ızdırap

7.3K 324 2
                                    

kahve çekirdeklerinin o mistik kokusu ve sıcak suyla olan birleşiminden sonra havaya karışan dumanın burnuma kadar gelip acılar içinde beni tekrar uyandırması yok saymaya çalıştığım dünkü gerçekleri tekrar hatırlamam neden oldu.  

vücudumun en alt yani ayak tabanımdan en üstü yani saç diplerime kadar olan tüm bölümü ızdırap çekiyordu. ağrı demiyorum bak ızdırap diyorum. öyle can yakıcı ki ızdırabım dayanamıyorum tırnaklarımın içinde hala iğneler var. çaıplak ayaklarımla zorla yürümek zorunda bıtakıldığım keskin cam kırıkları. yüzüme inen sayısız yumruk kapanan sol gözüm kaburgalarıma yediğim sayısız tekme. 

''sakin ol ezra burdayım sakin ol '' diye bağıran adamı istmiyordum yanımda. içimden sızıntılar halinde çıkan aşk artık kalbimi ve bedeni tek etmişti. 

''dokunma bana'' diye bağırdım çığlıklarla. boğazım parçalanıyordu attığım çığlıklardan canım yanıyordu ya bundan ötesi var mıydı?. ne için peki neden bilmediğim aptalca saçmalıklar için bilenler değil de ben cezalandırılmıştım. 

annem dediğim kadın canımı bile seve seve vereceğim babamın yokluğunda hep boynu bükük sandığım üzmemeye çalıştığım  bir zamanlar güvendiğim delice sevdiğim taptığım kadın. gülüşmelerimiz ana kız gibi değilde iki arkadaş gibi çıktığımız alışverişler şirinliklerimle alt ettiğim keçi inadı  kimdi o kadın artık annem miydi? HAYIR artık ben bu hayatta babana bile güvenme sözünü anana bile güvenme olarak kullanıyordum. 

insan ailesine bile güvenmeyecekse kime güvenecekti kollarında acıdan çırpındığım ve yine kollarında sakinleştiğim adama mı?. 

''geçecek ne olur dayan benim için dayan'' zaten herşey babam olacak adam ve anam olacak kadının başının altından çıkıp senin zorbalıklarınla olamadı diye haykırmak istiyordum ama olmuyordu. sessimde beni terk etmişti. 

''abi doktor getirdim'' diyen zeynele baktım o bana lanet olası bir şans vermişti ama ben yine başladığım yere geri dönmüştüm yine onun kollarındaydım. 

''merhaba ezra bu gün nasılsın'' doktoru en son üç yıl önce görmüştüm alex yaralandığında yada belki dünde görmüş olabilirim ama hatırlamıyordum. 

''ne yapacağın umurunda değil ağrı mı geçir dayanamıyorum '' dedim sessizce çünkü ağlamaktan çırpınıp haykırmaktan çektiğim işkencelerden dayanma gücüm bitmişti. 

''tamam siz çıkın ben tekrar bir kontrol edeyim '' dedi ama kollarımda ki adamın beni bırakmaya niyeti yokmuş gibiydi. 

''peki alex kalsın o halde '' dedi doktor alex'in mırıldandığı sert küfürü duymuştu galiba. ayaklarımın altına dokunduğu an var gücümle alexsin kollarına geçiriyordum tırnaklarımı. ayaklarımın altındaki kesiklere artık ne sürüyorsa beni rahatlatıyordu. uzun tırnaklarımın uçlarına döktüğü koyu kırmızı akışkan sıvı iğne yaralarına dokunduğunda çığlık atamadığım için homurdandım. ama artık bana ne yaptıysa biraz da olsa rahatlamıştım. 

''alex bu kremi kaburgalar üzerinde yavaş dokunarak yedirmen gerekiyor bir kaç gün benim yaptıklarımı tekrarla gerekli ilaçları bırakıyorum. size gereken sadece zaman'' dedi ve onun nefes alışlarıyla beni yalnız bıraktı. 

ağrılarım yavaşlıyor ilaçlar sayesinde dinginleşiyordum ama hala yaşadıklarım beynimin içinde kapalı gişe oynuyordu. titrediğimi fark ettiğimde hala kocaman yatakta onun kollarındaydım tek bir kas hareketi olmaksızın saatlerce beni öyle tutmuştu. yarayı açan devasını da kendi veriyordu sanki. 

''nerdeyiz biz alex'' dedim güçlükle

''yeni evdeyiz serçem '' dedi ve saçlarımı öptü. 

''göl var mı burda'' dedim huzura ihtiyacım vardı ve göl benim için huzur demekti. 

havalandığımı hissettiğimde ona daha çok sokuldum. göl huzur diyordum ya başıma ne gelirse gelsin onun yüzünden olsun yada olmasın kollarına ilkkez sokulmama rağmen göl görmek değilde burda kalmak istediğimi anladım. 

