Bölüm 29

44.8K 1.7K 267
                                    

Onu öyle kapı pervazına dayanmış, kollarını göğsünde birleştirmiş halde görünce, tenimin ürperdiğini hissettim. Derin bir nefes alıp onun sersemletici görüntüsüne dalıp gitmişken karşısında dikilmeye devam ettim. Onun bakışları da bir an olsun gözlerimden başka bir yere kaymamıştı.

Siyah dalgalı gür saçları banyodan yeni çıkmış görüntüsüyle birleşince karnımda o aşina olduğum kelebekleri kanatlandırmıştı. Saçlarındaki iri dalgalar ıslak haliyle daha da belirginleşmişti. Yüzünü incelemekten kendimi alamıyordum. Zayıflamıştı. Çıkık elmacık kemikleri, erkeksi yüzüne daha da keskin bir hava veriyordu. Ellerimi yüzünde gezdirmek istiyordum. Tüm pişmanlığın sardığı ihtirasımı o da hissetsin istiyordum.

Sessizdik ikimiz de ama karşılıklı sözsüz diyaloğumuz uzarken özlemle onu incelemeye devam ediyordum. Her zaman bakışları yoğun ve bir o kadar karanlıktı ama şimdi daha karanlıktı gözleri. Perişan görünüyordu. Derin manalar taşıyan ilham verici kahverengi gözlerine bakarken, kaybolduğumu hissettim bir an.

Bakışmamızı yarıda kesip sonunda hareket etmiş, bana doğru gelmeye başlamıştı. Ama birkaç adım öteme gelince hareketi bıçak gibi kesildi ve durdu. Bana bakarken, bakışları artık gözlerimden dudaklarıma doğru kaymıştı. Olduğu yerde kıpırdamıyor sadece bakıyordu.

Şu anda kollarına atılmamak ve tüm özlemimle onu öpmemek için kendimi zor tutuyordum. Dolgun dudakları rahatsızca kıpırdanınca onun da aklına gelenlerle, bana olan özleminin şiddetini hissettim.

"Burada ne işin var?" dedi sertçe.

O an ona verecek cevabım yoktu. Onu özlediğimi ve onu bıraktığım için pişman olduğumu söyleyebilirdim. Ama hiçbirini söyleyemedim. Sadece bana baktığı gibi ben de ona dik dik bakmaya devam ettim.

"Neden geldin? Cevap ver bana," diye gürledi birden.

Onun tenine, dokunuşlarına, beni delice sevmesine ihtiyacım vardı. O benim diğer yarımdı. Zamanında ona ait olduğumu söylerken, ihtiyaçlarımı benden önce bilendi. Onsuz hiç kimse olduğumu biliyordu. O benim annemle yol ayrımımdı, bunu da adı gibi biliyordu.

Onun sert tavrına karşın ses tonumu olabildiğince yumuşak tutarak, "Senin için geldim," dedim. "Günlerdir seni bekledim, aradım ama yoktun. Seni annemin anlattıklarına göre yargılamayacaktım ama beni niye dipsiz bir kuyunun içine atıp tek başıma bıraktın?"

O son söylediğimle dik duruşum bozuldu ve yavaşça omuzlarım çöktü. Benim onun karşısındaki halim bu kadardı işte; tıpkı bir tutsağınki gibi çaresizdim.

"Sana yaşadıklarını anlatman için fırsat verecekken, telefonlarıma çıkmadın bile... Peşimden gelmedin, kaç gece sabaha kadar seni bekledim."

Kırgın sesimi artık kendim de tanıyamıyordum. O kadar çok acı çekiyordum ki daha önceki acılarım şu an hissettiklerimin yanında mutluluk kalıyordu. Bana bakarken o kadar boştu ki gözleri, endişe en derinden çıkıp korkutmaya başladı beni. İstemeyecek miydi beni?

"Beni aramadın... Beni istemiyorsun, anladım. Bari son kez konuşalım. Güzel günlerimiz oldu," dedim içimde kalan son umut kırıntısıyla.

Hâlâ sessizdi. Tepkisizliği tek bir şey anlatıyordu.

Artık beni umursamadığını düşünmeye başlamıştım ki hızla bana doğru geldi ve kollarıyla beni sarmaladı. Dudakları sanki hayatı buna bağlıymışçasına benimkilere yapıştı.

Beni öperken, dudağımın acısıyla bir çığlık koptu dudaklarımdan ama umursamadı daha da hırslandırdı bu onu.

Onu deli ettiğimi, esas canını yakanın ben olduğumu biliyordum. Beni sıkıca kollarına hapsetti. İntikam alır gibiydi benden.

Ken'an Diyarı Where stories live. Discover now