Bölüm 17

52.6K 2.3K 242
                                    


"Laflarına dikkat et, Ela! Daha fazla saçmalamaya devam edeceksen seni dinlemek istemiyorum." Sesi git gide sertleşiyordu.
O sinirle solurken ben de, "Daha ne kadar alçalacaksın gözümde merak ediyorum, anne!" derken boğazıma takılıp kalmış yumrudan zor da olsa kurtulup sonunda konuşmayı başardım.
"Odana git!"
Annem kocasının önünde ona bu şekilde davranmamdan rahatsız olmuş, beni odama göndermeye çalışıyordu. Ağzımdan çıkacaklardan korkuyordu besbelli, çünkü duymak istemeyeceği şeyler söyleme noktasına geldiğimin o da farkındaydı. Belki sadece ikimiz tartışıyor olsak beni kolayca sindirmeyi başarabilirdi ama hem Kenan'ın hem de kocasının varlığı onu bana bağırmaktan bir nebze olsun alıkoyuyordu. Anneme ne desem yeterli gelmeyecek, bizi kandırmış olduğu gerçeğini değiştirmeyecekti. Aslında ona daha ağır şeyler söylemem gerekirken susuyordum.
Kenan oturduğum koltuğun yanında, elleri cebinde ayakta gergin bir şekilde dikiliyor ve sessizce bizi dinliyordu. Ama annemin bana verdiği sert emirle sessizliğini bozacağını çok iyi biliyordum. Sinirle dudaklarını sıkarken vücudu gözle görünür bir biçimde kasılmıştı. Kafamı kaldırıp da ona baktığımda gördüğüm kısılmış gergin gözleri beni korkutmuştu.
Sonunda bu duruma katlanamaz hale geldim. Annemin bana bu şekilde davranıyor olmasına ve hâlâ üste çıkmaya çalışmasına sinirlenip ayağa fırladım. Artık onların yalancı, riyakâr yüzlerine bakmaya tahammülüm kalmadığından hızla salonun kapısına doğru ilerledim.
"Ela, buraya dön!" diyen Kenan'ın öfke barındıran sesiyle olduğum yerde kalakaldım. "Lütfen!" diye yinelese de bu isteğini rica etmiyor, her zamanki gibi emrediyordu.
Ne yapacağıma karar vermeye çalışıyordum.
"Otur." İşte bu tam bir emirdi. Onun olduğundan daha fazla gerilmesini istemiyordum, çünkü şu anki sessizliği bağırıp çağıran halinden daha korkutucuydu. Ben de mecbur onun lafını dinleyip salona geri döndüm ve kalktığım koltuğa geri oturdum.
Annem şaşkındı. İkimizin arasında geçenleri sessizlik içinde izliyordu.
"Kendi sorumluluklarınızdan kaçmak için cezalandırılacak olanlar biz değiliz. Herkes buradayken bu iş konuşulacak. Her ne kadar yaptığınız ahlaksızlığa katlanamasam da şimdi anlatmaya başlayın. Ne kadar zamandır birliktesiniz?" Kenan'ın gür ve bir yandan da emrivaki sesi salonda yankılanınca, annem aşağılanmanın verdiği utançla ağlamaya başladı. Gözyaşlarına sığınmasının ne yeri ne de zamanıydı.
"Anne hiç sırası değil," diyerek onu susturmaya çalıştım ama beni duymuyordu bile.
"Bize artık yalan dolan olmadan yaptıklarınızı anlatacak mısınız?" Kenan sorduğu soruya cevap vermelerini beklerken sabırsızlanıyor, bunu belli edercesine salonda sinirle volta atıyordu.
Bu sefer de Ali Kemal Bey, "Kenan! Haddini aşıyorsun. Ben senin babanım. Ceyda'yla da benimle de bu şekilde konuşarak saygısızlık yapmana izin vermem," diye gürledi.
Onu ilk defa bu denli sinirli görüyordum. Normal zamanda sinirlerini aldırmışçasına etrafta dolaşan adam gitmiş, yerine Kenan'ın birebir genetik bir kopyası haline gelmişti. Yüz hatları durumdan hoşnutsuz olduğunu gösteriyordu.
Babasının ne dediği umurunda değilmişçesine eliyle onu savuşturur gibi bir hareket yapınca Kenan'ın durdurulamayacağını anladım. "Saygısızlıktan bahsedeceksek eğer senin saygısızlıklarını şu an burada dile getirmeyeyim." Kenan'ın sesi fazla yüksek çıkınca, sesinden taşan ham öfke herkesi sindirmeyi başarmıştı.
