Bölüm 15

61.8K 2.4K 247
                                    

Attığı mesaja onlarca defa açıp bakmıştım. Ona yanıma gelecek misin diye sormak istiyordum. Aşkım çoktan senin zaten, seni özledim demek istiyordum ama elim bir türlü onu aramak için telefonuma gitmiyordu. Eve gelse, ne konuşacağımızı da kestiremiyordum. Hâlâ kafamı toparlayamamıştım. Yanlışı nerede yaptığımı bir türlü bulamıyordum. Belki her seferinde yaptığım şeyi yapmayıp, yani kaçmak yerine ona sahip olduğum her şeyle sevgimi vermeliydim. O bana kendi gerçeğiyle koşarken ne hissettiğinin, adının ne olduğunun önemi olmamalıydı. Belki de ona tüm bunlar için zaman vermeliydim.
O gittiğinden beri hiçbir şey değişmemişti ama onsuz olacağımı düşünmek canımı acıtıyor, ruhumu daraltıyordu.
Kenan eve gelmeyeli bir hafta oluyordu. Okulda ruh gibi geziniyordum. Sadece derslere girip çıkıyordum ama kafamı toparlayıp da hocaların ne anlattığını tam manasıyla duymuyordum bile. Kendimi kaybetmiş gibiydim. Bıraksaydım gitseydi belki o zaman her şey daha kolay olurdu ama ben acı çekmek istiyordum onun yüzünden de olsa tüm dünyayı karşıma almak istiyordum.
Haftanın son günü geldiğinde aklımdaki tek şey iki gün boyunca kesintisiz yatağımda uyuyana kadar ağlamaktı.
Merve ise tam son derse girecekken, kapıda kolumdan beni çekiştirdi ve telaşla, "Ela, hadi dersi ekelim, seninle konuşmam lazım," dedi. Onu kıramayacağımı da bildiğinden çoktan beni kantine doğru sürüklemeye başlamıştı. Beraber kantinin en güzel köşesi olan cam kenarında sakin bir masaya geçtik. Hep şekerli Türk kahvesi içen Merve, bu sefer sade içmek istediğini söyleyince şaşırdım.
"Sert ha?" deyip kıkırdadım.
"Ayılmam lazım, Ela."
"Çabuk anlatmaya başla. Ne işler karıştırıyorsun?" deyince belli ki anlatacaklarının heyecanından gözleri parladı. Nedense gözüme bugün başka bir güzel görünmüştü. Daima düz tuttuğu saçları her günkünün aksine bugün dalgalıydı ve omuzlarından özgürce salınıyordu. Yüzü gülüyordu ve bu durumun ancak yeni tanıştığı bir erkek yüzünden olabileceğini düşünüyordum.
Can yine çok üzülecekti.
Ben böyle kendi kendime varsayımlarımla yüzüne bakarken birden, "Can bana âşıkmış," dedi. O anda dayanamayıp bir kahkaha patlattım. Merve bana delirmişim gibi bakıyordu.
"İyi misin kızım? Ne diye gülüyorsun?" Bunu söylerkenki alıngan hali daha çok hoşuma gitti; kızaran yüzünden anlaşıldığı kadarıyla o da benim gibi bu duruma pek bir sevinmiş görünüyordu.
"Öyle miymiş?" dedim pişkin pişkin, zaten bildiğim şey için.
"Dalga mı geçiyorsun, Ela?" dedi bana darılmaya başladığını ima eden sesiyle.
"Aaa... Hayır... Ne dalgası? Senin bunu yeni anlamış olmana gülüyorum sadece," dedim bir yandan da ağzımı kapatmaya çalışarak; o sinir olduğu gülümsememi bastırmaya çalışıyordum.
Bir çırpıda, "Nasıl yani?" deyiverdi.
"Anlamak için bu kadar zaman geçmesi mi gerekiyordu? Bir dakika, nasıl öğrendin ki sen bunu?" diye sorduğum sorulardan sonra soluksuz anlatmaya başladı.
"Biliyorsun hafta sonu annemi yine hastaneye götürecektim. Can beni aradı sabah. Buluşalım deyince ben de annemi hastaneye götüreceğimden bahsettim. Can da onunla gitmeyi teklif etti. Her zaman yaptığı şeydi; ben de kabul ettim. Sonra bizi evden aldı, hastaneye beraber gittik. Hastane çıkışı bizi eve yine o bıraktı. Annem de siz dışarıya çıkın biraz gezin diye ısrar edince, Can'la hep gittiğimiz sahildeki kafeye gittik. Öyle konuşurken birden elimi tutuverdi, Ela. Şoke oldum. Başta anlayamadım, ne yapıyor diye ama birden bana, 'Merve sana aşığım,' dedi. Ne diyeceğimi bilemedim. Öyle çocuğun suratına bakakaldım. Nasıl anlayamamışım bunca zaman, Ela kendime şaşırıyorum."
Kafamı salladım. "Ya sen? Sen de ona karşı bir şeyler hissediyor musun?" dedim.
"Bilmiyorum ki konuştuk işte, beni etkiledi ama Ela. Onu arkadaş olarak çok seviyorum ama bu âşık tarafı bambaşkaymış. Etkilenmeye başladım ondan. Bu kadar çabuk olması normal mi sence?" diye mahcup mahcup yüzüme baktı, sanki hissettikleri ayıpmış gibi. Devam etmesi için sesimi çıkarmadan onu dinliyordum.
"Lütfen bir şeyler söyle," dedi.
"Canım benim. İnan bana, çok ama çok sevindim. İkiniz adına da çok mutluyum. Ben anlıyordum ama Can sana bir şey demeden söylemem doğru olmazdı." Ona cesaret vermem gerekiyordu.
"Ee şimdi ben kız tarafı mıyım erkek tarafı mı?" dedim.
"Şapşal, tabii ki kız tarafısın."
"Hadi bakalım, öyle olsun."
Onu dinlerken, yaşayacakları aşkın ne kadar güzel olduğunu düşündüm. Ben de ona Kenan'ı anlatmak istiyordum ama lafı bir türlü oraya getirmeyi beceremiyordum. Daha cesaretim yoktu anlatmaya. Kendime bile itiraf edemiyordum. Bir de yaşadıklarımızın ağırlığı vardı.
Sonra biraz daha sohbet ettik. Saatler geçti. Güldük durduk. Merve'yle vakit geçirmek çok iyi gelmişti.
Akşamüzeri, Rıza beni her zamanki gibi eve bıraktı. Eve geldiğimde, Zeynep Abla beni kapıda karşılayarak, "Ela, hoş geldin. Nasılsın?" diye hatırımı sordu.
"İyiyim, Zeynep Abla. Senden n'aber?"
"İyiyim Ela Hanım, yani Elacığım." Utandı birden ne diyeceğini şaşırtıyordum kıza.
Güldüm haline.
"Zeynep Abla, çok açım. Bir şeyler hazırlar mısın bana?" dedim karnımı sıvazlayıp.
"Sandviç hazırlayayım mı?"
"Süper olur valla. Ben odama çıkıyorum, gelirim birazdan mutfağa," diyerek yanından ayrıldım.
Merdivenleri çıkarken, yukarı kattan gelen sesleri işittim. Evde birileri sanki kavga edercesine yüksek sesle bağırıyordu. Annemler bu saatte genelde evde olmazdılar. Sonra seslerin koridorun sonundaki odadan geldiğini anladım. Biraz daha kulak kesilince annemle, Ali Kemal Bey'in kavga ettiklerini anladım. Kendilerine hâkim olmayıp bu kadar yüksek sesle bağırışlarına ilk defa şahit oluyordum.
Ali Kemal Bey'in sinirle, "Yeter artık!" diye söylendiğini duydum. Olduğum yerde donup kaldım. Ama merakıma yenilip, ayaklarımın beni onların odasına doğru götürmesine izin verdim.
"Bana baskı yapıp durma Ceyda! Her şeyin bir zamanı var. Bunu açıkladığımızda insanlar hakkımızda ne düşünecekler, hiç düşündün mü?"
"Ben senin karınım artık. Ne düşünürlerse düşünsünler. Artık kimse bizim hakkımızda konuşmaya cüret edemez." Bunları söyler söylemez, annem şiddetli bir şekilde ağlamaya başlamıştı.
Meraklanmaya başlamıştım. İnsanların dedikodu yapacağı kadar özel olan bu durum ne olabilirdi?
Annem hıçkırıklarının arasında, "Artık Ali'nin de bilmesi gerek," diyebildi.
Koridorda elimi duvara dayamış, destek alıyordum. Hem kendimi onları gizlice dinlediğim için kötü hissediyor, hem de olduğum yerden ayrılamıyordum "Sen onun babasısın, bunu bilmeye hakkı var."
"O daha çocuk, psikolojisini hiç düşünmüyor musun? Elbet bir gün öğrenecek, sabret biraz daha. Büyüyünce bizi daha iyi anlar," dedi Ali Kemal Bey.
Duyduklarım karşısında ağzım şaşkınlıktan açık kalmıştı.
Ali, Ali Kemal Bey'in mi oğluydu?
Orada biri beynime kurşun sıksa daha iyiydi. Babamın bizi terk edişinin altında yatan sebeple, bir anda duyduklarımın gerçekliği beni sarstı.
Oradan hemen uzaklaşmalıydım.
Geriye doğru arkamı döndüğümde Kenan'ın öfke saçan gözleriyle karşılaştım. Ona yaşadığım şokla kahrolmuş bir vaziyette bakıyordum. Kenan'a doğru birkaç adım atabildim. Kendimi bayılacakmış gibi hissediyordum. Bir an bayılıyormuşçasına yere doğru yığılırken, güçlü kollar beni yukarı doğru kaldırmaya çabalıyordu. Kenan beni güçlü tutuşuyla kucağına aldığında, duyduklarımın ne kadarını onun da işittiğini merak ettim.
"Beni bırak," diye fısıldayabildim sadece.
"Tamam, güzelim... Yanındayım."
Şimdi lanet okuyordu. Bunu onun allak bullak olmuş suratından anlıyordum. O da duymuştu.
Beni odasına kadar kollarında taşıdı.
Kenan'ın yatağında yatıyordum saatlerdir. Gözlerimden artık yaş akmıyordu. Başta kendimi tutamayıp hıçkırıklara boğularak ağlayıp durmuştum ama bir süre sonra hissizleşip ağlamayı bıraktım. Kafamı onun erkeksi kokusunun sindiği yastıktan kaldırmadan önce saatlerce orada öyle boş gözlerle yattım. Kenan bana arkadan sarılmış, göğsünü sırtımı yaslamıştı. Beni kollarıyla sardı bir süre, ılık nefesiyle beni avuturcasına arada başımın tepesine ufak öpücükler kondurdu ve saçlarımı okşadı.
Hiç konuşmuyorduk. Kenan'ın da benim duyduklarımı duyduğunu biliyordum ama yeni mi öğreniyordu, yoksa önceden bildiği bir şey miydi emin değildim. Onun da ağzını bıçak açmıyordu.
Sonunda merakıma yenilip Kenan'a doğru döndüm ve, "Biliyor muydun?" diye sordum
Hayır, anlamında kafasını iki yana sallamakla yetindi. İkimiz de uzun dakikalar boyunca birbirimizi izledik.
İç çektim. "Bize bunu nasıl yapar? Babama nasıl yapar?" derken kelimeler boğazımda yumru olmuştu. Canım çok yanıyordu. Kenan sesli bir şekilde nefes aldı ve kendini sıktığı, sinirli olduğu nefesini verişinden belliydi.
"Bu olanlar hiçbir şeyi değiştirmeyecek," dedi. Bu durumda bile bana güven vermeye çalışıyordu. "Bunun hesabını soracağız. Merak etme," derken saçlarımı okşamaya devam ediyordu.
Ali, Kenan'ın da kardeşiydi. Bu durum bizi daha da imkânsız kılacak gibi hissetmeye başlamıştım ki beni kendine doğru çekerek şefkatli dudaklarını benimkilere bastırdı. Bedeni benimkine sokuluyordu. Avutulmaya ihtiyacım vardı ama ilk defa ona karşılık veremedim. Duygularım donmuştu sanki. Öfkeyle geri çekildi.
"Ela, sakın benden uzaklaşma. Bunun için gider o babamı vururum." Daha önce onda görmediğim bir yakıcılıkla konuşuyordu. Sözleri korkunçtu.
Gözlerim kocaman açıldı. "Bu da ne demek? Sadece şaşkınım, senden vazgeçtiğim yok," diyebildim. Alt dudağım titremeye başlamıştı.
"Öyleyse, öp beni. Ela, istesen de seni hayatta bırakmam." Sözleri çözülmemi sağladı. Ne düşündüğümü anlamıştı.
"Senden vazgeçemem." Gözleri öfkeyle yanıyordu.
"Ali kardeşimiz ne kadar garip olacak, farkında mısın? Ne yapacağız?"
"Ben senin yanındayken, hiçbir şey için endişelenme."
İçinden kim bilir neler geçiyordu?
Söylerken gözlerinin içine bakmakta zorlanıyordum. Gözleri karardı, daldı bir an. Duygu geçişini gözlerinde gördüm ama kendini hemen toparladı.
"İkisi de yalan söylediler. Baban muhtemelen bunu biliyordu. Annem de o dönemde hastaydı, Ela. Babam bunu anneme nasıl yapabildi, anlayamıyorum. Annem biliyor muydu acaba, o kadar çok acı çekiyordu ki bir de bunu biliyorsa." Dişlerini sıktı bir süre. Benimle değil de sanki kendisiyle konuşur gibiydi.
"Anlayamıyorum," diyebildim.
"Evlenmek için annemin ölmesini beklemiş." Söylediği çok kötüydü. Annemin bunu bile bile bir ilişki yaşayabildiğini bilmek benim utanmama sebep oldu.
"Babam, annem Ali'ye hamileyken bizi terk etti. Boşanma davasını da o açmıştı ama neden olduğunu hiç anneme sormadım. Babam boşandıktan sonra bir daha bizi hiç aramadı. Annem o günden sonra onun adını dahi anmadı ama bunu sırf mutsuzluğuna bağlamıştım," diyebildim.
Babamı aldatmıştı, ne olursa olsun bu değişmeyecekti. Yıllarca bunu hissettirmeden Ali Kemal Bey'le bir ilişki yaşaması inanılır gibi değildi.
"Annen ne zaman vefat etti, Kenan?"
Yutkundu. "3 sene oldu," dedi. Onun için katlanmasının ne kadar zor olduğunu anlayabiliyordum.
"Annem ilk hastalandığında beni yurt dışına göndermişti. İki sene orada kaldım, annemin acı çektiğini görmemem gerektiğine karar vermişti. Bana sormadı bile. O iki sene boyunca yalnızdım. Annemi özlüyordum ve yanında olmak istiyordum. Ama babam ısrarla Türkiye'ye dönmeme izin vermiyordu. Daha çok gençtim ve kendi kararlarımı alamıyordum. Sonra annem iyileşti ve sonunda eve dönmeme karar verdi. Annem uzun bir süre iyiydi, eski sağlıklı günlerine dönmüştü ama sonra yeniden hastalandı ama bu sefer, tüm o süreç boyunca en azından yanındaydım. Sanki onu iyileştirebilirmişim gibi geliyordu. Çok acı çekti..." dedi keyifsiz, küskün bir sesle.
Sesi o kadar kötüydü ki, o da annesinin çektiği acının aynısını çekmişti. Onu dikkatle, nefes almadan dinliyordum. Söylediği her kelime çok değerliydi benim için.
Hatırladıklarıyla yüzü karardı.
"Babam ölmesini bekler gibiydi. Şimdi anlıyorum," dedi. Durdu tekrar derin bir nefes çekti içine.
Onun için bu durum daha da zordu. Ben babamdan olmuştum. O da annesinin belki de daha fazla acı çektiğine tanık olmuştu ama benim Ali'm vardı.
Babası babam olmayan Ali'm...
"Şimdi ise yanında başka bir kadını görünce dayanamıyorum," deyiverdi.
Bana bakmıyordu şimdi. Artık annemi neden sevmediğini, ona karşı neden bu kadar soğuk olduğunu anlayabiliyordum.
Üzerime çöken duyguların altında eziliyordum. Ne olursa olsun ne yaparsa yapsın o benim annemdi.
"Annemden nefret ediyorsun değil mi?" diye sordum. Biliyordum cevabını ama bu soruyu sormadan duramadım.
"Hissettiğim nefret değil artık. Başlarda belki öyleydi ama o olmasaydı sen de olmazdın. Seni gördükten sonra ondan bir daha nefret edemedim," dedi.
Söyledikleri benim daha da dağılmama sebep oldu. Muhtemelen annesine ihanet ettiğini düşünüyordu.
"Senin yokluğunda kendimi derin bir çukurun içinde hissediyorum. Karanlık ve derin, sonu yokmuş gibi." Hissettikleri sesine yansıyordu.
"O hissi ben de biliyorum. Boğulacakmış gibi hissettiriyor. Yoğunluğun içimi yakıyor, Kenan," diyebildim.
Sözlerim üzerine dudakları, içinde bulunduğumuz duruma tezat bir şekilde kıvrıldı ama o gülümseme gözlerine yansımadı.

Ken'an Diyarı Tahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon