Bölüm 2

93.1K 3.2K 274
                                    

Ela...

Zaman kaybetmeden montumu üzerime geçirdim ve kendimi kafenin sıcak, taze kahve kokan havası yerine akşamın soğuğuna bıraktım. Saatlerdir ayakta durmanın verdiği sersemlikle kapıda bir iki saniye durup, soğuğa alışmaya çalışırken içeriden Adem Ağabey'in bana seslendiğini duydum.

Aklıma ilk gelen düşünceyle, omuzlarımın çökmesi bir olmuştu. İnşallah yine bir şey istemiyordur diye düşünüp, beni bekleyene doğru yavaşça döndüm. Bugün kelimenin tam anlamıyla canımı çıkartmıştı. Saatler önce işten erken çıkıp çıkmayacağımı sormak için yanına gittiğimde; fazladan çalışırsın o zaman diyerek karşısında gözlerimi devirmeme sebep olmuş, şaka yaptığını bilsem de beni endişelendirmişti. Tabi ki onu yalancı çıkarmamaya yeminli müşterilerin bugün kafeye durmaksızın akın etmelerini de hesap katmak gerekirdi. Beş dakika bile olsa oturmaya fırsat bulamamıştım. Şu anda sızım sızım sızlayan ayaklarım ve ben bir an evvel kendimizi eve atmanın derdindeydik.

Kapı aralığında durmuş bir ayağım kaldırımda koşmaya hazır, diğer ayağım ise eğer işe geri dön derse diye kafenin içinde öylece söyleyeceklerini bekliyordum. Ben ona acıyan gözlerle bakarken, o kahkahalara boğulmayı tercih etti. Niye güldüğünü tam olarak kestiremesem de, sebebi aslında gün gibi ortadaydı. Yüz ifadem onun daha fazla gülmesine sebep oluyordu. Aklımdaki her zaman yüzümdeydi. Düşüncelerimi hemen ele verme gibi kötü bir özelliğim vardı. Aklımdan geçen şeyi bir çırpıda anladığını biliyordum.

"Korkma hemen, sadece yarınki sınavında başarılar dilemek için seslendim." dedi. Hala bana bakarak sinsi sinsi gülüyordu. Benim suratım dediğiyle bir anda rahatlayınca "Hadi git artık." diyerek eliyle beni kovar gibi bir işaret yaptı. Ardından ben de samimiyetimize güvenerek ona yapmacık bir şekilde el salladım ve otobüsü yakalayabilmek ümidiyle koşarcasına kendimi caddeye attım.

Otobüs durağına giderken ezbere bildiğim sokaklarda etrafıma bakınmadan hızlı adımlarla ilerliyordum. Yetişmem gereken otobüse ancak koşarsam binebilecektim ama koşacak takati bile kendimde bulamıyordum. Bugün çok yorulmuştum ve bir an evvel eve gidip yatmak istiyordum.

Kendimi o kadar kaptırmıştım ki bir anda önüme atlayıveren çocuğu fark edip, durmam mümkün olmadı.

Düşmemek için iki ayağımın üzerinde denge kurmaya çabalarken, kaçınılmaz sonumun yerde sere serpe yatmak olduğunu biliyordum. Ama düşmemiştim. Alacağımı düşündüğüm darbe için sıkıca yumduğum gözlerimi açmama sebep olan her kimse beni olduğum yerde tutmayı başarmıştı. Vücudumun dayalı olduğu gövde o kadar sert ve beni o kadar kendine hapsetmişti ki adeta nefes almamı zorlaştırıyordu. Beni arkamdan kavramışken birden kendine doğru çevirdi. Güçlü eller beni belimden sıkıca tutarken hem huzursuz hissediyordum hem de güvende ama hangi duyguya tutunacağımı bilemediğimden içgüdülerime güvendim ve o ellerden kurtulmak maksatlı kendimi ondan uzaklaştırmaya çalıştım. Onu itmek niyetiyle ellerinin üzerine koyduğum ellerim bir anda soğukla tanıştılar. O güçlü eller buz gibiydiler. Şimdi endişeme bir de korku eklenmişti. Bu adamda daha önce kimsede rastlamadığım farklı bir şey vardı.

Birbirine dolanan saçlarım yüzünden beni kurtaran kişiyi başta görmekte zorlandım. Boyu o kadar uzundu ki yüzünü görebilmek için kafamı kaldırmam gerekmişti. Gözlerimi yüzüne bakmak için kaldırınca, etkileyici bir yüz tam karşımda duruyordu.

Konuşacaklarımı unutmama sebep olan yakışıklılığı beni sersemletmişti. Gözlerimi gözlerine dikmiş uyuşmuş bir halde beni tutan adamın suratını inceliyordum. O da aynı benim yaptığım gibi arsızca beni izliyordu ama benim tek derdim sadece biraz nefes alabilmekti. Oysaki onun beni bırakmaya hiç niyeti yok gibiydi.

Ken'an Diyarı Where stories live. Discover now