Bölüm 26

37.5K 1.5K 203
                                    

Annemin suratıma indirdiği tokadın acısı hâlâ kalbimi sızlatıyor olsa da Kenan'la sadece ikimizin paylaştığı korunaklı dünyanın içinde korkusuzca yaşamaya devam ediyordum. Sadece ikimize ait bu evde, herkesten uzakta hiç olmadığımız kadar iyi anlaşıyorduk. Kenan her sabah erkenden holdinge gitmek için evden ayrılıyor, akşamlarıysa yanıma çok geç olmadan dönüyordu. Ben onun aksine evde miskinlik yaparak vaktimi geçiriyordum. O evden ayrıldıktan sonra, sanki mümkünmüş gibi, yokluğunu aratmasın diye kokusunun sindiği yastığına sarılarak uyumaya kaldığım yerden devam ediyordum.

Aradan geçen bir haftanın sonunda, huzurlu bir sabahın getirdiği neşeyle yataktan kalkıp hızlıca duş aldım ve kahvaltılık bir şeyler atıştırmak içim mutfağa geçtim. Tam hazırladığım sandviçi yemeye başlayacaktım ki kapının çaldığını duydum. Gece, Kenan evdeki işlere yardım etmesi için evden birinin geleceğini söyleyince, ben de Zeynep Abla'nın gelmesini istediğimi söylemiştim. Muhtemelen Zeynep Abla gelmiştir diye düşünüp kapıya koştuğumda, kapının ardında annemi görmeyi ise hiç beklemiyordum.

Beni gördüğünde yüzünde benimkine benzer ufak bir şaşkınlık belirse de, bozuntuya vermeden bana çekingen bir gülümsemenin ardından, "Günaydın," diyebildi.

Karşısında boş gözlerle ona bakarak, öylece dikiliyordum.

"Beni beklemediğini biliyorum ama içeri girebilir miyim Ela?" diye izin isteyince sonunda kendime gelerek, kapıdan geçebilmesi için bir adım geri çekildim ve onu içeriye davet ettim. Yakın bir zamanda yaşadığımız tatsız olayın ardından, bu kadar çabuk geri adım atması ve ayağıma kadar gelmesi beni sevindirmekten çok korkutmuştu. Bu evin tamamen bana ait olduğunu ve bunu da anneme kabul ettirebilmiş olmanın verdiği zafer duygusuyla gelen korkuyu hiçe saymak istedim. Artık benim sınırlarımı kabul ederek buraya gelmiş olması bir yana, bu hareketi pek de hayra alamet değildi.

Annem salona doğru ilerlerken etrafa göz gezdiriyor, evi beğendiğini belli edercesine kafasını hafifçe onaylar şekilde sallıyordu. Onun peşinde ilerliyor, hâlâ burada olmasının verdiği endişeyle ne yapmam gerektiğini kestirmeye çalışıyordum.

Annem büyük tekli koltuklardan birine geçince, ben de onun karşısındaki ikili kanepeye oturuverdim. Bana bakışlarında şimdiye kadar aşina olmadığım duygu geçişleri vardı. Gözbebekleri adeta titriyordu. Ellerine baktı bir an, sanki günler önce bana attığı tokadın izlerini silebilirmiş gibi elini yumruk yapmıştı.

Kesinlikle kendi gibi değildi. Karşımdaki kadın, evlenmeden önceki o çok sevdiğim annem gibiydi. Bu kadar çabuk değişebilmesi, beni gözden kolayca çıkarması zaten bana rüyadaymışçasına gerçek gelmiyordu.

Beni düşüncelerimden sıyırarak bir anda, "Çok pişmanım," dedi.

"Ne yaparsan yap ne dersen de, sen benim ilk göz ağrım, vazgeçilmezimsin." Konuşmak ona çok zor geliyormuş gibi yutkundu.

"Beni affetmeni istiyorum, Ela. Eve geri dön, senin üstüne çok fazla gittiğimi biliyorum."

Yaptığını unutabilirdim belki ama ona hep kırgın kalacağımı da biliyordum.

Yoğun duygularla bakan, bir o kadar da hayal kırıklığıyla çerçevelenmiş gözlerinin dolduğunu hissettim. Annem ayağa kalkıp yanıma geldi. Takındığım umursamazlık tavrını kırması sadece dakikalarını almıştı. İşte ben böyle biriydim; bana ne yaparsa yapsın onu üzgün görmeye dayanamıyordum. Yere doğru eğilip önümde diz çöktü. Ellerimi tuttu. Annemin kendini ne kadar kötü hissettiğini görebiliyordum ve bana attığı tokattan, söylediği sözlerden pişman olduğuna emindim.

"Ben senin annenim, ne olursa olsun senin iyiliğini düşündüğümü bilmelisin," derken şefkatle ellerimi öpüyordu.

Pişman görünüyordu ve dağılmıştı. Bu kadar gün geçmesine rağmen güzel yüzü eskisi gibi parıldamıyordu. Gözlerinin kenarlarında yaşının yerleştirdiği kırışıklıklara son günlerde daha fazla çizgi eklenmişti. Uyuyamadığı her halinden belliydi. Gözlerinin altında makyajın bile kapatamadığı morluklar vardı.

Ken'an Diyarı Where stories live. Discover now