soktum ama bir gariplik vardı.
ellerim gür saçlarına girmesi dolanması gerekirken parmaklarımın kaybolduğu gür saçları yerine kısacık saçlara daldı parmaklarım.
sinirle yüzümü buruşturdum. bana sormadan saçlarını mı kestirmişti bu kız. ahhh işte şimdi çileden çıkmıştım. bunun hesabı ağır olacaktı.
''sen saçlarına....'' deyip gözlerimi açtığımda yanımda yatanın mavi değil ezel olduğunu gördüm.
ezel... nasıl ... olamaz...
''se..senin...burd...burda...ne işin var '' direk yataktan hızla kalktım.
nasıl yaa nasıl hatırlamıyordum.
''sana da günaydın sevgilim'' diyen kıza baktım.
onunla daha altı aydır tanışıyorduk tamam samimi kafa dengi bi kızdı ve bana zayfının olduğunu söyleyen çok olmuştu ama bu kadar ileri gidip altıma yatacağını düşünmemiştim.
bunu nasıl yapmıştım. mavime bunu neden yapmıştım. neden hiç bir bok hatırlamıyordum ki.
lanet olsun.
''kalk giyin ve evimi terk et ezel'' dedim ve onun tek kelime etmesine izin vermeden kendimi banyoya attım.
buz gibi suyun altına girip dün gece olanları hatırlamaya çalıştım ama hayır olmadı.
içki içmemiştim sarhoş değildim ama dün gece tamamen muammaydı aklımda. dershanede sadece kahve içmiştim. evet kahve ezelle beraber içmiştik o son derse kalmamıştı.
kapının açılmasıyla çırılçıplka banyoya gelen kızı görünce ellerimle önümü kapattım.
''çık dışarı'' dediğimde gülüyordu.
''utanmana gerek yok dün gece yeterince gördüm onu hatta dokundum hem elimle hem dudaklarımla hemde dilimle'' dediğinde gelip duşa girdi. ellerini göğsümde her gezdirdiğinde tahrik olmam gerekirken midem ağzıma geliyordu.
onu kolundan tutup tuşun önce duştan sonrada kapıdan çıkarıp dışarıya ittirdim.
''beni böyle başından savamazsın rüzgar dün gece senin benim sevgilin olduğunun kanıtı''
''ne diyorsun kızım sen hatırlmadığım bir geceden medet umma '' dedim sinirle
kime kızıyordum ki ezele mi hayır kendime kızıyordum. duygularımın kızgınlıkla alakası yoktu aslında kendimden şu an itibariyle nefret ediyordum. iğreniyorumdum kendimden.
''hatırlayıp hatırlamaman beni zerre ilgilendirmiyor sevgilim olduğunu sevgilin olduğuma alışsan iyi edersin'' dedi ve yerdeki elbiselerini ve ayakkabılarını alıp yatak odasından çıktı.
kendimi banyoya atıp lanet ederek geçireceğim bir güne başladım. duştan çıktığımda zeynel amcayı darma dağın olan yatakta otururken buldum.
''o kız '' dediğinde yüzümü buruşturdum.
''lütfen amca tek kelime etme yoksa kusarım'' dedim ve yumruğumu gardırobuma geçirdim.
''ne zaman döndün '' dedim konuyu değiştirirken
''biraz önce '' dedi ve bana, hata yaptın dostum diyen bir bakış atıp dışarı çıktı.
lanet şerefsiz bir pisliktim ve her kötü şeyleri hak ediyordum.
yedi ay olmuştu ondan ayrılalı.
acım hafiflesin diye her boku yapmıştım. içki şişeleri arasında boğulmuştum ilk aylar
sonra derslerime sarmıştım. bir ara bir cafede çalışmıştım ama babam duyduğunda kızarak işten ayrılmamı ve derslerime odaklanmamı söylemişti.
annem gidişimle olay çıkarmış. bunu marcodan öğrenmiştim.
marco ve demirle sık sık konuşuyorduk annem nerdeyse her ay yanıma geliyor sevdiğim yemekleri yapıyor sıradan konuşmalar yapıyorduk. bir kaç saatlik olan her görüşmemizde asla maviden konuşmamıştık. hatta gidişimle ilgili tek kelime etmemiştik.
neden gittiğimi babam ona açıklamış ve oda kabul etmişti.
asla mavi hakkında ne bir şey duydum nede adı geçti.
öğrenmemem daha iyiydi. öğrenecek olduklarımdan korkuyordum. en önemlisi dayanamamaktan delicesine korkuyordum. sadece resimlerimize bakıp delice bir özlem ve çıldıracak kadar aşk çekiyordum ona karşı.
ama şimdi ona ihanet etmiş tam bir pisliktim ve artık geri dönüşüm yoktu.
onu aldatmıştım ve ezel tam bir yapışkandı asla peşimi bırakmayacaktı
ve ben ömür boyu yaptığım hatanın bedelini mavinin yüzüne bakamamakla geçirecektim.....
MAVİ......
mavinin acısını bu şarkıyı açarak okuyun. ama söz verin ağlamak yok......
umudum yerini kocaman dev dişleri olan yalnızlık canavarına bıraktı.
gelmeyecekti. bırakmıştı beni. terk etmişti.
benim görmeye bakmaya kıyamadığım gözlerini yüzünü başkaları görüyordu.
yalvarıyordum, her gün her sabah uyandığımda yalvarıyordum allahıma ama beni sevmiyordu dualarımı kabul etmiyordu. allahımda bırakmıştı beni. oda terk etmişti. oysa ölmek için her gün dua ediyordum ama kabul etmiyordu.
her şeyim.... evim, yurdum, açlığım,tokluğum, sabahım, gecem, nefesim, nefesizliğim, attığım adımım, damarımdan akan kanım,
neden..... neden yapmıştı ki bunu bana.
babam yemin etmişti, o asla yemin etmeyen adam yemin etmişti rüzgarın gidişiyle alakasının olmadığına dair. annem perişan olmuştu. ikizler sürekli rüzgarı soruyorlardı. cevap hep aynıydı zamanı gelince geri dönecektir oluyordu.
rüzgarın tayfası artık sessiz ve sakinler. efsun yine aynı çiyanlığını yapıyordu bana işkence ediyor laf sokuyor önüme çıkıp aptalca şeyler söylüyordu ve ben cevap vermediğim her an dengesizliğinin dozunu arttırıyordu.
ayda sürekli yanımda. sinir krizlerimde yanımda ağlayarak sınıftan çıktığımda yanımda. suskunlukla oturduğumda yanımda. yağan yağmurda ıslanıp onsuz sırılsıklam olduğumda yanımda ders çalışırken onun düşünmemem için sürekli coğrafya sorusu soran ki coğrafyam gerçekten kötüdür, artık daha kötü.
koskoca altı ay. başım yerde aklım onda kalbim buz tuttu acım yangın yeri.
boynumdaki kolyeye sakladım son yazısını
ilk anlarda acımın tek telafisi olan mektubunda ki sözler artık boş bir yazıdan ibaret.
bu bir ayrılık değil mavim son hiç değil
çünkü sen ve ben asla bir sona uyanmayacağız
unutma sen benimsin sadece benim.
etrafıma bakıyorum... nasılda akıp gidiyor hayat. hadi diyor annem karış sende içine. cevap vermiyorum.
o gittiğinden beri odasında yatıyorum. çok soru sordum hem kendime hem aileme hem onun en yakınlarına ama hiç kimse acımı bir nebze azaltacak cevaplar vermediler bana.
bir tek eşyasını bile almadan çekip gitmesi mantıklı değildi.
sabah kalktığımda onu aramış bulamamış ağlamış bağırmış çığlık atmış delireceğimi sanmıştım hep korktuğum şey başıma gelmişti. onu kaybetmiştim.
annem iki arada bir derede kalmıştı. rüzgarın gidişiyle oda çekilmişti kabuğuna. sonra hırçınlıklarım ağlama krizlerim odadan sışarı çıkmayı ret edişim her gün eve gelen annemin arkadaşı olan psikolog gönül teyzenin telkin tedavisi derken babamın seni tımarhaneye kapatacağım tehditleri umurumda değildi. ta ki
''seni aslı teyzenin yanına kanadaya gönderiyorum '' demesiyle dışarı çıkmaya okula gitmeye başladım.
ona sayısız mektup yazdım. hepsinde yalvardım
hala seni bekliyorum rüzgar diyen cümleyle başladım mektuplarıma
gel rüzgar ne olur gel dayanamıyorum diyen cümlelerle bitirdim.
hiç biri adresi olmayan birine yazılmış mektuplardı ve hiç yerine ulaşmadı.
o benim için hava gibiydi. gittiğinden beri nefes almadığım mahrum kaldığım hava. yaşamıyordum ki ben neden yaşayacaktım. yaşamaya olan inancım beni terk etmişti.
çocuktum. ona hayrandım. büyüdüm hayranlığım arttı. sonra biraz daha büyüdüm kardeş olmadığımızı öğrendim. sonra, sonra sonrai büyüdüm oda büyüdü hem kalbimde hem ruhumda benimle beraber büyüdü.
onunla hızla geçen zaman onsuz yavaş çok yavaş akıyordu artık.
ben ölmeden önce hayat doluydum, mutluydum gülüyordum mavi gözlerim ışıldardı
aşıktım. karşılıksız sandığım yıllarca hayal kurduğum aşk yanı başımdaymış
ben ölmeden önce onu sevdim, çok sevdim öyle çok sevdim ki onunla geçirdiğim bir haftalık zaman hayatımın ilki ve sonu olmuştu.
ben o bir haftada yaşamış ve bir haftanın sonunda ölmüştüm.
ruhuma el fatiha......