Onlar böyle bağırarak konuşurlarken olduğum yere, koltuğuma biraz daha sindim. Hayatımda ilk defa bu denli büyük bir kavganın ortasında kalıyordum. Artık bu konuşma baba oğlun kavgasına dönüşecek gibiydi. Kenan'ın babasıyla öncesinden çözümlenmemiş bir derdi vardı ve şu an bu meseleyi çözmek yerine gidişata bakılırsa daha da karmaşıklaştıracakları belliydi. Aralarında açılması muhtemel uçurumu daha fazla görmezden gelemezdim. Sırf Kenan daha fazla gerilmesin diye konuyu kapatmak adına, kocasını yok sayıp anneme doğru dönerek sakince konuşmaya başladım.
"Bence bu konuyu bu şekilde halledemeyeceğiz. İkiniz çok önceden bir ilişki yaşamaya başlamışsınız belli ki. Ne yaptıysan yaptınız. Nedense dinlemek dahi istemiyorum ama Ali için birbirimize katlanmak zorundayız," derken özellikle annemin suratına öfkeyle bakıyordum. O ise şaşkınlıktan yüzü kıpkırmızı olmuş, ağzımdan çıkanları hazmetmeye çalışıyordu. Aslında her ikisine de kızgındım ama bu konuşmayı ertelemek şu anda en iyi fikirmiş gibi geliyordu.
Kenan'dan yana kafamı çevirdiğimdeyse, gözlerinin kızgın birer demir parçası gibi parladığını gördüm. Her an patlamaya hazır hali beni dinlerkenki sessizliğine gölge düşürecek gibiydi.
Ali Kemal Bey bu sefer de bana, "Hepiniz benim çocuklarımsınız. Ve Ceyda'yı seviyorum. Birlikteyiz artık, geçmişte hatalar yaptık, kabul ediyorum ama bu bizi birbirimizden uzaklaştırmayacak," dedi.
Bu sözlerin üzerine Kenan daha fazla dayanamadı ve, "Saçmalık!" diyerek söylenmeye başladı. Yüzünden geçen belli belirsiz eğlenir ifadeye korkunç bir şeyler daha ekleyerek yürümeye başladı. Yapacaklarımdan korkun der gibiydi. Ardından da salondan arkasına bile bakmadan bir hışımla çıktı. Söyleyecekleri bitmemişti, onu anlayabiliyordum. Bu konuyu burada kapatmayacaktı. Bu kadar sinirlenmesi normaldi ama benim duygularımı anlatmak için sinirliden çok kırgın daha doğru olurdu.
Annemin babamı bu derece aşağılamış olmasını hazmedemiyordum. Bir yanım annemin âşık olmasının gözünü kör ettiğini düşünüp ona hak vermeye çalışsa da olmuyordu işte; belki de ölene dek ona kırgın kalacaktım. Bana her ne kadar Ali'yi vermiş olsa da bu hainliğini içim kabul etmiyordu.
Kenan'ın peşinden gidip gitmemek arasında bocalıyordum. Tüm bu konuşma boyunca annem sessiz kalıp bana söyleyecek hiçbir şeyi olmadığından bakışlarını kaçırıp duruyordu. Utandığı her halinden belliydi. Her an ağlama krizine girecekmiş gibi duran annemi tanımasam, güçsüz bir insan olduğunu düşünmeme sebep olacaktı. Onun bu haline üzülmüştüm ama üzgün olmam affedeceğim anlamına da gelmiyordu. Kenan'ın yanımda olduğunu bilmek kendimi güçlü hissettirse de bu aldatılmışlık duygusunu asla hafifletmezdi.
"Tekrar konuşacağız, Ela," diyen Ali Kemal Bey'e tamam anlamında başımla onay verdim.
Bir süre sonra ortamda durmanın gereksiz olacağına karar vererek yanlarından ayrıldım. Merdivenlerden hızla çıkarak, Kenan'ın odasının kapısına kadar geldim. Kapıyı çalmakla çalmamak konusunda kararsızdım. Ben kendi içimdeki kararsızlıkla savaşırken, birden kapı açıldı. Kenan karşımda ifadesiz bir suratla görününce tereddüt ettim. Biraz önceki resmi halinden sıyrılıp, takım elbisesini çıkartmış; o çok sevdiğim gri tişörtünü, altına da koyu renk kot pantolonunu giymişti. Fazlaca seksi görüntüsü, şu anki perişan halimle bile beni etkilemeyi başarıyordu.
Elimden tutup beni içeriye çekti. Odanın ortasında elimi bıraktıktan sonra, pencereye doğru ilerledi ve pencereye arkasını dönerek omzunu cama yasladı. Sehpaya koymuş olduğu kadehi eline alıp kalan son yudumunu dudaklarına götürerek, bir dikişte içti. Ben de ortada dikilmek yerine hemen yatağının kenarına oturdum. Onu izliyordum.
Şu an karşımda o güçlü Kenan'la alakası olmayan biri vardı. Âşık olduğum adamın nerede olduğunu merak ediyordum. Yıkılmış görünüyordu. Sert hatlı biçimli çenesi gergindi ve kaşlarını çatmıştı.
"Bana geri dön," diye fısıldadım. Onun bu uzak halini görmezden gelemeyecek kadar yoğundu hissettiklerim. "Her şeyi beraber atlatacağız," dedim ona bana söylediği önceki sözlerini hatırlatmak istercesine.
Sözlerim üzerine eski haline dönmesi uzun sürmedi. Seri adımlar atarak yatağının yanına gelip, güçlü eliyle bileğimden yakaladı ve beni oturduğum yerden hızla kaldırdı. Bedenim ona savsak bir şekilde çarparken, kollarıyla beni sertçe sardı. Bana öyle sıkı sarılıyordu ki içindeki acıyı bir an vücutlarımızla paylaşabileceğimizi hissettim. Onun acısı daha başkaydı ama hissedebiliyordum.
Daha derindi sanki.
Aradan geçen uzun dakikalar boyunca sadece birbirimize sarılmış vaziyette kıpırdamadan odanın ortasında dikildik. Onun bir şey söylemesini bekledim ama Kenan neredeyse bir heykel gibi hareketsizdi. Bana bakıyordu ama beni görüyor muydu emin değildim. O bana sinirle bakarken benim düşünebildiğim sadece onun öpülesi biçimli dudaklarıydı. Ne düşündüğümü sonunda o da anladı.
Göz temasımızı kesmeden benden uzaklaştığında sert yüz ifadesi biraz önceki haline nazaran az da olsa yumuşamıştı.
"Değer verilecek bir tek sen varsın. " dedikten sonra onun da bakışları dudaklarıma kaydı. İlk defa birbirimize bu denli yakındık. Derin, sevgi dolu sesiyle söylediği kelimeler iyi hissetmemi sağlamıştı. Yavaşça dudakları aralanırken hafif gülümsemesi yüzüne yayıldı. Saçlarıma daldırdığı eli yavaşça başımı okşarken, diğer kolunu da belime sarmıştı; beni sabit tutmak için fazla sahiplenici bir sertlikle tutuyordu. Bir elini kalçamdan aşağı indirirken, elinin olduğu yerlerdeki baskısı ürpermeme neden oluyordu.
Beni baştan çıkarıyordu. Bir anda içimde hareketlenen duyguları anlamlandırmak yerine kendimi bunları düşünmemeye zorladım. İçimde serbest kalmayı bekleyen tüm duygulara bugün izin vermeliydim.
Ona arzuyla bakmaya başladığımı biliyordum. "Baştan çıkmış halin inanılmaz," dedi kulağımın dibindeki dudaklarından çıkan nefesini tenime işleyerek.
"Benim mi?" derken kekeliyordum.
"Utanma. Bundan sonra kimseyi düşünmek yok," derken kaşlarını çatmış tepkimi bekliyordu.
"Şu anda sinirlisin ve kendinde değilsin," diyebildim ama sanki beni duymuyordu. Daha fazla konuşmak için ağzımı açtığımdaysa lafımı kesen sert dudakları oldu. Bir an ayaklarım güçlü kolları sayesinde yerden kesildi.
Sonra da beni güvenli kucağından indirerek yumuşak yatağına yatırdı. Kollarım boynuna dolanmış ondan destek alıyordum. Benim de onun yaptığı gibi, olanları onun kollarında unutmaktan başka çarem yoktu; ona sığınacaktım. Böylece düşünmeyi bıraktım ve ellerimi saçlarına doğru kaydırdım. O ellerimin arasından kayıp giden ipeksi yumuşaklığı hissedince sessizce mırıldandım. İnanılmaz güzel hissettiriyordu. Ona dokunmama engel olamıyordum. Tıpkı onun beni sevdiği şekilde ben de onu sevmek, ona kendini iyi hissettirmek istiyordum.
O esnada aklıma gelen şeyle dehşete düştüm. "Annemler..." diyebildim soluk soluğa.
Haklı itirazım karşısında, "Çıktılar..." dedi dudaklarını kulağıma belli belirsiz değdirerek.
Şimdi ellerini sanki vücudumu ezberlemek istermiş gibi ısrarlı ama bir o kadar da yavaşça bedenimde gezdiriyordu. O an hissettiklerim, daha önceki yakınlaşmalarımızdan daha farklı ve fazlaydı.
Elleri tişörtümün altından yanan bedenime değdiğinde, istemsizce belimi yukarı doğru hareketlendirdim. Bu yaptığım onu cesaretlendirmiş olacak ki elleri şimdi daha istilacıydı. Hem utanç hem zevkle gözlerimi kırpıştırdım.
Dudaklarında hafif bir gülümseme belirdi. Kollarımı yukarı doğru kaldırıp kafamın üzerinden tişörtümü çıkardı. Şu an tam karşısında, yarı çıplak bir vaziyette yatıyordum. Odanın ısısı birden yükselmeye başlamıştı ama ben üşüyordum; vücudumdaki tüm tüyler diken diken olmuştu.
Gördüklerinden oldukça memnun bakışları, yüzümden göğüslerime doğru kaydı. Baktığı yerlerin kızardığından emindim.
"Nefes kesicisin. Herkesten, her şeyden uzakta sadece seni istiyorum," derken hem nefes nefeseydi hem de gözleri parlıyordu.
Yavaş ve seksi hareketleri beni arzuyla kıvrandırırken işkenceci dudakları çoktan benimle uğraşmaya başlamıştı. Boynumdan aşağısını yavaşça öpmeye başladı. Verdiği hazla parmaklarımı kaslı kollarına bastırıyordum. Nefesi göğüslerimin üzerindeydi.
Sonra beni yatakta öylece bırakıp ayağa kalktı. Tişörtünü başından hızla çıkarıp yere bıraktı ve zaman kaybetmeden yine yanıma geldi.
Şuracıkta canımı alsalar, herhalde gözüm açık gitmeyecekti.
Çıplak göğsüne bakarken düşünebildiğim tek şey çok güzel olduğuydu. Daha önce bir erkeğin vücudunu beğeneceğim aklımın ucundan dahi geçmezdi ama o beni her konuda olduğu gibi bu konuda da şaşkına çeviriyordu.
Kendine güvenli ve aşırı seksi haliyle bana bakmaya devam ettiği sürece iradem yerle bir oluyordu. İfadesi sertti ama bu öylesine bir katılık değildi. Bu haliyle beni daha çok seveceğini anlatıyordu. Gergindim ama onun olmak için can atıyordum.
Esmer tenine yakışan koyu renk saçları onu daha da vazgeçilmez yapıyordu. Birçok kadının ilgisi hep onun üzerindeydi ama o buna aldırış bile etmiyordu. Kendinden emin duruşu ona soğuk bir cazibe katıyor; kadınların onu görünce göz süzmeden yanından geçmelerini zorlaştırıyordu. Ama bu çok arzulanan adam sadece benimdi.
Ben de ona aittim.
Kenan vahşi bir açlıkla beni tekrar öpmeye başladığında beni kıvrandırdığının, daha önce hissetmediğim duyguların esiri olmaya başladığımın farkındaydı. Dili dudaklarımın birleştiği yerde oyalanıyordu. Bunu bir oyuna çeviriyordu. Bir elim saçlarından ensesine onu daha iyi kavramak için kayarken, bu işkenceye bir an evvel son vermesini diledim.
Ya bu yaşadıklarımıza şimdi bir son verecektim ya da tamamen burada ona ait olacaktım.
Ölesiye korkum daha ağır basmaya başlamıştı. Bu anı bozacak gözyaşlarımın akacaklarını hissettiğimdeyse artık çok geçti. Bir süre sonra bu anı mahvetmeyi başararak o yaşların yanaklarımdan süzülmesini engelleyemedim.
Kenan süzülen ılık yaşlarımın farkına varınca, parmak uçlarıyla onları nazikçe sildi. Onu kızdırdığımı düşünüp daha da utandım.
Hemen toparlanmaya başlayıp utançla, "Yapamam," dedim.
Bana ne karşılık vereceğini beklerken, dudaklarımı ısırıyordum. Gergin bir şekilde kendimi gülümsemeye zorladım.
Alnını alnıma dayadı ve gözlerini yumdu.
"Ne istersen, ne dilersen onu yapacak durumdayım. Beni bekletmen umurumda değil," dedi.
Kolunu omzuma attı ve beni avuturcasına kucağına çekip oturttu. Onun güven veren kolları her şeyi daha da kolaylaştırıyordu. Anlayışlı halini sadece bana gösteriyordu. O bana ihtiyacı olanın sadece ben olduğumu hissettirirken, ona güvenmekten başka çarem yoktu. Çünkü artık annemi kaybetmiş gibi hissediyordum.
Fiziksel olarak ikimize de zarar veremezlerdi ama duygusal olarak aldığımız yaraların izleri kolayca silinecek gibi değildi. Bundan böyle güvenmeyi birlikte öğrenecektik.

Ken'an Diyarı Unde poveștirile trăiesc. Descoperă acum