düello

7.1K 346 5
                                    

İntihar sorgusuz sualsiz cehennem cukuruna girmek demekti . yaa bir adamin karanlık aşkı bir kadının Ihaneti yüzünden zaten cehennemde gibi hissediyorsan...

Elimdeki siyah metal tenime deyip zaten patlamaya hazir olan beynimin tamda sol köşesinde ki sakağım da dayalıydı. Ve ben bu sefer blöf yapmıyordum....

karşımdaki adam donuk ve ifadesiz yüzüyle hala gözlerimin içine bakıyordu. anlamamış gibiydi yada şok içinde de olabilirdi. canımın yanmasını istemediğini biliyordum beni seviyordu bunu her bir zerresinde hissediyordum hatta her bir zerrem de de ama bana zarar verenin de kendisi olduğunu bilmiyordu. canımı yakanın hayatımı tepe taklak edenin huzurumu elimden alnın kendisi olduğunu bilmiyordu.

bu tetiği çektiğimde beynimi uçurabilir paramparça olan beynim ve kafa tasım onun ayaklarının bine serilebilirdi. diğer alternetifse beni durdurabilir ve gitmeme izin verebilirdi. her ikisinde de artık geri dönüş yoktu delie sevdiğim yaşam ve delice sevdiğim adam. burdan kanlı ayaklarımla yürüyerek çıksam bile bir daha eskisi gibi olmayacaktım. asla sevmeyecek gerçekten yaşamıyor gibi olacaktım.

ya ölürsem herşey biter miydi? anam olacak kadın ne hissederdi ağlar mıydı.?

düşünme onu bu ana odaklan senden zorla alınmak istenen özgürlüğünü hayatını geri al yada çek tetiği öldür ikimizi de...

''çek tetiği'' yanlış mı duymuştu onu tetiği çekmesini mi söylemişti herşeyde yanılmış mıydım. hayır yanılmamıştı adam haklıydıydı beni asla bırakmayacaktı ve yanında yavaş yavaş ölmeye başlayacaktım neden ağır bir işkenceyle öleyim ki rahat ve huzurla ölmek varken.

''ama arkandan geleceğimi bil fazla uzaklaşmana izin vermeyeceğim'' aşkı ızdırap vericiydi. onunla olmak istiyordum hemde deliler gibi ama karanlığı o ispirto mavisi gözlerindeki aydınlığın yalancı bir aydınlık olduğunu iyi biliyordum o gözlerin arkasında zifiri karanlık vardı zeynel'e en yakınım dediği adama yaptıklarından emine hanımı tehtit ettiğini duyduğumdan beri daha iyi kavramıştım karanlığını. ben insanları seviyordum her ne olursa olsunlar seviyordum. ama ya o?


''neden anlamak istemiyorsun'' dedi ve tehlikeli olacak kadar yaklaştı bana. gözleri hala gözlerimdeydi ama o ispirto maviliği gittikçe laciverde dönüyordu.

''acıyor ezra çok acıyor. içim sızlıyor '' dedi gözlerinin geçen duygu yoğunluğu kocaman bir ip yumağı gibiydi ve hepsi de birbirine karışmıştı. acı öfke aşk sinir ve en tehlikeli duygular art arda geçiyordu gözlerinden.

''açmaya çalıştığım tüm kapıları sen inatla suratıma kapatıyorsun. o zaman o korktuğun karanlık adam çıkıyor içimden elimde olmadan birden beliriyor yanımda ve o zaman bu adam yok oluyor tüm benliğimi sarıyor karanlık.'' bu itirafları beklemiyordum şaşkındım ve o şaşkınlığımdan yararlanarak avucumda sıktığım silahı bırakmama izin vermeden kendi şakağına dayadı.

''aydınlık için sana ihtiyacım var güzellik ya bana aydınlığını ver yada çek tetiği'' kendimi öldürebilirdim evet bunu yapabilirdim ya ona. ona bunu yapabilir miydim?

HAYIR... yapma onu istiyorum onu seviyorum onsuz olamam olamayız olamadık görmedin mi ? üç yıl boyunca nefes alan bitkiden farksız yaşadık. diye bağırdı içimdeki fingirdek kız.