''yorulacaksın'' dedim. biliyorum saçmaydı bu dediğim beni bıraksa yere yürüyemezdim ama bırakmayacağını da iyi biliyordum

''sen hep burda kal ömrümce taşımaya razıyım seni hem kollarımda hem kalbimde''  dedi tek kelime edecek cevabım yoktu ne diyebilirdim ki. tamam diyip kollarında sonsuzluğumu geçiremezdim ki. o karanlık bir adamdı sevgisi aydınlık olabilirdi ama hayatı karanlık bir adamın yanında ne kadar süre kalabilirdim. normal bir çift olabilir miydik.. her gece beraber aynı yastığa baş koyup sade bir şekilde yaşayabilir miydik. ben onun hayatına ne kadar adepte olabilirdim galiba hiç. o normal bir adam olmazdı bende bir mafya babasının sevgilisi. 

kaç dakika yürüdük bilmiyorum ama sonunda daha önceki evin gölünden daha muhteşem bir göle gelmiştik. izmirde miydik yada her nerdeysek artık türkiyede böyle güzel manzaralar olduğunu bilmiyordum. yavaşça yere oturduğunda bir an kucağından inmek istedim ama kolları izin vermedi. 

''olmayız biz alex olamayız'' dedim göğsüne değen kulaklarımın duyduğu atış sinirle kasılan sert göğsü ve bedenimi daha çok sıkan kolları bile olsa tek kelime etmemişti. ben neden bu kadar mükemmel bir anı bozmaya çalışmıştım bilmiyordum. 

''yapmam gerekenler var bitirmem gereken bir okul sorumlu olduğum bir takım var alex sonsuza kadar yanında kalamam'' dedim ve zorla kaldırdım başımı o ise bana bakmak yerine manzarayı seyrediyordu. 

''gidemezsin'' dedi ben başımı tekrar göğsüne koyduğumda oda dudaklarını saçlarıma bastırdı. 

''gitmeyeceksin izin vermem yanımdan iki dakika ayrıldığında başına neler geldiğini gördük fındık. '' dedi haklıydı ama ona bağımlı da yaşayamazdım. ondan benimle sade ve huzurlu bir hayat için herşeyini bırakıp gelmesini isteyemezdim. istesem de gelir miydi hayır gelmezdi.

''sana dedim fındık ölüm bile ayıramayacak ikimizi gitmeyi unut sil aklından '' dedi ve beni daha çok bastırdı kendine. sonsuzluk kadar uzundu düşüncelerim. bir daha kaçabilir miydim daha doğrusu her olmaz dediğim de ona daha çok yaklaştığımı nefret ediyorum dediğimde ona daha çok bağlandığımı bırak beni dediğimde içimdeki kızın bırakma bizi diye bağırdığında  kaçmayı nasıl başaracaktım. 

''yapacaklarımı unutma serçem yanımda kalman için dünyayı ter yüz ederim '' dedi. beni nasıl tehtid ettiği geldi aklıma. 

yollarıma gül değil dikenli teller döşemişti gitmemem için ve ben zaten onsuz tek adım atamazdım ki  kendimi olmayacak diye ikna etmeye çalışsam da onsuz nefes almak acı özlem dayanılmaz zaman ağır aksak ilerliyordu belkide en güzeli keşke dememek için  ikimizde birden bir şans vermekti ama  yine de içimde kocaman bir ama vardı atamıyordum içimdeki o şüpheyi ve galiba bize olup olmayacağını söyleyecek tek şey zamandı....

''üşüdüm'' dedim çeketinin açık olan önünden kollarımı beline doladım. 

''o zaman  seni ısıtalım '' dedi ve beni tekrar bir yaprak gibi kaldırdı.  dönüş solundaki tek ses rüzgarın çam ağaçlarına vuran sesiydi ve onun ormansı kokusuyla doğa ananın kokusu birleşince dayanılmaz acılarım son buldu ve ben bir tırtılın kozasından çıkıp rengarenk kelebeğe dönüştüğünde ki gibi bir mutlulukla doldum hatta taştım. 

''abi ben seni bulmayınca mecbur kal...''  dedi zeynel neden bu kadar telaşlıydı ki sesi

''kes '' diye bağıranca alex mecbur kaldım gözlerimi açmaya. onu bu kadar sinirlendiren şeyin ne olduğunu gördüğüm de kanım damarlarımda donup kaldı. huzur haramdı bize kısacık bir an huzurlu oluyorsak günlerce yetecek huzursuzluk kapının önünde bizi bekliyordu.... 

                                                    ANNEM....

KATİLİM vol:1 and vol:2Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin