Ken'an Diyarı

By lollapallooza

2.9M 108K 12.4K

"Beni öperek, beni özlediğini söyleyerek içime saldığı muhteşem duygular her geçen gün büyüyerek beni ona dah... More

Merhaba
TANITIM -
Bölüm 1
Bölüm 3
Bölüm 4
Bölüm 5
Bölüm 6
Bölüm 7
Bölüm 8
Bölüm 9
Bölüm 10
Bölüm 11
Bölüm 12
Bölüm 13
Bölüm 14
Bölüm 15
Bölüm 16
Bölüm 17
Bölüm 18
Bölüm 19
Bölüm 20
Bölüm 21
Bölüm 22
Bölüm 23
Bölüm 24
Bölüm 25
Bölüm 26
Bölüm 27
Bölüm 28
Bölüm 29
Bölüm 30
Bölüm 31
Bölüm 32
Bölüm 33
Bölüm 34
Bölüm 35
Bölüm 36
Bölüm 37
Bölüm 38
Bölüm 39
Bölüm 40
Bölüm 41
Bölüm 42
Bölüm 43
Bölüm 44
Bölüm 45
Bölüm 46
Bölüm 47
Bölüm 48
Bölüm 49
Bölüm 50
Bölüm 51
Bölüm 52
Bölüm 53

Bölüm 2

93.1K 3.2K 274
By lollapallooza

Ela...

Zaman kaybetmeden montumu üzerime geçirdim ve kendimi kafenin sıcak, taze kahve kokan havası yerine akşamın soğuğuna bıraktım. Saatlerdir ayakta durmanın verdiği sersemlikle kapıda bir iki saniye durup, soğuğa alışmaya çalışırken içeriden Adem Ağabey'in bana seslendiğini duydum.

Aklıma ilk gelen düşünceyle, omuzlarımın çökmesi bir olmuştu. İnşallah yine bir şey istemiyordur diye düşünüp, beni bekleyene doğru yavaşça döndüm. Bugün kelimenin tam anlamıyla canımı çıkartmıştı. Saatler önce işten erken çıkıp çıkmayacağımı sormak için yanına gittiğimde; fazladan çalışırsın o zaman diyerek karşısında gözlerimi devirmeme sebep olmuş, şaka yaptığını bilsem de beni endişelendirmişti. Tabi ki onu yalancı çıkarmamaya yeminli müşterilerin bugün kafeye durmaksızın akın etmelerini de hesap katmak gerekirdi. Beş dakika bile olsa oturmaya fırsat bulamamıştım. Şu anda sızım sızım sızlayan ayaklarım ve ben bir an evvel kendimizi eve atmanın derdindeydik.

Kapı aralığında durmuş bir ayağım kaldırımda koşmaya hazır, diğer ayağım ise eğer işe geri dön derse diye kafenin içinde öylece söyleyeceklerini bekliyordum. Ben ona acıyan gözlerle bakarken, o kahkahalara boğulmayı tercih etti. Niye güldüğünü tam olarak kestiremesem de, sebebi aslında gün gibi ortadaydı. Yüz ifadem onun daha fazla gülmesine sebep oluyordu. Aklımdaki her zaman yüzümdeydi. Düşüncelerimi hemen ele verme gibi kötü bir özelliğim vardı. Aklımdan geçen şeyi bir çırpıda anladığını biliyordum.

"Korkma hemen, sadece yarınki sınavında başarılar dilemek için seslendim." dedi. Hala bana bakarak sinsi sinsi gülüyordu. Benim suratım dediğiyle bir anda rahatlayınca "Hadi git artık." diyerek eliyle beni kovar gibi bir işaret yaptı. Ardından ben de samimiyetimize güvenerek ona yapmacık bir şekilde el salladım ve otobüsü yakalayabilmek ümidiyle koşarcasına kendimi caddeye attım.

Otobüs durağına giderken ezbere bildiğim sokaklarda etrafıma bakınmadan hızlı adımlarla ilerliyordum. Yetişmem gereken otobüse ancak koşarsam binebilecektim ama koşacak takati bile kendimde bulamıyordum. Bugün çok yorulmuştum ve bir an evvel eve gidip yatmak istiyordum.

Kendimi o kadar kaptırmıştım ki bir anda önüme atlayıveren çocuğu fark edip, durmam mümkün olmadı.

Düşmemek için iki ayağımın üzerinde denge kurmaya çabalarken, kaçınılmaz sonumun yerde sere serpe yatmak olduğunu biliyordum. Ama düşmemiştim. Alacağımı düşündüğüm darbe için sıkıca yumduğum gözlerimi açmama sebep olan her kimse beni olduğum yerde tutmayı başarmıştı. Vücudumun dayalı olduğu gövde o kadar sert ve beni o kadar kendine hapsetmişti ki adeta nefes almamı zorlaştırıyordu. Beni arkamdan kavramışken birden kendine doğru çevirdi. Güçlü eller beni belimden sıkıca tutarken hem huzursuz hissediyordum hem de güvende ama hangi duyguya tutunacağımı bilemediğimden içgüdülerime güvendim ve o ellerden kurtulmak maksatlı kendimi ondan uzaklaştırmaya çalıştım. Onu itmek niyetiyle ellerinin üzerine koyduğum ellerim bir anda soğukla tanıştılar. O güçlü eller buz gibiydiler. Şimdi endişeme bir de korku eklenmişti. Bu adamda daha önce kimsede rastlamadığım farklı bir şey vardı.

Birbirine dolanan saçlarım yüzünden beni kurtaran kişiyi başta görmekte zorlandım. Boyu o kadar uzundu ki yüzünü görebilmek için kafamı kaldırmam gerekmişti. Gözlerimi yüzüne bakmak için kaldırınca, etkileyici bir yüz tam karşımda duruyordu.

Konuşacaklarımı unutmama sebep olan yakışıklılığı beni sersemletmişti. Gözlerimi gözlerine dikmiş uyuşmuş bir halde beni tutan adamın suratını inceliyordum. O da aynı benim yaptığım gibi arsızca beni izliyordu ama benim tek derdim sadece biraz nefes alabilmekti. Oysaki onun beni bırakmaya hiç niyeti yok gibiydi.

Kendimi kurtarıcımın kollarından kurtarmaya çalışırken, kolunu çekiştirdim, olduğum yerde debelendim ama nafileydi. Yere düşmemi engelleyen kişiye oldukça minnettardım. Ama sonuçta minnettarlıkta bir yere kadardı; ellerini bir an evvel üzerimden çekmezse bağıracak kadar kendimi rahatsız hissetmeme sebep oluyordu. Yüzüme kilitlenen bakışları beni süzerken, bu kadar yakınımda durması garip şekilde heyecanlanmamı sağlamıştı. Tepkime aldırış etmeden beni tutmaya devam ediyor, o da şaşkınca beni inceliyordu. Bakışlarında sanki merak vardı. Beni bırakması için bu sefer ona diklenince, karşılığında,

"Yaralanmadığına şükredeceğine bir de beni mi azarlıyorsun?" diye kaba bir şekilde söylenince kendimi çok kötü hissetmiştim.

Aslında kibarlıktan epey uzak bir biçimde benimle konuşuyor olması, onu azarlamam için bana sunulmuş açık bir davetken, ona bir teşekkür bile etmediğimi idrak edebildim. Zaten olan biteni kavrayamamışken bir de üstüne sert sözleriyle beni azarlayınca; kafamı toparlamam zaman almıştı. Ama buna fırsat vermiyordu ki.

Sonuçta adam kabaydı ama hatalı olan yine de bendim.

Tepkime kayıtsız kalamadı. Çok geçmeden kolları gövdesinin iki yanına düştü. Hala bana bakıyor, kahverenginin belki de en koyu tonu olduğunu fark ettiğim gözleriyle beni resmen cezalandırıyordu. Sert hatlı, köşeli çenesi sinirle gerilmişti. Bu kadar sinirlenmesini gerektirecek bir şey yapmamıştım.

Ona doğru dönerek beni kurtardığı için teşekkür ettim. Gerçekten yere düşüp, ciddi şekilde yaralanmamı engellemişti. Teşekkür faslından sonra iyi akşamlar dileyip, onun gitmesini beklerken, hala karşımda dikilmeye devam ediyordu.
Yakışıklı olduğu su götürmez bir gerçekti hatta fazla yakışıklı olduğunu bile itiraf edebilirdim.

Sanki buraya ait değil gibiydi.

Etkileyici olması bir yana onun ligi beni kesinlikle aşıyordu. Aklımdaki saçma düşünceleri zihnimden kovalayıp kendi kendime kızdım. İfademi sertleştirdim ve hala niye burada durduğunu ima etmek istercesine kaşlarımı kaldırdım.

"Göz kontrolün bittiyse artık gidebilir miyim? Çünkü kaçırmamam gereken bir otobüsüm var...yani vardı sanırım." dedim sertçe. Dediğim karşısında gözleri şaşkınlıkla irileşti. Bunun benden beklemediği bir tepki olduğunu fark edebiliyordum. Tavrım yine hoşuna gitmemişti ama beni bırakıp bir türlü yanımdan ayrılmıyordu. Sonunda aramızdaki sessizliği bozarak,

"Bir şeyin olmadığından emin olalım önce." dedi. Temkinli bakışlarla bir süre daha bana bakmaya devam etti. Birazdan onunla ciddi anlamda tartışmaya başlayacaktım. Hâlbuki onun şu andaki durumla ilgili hiç bir suçu yoktu.

Sinirime dokunan sadece kendimdim ve saçmalayan aklım.

Gençti ama hareketleri daha yaşlıymışçasına ağır ve kendinden emindi. Aynı bir işadamı gibi takım elbisesiyle, çok şık görünüyordu. Zengin biri gibi giyinmişti. Üzerindekilerin onu olduğundan daha büyük gösterdiğini ona baktığım kaçamak bakışta anlamıştım. Etrafına ben buradayım der gibiydi. Kibirliydi. Bunu her halinden anlamak mümkündü.

Sıradan, yoldan geçen bir adam değil de sanki uzun zamandır tanıdığım biriymişçesine benimle ilgilenmesi garip olsa da ondan rahatsız olmamı bir şekilde engelliyordu. İlgiyle bakan gözleri üzerimde gezindikçe, tüylerimin diken diken olması hiç normal değildi. Tanımadığım bir adam karşısında neden böyle garip bir hisse kapıldığıma dair hiçbir fikrim yoktu. Zihnim yine benimle çatışmaya girmeden bu yabancının bir an önce kendi yoluna gitmesi gerekiyordu.

Aklıma yeniden otobüsüm gelince, telaşla ceplerimi yoklamaya başladım ama telefonumun yerinde yeller esiyordu. Karmaşada yere mi düştü diye bakınmaya başlamıştım ki kurtarıcım çoktan yere eğilmiş, telefonumu benim için alıyordu. Telefonumu satın alalı daha 3 hafta olmuşken kırılmasını hiç istemiyordum. Benim için değerliydi; kendi kazandığım parayla aldığım en pahalı şeydi.

Kendi kendime söylenmeye başladım. Hızlıca telefonuma göz atınca ekranının çatladığını gördüm. Üzüntüden olduğum yere çöküp ağlayasım vardı ama bu adamın karşısında ağlamak en son istediğim şeydi. Telefonun saatini görebilmek için ekrana parmağımla bastırmak zorunda kalmıştım. Ekran yavaş yavaş renkten renge girerek solarken gördüğüm son şey otobüsümün kaçtığına emin olmamı sağlayan saatti. İşin kötü tarafı eve geç kalmaktı ve annem bugün ısrarla eve erken gelmemi bekliyordu. İşten sırf bu yüzden erken çıkmışken aksi gibi burada vakit kaybediyor, kırılan telefonum için ağıt yakmaya hazırlanıyordum. Hissettiğim hayal kırıklığı bir yana çaresizlik hissi yakıcıydı. Kendi paramı kazanmak için ayakta geçirdiğim onca saat ve o telefonu alabilmek için üç aydır biriktirdiğim paranın böyle bir sebepten boşa gitmesi bana bir daha pahalı bir şeye sahip olmamam gerektiğini hatırlatıyordu.

Duyduğum öfkeyle "Lanet olsun!" dedim kendi kendime. Onun hala orada olup olmadığından emin olmak için de etrafa bakınmaya başladım. Açıkçası onu siyah ve üzerine oturan şık takımının cebine ellerini sokmuş vaziyette, sokağın köşesinde durmuş bana bakarken görmeyi beklemiyordum. Sonunda onu fark ettiğime sevinir bir edayla ve ağır adımlar atarak yanıma kadar geldi. Kalbim yerinden çıkacakmış gibi atıyordu ama karşımdaki adamın bunu anlamamasını umuyordum.

"Seni evine kadar bırakabilirim istersen." dedi. Israrla bakışlarını gözlerimden çekmiyordu.

Yok, daha neler diyecektim. O kimdi ki beni evime bırakmayı teklif ediyordu? Onunla gideceğimi falan mı zannediyordu? Konuşmadan onu süzmeye başladım, yüzünde hiçbir duygu ifadesi yoktu.

İstemediğimi söyledim.

Ona cevap verirken eski halimden eser kalmamıştı; gözlerinin içine bakmaya nedense çekiniyordum. Sapık gibi bir hali yoktu ama yine de onunla bir yere gidecek değildim. Ne kadar etkileyici bir adam olsa da tanımadığım biriyle yolculuk yapacak kadar henüz kendimi kaybetmemiştim.

Benimle dalga geçtiğini de düşünmüyordum çünkü yüzüne doğal bir o kadar da ciddi bir ifade takınmıştı. Gözlerim gözleri dışında yüzündeki her bir noktayı tarıyordu. Gözlerimi kaçırdım gözlerinden, daha fazla bakamadım. İtiraz edişim onda hayal kırıklığından çok büyük bir rahatlamaya sebep olmuştu zaten. Onun bu teklifi sırf beni zor durumda bırakmamak için kibarlığından yaptığını anlamak zor değildi.

Yarım yamalak ona tekrar teşekkür edip, koşarcasına yanından uzaklaştım.

Cadde boyunca otobüs durağına ilerlerken aklımda ne eve geç kalışım ne de kırılan telefonum vardı sadece onu düşünüyordum. Beni nefes almamı zorlaştıracak kadar sıkı tutmasaydı; sonsuza kadar kollarında olmak isteyebileceğim bir adamdı. Temasımız saniyelerle ölçülecek kadar kısa sürmüştü ama beni bıraktığındaki yokluk hissini tarif edemezdim.

Çarpışma mıydı yoksa kurtarıcımın çarpıcı yakışıklılığı mı tam olarak bilinmez ama beni bu kadar sarsan şeyin insana dosdoğru bakmaya yeminli, yakmaya hazır karanlık gözleri olduğuna emindim. Onu bir daha göremeyecek olsam da bir süre hayaliyle bile idare edebilirdim.

Onun gibi bir adamı elde etmek şöyle dursun konuştuğum için bile şanslıydım.

Continue Reading

You'll Also Like

1.1M 81.2K 60
Bir Sage Taylors Romanı... HIRSIZ SERİSİ-2 (Karakterler birbiriyle bağlantılı, ancak hikayeler tamamen ayrıdır.) Dikkat! ⚠ Bu kitapta adı geçen hiç...
14.9K 1.3K 6
"Gülüşün," Diye fısıldadı kalın bir sesle. Elleri yanaklarımı buldu ve gözleri dikkatle siyaha dönen gözlerime kaydı. "Gözlerin," Ardından parmakları...
123K 9.1K 47
"DUYGU" Wattpad'in ilk kitap sayfasıyla buluşan hikayesi. Doğduğu Wattpad'e geri dönüyor. Dönüşünü siz Wattpad okuyucularıyla kutluyor. *BİR TÜRK M...
116K 10.8K 44
Bir Sage Taylors Romanı... SAHTE CENNET devam kitabıdır. Lucy ve Jason'ın hikayesi kaldığı yerden devam ediyor... Oyuncular Victoria Lee & Thomas Be...