Bölüm 22

53.3K 2.2K 233
                                    

Günlerdir telefonumu açmıyordum. Aslında açmaya birkaç gün daha niyetim yoktu ama muhtemelen meraktan kendini kaybetmiş annemi arayıp bir açıklama yapmalıydım. Her ne kadar Kenan annemin benimle ilgili hiçbir şeye karışmasına izin vermeyeceğini söylese de bunun olamayacağını ona da uygun bir dille anlatmam gerekiyordu. Annemi bana yalan söyledi diye bir çırpıda silemezdim. Bunun sandığı kolay olamayacağını anlamasını sağlamalıydım. Bunca şeye rağmen annemin benim için yaptığı fedakârlıklar, beni sevdiğini biliyor olmam tüm yaptığı yanlışların önüne geçiyordu.

O bir anneydi ve ne hata yapmış olursa olsun beni sevdiği gerçeğini değiştirmiyordu.

Kenan'la Viyana'ya gelmekle fazla ileri gitmiştim zaten. Anneme bu kaçamakla ilgili ne diyeceğimi düşünürken yine aklıma üşüşen düşünceler, yaşadığımız anların güzelliğini bozmaya başlamıştı.

"Ela?" Kenan bana seslenince daldığım düşüncelerden bir anlığına uzaklaşıp yüzüne beklentiyle baktım.

"Efendim?"

"Burada mısın hayatım?" Yemek masasının üzerinden uzanıp elimi tutmuş, meraklı gözlerle beni inceliyordu.

Ona yalan söyleyemezdim. Ne hissediyorsam, iyi ya da kötü bilmek istiyordu. Beni bu denli önemsemesini seviyordum. Bana değer verdiğini her fırsatta hissettirirken, ondan bir şey saklamak acımasızlık olurdu. Böyle olunca onun da canını sıkacağını bilerek "Annemi düşünüyordum," dedim bir çırpıda.

"Aramak istiyorsan, onu aramalısın. İçinin rahat etmediğinin farkındayım. Ama onu düşünüp kendini üzmen faydasız. Benimle ve nerede olduğunu söyle yeter," dedi kararlı bir şekilde.

Dudağımı kemirmeye başlamıştım. İçimden, kolaysa sen söyle, diyordum.

"İstanbul'a dönünce eğer için rahat edecekse birlikte karşısına geçip konuşuruz. Endişelenme artık," diye de ekledi.

Dediğini yapıp annemle konuşmak için telefonumu çantamdan aldım ve masadan kalktım. Bu konuşmayı yalnız başıma yapmak en iyisiydi. Kenan'ın annemden işiteceğim azarları duymasını istemiyordum. Eğer bunları duyarsa anneme olan öfkesi daha da kabaracak; zaten çıkmazda olan ilişkileri daha fazla yokuşa sürülecekti.

Restoranın bahçesine çıkınca, tenha bir yer bulup boş masalardan birine oturdum ve günlerdir kapalı olan telefonumu açtım. Annemden gelen on aramayı ve bir sürü mesajı görünce sıkıntıyla başımı ellerimin arasına aldım.

Bu konuşma hiç iyi geçmeyecekti.

Ayrıca Ali Kemal Bey de beni iki kez aramıştı. Merve bile, annemin onu sürekli arayıp durduğuna dair mesajlar atmıştı. En son mesajında da beni çok merak ettiğini, başıma bir şey gelip gelmediğini soruyordu. Ona hızlıca iyi olduğuma dair bir mesaj gönderdim. Anında bana cevap yazarak, ne olduğunu sorsa da ona daha sonra açıklama yapmam gerektiğini aklımın bir köşesine yazdım.

Annem attığı son mesajında, sorumsuzluğumun cezasını çekeceğimden bahsediyordu. Demek ki nerede olduğumdan artık haberdardı.

İçim sıkıntıyla dolarken numarasını tuşladım ve telefonu kulağıma götürüp açmasını beklemeye başladım.

Annemle kısa ve hiç de hoş olmayan bir konuşma yapmıştık.

Konuşmamızın başında benim için çok endişelendiğini söyleyip durmuş, ardından nasıl bu kadar düşüncesizce hareket edebildiğimi anlamadığına dair sağlam bir nutuk çekmişti. Dediklerine karşılık sadece İstanbul'a gelene kadar konuşmak istemediğimi söylemiştim.

O da lafı fazla uzatmadan, ergenlik bunalımlarıma katlanamadığını söyleyip telefonu yüzüme kapatmıştı. Oysa bu yaptığım benim ergenlik bunalımlarımın değil, onun orta yaş krizinin sonuçlarından kaynaklanıyordu.

Ken'an Diyarı Where stories live. Discover now