Bölüm 4

13.1K 440 6
                                    

üzgünüm ezra bu ne senin ne benim savaşım. ama will'in yaptığı hatayı sen scott'un yaptığı hatayı biz temizlemek zorundayız...



duyduğum cümleden sonra benliğimiz hissizliğine karşın aklımın berrak oluşu kafamı karıştırıyordu. neredeydim ben, kimin kollarındaydım ve neden. ensemdeki ağrı yüzünden gözlerimi açmaya çalışsam da başaramıyordum. benliğimi aklımı bedenimi kaybetmiştim karanlıkta ve bu karanlık beni zerre kadar korktmuyordu ama neden..



''bana bu lanet işi vermeseydiniz bu aptal ülkede bu aptal şehirde bu aptal evde ve bu aptal kızla olmak zorunda olmayacaktım. burası çok sıcak lanet olsun rusyanın karlı havasını özledim şimdiden'' ses kulaklarıma dolduğunda sırtımda hissettiğim yumuşacık yatak başımın gömülü olduğu tabiri caizse kuş tüyü yastık üzerimdeki yorgan. aman tanrım o çocuk, o çocuk beni... hızla yataktan fırladım hala bağırıyordu kiminle konuşuyordu nerdeydim annem olanları öğrenmişmiydi ahhh kesin delirmiştir. sıkı sıkıya kapalı olan perdeleri araladığımda zifiri karanlık tekrar aldı beni içine. etrafta tek bir ışık yoktu nerdeydik biz böyle. hemen kapıya koşup açtım kilitli olacağını sanıyordum ama değildi. büyük ahşap bir koridor karşıladı beni. bir kaç adım atıp pislik görüş alanıma girince korkuyla gerildim. evet ilkkez korku bedenime girmişti. elindeki telefonla kocaman salon da volta atıyordu.


''biliyorum lanet olsun biliyorum kız umurumda değil ne istiyorsanız alın ve beni geri çağırın bu küçük sürtükten şimdiden sıkıldım'' dediği an korkumun yerini sinir almıştı. bana sürtük deme cesaretini de nerden buluyordu aptal. hemen merdivenlere yönelip aşağıya attım kendimi sinirim yine bana her şeyi yapmaktırmak için var gücüyle uğraşıyordu ve uğraşmasına da gerek kalmamıştı sakin olup düşünmem gerekirken yine sinirime yenik düşecektim.


''kapatıyorum küçük sıçan uyandı'' sıçan mı


''sen kimsin de benim hakkımda böyle konuşuyorsun haa kim sürtük kim sıçan anan mı ben mi''


''ağzının bozuk olduğunu söylemişlerdi. bana bak kızım bu lanet işi mecbur olduğum için kabul ettim ayak sesini duymaya bile tahammülüm yok şimdi şiktir git ve bir daha odandan çıkma''


''sen kimsin be gerizekalı pislik hemen beni evimi götüreceksin hemen''


''ha ha aynen arabayla mı bırakıyım yoksa helikopter mi istersin. istersen kafana sıkayım en kestirme yoldan evdesin'' dediğinde belindeki silahı çıkarıp kafama alnıma dayadığında buzdan bir heykele dönüşmüştüm. kıpıryamıyordum oysa çoktan kaçmış bir yerlere saklanmış olmam gerekiyordu.


''evet hangi yolu tercih ediyorsunuz ezra koçyiğit'' ses tellerime ne olmuştu sesim çıkmıyordu içimden bağırmama rağmen.


''güzel şimdi'' dedi silahını tekrar beline takıp bileğimi kavrayan yakıcı ama zorlayıcı parmakları beni bir yelpaze gibi ordan oraya savurdu ve en sonunda biraz önce çıktığım deliğe tekrar soktu bir farkla bu kez iki ayağım değil ellerimde yerdeydi ve büyük ihtimalle dizlerim yarın moraracaktı.


''ölsende bu kapıdan çıkmayacaksın varlığına nefes alışına tahammülüm yok bilesin'' dedi ve üzerime kapıyı kilitleyip siktir olup gitti. beni fırlattığı odanın ortasından kalkıp dizlerimi ovaladım. allahım nasıl bir pisliğe bulaşmıştım ben kimdi o neden ben niye yani sebep neydi ben kendi halinde bir lise öğrencisiyim kimin benimle ne derdi olabilir ya...


her zaman en korktuğum şey karanlık olmuştu. on yaşıma gelene kadar annemin beni götürdüğü piskolok bile bu korkumu yenmeme yardımcı olamamıştı. her zaman ışığım açık yatardım geceleri asla sokakta olmazdım. bu güne kadar akşamları evde yalnız bile kalmamıştım ama şimdi zifiri karanlık bir odada hatta evde hatta ve hatta karanlık bir adamla yalnız başımaydım. kaçmalıydım ama dışarıdaki karanlık alt kattaki karanlık adam bunu yapmamı engelliyordu. bekle dedim kendime bekle safak söksün bekle ve kaç diyerek kocaman yatağa attım kendimi nefes alışını bile duymak istemiyorum demişti yorganı kafama çekip sessiz çığlıkla ağlamaya başladım. annem ne hale gelmiştir kim bilir ya anneannem. offf içimdeki kelebekler korkuyla titriyorlardı hemde fazlasıyla korkuyla. uyku bedenime girmişti ama gözlerim inatla uyuma sakın kapatma beni diye tekrarlıyordu. saat kaçtı acaba güneş ne zaman doğacaktı beni bu odaya hapseden adam kimdi ne istiyordu rusya demişti soğuğu özledim demişti rus muydu ama çok düzgün bir türkçesi vardı hatta türk dil kurumda çalışacak kadar düzgün bir türkçeye sahipti hatta akşanı bile vardı diyebilirim. onu ilk gördüğüm anı canlandırdım hafızamda. gerçekte hiç türke benzemiyordu koyu mavi gözleri kumral ama yer yer sarıların olduğu saçları kemikli yüz hatları düzgün burnu yüzüne özenle yerleştirilmiş gibi duran dudakları vardı ahhh ben ne diyorum ya ne zaman hangi ara onu bu kadar incelemiştim ki ama dediğim gibi bir türk olamayacak kadar farklıydı evet farklı çünkü türk değildi kabul etmek gerekirse çok yakışıklıydı ve lanet olsun ki okulun önünden beni kaçırmış daha öncede cem'i dövmüş beni bu eve kapatmış zaten korkutuğum karanlığın içine bırakmış bana faişe demiş yetmemiş silahını kafama dayayıp beni tehtit etmiş teşekkür etmem gerekir ki biliğimi un ufak etmeden bir yerlerimi kırmak istermiş gibi beni bu odaya kilitlemişti ama NEDEN lanet olsun NEDEN...





KATİLİM vol:1 and vol:2Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin