Bölüm 38

40.8K 1.6K 154
                                    

Balayından döneli iki gün olmuştu ama ben ruhumu tam anlamıyla o sıcak kumlardan İstanbul'a geri getirmeyi başaramamıştım. Oradaki sakin ve romantik atmosfer ilişkimize çok fazla şey kattığı gibi birbirimizin bilmediğimiz birçok yönünü de keşfetmemizi sağlamıştı. Benim gözümde Kenan mükemmel bir erkekti ama öğrendiğim her yeni bilgiyle ona daha fazla tutuluyordum. En basit şeyler bile onun özelliği olduğu için doğru geliyor ve onu gözümde daha kusursuz kılıyordu. Sıradanlıktan o kadar uzaktı ki; sanırım artık ona karşı hissettiklerim hayranlık boyutuna taşınmıştı. Gözümde ondan daha iyisi yoktu, olması da imkânsızmış gibi geliyordu. Nerede olduğumuzun aslında pek de önemi yoktu, hayat onunla güzel geçiyordu ve artık emindim, her günüm böyle geçecekti.

Tabii ki çelişkilerin adamı beni her gün yeni bir huyuyla, lafıyla şaşırtmayı da başarabiliyordu. Mesela benimle ilgili en sevdiği şeyin uysallığım olduğunu söylerken, ona diklendiğim ya da kızdığım zamanlarda beni daha fazla arzuladığını da söyleyebiliyordu.

Mesela; Kenan balık yemeyi sevmiyordu ama midye onun vazgeçilmeziydi. Her gün bıkmadan o yaratığı yiyen adam, nefret ettiğim bu mezeyi sevmemi sağlamıştı.

Ben esnerken eliyle ağzımı kapatmayı seviyordu; bu onun garip bir huyuydu ama çok sevimliydi. Ben de her defasında elini ısırarak karşılık verip onu sinir etmeyi başarıyordum. Bu arada vücudunda tam yirmi sekiz tane beni vardı. Üşenmeden bir gece hepsini saymış ve sayarken de inanılmaz eğlenmiştim. Hepsini de tek tek öperek gecemizin en keyifli kısmına geçiş yapmıştık.

Günlerimiz böyle saçma sapan huylarımızı keşfederek geçerken, balayı günleri de farkında olmadan son buldu. Sonunda kendimizi kaçtığımız gerçek dünyada bulmuş, uçaktan iner inmez annemin acilen görüşmemiz gerek diyen mesajıyla karşılaşmıştım. Evet, hayaller Fransa'da kalmıştı ama gerçekler bu kadar çabuk İstanbul'da bana kucağını açmış beklememeliydi. Herkesten ve her şeyden uzakta kesinlikle benim mottomdu. Ama gerçeklerden ve hayatın getirdiklerinden kaçış yoktu ve karmaşık ailemizin içinde kendimize bir denge bulmamız ve ayakta kalmayı öğrenmemiz gerekiyordu.

Annemin histerik mesajını okuduktan sonra yol boyunca suratımı asmıştım. Eve kadar gitmemizi bile beklemeden, hemen beni merakta bırakıyordu. Kenan da hemen suratımın asıldığının farkına varmış, sinirlerimin daha gelir gelmez bozulmasına sebep olan anneme daha bir öfkelenmişti. Annemin mesajına cevap vermek gibi bir niyetim yoktu ama taciz gibi yağan mesajlarına devam ederek keyfimi kaçırmış diğer yandan da konunun önemli olabileceğini düşündürüp beni heyecanlandırmıştı. Telefonla onu arayıp, derdini öğrenmek en iyisiydi. Sürücü koltuğunda oturan Kenan sıkıntıyla söylenirken,

"Lütfen ama asma yüzünü. Derdi neymiş öğrenelim, o zaman rahat edeceğim," diyebildim. Annem ilk çalışta telefonu açmıştı.

"Ela'cığım, hele şükür cevap verdin! İndiniz mi uçaktan?"

"Evet anne, indik. Eve geçiyoruz, arabadayım."

"Hoş geldiniz, bir tanem. Nasıl geçti balayı? Beğendin mi oraları?" Annemin tüm gereksiz sorularını savuşturup ne istediğini öğrenmek maksadıyla direkt konuya girdim.

"Anne ne oldu? Niye ısrarla mesaj atıp duruyorsun?" diye sordum.

"Kenan yanında mı?" Sorusundan yine önemli bir şey olduğunu, ucunun da bize dokunacağını hissetmeye başladım. Gözlerimi yumdum ve başımı araba koltuğunun yumuşak başlığına dayadım. Gelecek olana kendimi hazırlamaya çalıştım.

"Hadi anne ama ne oldu? Söylesene." Sıkıntıyla iç çektiğini duydum.

"Şimdilik kimse bilmiyor, o yüzden Kenan'a belli etme ne olur," dedi ardından.

Ken'an Diyarı Where stories live. Discover now