Bölüm 12

37K 1.6K 207
                                    

Bu bölüm kitaptaki şekliyle yayınlanmamaktadır. Okur yorumları ve kendi fikirlerim doğrultusunda değişiklikler yapılmıştır.

Telefonumun sesini açık bıraktığımı anlayınca aceleyle kapatmaya çalışırken parmaklarımın arasından kayıp gitmesini ağır çekimde izliyordum. Amfide yankılanan yüksek ses telaşlanıp telefonu yere düşürmeme sebep olmuştu.
Telefonu yerden alıp kafamı kaldırdığımda, hocanın gözlerini atmaca misali sınıfın üzerinde gezdirirken gördüm. Sesin nereden geldiğini anlamak için tüm amfiyi tarıyordu. Mümkünmüş gibi oturduğum yerde sıraya iyice gömüldüm. Hoca rahatsızlığını belli edercesine boğazını temizledikten sonra, hiçbir şey söylemeden dersi anlatmaya geri dönmüştü. Belli ki bugün iyi günündeydi, yoksa rezil etme potansiyeli oldukça fazla olan bir hocaydı.
Telefonumun sesini kapattıktan sonra onu bir süre daha elimde tutmaya devam ettim, çünkü annem taciz ateşi açmış gibi durmadan arıyordu. Telefonu açmayacağımı anlasa da ısrarcıydı ve vazgeçmiyordu.
Ardından ısrarla mesaj atmaya başladı.

Hemen eve gel.

Bu kadar acil olan, bekleyemeyen şey neydi?
Acil bir durum olabileceğini düşünüp telaşlanmaya başladığım esnada diğer mesajı geldi. Annem attığı ilk mesajın beni ne hale getireceğine akıl erdirmiş olacak ki arkasından bir mesaj daha göndermişti. Ardından yolladığı mesaj beni rahatlatırken anneme daha çok sinirlenmeme sebep oldu. Bu kadar acil olan durumun saçmalığı karşısında sinirlenmemek elde değildi.

Bu akşam davet var. Hazırlanman lazım. Çık o dersten hemen!

Bu aralar annem çelişkiler konusunda rekor kırmaya başlamıştı.
Derslerini kaçırmayacaksın o kafe yüzünden. Herhangi bir dersini aksattığını, derslerinin kötü gittiğini öğrenirsem fena bozuşuruz, Ela! diyen sesi hâlâ kulaklarımdaydı.
Demek ki o bayıldığı cemiyet söz konusu olduğunda okul onun için önemini yitiriyordu.
Açıklama yapması iyi olmuştu yoksa dersten çıkıp uçarcasına eve gidecektim. Rahatlayıp çantamı toparlamayı bıraktım. Annemin dağıtmayı başardığı dikkatimi toparlamak için yeniden hocanın anlattıklarını dinlemeye başladım. Sırf böyle bir nedenden dersten çıkmaya niyetim yoktu. Hele ki cemiyet daveti için hiç.
Gidecekse kendisi gidebilirdi.
Annem son zamanlarda kafayı iyice sosyetedeki imajına takmıştı, dolayısıyla bu imaj yaratılırken beni de o gösterişli paketine süs olarak dâhil etmeyi ihmal etmiyordu.
Renkli dünyasıyla son zamanlarda o kadar meşguldü ki sadece benim ne giyeceğim, nerede, ne demem gerektiğiyle ilgileniyordu. Verdiği direktiflere her ne kadar boyun eğmek için kendimi zorlasam da olmuyordu. Beni zorladıkça daha sinir oluyor, istediği makul şeylerde bile onunla çatışıyordum. Çoğu zaman onu görmezden gelmek zor oluyordu. Tıpkı bugün yaptığı gibi baskıcı bir şekilde hayatıma burnunu sokup duruyordu.
Birden telefon yeni gelen mesajla elimde titredi. İç çekip bakışlarımı telefonun ekranına çevirince, annemin öfkesini bir mesajla bile yansıtabilecek yetenekte bir kadın olduğunu hatırlamadım.

Hemen dediğimi sanıyorum. Çık o dersten!

Artık kendimi kandırmanın gereği yoktu. Eve bir an önce gitmezsem sıkıntılarıma sıkıntı eklenecekti. İçimden söylene söylene sıramdan kalktım ve amfinin merdivenlerini ağır adımlarla inerek, hocanın karşında durdum. Acilen çıkmak zorunda olduğumu söyleyince, sadece kafasını sallamakla yetindi.
Dersten çıkınca Rıza Abi'yi aradım hemen. İlk çalışta telefonunu açınca, onu aramamı beklediğini anladım. Allah bilir annem zavallı adamı kaç kere arayıp başının etini yemişti.
"Araba hazır, Ela Hanım. Çıkış kapısında sizi bekliyorum," dedi.
Şimdi de Kenan'ı arasam iyi olacaktı. Utana sıkıla numarasını tuşladım. Hâlâ onunla konuşacak olmak beni geriyordu. Bir türlü kendimi bu konuda rahatlatmayı başaramıyordum. Telefonunu uzun uzun çaldırdım ama açmıyordu, müsait değildir diye düşünüp tam kapatacakken birden, "Efendim, güzelim?" deyince kalbim göğüs kafesime dar gelircesine atmaya başladı.
Bana güzelim demesine bayılıyordum.
"Merhaba. Ben eve geçiyorum da. Annem aradı bu akşam katılmamız gereken bir davet varmış. Onun için hazırlanacağım," dedim.
Kısa, kesik kesik cümlelerim ve ben.
"Haberim var. Seni oraya götürmesini istemiyordum ama..." Cümlesini sonlandırmadan sesli bir şekilde nefesini verdiğini duydum. Sinirli gibiydi. Birkaç saniye bekledikten sonra ekledi: "Neyse ben de gitmeyecektim ama..." Konuşmasını tamamlamasını sabırsızlıkla bekliyordum. "Ben gelmeden bir yere gitme sakın. Beni bekle," dedi.
"Pekâlâ," diyebildim. Başka çarem varmış gibi.
"Görüşürüz," dedi ve telefonu kapattı.
Geçen gece evden apar topar çıkıp gittiğinden beri fazla görüşememiştik. Eve ya geç geliyor ya da sabah erkenden çıkıp gidiyordu. Görüştüğümüzde de yanımızda hep birileri oluyordu. O yüzden alışık olmadığım bir şekilde yakınlığını özlüyordum. Bana bir şeyler yapmıştı; içimde uyandırdığı duygular hem hayran olunacak kadar güzeldi hem de beni korkutacak kadar bilinmez. İşte o bilinmezin bende yarattıkları çoğu zaman gözümü korkutuyordu.
Beni öperek, beni özlediğini söyleyerek içime saldığı muhteşem duygular her geçen gün büyüyerek beni ona daha çok bağlıyordu. İkimiz aynı odadayken gözlerimiz buluştuğunda bana hayran bakışlarını seviyordum, yanımdan geçerken elime hafifçe değen elinin kavurduğu tenimin yanışını seviyordum. Onun bana karşı hislerini tam olarak bilemiyordum ama benden etkilendiği ve beni düşündüğü belliydi.
Umarım onun sadece eğlence için yanında tutmaya çalıştığı oyuncağı değildim. Düşüncesi bile korkunçtu. Böyle olması beni derinden yaralardı.
Araba hızla eve doğru ilerlerken, hayatımın gidişatının da böyle kontrol edemediğim bir hızla ilerlediğini fark ettim. Bir an durup düşününce; kendimi bir kuklaya benzettim. Biri gel diyordu gidiyordum biri gitme diyordu duruyordum. Arada kalmaktan nefret ediyordum. Kenan sürekli yaptıklarımdan haberdardı. Rıza onu benimle ilgili her durumdan haberdar ediyordu. Ben arayıp, söylemesem bile nerede olduğumu, ne yaptığımı biliyordu. Bu durum canımı bazen sıksa da umursamamaya çalışıyordum. Bu, varlığını yanımda olmasa bile hep yanımdaymış gibi hissettiriyordu.

Ken'an Diyarı Where stories live. Discover now