Bölüm 3

82.6K 3K 381
                                    

Eve iki saat geç varmış olmama rağmen annem kızgın ya da olması gerektiği gibi görünmüyordu. Benimle konuşmayı planladığı konu gerçekten önemli olmasa erken gelmemi istemeyeceğini de biliyordum ama beni elinde bir fincan çayla kanepeye kıvrılmış, sımsıcak bir gülümsemeyle karşılaşacağını da düşünmemiştim. Beni yanına çağırınca onu bekletmeden solundaki tekli koltuğa geçip, hemen oturdum. Ne de olsa geç kalışımın bahaneleri saatler öncesinden hazırdı.

Biri bana çarpmıştı ve sonrasında da en doğru kelimeyle ben başka birine çarpılmıştım. Hem de bir daha görme ihtimalimin olmadığı birine. Tabi ki anneme bundan bahsetmek gibi bir niyetim yoktu; ona sadece bilmesi gerektiği kadarını anlatacaktım.

Annem elindeki fincanı koltuğun yanındaki sehpaya bırakarak bana doğru uzandı ve elimi tutarak nazikçe kendisine çekti. Koltuğunda huzursuzca kıpırdanıyor ve gergin görünüyordu. Rahatlamaya ihtiyacı vardı.

"Eve erken gelirsin sanmıştım." diyerek yüzünde sitemkâr bir ifadeyle bana bakmaya başladı.

Bana daha fazla sitem etmesine fırsat vermeden, hemen bahanelerimi sıralamanın derdindeydim.

"Ancak gelebildim, kusura bakma anne..." dedim kısık sesimle.

"Sana kaç kez ulaşmaya çalıştım. Telefonun neden kapalıydı?" derken meraklandığını belli etmek ister gibiydi.

"Orası ayrı bir mevzu zaten!"

Beni anlamaya çalışır gibi bakıyor, heyecan içinde anlatacaklarımı duymayı bekliyordu.

"Telefonum yere düştü ve kırıldı." derken beklediğim tepki oluşmadı yüzünde. Benim üzgün sesimin aksine o çok rahat bir ifadeyle, "Daha yeni almıştın. Yazık olmuş ama neyse." diyerek beni şaşkına uğrattı.

"Sadece yazık mı? Bulsam şimdi acımdan dizlerimi dövecek haldeyim, anne." derken o sadece göz ucuyla bana saçmalama der gibi bakıyordu.

Sonrasında da "Yenisini alırız, Ela. Abartma istersen." dedi ve anlatacaklarımın devamını dinlemek için öne doğru eğildi.

Onu daha fazla bekletmeden konuşmayı sürdürdüm.

"Otobüsü kaçırdım. Öncesinde de ufak bir kaza geçirdim diyebiliriz." dedim ama önemsiz bir şey olduğunu belirtmek istercesine elimi onun ellerinden çekip gelişi güzel bir şekilde salladım. Gözleri endişeyle bana bakmaya başladığındaysa "Endişelenme hemen." Diye soludum.

"Ne oldu Ela? Nasıl bir kaza?" Heyecanlanmıştı ve yerinden doğrulup bir şeyim olmadığından emin olmak ister gibi gözleriyle beni kontrol ediyordu.

"Sadece yolda yürürken biri bana çarptı o kadar. Telefon da o esnada yere düştü. Otobüsü de o yüzden kaçırdım zaten. Trafik de bilirsin her zamanki gibi berbattı." diye sıraladım.

Yerimden kalkıp, usulca yanına sokuldum, kollarımı boynuna dolayıp başımı göğsüne yasladım. Sessizdi. Kafamı yüzüne bakmak için göğsünden kaldırdığımda anlayışla bakan gözleriyle karşılaştım.

"Canım benim, çalışmanı istemiyorum artık orada, yoruluyorsun." deyip arkasına yaslandı hemen. İmasını anlamak hiç de zor değildi. Yine aynı konuyu açmak için beni eve erken çağırdıysa, benden aynı cevabı alacağını da biliyor olmalıydı. Çalışmama, daha doğrusu kafede garsonluk yapmama en başından beri karşıydı. Ona bunu kabul ettirebilmek için tonla dil dökmem sonunda işe yaramıştı ama bu onun her seferinde bu durumdan yakınmasına engel değildi.

"Anne, yine mi aynı mevzu?" diyerek oturduğum yerde doğruldum ve bu sefer kaçınılmaz olan tepkimin onun ısrarıyla son bulmayacağını anlamasını umdum. Bazen beni o denli bunaltıyordu ki pes edip işten ayrılacak hale geliyordum. Ama sonunda yine bana kıyamıyor, işten bir gün kendi isteğimle çıkmamı bekliyordu.

Ken'an Diyarı Where stories live. Discover now