''ben sana karanlıktan korkmamayı sen bana aydınlıkta kalmayı öğreteceksin ve gidersen her yer karanlığa gömülür ve ben  yapacaklarımdan çok korkuyorum''


elimdeki silah şakaklarında gevşediğinde lanet olsun bende gevşemiştim. ilkkez birbirimize bu kadar acık oluyorduk. silah elimden kayıp yere düştüğünde ikimizde savaş silahlarını indirmiş mağlup olmuştuk... ask'a. dudaklarımın üzerine kapanan dudaklarını ve tadını ve dokunuşunu ve içimde yarattığı etkiyi özlediğimi anladım. erkeksi tadı limon ve nane karışımıydı unuttuğum bir tat. ve tat odunsu erkek kokusuyla  birleşince kasıklarımdaki kıpırdanmalarla beraber içimdeki kız daha çok ortaya çıktı. dilinin dokunuşları ağzımın en üçra köşelerinde fink atarken yaz sıcağında eriyen dondurma gibi kollarında eriyip tükendiğimi sandım bir anda. elleri hakimiyetini kaybetmiş kalçalarıma dokunurken dudaklarımdan dudaklarına değen inleme onuda en az benim kadar şaşırtmıştı. durmak zorundaydık durmalıydık daha biraz önce ölümün eşiğindeydik ama bir dakika sonra dudaklarımızda yaşam aramaya çıkmıştık.

''alex'' dedim dudaklarına dur demek istiyordum yada istiyor muydum hayır hayır istemiyordum.

''serçem beni o ince kanatlarının altındaki kalbine al o ışık gözlerinde ki aydınlığı istiyorum'' dedi ve ben bir nefes dahi alamadan tekrar kapandı dudakları dudaklarıma. ayaklarım yere değiyor muydu uçuyor muş gibi hissediyordum. bir dakika nerdeyiz biz ne zaman geldik yatak odasına ve ben neden onun kucağındayım.

''alex dur... ma... lı...yız..'' derken dudaklarından ayrı kalmak imkansızlaşıyordu. açtı bu belli oluyordu bana mı yoksa sekse mi açtı. içimdeki süphe kırıntıları dağlar kadar büyüdüğünde dudaklarım bir an hareketsiz kaldı dudaklarında.

''istiyorum ezra seni bana vereceklerini hatta veremeyeceklerini istiyorum'' bu bir rica mıydı yoksa emir mi? peki ben ona ne verebilirdim kalbimi ve ruhumu vermiştim ya bedeni mi?

bir günde bu kadar yoğunluğu kaldıramazdım o kadar güçlü değildim. işkenceler belki unutulurdu yaralar iyileşirdi annemin yaptıkları unutulur muydu? ya biraz önce yaptığımız düello?

karanlıktan korkan ben alışabilir miydim karanlık bir adamın hayatına yada ne kadar çabalarsam o aydınlığıma girerdi. kendime bir söz verdim o an. onu karanlıktan kurtaracak aydınlıkta beraber yürüyecektik ve işkenceler arasındaki hayalim gerçekleşene kadar benden sevgi aşk bağlılık sadakat alacaktı. şimdilik hepsi bu kadardı.

''özür dilerim bir an kaybettim kendimi'' dedi sanki aklımı okumuş gibiydi. rahat bir nefes aldım beni zorlamadığı için.

nereye gidecek biliyor musun sen ona istediğini vermezsen başka kadınlara!

hayır seni aptal gitmeyecek duydun mu beni o benim adamım ve ben paylaşmayı sevmem. şimdi çeneni kapat bu anın tadını çıkar dedim içimdeki cadaloza.

''çok yoruldun sıcak bir duş al bende pansuman aletlerini getireyim'' dedi ve beni alnımdan öpüp gözden kaydoldu.

küvetin içine dolan sıcak su yaralarıma dokundukça kimsenin duymayacağı iniltilerle alışmaya çalıyordum suyun tenimde bıraktığı acı dolu hisse.

hepsi geçti güzel günler gelecek mutlu günler unut bu gün olanları rahatla gevşe dedim kendime duştan çıkıp üzerime onun kokusunun sineceği bir tişörtünü ve eşofman altını giydim.

''şeftali ve biraz da yasemin kokusu hımmm'' dedi yanıma geldiğinde doktorun bana özel verdiği kremleri nazikçe ve yavaşca ayaklarımın atına kaburgalarıma ve bileklerime sürdü. gevşedikçe rahatlıyordum ve bedenim hiçsizlik çukuruna doğru yola çıkmıştı ki belime dolanan güçlü kollar ve kırk kilometre ilerden alsam da onun olduğunu anlayacağım kokusyla ağırlaşan gözlerime itaat ettim.

'' o kadar çok bekledim ki bu anı şükürler olsun tanrım'' diye mırıldandı kulağıma beni sertçe çıplak göğsüne daha çok bastırdı. 

''benim için uyu güzellik uyanınca herşey istediğin gibi olacak söz veriyorum'' dedi ve başka bir seyler daha söylediyse de duymadım ve onca yılın sonunda rahat bir uykunun verdiği özlemle kayıp gittim...

KATİLİM vol:1 and vol:2Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin